'Oğlum ne olur...'

-
Aa
+
a
a
a

7 Ocak 2007Serhan Ergezer

Bugün 17. gün. Orada öylece yatıyor. Bembeyaz güzel yüzü kararmış. Sakalları yanaklarının çukurlarını örtmüş. Ölü gibi, ölü gibi yatıyor. "Anne mama". "Anne çok acıktım, ne yemek var?". "Eline sağlık". Bu sıralamada ne çok anı bir anda gözlerimin önüne geliyor. Gözlerinin içi parlayan, boynuma sarılırken kokusuna doyamadığım oğlum, 17 gündür aç yatıyor. Dudakları çatlamış, kaşları çatık. Bana bir ceset kadar uzak. "İkna etmem lazım. Ben yapamazsam kim yapar?" soruları bile anlamını yitirmiş artık. İstek kalmamış kimsede, ne de inanç. 17 gün yemek yememek mümkün mü, ne olursa olsun bu kadar neye inanılır ki? O yemeyip ölünce, kim neye ikna olacak, nasıl bu kadar aptal bir şeye benim oğlum inanabilir? Benim oğlum. Benim oğlum, oradaki bana bir o kadar uzak, sanki tanımaz olmuşuz birbirimizi. Üç lokmadan birini yemeyip bıraksa ne kadar kızar ve üzülürdüm. Bilmiyor mu? Biliyor. Beni hiç üzmek istemez ki o. Bu o mu peki? Çok kızsam peki korkar mı? Kıyamam ki ona benim her şeyim olduğunu o, o kadar iyi biliyor ki. Peki buna rağmen bu nasıl inat ki?

Nasıl bir inanmışlık? Anlamaya çalışıyorum. Bir inanç, bir inanmışlık öyküsü bu desem. Kendimi kandırsam bana daha az acı çektirir mi? Şehitlik gibi diye düşünsem. Caddede yarış yaparken ölmekten daha iyi desem kendimi kandırabilir miyim? Hayır. Beynini yıkadılar, o da istemiyor. Evet kesin biliyorum, o da istemiyor. Ama dönüş yok. Hangi mahkumiyet daha kötü? Devletin sana biçtiği mi senin kendine biçtiğin mi? Annesini kim bu kadar üzer? Üzmek ister? Benim üstelik bir gün onu anlamadığım oldu mu? Bir gün ona hak vermediğim? Bu nasıl bir inanmışlık, nasıl bir körlük? Kim peki ikna etti? Nasıl bu kadar baskın oldu? Şimdi anne bana mücver yap, patlıcan kızart dese, ne olacak? Ona nasıl bir damga vururlar acaba? Bana bakıyor, tanımaz gibi. Anlar gibi beni, ama tanıdığını belli etmeden. Sevgi ve zayıflığını belli etmeden. Ederse, sevgisini anlarsam yaşayamacağımı biliyor onsuz yaşamayıp kahrolacağımı biliyor. Bana öylece bakıyor, ben de ona birbirimizi tanımazmış gibi. Şu anda zayıflık yasak. Sevgi yasak. Gözleri sanki yaşlı, benimki gibi. Ama bizimki, ikimizinki de yabancılaşmış bir acıma duygusu. O bana, ben ona acıyorum, sanki başka başkaymışız gibi. Ben o ölüyor diye o ben ölümden de beter durumdayım diye. "Oğlum. Yapma" diyorum. "Yapma". O deminkinden de yabancı bakıyor bana, Nasıl anlamazmışım gibi. Benim ilk oğlum. İki tane daha oldu ama bu ilk. Onu gördüğümde ilk görüşte aşk ne demekmiş anladım demiştim kendime, babasına söylemeden. İlk meme verdiğimde içimi çekiyormuş gibi gelmişti. Bu nasıl bir duygu diye gece boyu düşündüm. Beklediğim gibi bir bebek değildi. Daha koyu renk saçlı bir şey bekliyordum. Halbuki kızıl gibi bir renk ve kurabiye suratlı kel bir şey çıktı karşıma. Öbürleri de öyle oldu, hiç beklemediğim gibi birilerini içimden çıkardım. İlk görüşte sevdim hepsini. Ama hiçbiri bunun gibi etkilemedi beni, ilk ya. Halbuki bak şimdi bana öfkeli bakıyor. Yabancı gibi bakıyor. Git diyor gibi bakıyor. Sürem bitti. Hadi git diyorlar bana. Bir şeye de yaramadın. Ana olacaksın?. Hap kadar çocuğuna su bile vermedin.. Bilseler ben kaç senedir ona hiçbir şey veremiyorum. Aramızda bir şeyler kırıldı dağıldı, parçalandı. İlk babasını tartakladılar bu yüzden, o sırada mı ben "hepsi senin yüzünden" diye bağırdım ve koptuk... Yoksa, kardeşlerini tartakladıklarında "pisliğine bulaştırma kardeşlerini" dedim de mi uzaklaştı benden. Hepsinden nefret ediyorum. Babasından, kardeşlerinden. İkimiz olsak belki de bunlar olmazdı. Hepsine bakacağız diye her şeyinden kıstık, harçlığından, eğlencesinden, kıyafetinden, her şeyinden. Onların da çok payı var bu sonuçta. Doğurmaz olaydım hiçbirini. Bak umurlarında mı. O aç 17 gündür. Bunlar her gece ne yemek var diye geliyorlar eve. Duygusuz, açlar. Boğazımda lokmalar düğümlenirken, onlara bakıyorum, sağlıklı, mutlu ve toklar. Bu mu adalet. Hep daha çok sevdiğim ilk oğlum evet daha çok sevdim hepsinden, o aç hem de günlerdir. Gece yatarken onu düşünüyorum. Gözlerimden yaşlar akarken uyuyorum, koynumda onu koklarken uyanıp yine gözlerimde yaşlarla kendimi buluyorum. Kalkıyorum, yanıbaşındaki sandalyeden, "Oğlum ne olur" diyorum. Ne demekse. O anlıyor ama çaresiz. Ben de çaresiz. Yanağını öpüyorum, belki de son kez. Gözyaşım saçına düşüyor, kendimi ondan sökerken. Son kez gözgöze geliyoruz. "Bana daha fazla zorlaştırma halimi" diyor. Anlıyorum ve çıkıyorum. Üç saat olmuş. Onlar benden, ben oğlumdan medet umarken. Eve geliyorum. Ev mezarlık gibi. En kötüsü ev. O gece masaya yemek koymuyorum. Bu gece abinizi düşünün, yemek yok diyorum. Onu anlasınlar istiyorum bir geceliğine.

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6610