Ünlü gazeteci, yazar ve düşünür Chris Hedges, Pink Floyd'un efsanevi müzisyeni Roger Waters ile Waters'ın sanatının yıllar boyunca baskıya karşı ahlaki bağlılığını nasıl belgelediğini ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve diğer dünya güçlerinin açgözlülük ve yolsuzlukla beslenen siyasi çöküşünü nasıl incelediğini tartışıyor.
Şöhret ve servet çoğu zaman güç ve konforu beraberinde getiren yozlaştırıcı güçlerdir. Acı çekenlerin yanında durmak bu ayrıcalıktan feragat etmeyi gerektirir ve bu fedakarlığı Pink Floyd'un efsanevi müzisyeni Roger Waters'tan daha derinden hisseden çok az kişi vardır.
Waters yıllardır müziği ve siyasi eylemleriyle ezilenlerin sesini yükseltiyor. WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange'ı savundu, avukat Steven Donziger'i savundu, Guantánamo Körfezi'nin kapatılmasını talep etti, uzun süre apartheid devleti1 İsrail'e karşı durdu ve şimdi de Filistinlilerin soykırımına tereddütsüz karşı çıkıyor.
Waters, İsrail'i protesto ettikleri için İngiliz hükümeti tarafından suçlu muamelesi gören Filistin Eylemi grubuna verdiği destek de dahil olmak üzere siyasi aktivizmini tartışmak üzere Chris Hedges ile bir araya geliyor.
İkili, Waters'ın sanatının yıllar boyunca baskıya karşı ahlaki bağlılığını nasıl belgelediğini ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve diğer dünya güçlerinin açgözlülük ve yolsuzlukla beslenen siyasi çöküşünü nasıl incelediğini tartışıyor.
Chris Hedges: Pink Floyd'un kurucu ortağı, basçısı, şarkıcısı ve söz yazarı Roger Waters kadar inatla ezilenlerin yanında yer alan çok az sanatçı ya da müzisyen vardır. Waters, soykırımdan çok önce Filistinlilerin haklarının açık sözlü bir savunucusu ve İsrail apartheid devletinin eleştirmeni olmuştur. “Apartheid’a Karşı Sanatçılar” adlı açık mektubun başlıca imzacılarından biri ve İsrail’de konser veren müzisyenleri kınayan Boykot, Yatırımların Çekilmesi ve Yaptırımlar (Boycott, Divestment and Sanctions- BDS) hareketinin destekçisiydi.
Hamas'ın 7 Ekim’de sistematik cinsel saldırılar gerçekleştirdiğine dair İsrail tarafından yayılan uydurma haberlere dikkat çekti. Soykırımı desteklediği için İşçi Partisi lideri Keir Starmer’ı eleştirdi ve Cat Stevens ve rapçi Lowkey ile birlikte Filistin için bir konser verdi.
Bu yılki Glastonbury Festivalinde İsrail Savunma Kuvvetlerine (Israeli Defense Force-IDF) atıfta bulunarak “Ölüm, IDF'ye ölüm” sloganını atan İngiliz punk rap grubu Bob Vylan’ı savundu. İngiliz hükümetinin 2000 tarihli Terörizm Yasası (Terrorism Act of 2000) kapsamında Filistin Hareketi (Palestine Action)’ni terörist grup olarak nitelendirerek yasaklamasının ve gruba desteklerini ifade ettikleri için 100 kişiyi tutuklamasının ardından, X'te Filistin Hareketi'ni “harika bir örgüt” olarak övdüğü bir video yayınladı. [Bu videoda Waters] grubun şiddet yanlısı olmadığını ve “üyelerinin kesinlikle hiçbir şekilde terörist olmadığını” belirtti.
Gruba üye olmak ya da alenen destek vermek artık ceza gerektiren bir suç olarak sınıflandırılıyor ve 14 yıla kadar hapis ve/veya para cezasıyla cezalandırılıyor. Videoda Roger bir karton parçasını işaret ederek; Burada “Roger Waters, Filistin Hareketi’ni destekliyor” yazıyor. Parlamento, soykırımcı bir yabancı gücün ajanları tarafından yozlaştırılmıştır. Ayağa kalkın ve sesinizi duyurun. Şimdi tam sırası,” diye okuyor müzisyen. İşte şimdi bu an, “Spartaküs benim2” anıdır.
İsrail ve Siyonist müttefikleri, iftira dolu belgeseller hazırlayarak, karalayıcı saldırılar ve karakter suikastları düzenleyerek, “This Is Not a Drill” konserlerinin tanıtımını engelleyerek, müzik şirketlerine yayın anlaşmalarını iptal etmeleri için baskı yaparak, konser mekanlarını onu kara listeye almaya zorlayarak ve hatta turnedeyken otel odası kiralamasını bile engelleyerek ona karşı acımasız ve sürekli saldırılar düzenlediler. Ama Roger asla geri adım atmadı.
“Guantánamo'yu Kapatmak için Geri Sayım” adlı kampanyanın başlatılmasına yardımcı oldu. Julian Assange' a boyun eğdirmek amacıyla uygulanan uzun süreli baskılar sırasında onun yanında yer aldı ve bir keresinde, Julian'ın hapsedildiği Belmarsh Hapishanesi'nden sadece birkaç kilometre ötedeki Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı'nın önünde Pink Floyd'un ikonik şarkısı “Wish You Were Here”ı seslendirdi. İngiliz hükümetinin Julian Assange'a yönelik davranışının bir utanç ve insan hakları kavramına bir küfür olduğunu söyledi. Julian Assange'a yapılan muamele ve baskıların, diktatörlüklerin siyasi bir mahkuma yaptığı muameleye benzediğini söylemek abartı olmayacaktır.
Ekvator’da toprakları kirletilen ve Chevron tarafından atılan zehirli atıklar nedeniyle ciddi hastalıklara yakalanan yerli halklar adına, petrol devi Chevron’a karşı 10 milyar dolarlık bir tazminat kazanan avukat Steven Donziger’i destekledi. Donziger, Chevron tarafından yürütülen, barodan ihraç edilmesine ve ev hapsine alınmasına yol açan, uzun ve acımasız bir kampanyaya maruz kaldı.
Bir yıl önce “Resist This Genocide” (Bu Soykırıma Diren) ve “Stand Up for Palestine” (Filistin İçin Ayağa Kalk) şarkılarını yayımlayan Roger, Pink Floyd’un “The Wall ” şarkısının hiç de soyut olmadığı3 Meksiko’daki konserlerinde Donald Trump’ın yüzü basılı dev bir şişme domuzu gökyüzüne bıraktı. Trump’ın Nazi kıyafeti giymiş görüntülerini gösterdi. Ve Meksiko şehrindeki 300.000 hayranının önünde “Trump eres un pendejo”, “Trump pisliktir” sözlerini çarpıcı bir şekilde ifade etti.
Joe Biden ile birlikte Trump'ı savaş suçlusu olarak nitelendirdi. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’i 2019'da destekledi ve onu “bir umut ışığı” olarak nitelendirdi. Kısacası, onun yaşamı her zaman bir yüzleşme, bir karşı duruş tavrı olan ahlaki yaşamın bir örneğidir. Onun cesareti, baskı güçlerine karşı durmanın bir bedeli olduğunu hatırlatıyor. Yeni konser filmi “This Is Not A Drill - Live From Prague” (“Bu Bir Tatbikat Değil – Prag’dan Canlı”) Trafalgar Releasing ve Sony Music Vision tarafından dünya çapında gösterime sunuldu. Otoriterliğe doğru hızla sürüklenişimizi ve direnişin zorunluluğunu tartışmak üzere Roger Waters ile birlikteyiz.
Filistin [Hareketi] için duyduğun hayranlığı da bir kez daha ifade etmeme izin ver. Bunlar soykırımı durdurmak için gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan cesur kadın ve erkekler. Ve eğer MI54 izliyorsa diye söylüyorum, burası H-E-D-G-E-S. Evet Roger, bu dünyada nerede olduğumuzdan başlayalım. Bu senin ve benim uzun zamandır korktuğumuz ve savaştığımız bir dünya.
Şimdi geldiğimiz noktayı konuşalım. On yıllardır dile getirdiğin faşizm ve otoriterleşme korkusu artık meyvelerini vermeye başladı.
Roger Waters: Evet, bu sabah uyandığımda ilk okuduğum haber sanırım FT'deydi [Financial Times]; bir NATO [Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü] generalinin bu sabah ya da dün kalkıp 2027'de bir dünya savaşına hazırlanmamız gerektiğini, zira Rusya'nın zırhlı tümenlerle Avrupa'da ilerlemeye çalışacağını ve Manş Denizi'ne ulaşana kadar da durmayacağını söylemesine ilişkin haberdi.
Neden Manş Denizi'nde duracaklarını ancak Tanrı bilir. Ama bu adamın söylediği şey bu. Gerçekten de tüm Avrupa halkını vergilendirmek için destek topluyor ki şu anda silahlara harcamak üzere GSYH'nın %4 ya da %5'ine artırmaya çalışmaktan bahsediyorlar. Ve çok daha fazla nükleer silah ithal etmekten söz ediyorlar ve benzeri şeyler.
Ve en büyük endişesinin Rusların Paris'i işgal ettiği ya da Paris'e girdiği anda Çinlilerin de Tayvan'ı işgal edecek olması olduğunu söylüyor. Yani tam çocukça bir konuşma, savaş çığırtkanlığı, ama buna şaşırmamalıyız çünkü hemen hemen ben hayatta olduğumdan beri bunu yapıyorlar. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir ya da iki yıl geçirdik, çok iyi hatırlamıyorum çünkü gerçekten farkına varacak yaşta değildim, ama fark ettik [o zaman da vardı].
Ulusal bir sağlık hizmetimiz oldu ve görünüşte birbirimize göz kulak olacakmışız ve artık savaşmayacakmışız gibi davrandık. Bir de şimdiki halimize bakın. Adeta savaşın kalıcı olması için var güçleriyle saldırıyor, ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü hayatlarını bu şekilde kazanıyorlar ve bundan tamamen memnunlar. Gazze'deki bebekleri açlıktan öldürmeleri gerekiyorsa, öyle olsun. Umurlarında bile değil. İnsan haklarıyla hiç ilgilenmiyorlar.
Four Seasons Hotel'in sahibi olan ve bir daha dünyanın hiçbir yerinde otellerinde kalmana izin vermeyecek olan adamla senin arandaki fark nedir diye sorduklarında hep şunu söylerim; ben insan haklarına inanıyorum. Bu son derece basit.
Benim platformum çok küçük. O da 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Ben buna inanıyorum. Destekliyorum. Onlar desteklemiyor. Hiç desteklemediler. Ben Amerika'da yaşıyorum. Amerika'da 1776'dan bu yana, insan hakları, ifade özgürlüğü, demokrasi ve destekliyormuş gibi yaptıkları şeylerin hiçbiriyle ilgilenmediklerini açıkça ortaya koydular. İlgilenmiyorlar. Bunu biliyoruz ama bu konuda ne yapabiliriz?
Yapabileceğimiz tek şey, dünyanın dört bir yanındaki sıradan insanları cesaretlendirmeye devam etmek, milyarlarca insan omuz omuza verip onlara karşı direnecek ve hayır diyecek; tüm hayatınızı Raytheon, [Northrop] Grumman ve Palantir'i daha zengin yapmaya ve Jeff Bezos'un 50 milyon dolarlık düğün yapmasına adamak isteyebilirsiniz ama ben istemiyorum.
Çocuklarımın okula gidebildiği, birbirimizle konuşabildiğimiz ve belki de nehirde yüzmeye gidebildiğimiz bir dünyada yaşamak istiyorum. İşte benim istediğim dünya bu, birbirimizi kolladığımız ve aramızdaki en zayıfları gözettiğimiz ve benzer şeylerin olduğu bir dünya. Ben bir sosyalistim. Aman Tanrım, hayır, vay canına, ne olabilir ki, bu korkunç. İnsanlara bakmak mı demek istiyorsun?
Onlardan çalıp tüm parayı insanları öldürebilmek için silahlara harcamak yerine. Evet, demek istediğim tam olarak bu. Biliyorum biraz uzun oldu ve Chris ile daha önce de... Chris ile daha önce de konuştuk ve birbirimize çok benziyoruz. İkimiz de sonsuza kadar devam edebiliriz ama...
Chris Hedges: Kiliseden çıktığıma göre, nasıl sosyalist olmayabilirim?
Roger Waters: Tam da öyle.
Chris Hedges: Ben de senin değindiğin noktaya değinmek istiyorum, Howard Zinn'in People's History of the United States (Amerika Birleşik Devletleri'nin Halk Tarihi) kitabının muhteşemliği de (parlaklığı da) burada yatmaktadır. Zinn, çalışan erkekler ve kadınlar için, beyaz olmayan insanlar için, kadınlar için elde edilen tüm kazanımların, demokrasimizde alan açmak için egemen güç merkezlerine karşı mücadele eden hareketler sayesinde elde edildiğini göstermiştir ki bu yüzden Zinn'den nefret ediyorlar ve onu yok sayıyorlar. Trump onu ismiyle kınadı, elbette okuduğundan değil.
Fakat senin de belirttiğin üzere, bu güçlere karşı koyma umudumuz ancak Palestine Resistance (Filistin Direnişi) gibi dayanışma grupları oluşturarak mümkün olabilir. Ayrıca Francesca Albanese'nin son raporuna da değinmek istiyorum; Albanese'nin bu raporu da az önce değindiğin noktayı destekliyor; orada çok ama çok sayıda şirket, Palantir ve diğerleri, elbette sadece savaştan değil soykırımdan da büyük kârlar elde ediyor.
Roger Waters: Evet, bu doğru, söylediğin her şey doğru. Yani işin püf noktası sabah uyandığında umutsuzluk içinde ellerini havaya kaldırıp kendini vurmak ya da başka bir şey yapmak değil, “dünyanın bu halde olmasının çok çılgınca olduğunu biliyorum, belli ki deliler tımarhaneyi ele geçirmiş diyerek devam etmek. Açıkçası Keir Starmer'lar, Donald Trump'lar ya da aslında Batı'daki neredeyse tüm dünya liderleri suça meyilli akıl hastaları.
Onlara Ulusal Sağlık Hizmeti kapsamında bakıyor olmalıyız. Bir tımarhaneye kapatılmalılar ve insanlar onlara “Keir, sakin ol” demeli. İşte bugünlük hapların. Sadece güneşte otur ve sessiz ol. Ama öyle değil, dünyayı onlar yönetiyor ve son derece kötü yönetiyorlar.
Dolayısıyla yapabileceğimiz tek şey, senin ve benim yaptığımızı yapmak, örgütlenmeye devam etmek ve her Cumartesi Londra sokaklarına çıkan tüm o cesur, harika insanları cesaretlendirmeye devam etmektir. Ah, mesela, Londra'daki Yüksek Mahkeme'nin önünde grubun adının aslında “Palestine Resistance” değil “Palestine Action” olduğunu söylediği için tutuklanan 83 yaşındaki o kadın. Ve ona şapka çıkartıyorum, ne kadar cesur ve her neyse.
Yapabileceğimiz tek şey bu. Ne yapıyorum biliyor musun? Benim yaptığım tek şey, Chris, sabah uyandığımda “bugün gidip bir şey yapmalıyım” demek. Ve bunu her gün yapmalıyım. İster küçük bir video yapmak olsun, ister seninle bu programı yapmak olsun, her neyse, bir şey yapmalıyım. Elime geçen her fırsatta konuşacağım. Sektörüm hakkında, nasıl olduğum, beni nasıl susturmaya çalıştıkları ve hala nasıl susturmak için uğraştıkları hakkında daha fazla konuşmaya başlıyorum.
Her zaman ortaya çıkan bir sürü şey var. Şu anda, bunu şimdi [ilk defa] sana söyleyeceğim çünkü şu anda “The Wall”un yeni bir versiyonu üzerinde çalışıyorum, “The Wall”un yeni bir teatral versiyonu. Las Vegas’taki The Sphere'de gösterime sokmak için görüşmeler yapıyorum.
Chris Hedges: Tamam, ama bana da bilet ayır.
Roger Waters: Tamam, ayıracağım. Söz veriyorum, sana bilet ayıracağım.
Chris Hedges: Söz verdin, bu kaydedildi Roger.
Roger Waters: Evet, ama bunun olacağını sanmıyorum. Irving Azoff, tanınmış bir Siyonist ve müzik endüstrisinde büyük bir figür. Pop grubu The Eagles’ın menajeri. Ayrıca sanırım The Sphere’in de yatırımcısı ve bu lanet şeyi [The Sphere’i] inşa eden Jim’e, arkadaşımız Jim Dolan’a çok yakın ve büyük bir isim.
“Aa fikrimizi değiştirdik” diyeceklerinden kesinlikle eminim. Seni istemiyoruz. The Sphere yönetimine, bu etkinliğin olmaması için sürekli telkinde bulunacaklar.
“Roger Waters’ı sahneye çıkaramazsınız. İnsanları, onun bir sesi olduğunu ya da söyleyecek önemli bir şeyi olduğunu düşünmeye teşvik edemezsiniz. [Onun] ‘Dark Side of the Moon’u, ‘The Wall’u, işte ‘Another Brick in the Wall’u, ne bileyim ‘Comfortably Numb’u ve ‘Wish You Were Here’i vs. vs. tüm bunları yazmış olması fark etmiyor.”
Ve orada yanındaki arkadaşımızın babasından ona kalan plakta bulunan tüm bu şarkılar. Bunların hiçbiri önemli değil çünkü [Roger] soykırıma karşı çıkıyor ve bu konuda sesini çok yükseltiyor. Ona bir platform verilmiyor. İşte durum bu, buradayız. Yakınmıyorum. Yani orada durumun böyle olduğunu anlıyorum. Ve [amaçlarına ulaşmak için] herşeyi yapacaklar. Neyse ki çoğunun IQ'su 30 civarında.
Örneğin Greenblatt, [Anti-Defamation League5 CEO’su] Jonathan Greenblatt gibi. Tam bir aptal ama işte. Ama yüksek bir sesi, oldukça büyük bir takipçi kitlesi ve arkasında çok sayıda fon var.
Chris Hedges: Pink Floyd için yazdığın şarkı sözlerine geri dönmek istiyorum, bunlar kaç yıl, kaç on yıl önceydi ama bugün geldiğimiz noktaya dair çok isabetli (öngörülü) [sözler].
Roger Waters: Devam edelim o halde. Evet, bu doğru. Yani, “Comfortably Numb (Huzurla Hissizleştim)”dan bahsettim, biliyorsun, şimdi sözlerini burada tekrar etmeyeceğim, söyleyebilirim ama evet, çünkü bu [Comfortably Numb], seçtiği meslek sayesinde elde ettiği şöhret ve servetten etkilenerek bir Nazi haydutuna dönüşen hoşnutsuz bir rock yıldızı ile bir konuşma.
Ben de parçada Nazi haydutunu oynuyorum. Neyse ki uyanıyor. Dur diyor. Aslında, yeni yayınladığım filmde, “Run Like Hell” şarkısının sonunda, ki orada Nazi kostümüyle The Wall’dan iki şarkı söylüyorum ve “Run Like Hell”in sonunda, “dur, gitmek istiyorum” kısmında duruyorum, kostümü çıkarıyorum ve bir konuşma yapıyorum.
Filmde yaptığım konuşma ise, Hollanda'da Nazilerin kurbanı olan Anne Frank'ın ismini [İsrailliler tarafından öldürülen Shireen Abu Akleh] yan yana zikrettiğim için yaşanan büyük bir infial ile ilgili. Hollanda mıydı yoksa?
Chris Hedges: Evet, sanırım Hollanda idi.
Roger Waters: Hollanda, doğru. 1943 ya da 44 yılında, onun [Anne Frank] adını birkaç yıl önce Cenin'de ya da Cenin'in dış mahallelerinde İsrailliler tarafından öldürülen Shireen Abu Akleh ile yan yana koydum. Ve Siyonistler Anne Frank’a saygısızlık etmeye nasıl cüret edersiniz diye çılgına döndü.
Evet, Sophie Scholl’dan da bahsetmiştim, onu hatırlıyor musun? Almanlar onu öldürdü.
Chris Hedges: Evet. The White Rose (Beyaz Gül).
Roger Waters: Münih'teki Beyaz Gül Hareketi ile. Evet. 1943 yılında kardeşi Hans ve Christoph Probst ile birlikte öldürüldü, hepsi giyotinle idam edildi.
Chris Hedges: İzninizle araya gireyim, broşür dağıttıkları için.
Roger Waters: Bildiri dağıttıkları için, kesinlikle. Aynen öyle. Chris, sen ve ben, bugün bildiri dağıtıyoruz. Yaptığımız şey bu. Ve Tanrı’ya şükür yapıyoruz.
Chris Hedges: Biliyorum. Ama duvarlar üzerimize doğru kapanıyor. Yani, [bu durumun] nereye varacağını hepimiz biliyoruz. [Augusto] Pinochet'nin Şili'sini haber yapmıştım. ICE’nin [Immigration and Customs Enforcement-Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza] ne hale geleceğini biliyoruz, bizim Kahverengi Gömlekliler (Brownshirts)6 versiyonumuz. Eğer birileri, bunun sadece belgesiz göçmenlerle sınırlı kalacağını düşünenler varsa, ki şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde yasal olarak oturma iznine sahip insanları, öğrencileri bile yakalıyorlar, otoriterliğin ve tarihin işleyiş mekanizmalarına tamamen körleşmişler demektir.
Benim Death of the Liberal Class (Liberal Sınıfın Ölümü) ve Empire of Illusion (Yanılsama İmparatorluğu) gibi kitaplarımda yazılı olarak yaptığım şeyin, senin müzikal olarak yaptığın şeyin bir tür uyarı sinyali olduğunu düşünüyorum. Açık toplumun7 bu şekilde aşındırılmasına izin veremeyiz, çünkü bu süreç devam ederse sonumuz burası [otoriter baskı rejimi] olur.
Ve biliyorum ki o faşist üniformayı kullandığın için saldırıya uğradın. Ama bu aslında neoliberalizm ve ulusal güvenlik adına açık toplumumuza yönelik yürütülen saldırının doruk noktasıdır.
Roger Waters: Evet, öyle. Ve sen konuşurken aklıma Trump geldi. Hadi sadece Trump diyelim çünkü şu anda her şeye karşı bu saldırının başını çeken en büyük lider o. Trump her açıdan bilgisizliğin ötesinde biri ve her zaman da öyleydi. Her zaman olağanüstü derecede aptal oldu.
Kötü bir iş adamı, bunu herkes bilir. New York’ta hiç kimse, özellikle de avukatlar, Trump’la konuşmak istemez çünkü faturalarını asla ödemez.
Chris Hedges: Ve müteahhitler, müteahhitlerine de ödeme yapmıyor.
Roger Waters: İşte böyle. Yani kimseye para ödemiyor. O cahil bir haydut. Ve sanırım bu yüzden MAGA (Make America Great Again) kalabalığına hitap ediyor. “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” sloganına gerçekten inanıyorlar. Oysa Amerika küçülüyor ve aynı zamanda insan ırkının, homosapiens’in potansiyel güzel yüzünde devasa bir çıban haline geliyor.
Aslında sevgiye ve gerçeğe inandığımız, birbirimize baktığımız ve birbirimizi öldürmeyi reddettiğimiz bir geleceğe doğru ilerleme potansiyelimiz var. Ama bu, cesur yeni dünyamızda kesinlikle yasak.
Tam tersine, onlar “Hayır, hayır, hayır, herkesi öldürelim. Çocukları açlıktan öldürelim, çünkü para kazanabiliriz.” anlayışına inanıyor. Ve tek umursadıkları şey kâr etmek. Üstelik bu maalesef Amerikan yasalarına da kazınmış durumda: Şirketlerin tek sorumluluğu, hissedarlarının kârını en üst düzeye çıkarmaktır. İşte bu, kapitalizmin işleyişidir. Ve kapitalizm sıradan insanlarla, seninle zerre kadar ilgilenmez.
Chris Hedges: Yaptığı bir diğer şey de topluma bir korku kültürü aşılamaktır. Yani hem iç hem de dış düşmanınız var. Bak, bu noktaya sen de birçok kez değindin, mesele bu düşman hayalet bile olsa korku yaratmak. Tıpkı yılda 14.000 dolar kazanan ve günde 10-12 saat çalışan çalışkan göçmenleri şeytanlaştırdığımız gibi.
Bu, hepimizi etkileyecek olan bu polis devletini yaratacakları bir mekanizma haline geldi, tıpkı anti-Semitizmi, ifade özgürlüğünü sona erdirmenin bir yolu olarak, silah haline getirdikleri gibi. Bunların hepsi klişe. Bunların hepsi birer mekanizma. Trump'ın antisemitizmi önemsediği fikri son derece saçma. Ancak mesele kârla ilgili, ama aynı zamanda korkuyla da ilgili.
Roger Waters: Evet, bu bir kontrol uygulaması. İnsanlarda bir korku atmosferi yaratmanız gerekiyor. Ve itiraf etmeliyim ki Chris, benimle bunu neredeyse başardılar, “İngiltere'ye geri dönersen seni 14 yıl hapse atacağız” ya da “yasal hakkımız var, bu artık bu ülkenin kanunu” diyerek.
Yani burada istediğim kadar oturabilirim ve gidebilirim, ama hukuk bir pislik, tıpkı Julian Assange'ı hapse attığında bir pislik olduğu gibi. Neyse ki sonunda bir anlaşma yapmayı başardı ve Avustralya'ya geri kaçtı ve şimdi toplum içinde bizimle birlikte. Ancak yasal süreci bu şekilde yozlaştırdıkları için, 5 Temmuz 2025 Cumartesi sabahı (yukarıda sözünü ettiğim) karton parçasını bu yüzden yaptım.
O gün benim Bağımsızlık Günümdü. Birleşik Krallık hükümetinden bağımsızım çünkü Birleşik Krallık hükümeti faşist bir lağım çukuru. Bu yüzden ona karşı durmalıyız. Geri dönüp iyi bir direnişçi gibi hapse girip girmeyeceğimi bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz bakalım. Yine de sokaklara çıkan tüm o muhteşem cesur, harika insanlar, her Cumartesi bunu yapıyorlar ve kesinlikle 7 Ekim 2023'ten bu yana yapıyorlar.
Ve bu yüzden umut var, kalbimde umut var çünkü tüm bu harika insanların direnmeye devam ettiğini görüyorum. Yapabileceğim tek şey onları alkışlamak, devam etmelerini sağlamak ve sesimizin daha da gür çıkması için kalabalığın sesini yükseltmeye çalışmak. Peki bu boş bir umut mu? Hayır, değil.
Hayır, boş bir umut değil. Ama uzun vadede daha önce hiç başarılı oldu mu? Hayır. Onlar her zaman bizi öldürmeye yetecek kadar Pinkerton adamını (özel güvenlik/militer güç)8 ve altıpatları bir araya getirmeyi başarmış görünüyorlar. Yani örgütlendiğimizde tek çareleri bizi vurmak, bizi öldürmeleri için paralı askerler tutmak.
Ve yaptıkları da bu. Trump'ın temsil ettiği şey bu ve şu anda yapmaya çalıştıkları da bu. Ve biliyorsun Sumud, Arapça konuşanların Filistin'deki işgale karşı gösterdikleri azim ve direniş, hepimiz için yol gösterici bir işaret. Ama Tanrım, şu anda çektikleri şey kabul edilemez ve olağanüstü; 300 milyon Amerikalının “Durun! Benim adıma değil!” diye sokaklara dökülmemesi inanılmaz.
Ama [sokaklarda] değiller. Belki 3 milyon kişi var. Peki ya diğer 297 milyon? Onlar neden sokaklarda “Hayır, ben bu değilim” demiyor? Yani, bilemiyorum. Bakalım bugün, yarın ve ondan sonraki gün neler olacağını göreceğiz, çünkü bu saçmalıkların hiçbiri yakın gelecekte ortadan kalkmayacak.
Chris Hedges: Gazze'deki soykırımın birçok açıdan Küresel Kuzey'in Küresel Güney'e bir mesajı olduğu gerçeğini sormak istiyorum. Sence de öyle değil mi, bence Küresel Güney'deki pek çok insan iklimin bozulması ve iklim mültecilerinin kaçışıyla birlikte bunu böyle görüyor. Ancak bu durum, kaplamayı söküyor, maskelerini düşürüyor ve elbette, ABD ya da Birleşik Krallık gibi sanayi ülkelerinin ne mal olduğunu ortaya koyuyor ama ne ölçüde yeni bir dünyanın habercisi?
Roger Waters: Bilmiyorum, son zamanlarda ya da son birkaç ay içinde Gazze'deki soykırımın Narkissos'un havuzuna benzediğini ve ona baktığımızda kendi yansımamızı gördüğümüzü söylediğim yazılar yazdım. Ve aslında neler olup bittiğine ve gerçeklere baktığınızda bunun Avrupalı beyaz adamın, hegemonyanın ve emperyalizmin ilerleyişi olduğunu fark ettim. Ve bu hiç değişmedi. İşte ben buna şaşırıyorum.
Kutsal Topraklar dediğimiz yerde yerli halkın tamamının katledilmesini destekleyen ABD’nin arkasında duran Avrupalı egemen sınıfı gördüğümde, aman Tanrım, 15. yüzyıldan bu yana hiçbir şey değişmemiş dedim.
Tüm bunlar 1492'de İspanyollar ve İngilizler tarafından başlatıldı ve işte Siyon oradaydı. Kuzey Amerika’ya bile “cesur yeni dünya” adını verdiler, orası onların Siyon'uydu. Dolayısıyla, sahip oldukları her şeyi çalmak ve topraklarını ele geçirmek için yerli halkı öldürmenin normal olduğu fikri, beyaz Avrupalının emperyalist zihninin bir türlü vazgeçemediği bir şeydir.
Vazgeçtiğimizi sanıyordum. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bize “Hayır, bunların hepsi geçmişte kaldı. Artık bunu yapmıyoruz.” denmişti. Hiçbir zaman 160 milyon Hintli yerliyi öldürdüğümüz için ya da Çinlilere uyuşturucu satan ve bundan büyük karlar elde eden bir ilaç şirketi olan Doğu Hindistan Şirketi'ni yönettiğimiz için üzgün olduğumuzu söylemedik.
Aslında bunlar için özür dilemiyoruz. Soykırımı desteklerken yaptığımız şey, “hayır, model budur” demek. Bu İngiliz İmparatorluğu'ydu ve biz bu modele inanıyoruz ve gerekirse kendimiz dışında dünyadaki herkesi öldüreceğiz. Ve Küresel Güney de “hmm, sanırım bizi kastediyorlar” diyor. Ve haklılar. Gerçekten de...
Chris Hedges: İster 1943 Bengal kıtlığı olsun, ister Mau Mau, İngiliz tarihinde tamamen örtbas edilmiş olan İngiliz Mau Mau isyanı olsun, Küresel Güney'de yaptıkları buydu. Bu konuda Imperial Reckoning (Emperyal Hesaplaşma) adlı çok iyi bir kitap var; ister İspanyolların Amerika kıtasında, ister Avrupalı Amerikalıların Amerikan yerlilerine karşı uyguladığı soykırım olsun. Soykırım bizim DNA'mıza işlemiş durumda.
Roger Waters: Evet, ne yazık ki haklısın. Yani, şu anda yaptığım şeylerden biri ve tamamen görmezden geliniyor, Pedro Castillo için konuşuyorum, tamam mı, Peru'nun usulüne uygun olarak seçilmiş başkanıydı ve hapiste, çünkü egemen sınıf onun yerli olmasından hoşlanmadı. Değil mi?
Diğeri ise şu anda Bolivya'da katliamlar yaşanıyor, çünkü madencilere, küçük kooperatifler ve aile işletmelerinde tüm madenciliği yapan yerli halka, “hayır, bunların hepsini bir Amerikan şirketine vereceğiz denildi. Sizin işiniz bitti” dediler. Oysa 300,000 kişi var ve onlar da “hayır, vermeyeceğiz” dediler.
Bolivya’yı durma noktasına getirdiler, Peru’yu da öyle, Peru’daki madenciler de Peru’yu bir nevi durma noktasına getirdiler. Lima’ya girip çıkan kamyon yok. Kimse bunu bilmiyor çünkü kimse haber yapmıyor. Ama bu Güney Amerika ülkelerindeki arkadaşlarımla konuşuyorum ve durumu çok dikkatli bir şekilde izliyorum çünkü bildiğimiz gibi Brezilya gibi devasa bir ülke bile, son seçimlerde gördük ki, bir [Jair] Bolsonaro veya bir Lula da Silva arasında bıçak sırtında duruyor.
Siyasi felsefeleri açısından da taban tabana zıtlar. Lula bizden biri, Bolsonaro ise onlardan biri. İşte böyle bir şey var. Ve ne gariptir ki propaganda makinesi o kadar güçlü ki Bolsonaro gibi tam bir pislik, Trump'ın yaptığını yaparak, onların ihtiyaçlarını, özlemlerini ve geleceklerini temsil ediyormuş gibi davranarak yoksul insanlardan oy toplayabiliyor.
Ve hepimiz biliyoruz ki Trump çalışan insanlara zerre kadar değer vermiyor. Asla umursamadı ve asla da umursamayacak. Bolsonaro için de durum tamamen aynı. Ama insanlar propagandaya ikna oluyor. Rupert Murdoch ve diğerlerinin tüm bu olaylarda bu kadar önemli olmasının nedeni de bu. Yani aynı zamanda bu savaşı da izliyoruz.
MAGA ve Bolsonaro tarafından kendilerine söylenen yalanlara inanacaklar mı yoksa olaylara bakıp “durun bir dakika” diyecekler mi? Hayır inanmayacaklar... En azından Lula siyasi bir figür olmadan önce işçi sendikalarında yer alıyordu ve bir kalbi ve ruhu var gibi görünüyor. O yüzden Lula'lara oy vermeye devam edelim.
Chris Hedges: Trump ve benzeri demagoglar, yani bazı açılardan, bilmiyorum sen de aynı şekilde mi hissediyorsun? Starmer, Tony Blair gibi liberallerden daha da çok nefret ediyorum çünkü bir [Viktor] Orbán ya da bir Trump söz konusu olduğunda, haydutluklarının reklamını yapıyorlar. Ama bu liberaller, arkadaşım Glen Ford’un Demokrat Parti için söylediği gibi “daha etkili şeytan (kötülük)”, çünkü bunu gizliyorlar. Demek istediğim, sen Starmer’ı da eleştirdin, Blair’i de eleştirdin. Biliyorsun bu adamlar ihanet ettikleri bu değerleri savunduklarını iddia ediyorlar
Roger Waters: Evet, Blair, biliyorsun, Margaret Thatcher İngiltere'yi yok etmek için geldikten sonra, Malvinas'a kadar, Falkland savaşına kadar popülerlik oranlarının ne olduğunu biliyor musun bilmiyorum.
Chris Hedges: Çok düşüktü.
Roger Waters: Yüzde 2'deydi. Birdenbire küçük bir savaş çıkardı ve bom!, büyük bir kahraman, bir rol model oldu. İğrenç bir insandı. Ve Trump gibi aptal değildi. Oxford Üniversitesi'nde gerçekten bir şeyler okumak zorunda olduğunuz bir bölümden gayet iyi bir derece aldı.
Chris Hedges: Trump'ın aksine kitap okumak zorundasın.
Roger Waters: Evet, kitap okumak zorundasın. Blair ise sadece takipçiydi9. Blair dedi ki: “Hadi satalım. Aneurin Bevan, Clement Attlee, Wedgwood Benn, Michael Foot ve bazı solcu İşçi Partili politikacıların inşa ettiği Büyük Britanya’yı satalım. Jeremy Corbyn’in yeniden dönmeye çalıştığı o çizgiyi boş verelim.”
Boşverelim, Fransızcamı mazur görün. Onu bir kenara koyalım ve Amerikan modeline teslim olalım. [Britanya’yı] Şirketlere satalım10. Ve John Pilger11, rahmetli büyük dostumuz…
Chris Hedges: Evet, harika bir gazeteci.
Roger Waters: John, Ulusal Sağlık Hizmetleri hakkında harika bir film yaptı. Filmde, hayatı boyunca hemşirelik yapmış bir kadının, bir Amerikan şirketi tarafından devralınmış bir hastanede çalışmaya devam ettiği bir sahne var. Ve gerçekten de ağlıyor, şu anda neredeyse ağlamak üzereyim, kameranın önünde ağlıyor ve şöyle diyor: “Orada insanlara bakmak için olmadığımızı fark ettik”.
Kadın dedi ki, 25 yıldır Ulusal Sağlık Hizmetleri'nde insanlara bakıyordum ve birden mesele bu olmaktan çıktı, artık tek soru “her bir bedenden ne kadar kâr elde edebiliriz?” oldu. Ve eğer onlardan kâr elde edemezsek, kapı dışarı ederiz. Model bu. Ve biz bunu biliyoruz.
İşlerin bu şekilde yürüdüğünü anlamak için Kuzey Amerika'da çok uzun süre yaşamanıza gerek yok. Kâr eden ya da kazananlar sadece sigorta şirketleri ve büyük ilaç firmaları. Ve çok çok zenginler dışında hastanın bakımı tamamen ortadan kalkıyor.
Chris Hedges: Evet, bu durum özel sigortanın, özel sağlık sigortasının olduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde daha da kötü.
Roger Waters: İşte ben de bundan bahsediyorum, Amerika Birleşik Devletleri'nden.
Chris Hedges: Evet, ebeveynleri oğullarını ya da kızlarını kurtarmaya çalışırken iflas ederken hasta çocukları rehin tutmaya yasal olarak izin verilebilir. Savunduğumuz sistem bu. Ve tabii ki yaptıkları şey ulusal sağlık sistemini kaynaklardan mahrum bırakmak. Kanada'da da aynı şeyi yapıyorlar, sistemi çökertmek, yok etmek için.
Roger Waters: Evet. Yani mesele, Chris, nehirden denize omuz omuza duran sıradan insanlara, sumuda, direnişe geri dönüyor. Sarsılmaz azim/kararlı direniş, sumud kelimesinin anlamıdır. Göstermemiz gereken de bu, ancak bunu gösterirken özellikle gençleri cesaretlendirmek için mümkün olduğunca çok ses çıkarmalıyız.
Her zaman Kutsal Topraklar meselesinde, mücadelenin Amerikan üniversitelerinin kampüslerinde verileceğini söyledim. Bunu 15, 20 yıl önce söylüyordum, tamam mı? Ve bunun doğru olduğu ortaya çıktı. New York'taki Columbia Üniversitesi’nin nasıl tamamen teslim olduğuna bak.
Şimdi IHRA’nın [International Holocaust Remembrance Alliance -Uluslararası Holokost Anma İttifakı] antisemitizm tanımı kabul etmeye başladılar ki bu çılgınca bir tanım ve 35 eyalet tarafından, eyalet yargı organları tarafından kabul edildi. Artık antisemitizmin resmi tanımı bu.
Chris Hedges: Bu arada sözünü kesmek istiyorum Roger, çünkü İsrail devletine yönelik her türlü eleştirinin antisemitik olduğunu söyleyen örnekler ekleyerek yasalaştırdılar. Trenton Eyalet Meclisinde bu düzenlemenin (tedbirin) kabul edilmesine karşı daha yeni ifade verdim.
Komite oybirliğiyle tasarıyı onaylanmak üzere geçirdi. Senatoya gidecek. Ama ben konuşmaya başlar başlamaz mikrofonumu kapattılar ve Siyonistler yuhalayarak, bağırıp çağırarak beni susturdular; İsrailli soykırım araştırmacısı Raz Segal’i de aynı şekilde [susturdular].
Biz orada bu önlemin ifade özgürlüğünü kısıtlayacağını veya tamamen ortadan kaldıracağını savunuyorduk ve bize ifade özgürlüğü tanınmıyordu ki, bilirsin, bu da bir nevi Alice Harikalar Diyarında dünyası gibi bir durum yaratıyor. Tüm bu sinsi adımlar çok ama çok korkutucu. Ve sanırım beni şok eden şey, bunun çabukluğu, Amerika Birleşik Devletleri'nde ne kadar hızlı gerçekleştiği.
Roger Waters: Evet. Gerçekten de öyle. Çok hızlı ve çok, çok korkutucu. İnsanlar kelimenin tam anlamıyla üzerime tükürüyor ve ben “vay canına” diyorum. Neden? Bana tükürüyorlar çünkü insan haklarına inanıyorum. Sadece, sadece bu yüzden İHRA'nın tanımına karşı çıkıyorsun çünkü İHRA insan haklarına inanmıyor. Soykırıma inanıyor. Evet, İsrail soykırım yapabilir diyor. Ve eğer buna karşı çıkarsan, bu antisemitiktir.
Bu bir nefret suçudur, Roger. İsrail'in soykırım politikasına karşı çıkmak. Şu anda onları yakalamış durumdalar ve içlerine girip onlara yiyecek vereceklermiş gibi davranıyorlar ve sonra da onları vuruyorlar. Onlara ateş ediyorlar.
Chris Hedges: Evet, bu sadece yem. Yem atıyorlar. Açlıktan ölmek üzere olan Filistinlileri güneye çekmek için. Sadece dört merkezde günde bir saat yemek veriyorlar. Bu son derece yetersiz. Varşova Gettosu'nda da aynı şeyi yapmışlardı; Naziler Varşova Gettosu'nda yaşayanları aç bırakmış, sonra da trenlere binmeleri karşılığında ekmek vermeyi teklif etmişlerdi. Bu da tamamen aynı taktik.
Roger Waters: Evet, tamamen aynı taktik. Yani asıl büyük savaş insanların kalplerinde ve zihinlerinde yaşanır. Her zaman propaganda savaşına geri dönüyoruz. Savaşı Rupert Murdoch mı kazanacak yoksa sen ve ben mi kazanacağız? Çünkü bizim tarafımızda ne var, Chris? Bizim tarafımızda sevgi ve gerçek var.
Rupert Murdoch, Trump, Stammer ve onların tarafında ise sadece açgözlülük, nefret ve yalanlar var. O zaman, Küresel Güney'in her yerinde ama aynı zamanda Batı'da da milyarlarca insanın neden “nada mas, nada mas (artık yeter, artık yeter)” dediğini anladığını düşünebilirsin.
Sıradan insanlar, sevgi ve nefret arasındaki farkı anlayabilirler. Anlayabildiklerini biliyorum. Bu konuda konuşurken bile duygulanıyorum.
Chris Hedges: [Çek Cumhuriyeti'nin eski Cumhurbaşkanı] Václav Havel'i tanıyorum, Kadife Devrim’i haber yaptım, her gece onunla Sihirli Fener Tiyatrosu'ndaydım ve o da bundan bahsediyordu, ki aslında senin söylediğin şey de bu. O buna “hakikat içinde yaşamak” diyordu. Ancak hakikat içinde yaşamak, eğer bu hakikate sımsıkı sarılırsanız, bu [hakikat] despotik güç merkezleri için dehşet vericidir; çünkü gerçekte kim olduklarını ortaya çıkarır.
Ve eğer sizi korkutup susturamazlarsa, o zaman sizi fiziksel olarak sustururlar. Burayı kapatırken konuşmak istiyorum, bundan sen de bahsettin ve ben de sana katılıyorum, imparatorluk her zaman kazanır. Eski bir ilahiyat öğrencisi olarak, İsa Mesih'in tüm arkadaşları tarafından terk edilişini, kalabalığın ona sırt çevirdiğini ve devlet tarafından bir isyancı olarak öldürüldüğünü izlemiş biri olarak diyeceğim şey “işte mesaj buydu”.
Ama yine de mücadele etmeliyiz. Sadece süreci yavaşlatmak için değil, aynı zamanda başka bir yaşam biçimini, dünyaya başka bir yönelimi canlı tutmak için. [Sovyet yazar ve gazeteci] Vasily Grossman, bu despotik zamanlarda iyiliğin yıkıcı eylemler olduğunu oldukça güzel bir şekilde yazıyor ve bu güzel pasajın sonunda, bu sistemlerin yapmaya çalıştığı şey olan küçük bir iyilik çekirdeğini bile ezemezlerse, o zaman kötülüğün asla fethedilemeyeceğini12 yazıyor.
Demek istediğim, bu belki de daha teolojik veya varoluşsal bir tartışmaya giriyor, ancak benim inandığım, senin de inandığını düşündüğüm bir şey, farklı bireyler olarak başımıza ne gelirse gelsin ne olursa olsun bu güçleri, bu değerleri canlı tutmamızın önemli olduğu.
Roger Waters: Evet, bu da başka bir ilginç sohbet konusu tabii ki, çünkü ben ateistim, sen değilsin. Yine de birbirimizi ve erkek ve kız kardeşlerimizi seviyoruz. Ve bunun nedenleri her ne olursa olsun, belki biraz da anne babalarımızla ilgilidir. Çünkü senin baban bir vaizdi, değil mi? Evet, öyleydi.
Annem de ateistti ama komünist ve sosyalistti ve tüm bunlar... ve babam, Nazilerle savaşırken ölen babam, bana karşı insanlara karşı sorumluluk duygusu ve sevgi aşıladılar. Baban da sana aynısını yaptı ve bu farklı bir yol ve farklı bir yolculuk. Ama sonuç aynı.
Sen ve ben, Chris, her ikimiz de sevgi ve hakikat için yorulmadan çalışıyoruz. Ve bunu değiştirecek hiçbir şey yok. Ve eğer savaşarak ölürsek, savaşarak ölürüz. Ama kalplerimizde sevgi var ve milyonlarca ve milyonlarcamız da öyle. Eğer duygusallaşıyorsam, bunun nedeni benim gibi hisseden milyonlarca insan için hissettiklerimdir. Bazen insanlarla karşılaştığımda elimi tuttuklarını görebiliyorum ve onlar...
Biliyorsun, 20 yıl önce bir konserde bir adam vardı, ya da ne zaman olduğunu bilmiyorum, bir konserde, her gece gösteriye gaziler geliyordu. Her gece 10 gazim olurdu, onları her zaman bir yardımcı ile gelmeye davet ederdim ya sevdikleri biriyle ya da her neyse, çünkü genellikle çok fazla Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)13 yaşıyorlar, kendi başlarına dışarı çıkamıyorlar, bu onlar için çok korkutucu. Gösteriye gelirlerdi ve ben de gösterinin yarısında gidip onları görürdüm.
Sadece merhaba deyip biraz sohbet ettikten sonra, “ah, şimdi gidip ‘Hey You’ şarkısını söylemem lazım” derdim. “The Wall” gösterileri sırasındaydı. Tamam. Bir keresinde çıkarken yaşlı bir adamla karşılaştım, Vietnam gazisi olmalıydı. Çünkü çoğu Afganistan ve Irak [gazisi]. Korkunç, korkunç yaralanmalar. Her neyse, bu yaşlı adam, ben giderken elini uzattı, ben de elini sıktım, bırakmadı.
Gittim, o anda sahneye çıkmam gerekiyordu. “Hey You”yu söylemek üzereydik, bu ikinci bölüm. Elimi bırakmadı, ben de biraz rahatladım ve elimi tutmasına izin verdim. Sonra gözlerimin içine delici bir şekilde baktı ve dedi ki: “Baban seninle gurur duyardı.”
Yani şu an ağlıyorum çünkü sadece lanet olsun diye düşündüm. Vay canına, ne muhteşem bir an. İnanılmaz bir andı ve onu asla unutmayacağım ve o anı da asla unutmayacağım. Ama evet, bunu nesilden nesile aktarabiliriz. Sevgiyi ve gerçeği gelecek nesle aktarabilirsin. Ve hayattaki birincil sorumluluğunuz tam olarak bunu yapmak ve bu dünyanın canavarlarına, Trump'larına ve Starmer'larına teslim olmamaktır.
Chris Hedges: Ve Roger, bu yeniden diriliş. Demek istediğim, her zaman bunun benim sesim olduğunu söylerim ama bu babamın sözleri. Bu senin müziğin, senin sözlerin, ama anladığım kadarıyla bir Hıristiyan ve Komünist Parti üyesi olan babanın sözleri. Tanrı onu korusun.
Roger Waters: Evet, öyleydi. Savaşın başındaydı, Hıristiyanlığı ve altıncı emir olan “öldürmeyeceksin”e olan bağlılığı nedeniyle karşı çıkıyordu. Kesinlikle öyleydi. O yüzden hayır dedi. Sonra örgütlenmeye başladı ve Blitz'de ambulans şoförlüğü yaptı. Ve belli bir noktada Komünist Parti'ye katıldı. Sonra Nazilerle savaşma ihtiyacının İsa'ya olan sevgisinin önüne geçtiğini fark etti. Ve geri dönüp gönüllü oldu. Çok iyi, bu adamın diploması var, subaylığa uygun. Böylece temel eğitime, subay eğitimine katıldı, asteğmen olarak görevlendirildi ve üç hafta sonra öldü. Yaklaşık üç hafta dayanabildi.
Bu bir yük değil, ama eğer o adamın oğluysan, yapamazsın; o insanların cesaretini hem vicdani retçi olma cesaretini hem de hayatından vazgeçme cesaretini asla unutmayacağım. Bunlar, bilirsin, oldukça güçlü şeyler. Neden bazı şarkıları yazdığımı anlamak zor değil.
Chris Hedges: Sanırım o öldüğünde beş aylıktın. Ama sana verdiği hediyeye bak. Babamın bana verdiği hediye de bu. Ve ben ona asla ihanet edemem. Sen de babana asla ihanet edemezsin, bu da bize hiçbir şey yapamayacakları anlamına gelir.
Roger Waters: Evet, bu doğru.
Chris Hedges: Pekala, çok yaşa Roger.
Roger Waters: Her şey daha kötü olabilirdi.
Chris Hedges: Her zaman daha kötü olabilir. Muhtemelen daha da kötüleşecekler.
Roger Waters: Evet, daha da kötüye gidecekler ama biz buna, bize miras kalan gerçeğe ve sevgiye tutunacağız.
Chris Hedges: Tutunacağız. Harika, büyük Roger Waters ile birlikteydik.
Chris Hedges, The New York Times'ın Pulitzer ödüllü eski Orta Doğu Büro Şefidir. Arapça bilen Hedges, yedi yıl boyunca İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışmaları takip etmiş ve bu sürenin büyük bir kısmını Gazze'de geçirmiştir. En sonuncuları The Greatest Evil Is War ve A Genocide Foretold: Reporting on Survival and Resistance in Occupied Palestine ((İşgal Altındaki Filistin'de Hayatta Kalma ve Direniş Haberleri) olmak üzere 14 kitabın yazarıdır.
Çevirmenin notu:
1 Apartheid devleti, toplumsal önyargılar, yasal düzenlemeler, devlet kurumları ve güvenlik güçleri aracılığıyla ayrımcılığı sürdüren ve eşit yurttaşlık haklarını reddeden devlet anlamına gelir.
2 Bu ifade, ünlü Spartacus filmine (1960) bir göndermedir. Filmde isyancı lider Spartacus yakalandığında, Roma askerleri “Spartacus kim?” diye sorar. Onu korumak isteyen tüm yoldaşları tek tek “Ben Spartaküs’üm” der. Bu sahne, dayanışmayı, baskıya karşı birlikte direnmeyi ve bedeli ne olursa olsun arkadaşını korumayı simgeler. Roger Waters bu ifadesi ile “Palestine Action” ile dayanışma içinde olduğunu, onların yerine kendini ortaya koyduğunu ve “suçlu” sayılacaksa bunun bedelini göze aldığını vurgulamaktadır.
3 The Wall (Duvar), Pink Floyd’un 1979 tarihli albümü ve konserlerinde kullandığı bir metafordur; baskı, yabancılaşma, toplumsal bölünme ve otoriterlik gibi konuları sembolize eder. Meksika’daki seyirciler için “The Wall” kavramı, ABD–Meksika sınırına inşa edilen gerçek duvar, göçmen karşıtı politikalar ve Trump dönemi baskıları nedeniyle çok somut ve doğrudan bir gerçekliktir.
4 MI5: Military Intelligence, Section 5 1909'da kurulan İngiliz iç istihbarat teşkilatıdır.
5 Anti-Defamation League (ADL), antisemitizmle (Yahudi karşıtlığıyla) ve her türlü nefret söylemi ile mücadele etmek, ifade özgürlüğü ile nefret arasındaki sınır konusunda kamuoyu oluşturmak üzere 1913 yılında kurulan New York merkezli uluslararası bir sivil toplum örgütüdür. ADL İsrail yanlısı savunuculuğuyla da tanınmaktadır.
6 Brownshirts-Kahverengi gömlekliler, devlet gücü veya paramiliter güçlerin muhaliflere baskı yapmak, sindirmek ve otoriter bir düzen kurmak için kullanılan bir ifadedir. Almanca’daki Sturmabteilung (SA) yani Nazi Parti’sinin paramiliter güçleri için kullanılan kahverengi gömlekliler, 1920’ler ve 1930’larda Almanya’da Nazi Partisi’nin yükselişinde sokaklarda muhaliflere saldıran, korku salan ve siyasi şiddet uygulayan milislerdi.
7 Açık toplum, özgürlüklerin, ifade hakkının, hukukun üstünlüğünün ve demokratik değerlerin korunduğu bir toplumu ifade etmektedir.
8 Pinkerton men, ABD’de 1850’de kurulmuş özel güvenlik ve dedektiflik şirketi Pinkerton National Detective Agency’nin görevlilerini ifade etmektedir. Pinkerton ajanları 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında ABD’de grevleri bastırmak, işçi hareketlerini dağıtmak ve sendika liderlerini sindirmek için sıkça kullanılmıştır. Özellikle madenci ve demiryolu işçilerinin grevlerinde, işverenler için paramiliter güç gibi çalışmışlardır.
9 Blair Thatcher’ın başlattığı neoliberal akımın takipçisiydi.
10 Roger Waters, Tony Blair’in, sosyal devlet ve İşçi Partisi’nin solcu mirasını bir kenara atarak İngiltere’yi Amerikan neoliberalizmine ve büyük şirketlerin çıkarlarına sattığını düşünmekte ve Blair’i ağır bir dille eleştirmektedir.
11 John Pilger neoliberalizm eleştirileri yapan, anti-emperyalist duruşuyla tanınan bir gazeteci.
12 Grossman, insanların bütün baskılara rağmen çok az da olsa nezaketi, iyiliği yaşatabilmesi durumunda, yani baskıcı sistemlerin iyiliği tamamen ortadan kaldıramaması durumunda, kötülüğün hiçbir zaman tam anlamıyla galip gelemeyecğini ifade etmektedir.
13 Orijinal metinde yer alan PSTD, Post-Traumatic Stress Disorder ifadesinin kısaltmasıdır.
* Chris Hedges'ın Roger Waters ile gerçekleştirdiği 'This is Not a Drill' adlı söyleşi Bahar Özay tarafından çevrilmiştir.