Merhaba kâinat!
Arap Zirvesi’nden ‘Beyrut Mutabakatı’ çıkmış olsa da İsrail’de sabaha kadar toplantı halindeydi kabine. Erken saatlerde, Savunma Bakanı Binyamin Ben Eliezer uykusuzluktan şişmiş yüzüyle geçti gazetecilerin karşısına ve bir “koşulsuz savaş”ın başladığını söyledi. Arafat “düşman”dı ve mutlaka “tecrit edilecek”ti. Tanklar ve askerler Ramallah sokaklarında geziyor, namlular Arafat’ın bulunduğu binaya çevrilmiş durumda, Filistinli güvenlik güçleri ile İsrailli askerler arasında çatışmalar yaşanıyor. Arafat, Filistinliler’in asla teslim olmayacaklarını ve kendisinin de Kutsal Topraklar’da şehit olmak istediğini bildirdi. Biz bütün bunları özetlemeye çalışırken bir intihar saldırısı daha geldi. Kudüs’ün batısında, Kiryat Yovel’deki bir alış veriş merkezinde, bir kadın intihar komandosu kendini havaya uçurdu. El-Aksa Şehitleri tarafından üstlenilen saldırının meydana geldiği saatlerde, İsrail tankları Arafat’ın bulunduğu binanın etrafında tur atıyordu.
Kötü bir hafta sonuna girdiğimizi, daha çok ölüm ve saldırı beklemekten başka çaremiz olmadığını söylersek abartılı olmayacaktır herhalde. Belki de bu yüzden, İsrail’deki sivil toplum girişimi Gush Shalom’dan (Hemen Barış) gelen duyurularda, bugün ve yarın (29 ve 30 Mart) bütün barış grupları ile bireysel aktivistler, Başbakan Şaron’un Kudüs’teki ikametgahının önünde bir protesto gösterisine davet ediliyordu. Slogan: ‘Felaketi Durdurun’.
Manzarayı anlatmak mümkün değil. Hissiyatı da... Hele bunu birinci elden anlatanlar, dile getirenler varken o yazılanların üzerine bir kelime bile yazmak mümkün değil.
Sözü, Gush Shalom’dan adam Keller’e bırakıyoruz önce:
“Aynı akşam içinde, İsrail hükumetine taban tabana zıt iki öneride bulunuldu. Beyrut Zirvesi’nde, Suudi Arabistan Prensi Abdullah, İsrail’e 1967 sınırlarının gerisine çekilmesi ve işgali sona erdirmesinin karşılığında Arap dünyası ile tam bir barış önerdi.
Bir saat sonra, Netanya’ya gelen bir intihar komandosu ise bir karşı öneride bulundu. Sonsuza kadar savaş ve ayrım gözetmeksizin cinayet önerisi. Görünen o ki Şaron Hükumeti barış önerisini reddetmek ve savaş önerisini kabul etmek üzeredir.
Suudi barış önerisinin İsrail tarafından kabulü yeni ufuklar açabilir, hemen ateşkes ilan edilmesini sağlayabilir, intihar saldırılarını durdurabilir, umutsuz Filistinliler’e işgalden diplomatik yollarla çıkışın mümkün olduğuna dair bir umut verebilir ve Filistin Yönetimi’ne ateşkesi ihlal edenlere sert çıkma gücünü ve inandırıcılığını verebilirdi.
Hamas savaşının İsrail tarafından kabulü iki halkı da kan ve yıkım çukuruna çekecektir. İsrail ordusu tekrar Filistin bölgelerini işgale gönderilecek, yüzlerce ya da belki binlerce kişi ölecek –ama intihar saldırılarının sonu gelmeyecek. Sonunda, İsrail işgal ettiği topraklardan çekilecek –gereksiz yere o kadar döküldükten sonra. Başbakan Şaron’un niyeti çok açık. İşgali sona erdirmeye ve yerleşimlerden çekilmeye niyeti yok. Dolayısıyla, Suudi barış girişimini sabote etmek için elinden geleni yaptı. Yaptığı sadece Arafat’ı Beyrut’a göndermemek değildi; işgal altındaki bölgelerde bulunan Filistin şehir ve köylerindeki kuşatmayı da kaldırmak istemedi.
Dün yeni bir örneğini gördüğümüz üzre, bu kuşatma intihara kesinkes kararlı bir avuç insanı durdurmaz. Aksine, bütün Filistin halkına tarifi imkânsız bir ıstırap verir, Filistin ekonomisini boğup yerinden eder ve böylelikle yeni intihar komandolarının yetişmesine elverişli bir zemin yaratır.”
Bu sefer de bir öğretim üyesi. Batı Şeria’daki Birzeit Üniversitesi Dış İlişkiler Bölümü’nden Riham Barguti:
“Sevgili arkadaşlar,
Genellikle İsrail hükümetinin bize yapmayı planladıkları konusunda öncelikle bilgilendirilmeyiz. Bununla birlikte, günümüzde bize bilgi vermeleri terör kampanyalarının görünüşe göre parçalarından biri olmuş. Şu an üniversitedeyim, ama büyük olasılıkla bütün Filistinli hükümet yetkililerin ofislerini boşalttığı ve Ramallah bölgesindeki uluslararası görevlilerin terk ettiği gibi erkenden bölgeyi terk edeceğim.
Çok sayıda rapor dolaşıyor ortalıkta. Planlı baskın, işgal, toplu yıkım gibi haberler patlıyor... Kimbilir Ramallah’a ne olacak; bu nedenle çok çabuk hareket etmeliyiz. Ben genellikle baskı ortamlarıyla başedebilen, sakin bir insanımdır. Haberleri aldığımız andan itibaren ihtiyacımız olduğunda bazı işleri evimizden takip edebilmek için bazı belgeleri basıyoruz, bazılarını diskete kaydettik, bazılarını ‘attachment’ halinde yeniden kendimize ‘mail’liyoruz. Belgeleri kaydeder, kağıtlarımı toplar ve dış görünüşümü sakin tutmaya çalışırken midem bulanıyor, parmaklarım titriyor, kafamda biryığın düşünce dönüp duruyor. Kampüsün çevresinde binlerce öğrenci ne olacağını kestirmeye çalışarak dolanıyor.
Fakültedekiler ve diğer personel arayıp ne yapacağımızı soruyor. Ev halkı güvenliğimizden endişeli; çok uzun süreceğe benzeyen bu ev hayatımız için önlemler almaya çalışıyorlar. Herkes Şaron’un “zekice tedbirler”inin ne olduğunu merak ediyor. Sanırım, bu da bir parçası bu işin. Her birimizin içindeki korku, birşeyleri bilmemek, karar verememek ve planlayamamak terörü, bu sürecin bir parçası. Bunun yanlış bir alarm olmadığına dair çok sayıda işaret var.
Eğer bu terör değilse ne olduğunu bilmiyorum. Başka ne söyleyebilirim ya da yapabilirim; onu da bilmiyorum. Sizi üzmek için değil, sadece durumumuzu anlamanız ve diğerlerini de haberdar edebilmeniz için bilgi vermek amacındayım. Son olarak, elektronik posta yoluyla iletişimi sürdürmeyi ümid ediyorum, lütfen, bir sure temasa geçemeyeceğimizi aklınızda bulundurun. Umalım ki Şaron’un terör kampanyası sadece bu tehditle bitsin. Umalım ki Cumartesi günü üniversiteye gelebilelim ve kaydettiğimiz bu dosyalara gerek kalmasın. Umalım ki bir gün dünya uyansın ve yaşananların yanlış olduğunu söylesin ve biz korkular kısıtlamalar olmaksızın çalışıp özgürce hareket edebilelim.
En iyi dileklerimle”
Devamı haftaya...