"Neden öldürdükleri belli değil, sadece öldürmek için öldürüyorlar"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, İsrail’in Gazze’de devam eden açlıkla yok etme politikasına, OECD ülkelerinden İsrail’e yapılan ortak çağrıya, Bogota Kolombiya toplantısında ülkelerin onayına sunulan İsrail’e karşı alınacak önlemlere, Sudan’da üç yılı dolan iç savaşa, Suriye’de Süveyda’da yaşanan çatışmaya, İran’ın nükleer görüşmeleri başlatacağı açıklamasına ve Türkiye’deki Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin cezaevlerindeki mahpus sayısı ile alakalı son raporuna değiniyor.

""
Nereye Doğru: 23 Temmuz 2025
 

Nereye Doğru: 23 Temmuz 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya Gazze soykırım haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “21 aydır sürüyor ve - bir yenilik var - Gazze'nin merkezi denilen Deir el-Balah şehrine hava ve kara saldırısı yapıldı. İnsani yardım çalışmaları için kritik bir nokta olduğu söylenen bu şehre de girmişler. İsrail devletinin, İsrail halkının, İsrail hükümetinin savaşı bitirmek gibi bir düşüncesi yok. Geride kalan rehinelerle de - 10 kişi kadar - uğraşmıyor. İsrail, savaş tarihine ve insancıl hukuk dediğimiz beşeri hukuk tarihine ters düşen bir dolu faaliyette bulundu ve bulunmaya da devam ediyor. Tarihçi ve Dünya Barış Vakfının yöneticisi Alex de Waal açık açık açlıkla yok etme politikasından bahsediyor,‘1945'ten bu yana - ya da Naziler yenildikten bu yana - dünyada bu boyutta bir açlıkla yok etme politikası görülmemiştir,' diyor,” diye bahsettiğinde Özdeş Özbay, "Dün Birleşmiş Milletler'in Gıda Hakkı özel raportörü Michael Fahri’nin de, ‘Modern tarihte görülen en büyük açlık’ diyerek benzer bir açıklama yaptı," derken, Aktar da, “İsrail rekor üzerine rekor kırıyor. İki lokma ekmek bulabilmek için kuyrukta bekleyen insanları bile bile vuruyor. Geçen hafta 750 kişiden bahsetmiştik. Bu faaliyet başladığından bu yana ölen kişi sayısı bine çıkmış durumda. Zaten artık sayı sayan da kalmadı. Bir günde aşağı yukarı 100 kişiyi öldürüyorlar ve neden öldürdükleri de belli değil, sadece öldürmek için öldürüyorlar artık. İsrail Devleti, hükümeti ve halkı bir ölüm makinesi haline gelmiş vaziyette. Halkı asla unutmamak lazım çünkü en büyük destek oradan geliyor. Bir iki tane çatlak ses dışında İsrailliler yaz tatillerini sürdürmeye devam ediyorlar. Tel Aviv'de denizlerine giriyorlar, yemeklerini yiyorlar, içkilerini içiyorlar ve hayatlarını yaşıyorlar. Gazze’de olup bitenler umurlarında bile değil,” yorumunu yaptı. Özbay da, "Cruise gemisiyle Yunan adalarına gitmeye çalışıyorlarmış ama Yunanistan adalarında İsrail'den gelen cruise gemileri protesto ediliyor. İsrail protesto edilmesine de çok kızıyormuş," eklemesini yaparken, Aktar, “Bir de dünyadan o kadar kopuklar ki! Gazze’de olup bitenden haberleri yok. Yahudi soykırımı esnasında Batılılar, civar ülkeler - mesela Lehler - hep ‘haberimiz yoktu’ derlerdi ve aynı şey şu sırada İsrail'de, Polonya'da, Fransa'da oluyor. Aynı o zamanlardaki gibi ‘haberimiz yoktu’ diyecekler," diye belirttiğinde Ömer Madra, “Claude Lanzmann'ın Yahudi Soykırımı ile ilgili dokuz saatlik Shoah isimli belgesel filminde beni en çok etkileyen şeylerden biri komşusunun olduğu gibi götürüldüğü, yok edildiği bir ortamda, ‘haberimiz yoktu, hiç duymadık’ diye konuşanlardı,” eklemesini yaptı. Aktar, “Herhalde önümüzdeki yıllarda benzer filmler İsrail ve Gazze için yapılacaktır," eklemesini yaparak Gazze için yapılan ortak çağrı gündemiyle programına devam etti.

Cengiz Aktar, “27 OECD ülkesi - Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Luxemburg, Malta, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya ve Yeni Zelanda - Gazze için ortak bir çağrı yaptı. Herkes Gazze İnsani Yardım Vakfı adı altında insanların öldürülmesi üzerinde duruyor. Çılgınlığın vardığı noktayı anlatmak için bu ortak bildiri, ‘Yardım adı altında insanları öldürmeyi durdurun; Birleşmiş Milletler ve İnsani Yardım Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmalarını engellemeyin; bu kabul edilemez' diyor. Bu bildiri, Avrupa Birliği'nin ‘Çok kızdık ama bizi daha fazla kızdırmayın’ şeklindeki bildirilerine benziyor. Bu arada tabii bütün bu ülkeler İsrail ile ticaret yapmaya devam ediyor. Ticaret derken; silah, mühimmat her şey bu ülkelere yollanıyor. Alay eder gibi İsrail Dışişleri Bakanlığı da bu yapılan çağrıyı ‘Yok böyle bir şey. Siz yanılıyorsunuz. Hamas var.’ diyerek reddetti. Daha somut bir girişim 31 ülkenin katıldığı Bogota Kolombiya toplantısından geldi. 31 ülkenin 12'si imza attı. Geriye kalan ülkelerin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun başlayacağı günün arifesi olan 20 Eylül'e kadar altı önlemin nasıl hayata geçeceği ile ilgili bir karar vermesi gerekiyor. Genel Kurul bu sene 21 Eylül'de başlıyor. Bu altı önlem ise şu; İsrail'e askeri ve sivil amaçlı bütün ihracatı engellemek, limanlarında İsrail'e silah sevkiyatını engellemek, kendi ülke bayrakları altında İsrail'e silah taşıyan gemileri engellemek, kamu kurumlarının ve fonlarının İsrail'in yasa dışı işgaline destek vermesini önlemek için tüm sözleşmelerini gözden geçirmek - Avrupa Birliği'nin aynı Türkiye ile olduğu gibi İsrail'le olan özel ortaklık anlaşması da buna dahil -, Uluslararası suçlara karşı adaletin peşinden gitmek,” diye belirterek özellikle son önlem maddesiyle ilgili Hind Receb Vakfı’ndan bahsetti.

“Beş yaşında öldürülen Filistinli Hind Receb’in ardından Lübnan’lı bir iş adamının kurduğu Hind Receb Vakfı, Gazze’de elini kana bulamış ve insanlık suçu işlemişlerin peşinden koşan bir vakıf. Bu vakıf dünyanın işini yapıyor. Haklarında vakıf tarafından takibat yapılan askerlerin çoğu zaten çifte vatandaş. Aslında burada dünya kadar Batılı katil var ve bunlar İsrail dışına, diğer yaşadıkları ülkeye dinlenmeye çıkıyorlar. Ondan sonra bazıları geri dönüp tekrar Filistinli öldürmeye başlıyor. Ağırlıklı olarak vakfın takip ettikleri bunlar. Çifte vatandaş olmayan İsrailliler pek tehlike altında değil. Sadece İsrail’de takip edilen yüksek rütbeliler de var. Hind Receb Vakfı onları da takip ediyor. Bu vakıf çok hayırlı bir iş yapıyor, takip etmek lazım çünkü Yahudiler de benzer şeyler yaptılar. Aslında Nazi avcılığı meselesini 1945'ten sonra onlar başlattı. Hind Recep Vakfı da aynı şeyi yapıyor,” diye belirten Cengiz Aktar, ardından Sudan ile ilgili gündemine geçti.

“Aynı 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşı gibi Sudan iç savaşı da 15 Nisan 2023'te başladı. Oradaki iç savaş iki yılını doldurdu. Uluslararası Kızılhaç Örgütü ne dedi bilmiyorum ama bu iç savaş üçüncü yılına girdi. Sudan çok büyük bir ülke ve bu iç savaşla neredeyse yok oldu. Hartum altüst oldu. Altyapı her tarafta ciddi şekilde zarar gördü. Rakamları her zaman hatırlatmak lazım. 11 milyon kişi yerinden oldu. Bunun 4 milyonu komşu ülkelere sığındı ve 30 milyonu açlık seviyesinde. Sistem tamamen çökmüş vaziyette. Sivillere yönelik tecavüz, etnik temizlik, işkence, yağma aynen devam ediyor. Sudan’da da Darfur soykırımından bahsediliyor. Darfur'un arkasında yerleşik siyahi Sudanlılarla çoban ve hayvan yetiştiricisi Cancavid denilen Arap milisler arasında çok ciddi bir temel iktisadi ve iklimsel bir mesele var yani yoktan var olan, birbirlerini durup dururken vurmaya başlayan insanlar değiller, yer kalmadığı için savaşıyorlar. Somali de biraz öyledir. Hatta sadece Somali değil Süveyda da biraz öyledir,” diyen Cengiz Aktar, Suriye’nin güneyindeki Süveyda’da yaşanan çatışma ile ilgili gündemiyle programına şöyle devam etti.

Cengiz Aktar, “Süveyda ağırlıklı olarak Dürzilerin oturduğu bir bölge. Orada Bedevi Araplar da var. 13 Temmuz'da kıyamet koptu, altı gün süren bir çatışma yaşandı. Binin üzerinde insan öldü ama tansiyon hala tam olarak düşmüş değil. Bu da aslında siyasiden ziyade iktisadi bir soruna benziyor çünkü bu Bedevi Araplar da çoban ve sürüleri var. Dürziler ise yerleşik tabii. Bu arada işin içine İsrail bulaştı. Şimdilik ‘No war, No peace’ şeklinde ne savaş ne barış, ne katliam, ne sükunet tarzı bir bekleyiş hüküm sürüyor. Bakalım ne olacak? Ben Suriye'de bu tip parlamaların yıllarca süreceğini düşünüyorum çünkü orada da merkezi bir hükümet veya her şeyi kontrol edebilecek bir yapı hala yok ve kurulacak gibi de durmuyor ama iç savaş çıkar mı diye soracak olursak, bence iç savaş çıkmaz. Herkesin herkesle çatıştığı, herkesin herkesi öldürdüğü, 2011'de başlayan bir iç savaş gibi bir savaşa yeniden dönüleceği kanaatinde değilim ama sağda solda, memleketin her yerinde irili ufaklı katliamlar, intikamlar, hesaplaşmalar sürecek gibi gözüküyor," açıklamasında bulundu. Ömer Madra, Aposto Gündem'de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Suriye’de Ahmed Şara yönetiminin Alevilerin ardından Dürziler üzerinden İsrail ile karşı karşıya geldiği çatışmalarla ilgili olarak yaptığı şu açıklamayı ekledi; “Diplomasinin ötesine geçerek, şiddet kullanarak bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya doğru giderseniz biz bunu kendi milli güvenliğimize yönelik doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz. Bölünme dışında ne konuşuyorsanız konuşun.” Aktar ise, “Evet, Ankara'nın tutumu böyle. Orada kimsenin bölünmek gibi bir derdi de yok ama oradaki özerk yapının bir uluslararası meşruiyeti var. Onu göz önünde bulundurmak, gözden kaçırmamak gerekiyor," diyerek Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde imzalanan ateşkesle ilgili gündemine geçti.



“Belçika kolonisi Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde - eski adıyla Zaire - Goma'da - sözüm ona - bir ateşkes imzalandı. Goma dünya cenneti bir yerdir, doğanın özene bezene şekillendirdiği bir yerdir ama sadece doğa şekillendirmiyor yerleri; oraya müdahale eden başka ülkeler de şekillendiriyor. Kongo’nun yanında katiyen yaşanamaz olan Burundi ile Ruanda’yı iki ayrı ülke olarak yaratan Belçika’dır, Brüksel’dir. Bunların yanında devasa bir Kongo vardır ve bütün hesap Kongo'yu olabildiğince kontrol etmektir. Kolonyal Belçika, Burundi ve Ruanda’yı bir nevi Güney Afrika'daki Bantustanlar gibi - Tutsileri bir tarafa Hutuları diğer tarafa yığarak - ayırarak orada üç devletin yaşanabilir olabileceği kanaatini taşıdı ama bu sürdürülemez bir yapıydı. Her iki ülke de doğal olarak sürekli batılarına doğru yani Kongo'ya doğru taşar çünkü yer yoktur orada, insanlar üst üstedir. Dolayısıyla bu pilav da daha çok su kaldırır. Orada da daha çok ateşkes ve katliam olur,” diye belirten Cengiz Aktar’a Ömer Madra da, “Unutmayalım, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle korkunç sıcakların olduğu yerlerden ve bunun sonucunda kuraklıkların ve çatışmaların devam ettiği bir dönemden bahsediyoruz,” yorumunu yaptı.

İran gündemiyle programına devam eden Cengiz Aktar, “İran Dışişleri Bakanlığı önümüzdeki Cuma günü İstanbul'da nükleer görüşmelerin başlayacağını açıkladı. Masanın bir tarafında Britanya, Fransa ve Almanya, diğer tarafında da İran var. İran, bu üç Avrupa ülkesiyle masaya oturuyor, bakalım ne olacak? Trump'ın ilk döneminde yırtıp attığı anlaşmaya geri dönülse bile yeter aslında ama öyle bir irade var mı, yok mu belli değil - özellikle ABD’de yok tabii. ABD’de ne yaptıkları da belli değil. Bu ayın 20'sinde ikinci Trump döneminin altıncı ayı doldu. Hem Amerikan dergilerinde, gazetelerinde, hem de Avrupa'da bu altı ayın bir bilançosu var. Hakikaten bu altı ay boyunca Trump; kalıcı, sorunu çözen, az da olsa herkesi biraz tatmin eden tek bir şey yapabilmiş değil,” diye belirttikten sonra son olarak Türkiye’de Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğinin yayınladığı son rapordan bahsederek bu haftalık programını tamamladı.

“Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) çok iyi bir çalışma çıkaran bir sivil toplum kuruluşu. Temmuz ayında yayınlanan son raporları cezaevlerindeki mahpus sayısı ile alakalı. Türkiye'de hem hükümlüler, hem de tutuklular olduğu için mahpus kelimesini kullanıyorlar. Rapor tüyler ürpertici; cezaevlerindeki mahpus sayısı 414 bini aşmış durumda ve bu ekstra bir kapasiteye karşılık geliyor. Türkiye'deki cezaevlerinin toplam kapasitesi 305 bin. Bunun üzerinde 105 binden fazla mahpus var. Bu, insanlar üst üste yatıyor demek ve o hapistekiler arasında bir dolu hasta ve çocuk mahpus var, ölenlerin sayısını da zaman zaman yayınlıyorlar.”