Chris Hedges
Seni tanıyorum.
Yönetici elitler, giderek hızlanan, hissedilir hale gelen ekolojik çöküşe rağmen bizi ya anlamsız jestlerle ya da inkârcılıkla yatıştırıyorlar.
Trump gibi bir demagogun yükselişinden ve kâr amaçlı sağlık endüstrimizin baş etmeyi başaramadığı bu pandemiden almamız gereken asıl ders, hem ülke hem de insanlık olarak kontrolü kaybetmekte olduğumuzdur.
Direnişin, gerçek direnişin bedeli çok, ama çok ağırdır. Varoluş tehdidiyle karşılaştıklarında muktedirler sözde adaleti dahi ortadan kaldırırlar.
Politikanın merkezi dağılıp giderken, halkın öfkeden kudurmuş, kutuplaştırılmış kesimleri hızla birleşip bütünleşiyor.
Siyonistler, saikleri anti-semitizme dayanan Batılı emperyal güçlerin desteği olmaksızın Filistinlileri asla sömürgeleştiremezlerdi. İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar 6 milyon Yahudi’nin katledilmesine yol açan azgın bir Avrupalı anti-semitizm olmasaydı Yahudilerin çoğu İsrail’e kaçmazdı.
Gezegen bizim şiddetli saldırımız altında Antroposen (İnsan Çağı) adı verilen bir döneme geçiş yapmakta. İnsanların sayısı 7 milyarın üstüne tırmanmış durumda. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olan hava, su, buz ve kayalar değişim geçiriyor. Hararet yükseliyor. Antroposen, büyük olasılıkla insanlar ve diğer türlerin çoğu için yok oluşla ya da kitlesel bir soy tükenişi ile sonuçlanırken, aynı zamanda bilinen yaşam biçimlerinin büyük çoğunluğunu devre dışı bırakacak iklim koşulları yaratacak.
Yerleşik ya da medeni hayat dediğimiz şey dünya yüzünde 10 bin yıldan az bir süredir var sadece. O çok özel ve olağandışı toplumsal kurgumuz, evren için bir nano saniyeden ibaret. Çok kısa ve ölümcül bir deneyden ibaret birşey de olabilir pekâlâ. Belki de Franz Kafka’nın yazdığı gibidir: “Umut var da; bizim için değil.”
Muktedir erkeklere yöneltilen cinsel saldırı suçlamalarının ağızları sulandıran ve müstehcen detaylarını davul zurnayla ilan eden basın, asıl hikâyeyi gözden kaçırıyor:
Küresel kapitalizm hastalığı, gezegenimizin her yerinde aynı sonuçları yaratıyor. Demokratik kurumları zayıflatarak veya tamamen ortadan kaldırarak, onları oligarşik güçlere ve büyük şirketlere boyun eğmeye zorluyor.
Direniş yalnızca karanlığın güçleri ile çarpışmak demek değildir. Direniş, tam ve bütünleşmiş bir insanoğlu ya da insankızı olmaya ilişkin birşeydir. Direniş, yenilsek bile meydan okumanın insana getirdiği bir iç özgürlük olduğunu, hatta belki de görüp göreceğimiz tek özgürlüğün ve gerçek mutluluğun bu olduğunu kabul eder.
“Basit gerçek şu ki, beslenme tarzımız son 50 yıl içinde kökünden değişmiş durumda. Beslenme biçimindeki bu değişimler halk sağlığına sigara içmek kadar büyük bir tehdit oluşturuyor. Fazla yağ, fazla şeker ya da tuz, kalp hastalıklarına, kansere, obeziteye ve diğer öldürücü hastalıklara doğrudan bağlanabilmektedir ve bağlanıyor da. Toplamda, Amerika Birleşik Devletleri’nde başlıca 10 ölüm sebebinden altısının beslenme tarzımızla bağlantılı olduğu saptanmıştır."
İklim değişikliğinin yaratacağı kasvetli geleceği gözüpeklikle kabullenen bir kederi kucaklamalıyız. Her türlü direniş eyleminden –o nafile bir eylem olsa bile –bir zafer çıkartmak zorundayız. Afrikalı-Amerikalılar belki de yalnızca ezilenlere özgü bir kavrayışla anlıyorlar ki, şahsiyetimiz ve haysiyetimiz, bizleri ölümün pençesine hapsetmiş olan habis güçleri adlı adınca adlandırıp, onlara direnebilme yeteneğimizle ölçülecektir.
Dağılıp gitmekte olan medeniyetlerin son günlerinde budalalar dizginleri ele geçirir. Budala generaller ülkeyi batıran kazanılması imkânsız sonsuz savaşlara girişir. Budala iktisatçılar zenginler için vergi indirimleri, yoksullar için sosyal hizmet kesintileri talep ederken ekonomik büyüme masalları anlatır...
Yalanlar öyle bir atmosfer yaratır ki, bu ortamda herkesin yalan söylediği varsayılır. Hakikat şüpheli ve müphem bir hale bürünür. Anlatılanlara, doğru oldukları için değil, hatta kulağa doğru gibi geldikleri için bile değil, duygusal bakımdan cazip oldukları için inanılmaya başlanır. Sistemli bir şekilde yalan söylenmesinde esas amaç, Arendt’in yazdığı gibi “bizatihî insan doğasının dönüştürülmesi”dir. Yalanlar eninde sonunda, büyülü düşünceye teslim olan ve olup bitene aldırmaktan vazgeçen halkta bir uyurgezerlik halini besleyip büyütecektir.