15 Şubat 2009
Bir yıl önce, Gordon Brown'a Britanya'daki yeni kömür santralleri için moratoryum isteyen bir yazı gönderdim. Aynı şeyi, Angela Merkel, Barack Obama, Kevin Rudd ve diğer liderlerden de istedim. Bunun nedeni, kömürün gezegendeki tüm yaşam türleri ve medeniyet için en büyük tehdit olmasıdır.
İklim eşik noktasının çok yakınında. Değişiklikler belirmeye başladı ve gelecek birkaç on yıl içinde fosil yakıt emisyonunu azaltmazsak, geri dönüşü olmayan yıkıcı değişikliklerin olması ihtimali var. Kuzey Kutbu'ndaki deniz buzları eridikçe, koyulaşan okyanus daha fazla güneş ışığı emiyor ve erimeyi hızlandırıyor. Tundraların erimesiyle, güçlü bir sera gazı olan metan açığa çıkıyor ve daha fazla ısınmaya yol açıyor. Değişen iklim koşullarından dolayı yok olan türler yüzünden ekosistemler çökebilir ve bu da daha fazla türün yok olmasına yol açar.
Hava durumundaki ani değişimlerle ve ekonomik bunalımla boğuşan insanların, on yıllık değişimleri analiz edecek vakti yok. İnsanların, özel çıkarlar tarafından yönlendirilen kaynaklardan gelen tavsiyeleri değerlendirip süzmelerini nasıl bekleyebiliriz? İnsanlar gerçek bilimle sözde bilimi nasıl ayırt edebilir?
Bizi yönetenlerin hiçbir mazereti yok – bize yol göstermek, halkı korumak ve kamu yararını gözetmek için seçiliyorlar. Emirlerinde Birleşik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi, Royal Society gibi dünyanın en iyi bilim kurumları var. Bilim son yıllarda konuyu aydınlığa kavuşturmaya başladı ve durumun aciliyeti açığa çıktı. Gezegenimiz tehlikede. Gidişatı değiştirmek için bir şey yapmazsak, çocuklarımızı, kontrol edemeyecekleri bir durumla başbaşa bırakacağız. Her ekolojik çöküş diğerini beraberinde getirecek.
Havadaki karbondioksit oranı tehlikeli bir düzeye ulaşmış durumda. Sanayileşme öncesinde, karbondioksit oranı milyonda 280 parçacıktı (ppm). İnsanlar, kömür, gaz ve petrol yakarak, bu oranı 385 ppm'e çıkardı ve bu oran her yıl 2 ppm artmaya devam ediyor. Okyanusta yaşayan türlerin dörtte birinin barınağı olan mercan kayalıkları da tehdit altında.
Dört kilometre derinliğindeki okyanuslarıyla dünya, karbondioksit değişikliklerine çok yavaş uyum sağlıyor. Karbondioksit oranını azaltmak için maksimum çabayı sarfetsek de, iklim değişmeye devam edecek. Kuzey Kutbu'nun deniz buzları gelecek birkaç on yıl boyunca yaz mevsimlerinde erimeye devam edecek. Karbondioksit miktarı bu hızla artmaya devam ederse, yüzlerce insanın ihtiyacını karşılayan nehirler için tatlı su kaynağı olan dağ buzullarının neredeyse tamamı 50 yıl içinde yok olacak.
Çocuklarımızı ve torunlarımızı bekleyen en büyük tehlike, her an gerçekleşebilecek olan ve geri dönüşü olmayan değişikliklerin başlamasıdır. Batı Antarktika buzullarını destekleyen kıyı buzları çözülmeye devam ederse, buz tabakası okyanusa dökülür ve deniz seviyesi bir yüzyılda birkaç metre artar. Deniz seviyesi oranlarındaki küresel ısınmaya bağlı bu değişiklikler dünya tarihinde pek çok kez olmuştur, ama son 30 yıldaki kadar değil. Dünyadaki büyük şehirlerin neredeyse yarısının deniz kenarında olduğunu hatırlayalım.
Bence, en tehlikeli değişim türlerin yok olmasıdır. Dünya tarihinde birkaç kez, geri besleme mekanizmalarının arttırıcı etkisiyle hızlı küresel ısınmalar meydana gelmiştir. Her durumda, bitki ve hayvan türlerinin yarısından fazlasının nesli tükenmiştir. Yeni türlerin ortaya çıkması yüz binlerce yıl almıştır. Ancak bu süre, bizim hayal edebileceğimizin ötesinde zaman dilimlerinde, kuşaklar boyuncadır. Eğer birarada yaşadığımız türleri yok olmaya mahkum edersek, bizden sonrakilere, atalarımızdan devraldığımızdan daha ıssız bir gezegen bırakacağız.
Açıkça görünen şu ki, tüm fosil yakıtları yakarsak, bildiğimiz gezegeni yok edeceğiz. Karbondioksit 500 ppm'e veya daha fazla artacak. Gezegeni, deniz seviyesinin 75 metre yükseldiği ve tamamen buzdan arınmış bir hale getireceğiz. Mütemadiyen iklim felaketleri olacak. Eğer zamanında uyanmazsak, durumun trajik olan tarafı şu olacak; atmosferi ve iklimi dengelemek için yapacağımız değişiklikler başka sebeplerle de anlamlı. Bu değişikikler, daha sağlıklı bir atmosferi, tarımsal verimliliği, yenebilecek balıkları sağlayan temiz suyu ve okyanusları sağlayacak.
Fosil yakıt rezervleri sorunu çözmek için gereken önlemleri almayı zorunlu kılacak. Mevcut rezervlerinin yarısı tükenen petrol, halen araçlarda kullanılıyor ve karbondioksit miktarını düşürmek için uygun bir yol değil; aksine, petrol kullanımı karbondioksit düzeyinin en az 400 ppm'e çıkmasına yol açacak. Ancak en büyük karbondioksit kaynağının, yani kömürün kullanımını azaltırsak karbondioksit düzeyini yeniden 350 ppm'e düşürmek mümkün; hatta tarımsal etkinliği ve ormanları artırırsak, ağaçların ve toprağın karbon depolama miktarı artacağından karbondioksit oranını daha da düşürebiliriz.
Kömür en fazla karbondioksit içeren fosil yakıt rezervi olmanın yanısıra, en kirli yakıttır. Kömür okyanusları kirletir ve cıva, arsenik ve diğer tehlikeli kimyasallar yayar. Hükümetlerin vatandaşları üzerinde oynadığı en kirli oyun, "temiz kömür" ile ilgili çalışmalar yapıyor gibi görünmeleri veya teknolojinin gelişmesiyle çevre kirliliğine yol açan tüm maddelerin çevreye salınmadan tutulabileceği santrallerin yapılacağını söylemeleridir.
Santrallere kömür taşıyan trenler ölüm trenleridir. Kömür santralleri ölüm fabrikalarıdır. Önerilen Kingsnorth Santrali'ne karşı tanıklık yaptığımda, kendi ömrü içinde yaklaşık 400 türün yok olmasına yol açacağını tahmin etmiştim -bu sayı, eğer karbondioksit miktarı 100 ppm daha artarsa, yok olacak türlerin sayısına olan nisbi katkısıdır.
Almanya ve Avustralya hükümetleri "yeşil" dostu gibi görünüyorlar. Alman yetkililerine kömür kaynaklarının kesilmesi gerektiğine dair kanıt sunduğumda, "karbon limitini" sıkılaştıracaklarını söylediler. Ancak, limit yakıt tüketimini sadece yavaşlatır, onu olduğu yerde, yerin altında bırakmaz. Onlara, yeni kömür santrallerinin, Rusya'yı petrolünü yer altında bırkama konusunda ikna etmeyi gerektirdiğini belirttiğimde sessiz kaldılar. Avustralya hükümeti iklim sorununa çözüm getirecek diye seçildi, fakat sonrasında, endüstrinin de yardımıyla, henüz doğmamış olanları bırakalım, gençler için bile felaketi garantileyecek düzeylerde emisyon hedefleri belirledi. Bu hükümetler "yeşi dostu" değil. Onlar karanın, kömür karasının dostu.
Atmosferin fosil yakıtlardan çıkan karbondioksitle doldurulmasında kişi başına düşen en yüksek sorumluluğa sahip ülkeler, sırasıyla İngiltere, Amerika ve Almanya. Burada politikacılar neden onlara htabettiğimi sordular. Sahiden ABD mi başı çekmeli? Ama Amerika'da kömür çıkarlarının etkisi büyük; kömür santrallerine mutlak moratoryum ve üretimin aşamalı olarak durdurulması, halkın talebini ve henüz gösterilmeyen politik kararlılığı gerektiriyor.
Başbakan durumu dönüştürebilme potansiyelini hafife almamalı. Ve kömür yakmaya devam etmenin yol açacağı sonuçları görmezden gelmemeli ya da "karbon limitinin" veya "hedeflenen" emisyon kısıntılarının arkasına sığınmamalı. Gordon Brown'a mesajım, genç insanların durumu anlamaya başladıklarıdır. Bilmek istiyorlar: onların yanında olacak mısınız? Unutmayın ki, tarih ve çocuklarınız sizi yargılayacak.
Makalenin İngilizce aslına ulaşmak için tıklayın.
Türkçe'ye çeviren: Habibe Şentürk