" İşkenceye karşı birlik" raporu yayımlandı

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Trump’ın ateşkes kararından, İran saldırıları ardından Batı bakış açısından, Avrupa Birliği İsrail araştırmasından, SIPRI Askeri Harcamalar ve Hazırlıkları Raporu'ndan ve işkence endeksinden bahsediyor.

""
Nereye Doğru: 25 Haziran 2025
 

Nereye Doğru: 25 Haziran 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya “Trump’tan başlayacağız, tek başına ateşkes ilan etti. Ne olduğu da belli değil, ateşkes var mı yok mu gerçekten, hâlâ bombalar yağıyor anladığımız kadarıyla.” diye başlayan Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay destek çıktı. “Dün Haaretz’de ilginç bir yazı gördüm. Artık tuhaf günlerde yaşıyoruz, eskiden diplomasi vardı, iki taraflı anlaşmalarla ateşkes yapılırdı. Sosyal medyadan öğrendik Trump’ın ateşkesini, Social Truth isimli sosyal medyadan duyurdu.” Ömer Madra’nın “Meclise ve senatoya danışmadan zaten saldırdı.” yorumuna Cengiz Aktar “Ama onunla ilgili bir bilgi vereyim. Richard Haass, Cumhuriyetçidir ama medeni bir Cumhuriyetçidir. O, Amerikan tarihinde bugüne kadar alınan savaş kararlarının %99’u yasamaya sorulmadan alınmıştır diyor. Nasıl bir diktatörlük, nasıl bir gayri demokratiklik… Trump’a mahsus değil yani kendi başına başkanlık emri imzalaması.” diye cevap verdi. “Gördünüz mü? Bir çocuğu terörle mücadele biriminin başına getirdi İçişleri Bakanlığı'nda. 22 yaşında. Yaparak öğrenecek herhalde, hazırda bekleyen teröristler bayram ediyordur.” güncellemesinin ardından, Batı’nın tutumuna geçti.

“Bu arada bir dolu şey oluyor tabii, artık Batı dediğimiz grubun ayrıştığını görüyoruz. Özellikle İran saldırısı sonrasında. Ben buna artık Beyaz Batı diyorum. Beyaz Batı, Batı Amerika'nın arkasında hizaya, hazır ola geçti artık. Kanada, Avustralya, Avrupa. Fakat buna mukabil Güney Kore ve Japonya, ki Batı'nın bir parçası olarak zikredilir, İran saldırısına destek olmadılar. İlk defa böyle bir şey oluyor. Hatta Japonya Başbakanı Shiba NATO toplantısına gelmemeye karar verdi. Dün başladı biliyorsunuz toplantı, bahsedeceğiz üstüne. Her iki ülke de Amerika'nın İran'ı bombalamasına razı değildi.” açıklamasında bulunan Cengiz Aktar’a Özdeş Özbay “Temsilciler Meclisi üyesi Rohan, İran'a kongre onayı almadan yapılmasının tamamen anayasaya aykırı olduğunu ayrıntılı bir şekilde Democracy Now’da da anlatıyordu. Kendisi aynı zamanda çünkü Silahlı Kuvvetler Komitesi'nin de üyesi, yani bu konuda konuşma yapma yetkisini görüyor kendinde.” diyerek ekleme yaptı. Yoruma katılan Cengiz Aktar, konuyu İsrail üzerine yapılan rapora getirdi.

“Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı vardı, İsrail acaba insan haklarına aykırı mı davranıyor diye bir içe dönük araştırma başlatma kararı almışlardı birkaç hafta önce. Sanki bütün dünyanın söylediği doğru değil de kendimiz de bakalım dediler. Maalesef araştırmanın sonucu dünyanın dediği gibi çıktı, yani bırakın insan hakları ihlalini, korkunç şeylerin olduğuna kanaat getirildi. Bir rapor yayınlandı, raporun temelinde, Avrupa Birliği ile İsrail arasında var olan ortaklık anlaşmasının ruhuna aykırı davrandığına dair bir sonuç çıktı. Buna rağmen Dışişleri Bakanları bu anlaşmayı iptal etmek bir yana, askıya alıp almama konusunda karara varamadılar. Şaşırmıyoruz.” yorumunu yapan Cengiz Aktar, NATO zirvesi ve SIPRI raporunun bulgularına geçti.

“NATO zirvesi başladı biliyorsunuz, Lahey’de. En önemli gündem maddesi müttefiklerin harcamalarının, millî gelirlerinin %5'ine yükseltilmesi. Zaten deli gibi artıyor askerî harcamalar. %5 çok büyük bir rakam. Tabii bu askerî harcamalar demek, diğer bütün harcamaların kısılması, hatta kaldırılması anlamına geliyor ve bu yolda bir dolu karar çıkıyor. Sadece münferit Avrupa Birliği üyesi ülkelerden değil, ayrıca komisyondan da bir dolu proje iptal ediliyor, paramız yok diye. Peki para nerede? Şimdi bu çerçevede geçen hafta ayın 16’sında yayınlanan Yıllık SIPRI Raporu, Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü, askerî harcamalar konusunda ve savaş hazırlığı konusunda dünyanın bir numaralı araştırma merkezi. Rapor, kallavi, çok ayrıntılı bir rapor. Zaten bu barış araştırmaları adını savaş araştırmaları olarak değiştirecekler. Çünkü barıştan bahseden yok. Nasıl bir tesadüftür ki raporun bu yılki teması nükleer. Yani askerî nükleer. Küresel toplam askerî harcamalar 2024’te 2 trilyon 718 milyar dolar. 3 trilyona yakın. Tüyler ürpertici bir sayı. Bölgesel dağılım özellikle Avrupa ve Orta Doğu. Avrupa’da askerî harcamalar %17 artıyor. 700 milyar dolara yaklaşmış vaziyette. En fazla harcama yapan ülkeler 2024’te ABD, Çin, Rusya, Almanya, Hindistan. Bu küresel harcama toplamının %60’ına denk geliyor. 3. sıradaki Rusya’nın askerî harcamaları %38 artmış. 149 milyar, millî gelirinin yüzde 7’sine karşılık geliyor.

Kamu harcamalarının da yüzde 20’si aşağı yukarı. 32 NATO ülkesi 1 trilyon 500 milyar. Bunun sadece 500 milyarı Avrupalı müttefikler, geriye kalan 1 trilyon ise Amerika Birleşik Devletleri’nin harcadığı miktar. Bir de Hiroşima ve Nagazaki’ye Amerika’nın attığı iki nükleer bombanın 80. yıl dönümü yaklaşıyor, 6 ve 9 Ağustos. Herhalde bir dolu etkinlik olacak Japonya’da. Rapor, nükleer silahlanma yarışının işaretleri görülüyor diyor ve artık hiçbir uluslararası hukuki ve siyasî temel yok. Esas mesele de o tabii, güçlü olmak haklı olmak oldu. Yani güç, hatta kaba güç, hukukun yerine ikame edilmiş vaziyette. Dolayısıyla bu nükleer tehlike gözle görülür bir şekilde artıyor. İran’a yapılan saldırı, İran’ın atom bombasına sahip olmasını engellemedi. Aksine tam ters bir etki yapmış vaziyette. Bunu rapor söylemiyor, ben söylüyorum. Şimdi herkes bir bombamız yoksa kendimizi başka türlü koruyamayacağız diye düşünüyor. Dolayısıyla İran’ın Amerika tarafından bombalanması tamamen ters tepki yapmış vaziyette. Esasen 1989’dan itibaren nükleer silah envanteri düşüşte. Soğuk Savaş’ın sonuydu ve ikili silah kontrolü çerçevesinde bir START anlaşması vardı Rusya ile Amerika arasında. Bu fiilen bitmiş vaziyette. Peki yeni bir anlaşma yapılabilecek mi? Öyle bir emaresi yok. Zaten böyle bir anlaşma yapılsa o 22 yaşındaki çocuk falan gidecek toplantılara Amerika tarafından. Zaten bir kepazelik.” diyerek raporu ve durumu özetleyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra “Hiroşima’ya ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının en ilginç şeylerinden biri, isimlerinin ne kadar sempatik verildiği. Binlerce insanı mahveden Küçük Oğlan Çocuğu ve Tombul Adam. Evet, isimleri böyle.” eklemesini yaptı.

Cengiz Aktar “Nükleer silahlanma yarışının bir siyasî ayağı bir de teknik ayağı var. Teknolojik gelişmeler bunu çok kolaylaştırıyor. Siber uzay, füze savunma sistemleri, yapay zekâ, kuantum teknolojileri... Silahlanma ve özellikle de nükleer silah için her türlü alet edevat emrinizdedir. Bu, Rusya ve Amerika ile biten bir mesele de değil, Çin’in de işin içinde olması gerekiyor. Fakat bu üçlü bir silah kontrolü çok zor diyor rapor. Oturacaklar, yeni bir karşılıklı nükleer silahların kontrolü anlaşması yapacaklar. Dünyanın en zor işlerinden biri herhalde. Bir de nükleer riske dikkat çekiyor rapor. Yani teknolojik arızalar ve insan hatası nedeniyle istemeden nükleer çatışma riski. Bu mesela Amerika için son derece makul, orayı yönetmeye çalışan ekip açısından söylüyorum. Her an her şey olabilir. Bir şeyden haberi olmayan, denileni anlamayan bir adam. Ve elinde, her yerden atabildiği 4000 nükleer başlığı var Amerika’nın. Ve düğmesi adamın elinde. Allah muhafaza.” diyerek Amerika’nın teşkil ettiği nükleer riski açıkladı. Ömer Madra’nın “Rosenthal’la Haftanın Karikatürleri’nde seçilmiş güzel bir karikatür vardı. Trump bir yandan hülyalı bakışlarla dünyayı süzerken, bir yandan da parmağını kırmızı düğmenin tam üzerinde tutuyor.” yorumuna Özdeş Özbay, “Bu parmağını kırmızı düğmenin üzerinde tutma meselesi bu arada ciddi bir gerçeklik. Bu SIPRI raporlarında da önemli bir ayrıntı. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya’nın hedefe kilitlenmiş ve gerçekten düğmeye basmayı bekleyen sistemleri var. Hatta biz Tarihte Bugün’de de okuruz. Üç defa bu sistemlerin yanlış alarm vermesi, son anda bir görevli subayın bunun bir bilgisayar hatası olabileceğini düşünerek üstüne haber vermemesiyle nükleer savaşın eşiğinden dönülmüştü. Çin’de bilindiği kadarıyla böyle hazır düğmeleri yok. Nükleer başlıklar füzelere yerleştirilmek üzere bir silah deposunda tutuluyor. Dolayısıyla bir nükleer savaşı engellemek görece daha kolay.” eklemesini yaptı. Dünyayı Dr. Garipaşk dünyasına benzeten Cengiz Aktar, SIPRI raporunun devamına ve küresel işkence endeksine geçti.

“Raporun ekolojik kriz ve iklim değişikliği başlığı da var nükleer tehlike altında ve burada son derece diplomatik bir dille yazılmış küresel yönetişimdeki zaaflardan bahsediyor. Burada küresel yönetişimden kasıt dünya düzeni demek aslında. Fakat düzeni kurmakla yükümlü olan ülkelerin haline baktığında, belki Çin hariç, hepsinin hakikaten ne yaptıkları belli değil ve ‘biz biraz çekidüzen verelim’ diyen de yok. Ukrayna’da savaş son hızıyla sürüyor. Gazze’deki soykırım son hızıyla sürüyor. Bak İran’a derken günde gene 40-50 kişiyi öldürüyor İsrail. Sivil öldürüyor, bunun artık İsrail’in yaşam hakkıyla hiçbir alakası yok biliyorsunuz. Bir de küresel işkence endeksinden bahsetmek istiyorum. İşkenceye karşı dünya örgütü diye bir yapı var. Bu, önde gelen 6 işkence karşıtı kuruluşun oluşturduğu ve Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen bir konsorsiyum, küresel işkenceye karşı. Bu endeks, basın özgürlüğü endeksi gibi kalıcı olacak, her yıl yayınlanacak. Bugün açıklanıyor “United Against Torture” etiketiyle, yani işkenceye karşı birlik. Bu, BM’nin işkenceye karşı sözleşmesi var, 175 ülke imzacı ve onaycı ama işkence, ağır insan hakları ihlali şeklinde hapishanelerde, kamuya açık toplantılarda, silahlı çatışmalarda hatta günlük polis müdahalelerinde aynen devam ediyor, işkence her yerde aslında. Bu yapılan çalışma, işkenceye karşı SOSA’nın 200’den fazla yerel sivil toplum kuruluşuyla birlikte hazırladığı bir endeks.

İnsan hakları savunucularından uluslararası uzmanlara, herkes takibinde, fikrî takibi size bırakıyorum.” diyerek sözünü bitiren Cengiz Aktar’a son hatırlatma olarak Ömer Madra “Noam Chomsky ile uzun yıllar önce yapmış olduğumuz bir mülakatta da dünyada yapılmış en ürkütücü bildirimin bu atom savaşıyla ilgili uyumsuzluk olduğunu söylemişti. Açıkça, tarihte insanlara açıklanan en çarpıcı bilgi, Havana’da Küba Füze Krizi’nin 40. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen zirvede yapılan açıklama. Rus, Amerikan liderleri ve Kübalılar katılıyor. Füze krizine ilişkin birtakım yeni bilgiler de var. Dünya, kendisini yok edecek bir nükleer savaştan tek bir Rus denizaltı komutanı sayesinde kurtuluyor. Bu kadar net yani. İki Rus denizaltı komutanı nükleer füzelerle cevap vermeye karar veriyorlar Amerika’ya. Üçüncü komutansa bu emrin iptalini sağlıyor.” dedi, Özdeş Özbay ise “Bu arada işkencelerden bahsetmişken, Gazze’de olanlar bu meselenin neredeyse zirve noktası denebilir. Dokumentarist’te geçtiğimiz hafta birçok film gösterilmişti. Bunlardan bir tanesi bu hafta sonu tekrar Depo’da gösterilecek Bir Tutku Hâli diye. Gazze’deki El Şifa ve El Ahli hastanelerinin acil servislerinde uzun süre çalışan Dr. Gassan Ebu Sıddah’la yapılan bir belgesel. Tabii daha birçok öldürülen, işkenceden geçirilen doktor var. Hamas olmakla suçlanıyorlar biliyorsunuz.” diyerek konuşmayı sonlandırdı.