18 Mart 2007Radikal Gazetesi
Haberlerde kaza yapıp devrilmiş bir ambulansın sürücüsü gazetecilerin üstüne yürüyüp suratlarına parmak sallıyordu: "Akıllı olun!" Bu sözlerin hemen ardından tekme tokat girişmeye yeltenmesi ne kadar hassas, gururlu ve yiğit bir Türk delikanlısı olduğunun kanıtıydı. O, artık bahtsız bir ambulans sürücüsü değil, erk ve özgüven sahibi bir kahramandı. Gazetecileri sevmiyordu. "Akıllı ol!" tehdidinin yükselişte olduğu uğursuz günlerden geçiyoruz. Yazan, çizen, çeken, kaydeden herkes bu tehdidin menzilinde. Kayıtsız kalmak, kayda gelmemek için çırpınan, kayıt düşülecekse kanla düşürmeye meraklı bir dil ipini koparmış gidiyor. Kanlı bir amiyâneliği var bu seslenişin. Çünkü akla hitap etmiyor. Bir öneri, bir uyarı da değil. Karşısındakinin aklını aklına katmaya hiç niyeti yok. Açık seçik bir tehdit. Ölüm tehdidi. Aklın duraklamasına, selamet için bir önşarta, zoraki bir pazarlığa işaret ediyor. Akılla ilişkisinin yegâne ipucu kaçınılmaz tefsirinde: Aklı olan benden korkar. Nitekim bu tehdidi savuranlar, mahalle köşelerinde kurtçuluk oynamaya yeni yeni heveslenenleri hariç, mutlaka silahlı, en az bir cinayet mahalline gölge düşürmüş adamlar. Dolayısıyla söylediklerinin karşılığı var. Aklı olan, onlardan korkar. Örgütlü, üstelik yine çeşitli tehdit ve şantajlar sonucu dokunulmazlığını da garanti altına almış katillerden kim korkmaz? Tehdit dilinin hayatımızın bütününe yayılmış, meşruiyeti sorgulanmayan bir iletişim biçimi olduğunu biliriz. Yetişkinliğin bu topraklardaki tanımı, tehditlerden tehdit beğenmeyi; karşındakine gerektiğince gözdağı vererek kendine usul usul bir dokunulmazlık kalkanı oluşturmayı öğrenmektir. En çok tehdit savuran, sonunda kazanacaktır. Talihi yaver giderse. Akıllı olursa. Çünkü ilk öğreneceği de kendinden güçlü, patlayıcı ya da üstünlük kurucu silahı olan, gözü dönmüş ve vicdanıyla tanışmamış olandan korkmak. Onun karşısında sinmektir. Sindikçe, sinmeyi sindirdikçe başkalarını ezmeyi öğrenirsin. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Seni sürdürürüm" gibi klasiklerin hizmette kusuru görülenlere savrulmasına alışığız. Aile içinde, asker ocağında, işyerinde, devlet kapısında tehditlerle terbiye ediliriz. Siyaset alanında da, paylaşılamayan özel hayatlarda da gizli çekilmiş kasetler, kasalarda zamanını bekleyen dosyalar, tehdit ve şantajın hükümranlığını gösteriyor. Şimdi de tehditlerin en güçlüsüyle karşı karşıyayız. Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını engellemeye çalışanlar bütün bir toplumu rehin almış, tehdit saçıyorlar. Sistemin orta yerinden çatırdayacağını, orduyla Köşk'ün arasının açılacağını, bunun büyük felaketlere, hatta kanlı bir darbeye kadar yolu olduğunu söyleyen, ima eden, haykıranlarla çınlıyor ortalık. Halka sorsanız, Köşk'te türbanlı bir hanımın konukları karşılamasını kimsenin umursadığı yok. Askere kalırsa, her zaman olduğu gibi Türkiye en kritik günlerini yaşıyor. En çok, en sert konuşan, onlar. Çekiçi olanın bütün sorunları çivi olarak görmesi gibi, onlar da her daim yıkımın eşiğinde, kurtarılması gereken bir vatan görüyorlar. Muhalefet lideri oy değil, rüşvet istiyor. Bulunduğu yerden uzanıp askerin apoletlerini parlatıyor. Çünkü tehdit ve şantajın kardeşidir fidye ile rüşvet. İnternette dolaşan yok edilmesi mubah vatan haini listeleri; askerin andıçı, tehdidi çığ gibi büyütüyor. Hayatımız silme tehdit oluyor. Demokrasinin tehdidi altında yaşayamayacağımızı, teslim olmamız gerektiğini, bayrağa sarınıp sakinleşmemiz gerektiğini haykırıyor, basının güzide sanatçıları. Korku, korku, korku, korku pompalanıyor, halkın üstüne. Göz yaşartıcı sprey sıkar gibi. Çocuklarını tehditle, şantajla büyüten halkın tehditler karşısında kolay yılacağını düşünüyor şantaj tacirleri. Vatan uğruna ölmeye, ama en çok öldürmeye hazır dinamik güçlere güvenen, kendi iktidarını, kendi ikbalini iki ayaklı yürüyen çapaçul tehditlere bağlayanlar hayatın her alanında gürültü üretiyor. Laiklik diye göğsünü dövenlerin laikliğin gerçek anlamından haberi yok. Türklük adına etrafa tükürüp gezenler Türklüğün bir işkolu olarak getirisinin farkında olan puslu hava kurtları. Tehdit dışında bir iletişim kurmanın güçlüğü, Türkçeyi kıskıvrak bağlamış, dilimiz soluk alamıyor. Vatanın bu tekinsiz, insan sesi geçirmez halini sevmek gün günden zorlaşıyor. Öyleyse terk et, diye böğürüyor birileri. Öyleyse vururuz diyorlar. Özgür basın, siz de kışkırtmayın canım, diyor. Halkın hassasiyetlerini göz önünde tutun. Halk olduğuna, halkın sesi olduğuna inandığı tehditçilere fidyesini ödüyor böylelikle. Azgın, akıldan tamamen silkinmiş cehalet bugün apoletli, yarın kravatlı, öbür gün beyaz bereli mikrofonlara duruyor. Seveceksiniz vatanı, diyor. Sizi rehin tutacağız. Bu halkı rehin tutarak sevdireceğiz vatanı. Vatan dediğimiz seferberlik halidir. İçtima borusudur vatan. Suikastlardan, uyuşturucudan, kumarhanelerden ve haraçtan kazandığımız paradır, vatan. Vatan denen kasamızın karşısında insan hayatının gözümüzde hiçbir önemi olmadığını anlatamadık mı hâlâ? Bu yazı biterken müzik yükseliyor. Küçük Ceylan, küçük haliyle söylemektedir: "Yaptığına şantaj denir/ Böyle aşka montaj denir".