"Açgözlülük, nefret ve her tür yanılgı sağlıksızdır"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Gazze için yola çıkan özgürlük filosuna, Birleşmiş Milletler'in New York'ta planladığı İsrail ve Filistin için iki devletli çözüm konferansına, Gazze'ye yapılan insani yardımın kontrolünü ele almak isteyen İsrail'e, Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından Gazze'de öldürülen gazeteciler için cezasızlığın sona erdirilmesine yönelik atılan hukuki adımlara ve ikiye bölünmüş Polonya'daki son duruma değiniyor.

""
Nereye Doğru: 04 Haziran 2025
 

Nereye Doğru: 04 Haziran 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya, “Gazze için özgürlük filosu Girit'in güneyindeki Yunan karasularında ve oradan aşağı doğru iniyor, hayırlara vesile olsun. Bakalım ne olacak?” haberiyle başlayan Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay da, “Gazze’ye doğru yapılan bu yolculuk freedomflotilla.org adlı siteden takip edilebilir. Bu filonun Gazze'ye varma tarihinde Mısır'dan on bin kişinin Refah sınır kapısına yürümesi bekleniyor. Uluslararası aktivistler şimdiden ufak yürüyüşlere başladı,” eklemesini yaptı. Aktar da bunun üzerine, “İsrail bırakırsa tabii!” yorumunu yaparak New York'ta düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler Konferansı ile ilgili gündemine geçti.

Bu ayın 17 ve 20'sinde üç gün boyunca New York'ta, Fransa ve Suudi Arabistan'ın eş başkanlığında uluslararası bir konferans düzenleniyor. Bu konferansın esas amacı, İsrail ve Filistin için 80 senelik çatışma ve anlaşmazlığa yönelik, iki devletli bir çözüm sunulması ve Filistin'in tanınması. Fransa bu nedenle başı çekiyor. Emmanuel Macron, Fransa'nın Filistin'i artık tanımasının zamanı geldiğini söyledi. Geldi de geçti bile. Fransa ayarında Batılı bir ülkenin Filistin’i tanıması fevkalade önemli - takipteyiz. Bu konferansta, Gazze'nin yeniden inşası ve Arap barış planı çerçevesinde bir dolu tartışma olacak. Trump Riviera'sına karşı Gazze'nin yeniden inşası konusunda Arap Ligi’nin bir türlü hayata geçmeyen planı ve Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması konuşulacak – tabi artık ne kadar uygulanabilirse. İsrail, 1948'den bu yana çıkan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararlarının hiçbirini ama hiçbirini uygulamadı. Şimdilerde bu konferans için büyük bir hazırlık var. Bakalım ne olacak? 17-20 Haziran için takipteyiz,” açıklamasını yapan Cengiz Aktar, İsrail’in Gazze'ye giren insani yardımın kontrol edilmesi planlarıyla gündemine şöyle devam etti.

İsrail, Gazze’ye giren insani yardım kontrolünü tamamen ele geçirmek istiyor. ABD’den paralı askerler getirdiler, biyometrik taramalar yapıyorlar. Cenevre'de birdenbire var olan, daha önce hiç adı duyulmayan ve başında bir avukatın olduğu Gazze İnsani Yardım Vakfı adında bir kuruluş bu kontrollerde sorumlu. İsrail bir yandan iki gıdım ekmek veriyor ama aynı esnada da vuruyor yani bu ikisi, birbirini dışlayan faaliyetler değil; İsrail her ikisini birden yapıyor. Günde sadece 60 tıra izin veriliyor ve sadece 60 kamyon, Gazze’ye temel gıda ve malzeme taşıyacak. Bu rakam, ateşkes sırasında giren yardımın yaklaşık 1/10’una tekabül ediyor. Günde 600 yardım kamyonu olması gerekiyor. ABD’li paralı askerler, bu yardımları merkezlere yönlendiriyor ve aileler bu yardımı bu merkezlerden almak zorunda. Bahsettiğim yüz tanıma teknolojisi de fevkalade önemli; şüpheli olarak gördükleri kişilerin - Hamas üyesi gibi - girişini engellemek istiyorlar ve her yardım paketi sadece 20 kilogram ağırlığında, iki haftada bir dağıtılıyor. Cenevre’deki bu karanlık vakfın yönetim kurulu üyelerinden birisi Musevi bir avukat olan David Kohler. Bir de Virginia merkezli Amerikalı bir avukat daha var. Ek olarak Ermenistan Devlet Yatırım Fonu'nun eski direktörü, bir Ermeni finansçı, o da karanlık bir adam, David Papazian var. Bunların hiçbirinin insani yardım konusunda bilinen bir geçmişi yok. Herkes arayıp, ‘Kimsiniz, ne yapacaksınız?’ diye soruyor ama kimseye de demeç vermiyorlar. Bununla ilgili Birleşmiş Milletler'in, ‘Bunun insani yardım ve insani hukuk ile hiçbir alakası yok’ diyen bir bir beyanı var. Cenevre’de Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisinin (OCHA) başındaki Jens Laerke’e, Birleşmiş Milletler'in uzman ajanslarına ve büyük yardım kuruluşlarına sadece sözel olarak bir sunum yaptılar. Tam bir kepazelikti tabii bu sunum ve bütün Birleşmiş Milletler uzman ajansları ve büyük Uluslararası Yardım Kuruluşları ortak bir açıklama yayınladılar. Böyle bir mekanizmaya katiyen katılmayacaklarını ve bunun temel insan hakları ilkelerini ihlal ettiğini belirttiler. Burada altı çizilmesi gereken konu ise insani yardımın askerileştirilmesi ki bu da İsrail'in yeni bulduğu bir şey; asker yönetiminde insani yardım. Halbuki bütün bu tip çatışmalarda insani yardımı onun uzmanları yapar. Cenevre Sözleşmeleri’nin dördüncüsü, insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılmasıyla alakalıdır. Filistin devleti Cenevre Sözleşmeleri’nin yeddi emin ülkesi olan İsviçre'ye bir çağrıda bulundu fakat toplantı yapmayı beceremediler. Burada yükümlü olan da işgalci güç tabii. Cenevre Sözleşmesi, ‘Bu tip yardımlar sadece devletler ya da Kızılhaç gibi tarafsız insani kuruluşlar aracılığıyla sağlanabilir’ diyor ama İsrail'den de aykırı sesler çıkıyor, ‘Bunun samimi bir insani yardım olmadığı açıktır’ deniyor. OCHA’nın başındaki Birleşmiş Milletler yetkilisi Jens Laerke, ‘Bırakın çalışalım’ diyor ama bir şey olacağı yok. Dostlar alışverişte görsün, İsrail, ‘Yardım ise buyrun 20 kilo yardım’ demeye getiriyor. Bakalım ne olacak?” açıklamasında bulunan Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “Gerek Greta Thunberg'in filo ile ilgili olarak söyledikleri, gerekse de Chris Hedges'le Gabor Maté'nin birlikte katıldıkları -internet sitemizde de yer alan - bir buçuk saate yakın, çok ilginç ve önemli bir söyleşi var. Chris Hedges, Gabor Maté’ye, ‘Umutsuzluk hakkında sana bir şey sormak istiyorum çünkü yedi yıl boyunca Gazze'ye gidip gelmiş olan bizler için, senin biraz önce yaptığın konuşmada o hissizliği, o çabanın nafileliğini vurgulaman çok yerindeydi. Bu soykırıma karşı verdiğimiz onca emeğe rağmen, hepimizin içinde hissettiği derin bir çaresizlik var. Ben şahsen dindar bir evde büyümüş biri olarak bir tür teselliyi şurada buluyorum; sonuçta biz nihayet olarak başardıklarımızla değil, neyin peşinden gittiğimizle yargılanırız. Holokost kurbanlarının çocuğu olarak umutsuzluk senin benden çok daha derinlemesine tanıdığın bir şey. Eminim ki bu salondaki birçok kişi de benim gibi her gün bununla baş etmeye çalışıyor’ diyor. Maté, ‘Ben de sık sık umutsuzluk hissediyorum, her zaman değil ama sık yani umutsuzluk tamamen normal bir duygudur, nefret de öyle ama asıl sana belki bir perspektif kazandırabilecek bir şey okumak istiyorum. Bu çok uzun zaman önce Buddha tarafından yazılmış bir metin ama sanki bugün Gazze hakkında yazılmış gibi. Şöyle diyor; ‘Açgözlülük, nefret ve her tür yanılgı sağlıksızdır. Açgözlü, nefret dolu ve yanılgı içindeki bir kişi, eylemleriyle, sözleriyle ya da düşünceleriyle ne üretirse o sağlıksızdır. Böyle biri açgözlülük, nefret ve yanılgı tarafından ele geçirilmişse ve düşünceleri onlar tarafından kontrol ediliyor ise öldürerek, hapsederek, malına el koyarak, yalan suçlamalarda bulunarak ya da sürgüne göndererek bir başkasına sahte bahanelerle ne kötülük yaparsa yapsın hepsi kötüdür’” eklemesini yaptı. Aktar da bunun üzerine, “Bu filonun içerisinde herkes İrlandalı ünlü oyuncu Liam Cunningham ve Greta Thunberg'den bahsediyor. Bu filoda Filistin asıllı Fransız vatandaşı ve Avrupa parlamenteri Rima Hasan da var. Hasan, Fransa'da Gazze soykırımı meselesinin başını çeken bir isim. Her zaman fevkalade önemli bir şahsiyet olan Hasan, genç bir hukukçu ve Filistin asıllı bir kadındır,” diyerek Birleşmiş Milletler gündemiyle programına devam etti.

Birleşmiş Milletler’de ilginç bir şey oldu; birkaç ay öncesine kadar Yeşil Parti’nin Dışişleri Bakanı olan Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, - son derece radikal bir İsrail taraftarıdır, Gazze ile ilgili inanılmaz demeçleri vardı - bir yıllığına Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığı'na getirildi. Tesadüfen X'de onunla ilgili bir yazı okudum ve ChatGPT’ye İngilizce'den Türkçe'ye çevirmesini söyledim. Yapay zeka çeviriyi yaptı fakat altına şöyle bir şey yazdı. ‘Bu metin oldukça iddialı ve tartışmalı bir siyasi söylem içeriyor. İçeriğinde Baerbock'un savaş suçlusu olduğu veya soykırımı desteklediği gibi iddialar geçiyor. Bu tür ifadeler ciddi suçlamalar içerdiğinden dolayı doğrulukları bağımsız ve güvenilir kaynaklarla teyit edilmeden kabul edilmemelidir.’ Yapay zekanın söylediğine bakar mısın? Müthiş! Baerbock, soykırımcı ve Gazzelilere, Filistinlilere demediğini bırakmadı. Bunu da ilave etmiş olayım,” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “2025 yılında, Buda'nın yaşadığı yıllardan, M.Ö. 500'lerden bu yana epey bir mesafe aldık zannediyordum ama almamışız,” yorumunu ekledi. Aktar, “Bir de yapay zekanın dezenformasyonu çıktı. Biliyorduk böyle olduğunu ama göğsünü gere gere ‘Aman bir dakika, nereden çıkartıyorsun? Annalena Baerbock, öyle kötü bir kadın değildir’ diyor. İnanılır gibi değil. Dolayısıyla yapay zekaya dikkat! Biliyorduk ama her seferinde söylemekte fayda var,” diyerek Gazze’de öldürülen gazeteciler için cezasızlığın sona erdirilmesi konusuyla programına devam etti.

Cengiz Aktar, “Sınır Tanımayan Gazeteciler (STG) tarafından, Gazze’de öldürülen gazeteciler için cezasızlığın sona erdirilmesine yönelik radikal hukuki bir adım atıldı. Gazze’de öldürülen gazetecilerin artık sayısı bile belli değil. İsrail ordusu tarafından devamlı hedef alındılar, gözaltına alındılar, işkenceye uğradılar, öldürüldüler ve bütün bu suçlara karşı adaletin sağlanması için STG, yeni bir yaklaşım belirledi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne birçok resmi başvuruda bulundu ve Gazze'de İsrail, savaş suçlarının mağduru olan Filistinli gazetecilerin uluslararası yargı süreçlerine mağdur sıfatıyla katılabilmesini mahkemeden talep etti. Bu da yeni ve önemli bir gelişme. Sonuçta uluslararası planda, gazeteciler loncası olarak böyle bir yaklaşımla girişimde bulunmaları önemli. Herkes benzer bir şey yapabilir. Mesela orada öldürülen doktorların veya doktorların uzmanlık alanlarının uluslararası kuruluşları var. Benzer girişimler bütün uzmanlıklar için yapılabilir. Eğer bu statü Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tanınır ise bu mağdur gazeteciler İsrail güçlerinin kendilerine doğrudan ve şahsen verdiği zararları Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sunabilecek. STG, Gazze'de gazetecilere karşı işlenen savaş suçlarıyla ilgili dört ayrı suç duyurusunda bulunmuş. Birkaç gün önce Cannes Film Festivali'nde STG, İranlı yönetmen Sepideh Farsi ile birlikte son 19 ayda İsrail ordusu tarafından öldürülen yaklaşık 200 gazeteciden biri olan Fatma Hassona’u tekrar anmak üzere bir etkinliğe de katılmış bulunuyor,” diye belirttiğinde Ömer Madra da, “Evet, çok ürkütücü bir başka şey de oydu. Fatma Hassona, ödülü aldığından bir gün sonra öldürüldü,” eklemesini yaptı.

Programına Polonya gündemiyle devam eden Cengiz Aktar, “İkiye bölünmüş bir memleket Polonya. Bu rahatsızlığın pek çok nedeni var. Üstüne çok daha konuşulacak. Sağcı radikal -Ukrayna'ya, Avrupa'ya, her şeye karşı, Trump yanlısı - yeni bir başkan seçildi. Yasaları veto etme hakkı var, o yüzden gayet tehlikeli. Burada II. Dünya Savaşı'nda Nazilerin ivmesiyle kendi Yahudi nüfusunun %92'sinin yok olmasına göz yuman ve Nazilerle suç ortaklığında bulunan bir ülkeden bahsediyoruz ve bu suçla asla yüzleşmeyen ve yüzleşmeyi de reddeden bir Polonya var bugün. O yüzden de belki demokrasisini bir türlü oturtamıyor. 3,3 milyon Yahudi'den bahsediyoruz yani neredeyse bütün Yahudi nüfusu yok olmuş. Shoah filminin yapımcısı Claude Lanzmann, ‘Kara iklimi var, çok sıcak bir yer Auschwitz. Fırınlarda yakarlarken, yazın ne yapıyordunuz?’ diye soruyor. Bir Polonyalı Lech köylüsü, ‘Valla çok kokuyordu, biz de camları kapatıyorduk’ diye cevap veriyor,” diye belirterek bu haftalık gündemini tamamladı.