Ömer Madra: Dünyadaki mali piyasaların durumuna bakınca, özellikle Wall Street'in, yani Amerikan ekonomisinin ciddi bir yavaşlamaya girdiğine dair de bir çok ifade var.
Hasan Ersel: Evet, dün ABD Merkez Bankası FED'in Başkanı Bernanke önemli bir açıklama yaptı. Esas itibariyle iyimser bir açıklama, yani ortalıktaki söylentilerden daha farklı bir manzara çiziyor. Yalnız, "iyimser" derken, "aptalca" anlamında söylemedim. Olayların ciddi olduğunu saptıyor, ama ekonominin toparlanması için iyimser, "toparlanabilir" diyor. Uzunca bir açıklama aslında, ama ben sadece iki konudaki söyledikleri üzerinde durayım.
Evet, ABD Kongresi'nin Ortak İktisadi Komitesi'nde yaptığı resmi konuşmasından bahsediyoruz Bernanke'nin. Bu tür konuşmaların ABD devlet geleneğinde önemi var. Federal Reserv bir anlamda hesap veriyor; para politikası nasıl gidiyor diye bilgi veriyor. Dolayısıyla önemli bir konuşma. Şöyle diyor; "bu ekonomideki olay ciddidir ve 2008'in ilk yarısında Amerikan ekonomisi büyümeyebilir, hatta daralabilir de". Yalnız daralma oranını çok yüksek görmüyor, "bir miktar daralabilir" diyor. 2008'in ikinci yarısından itibaren büyümenin başlayabileceğini bekliyor, 2009'da da hızlanacağını düşünüyor. Bu resmi öngörüsü. "Ancak ortalıktaki belirsizlikler halen devam ediyor, bunları hesaba katarsanız, benim bu öngörülerimi aşağıya doğru revize edersiniz" diyor. Yani ilk yarı için "biraz daralır" dediği daha fazla olabilir, ekonomi ikinci yarıda o kadar büyümeye başlamayabilir. Ama şu andaki ortalamadaki bekleyişi bu yönde. Enflasyonla ilgili olarak, enflasyonun biraz yükseldiğini, yani geçen bir yıllık dönem göze alınırsa, %2.3 yıllık olarak geldiğini söylüyor. "Fakat bunun arkasında yatan önemli nedenler var; ham petrol, tarım ürünleri ve dünyada ticarete konu olan malların fiyatlarında meydana gelen artıştan dolayı doların değer kaybetmesiyle birlikte bazı inputların fiyatları arttı" diyor. Bunu mazeret olarak söylemiyor da nedenlerini açmak için söylüyor. Ancak orada da bekleyişi, enflasyonun önümüzdeki dönemlerde Amerika'da yavaşlayacağı yönünde. Bunu gelecek dönem piyasalarından gelen sinyallerle açıklıyor. Bu, tabii ki mali krizin reel sektör üzerindeki olumsuz etkileri hesaba katıldıktan sonra yapılan bir analiz. İki şey çıkartıyorum söylediklerinden: FED Başkanı Bernanke ekonomide bir umut görüyor, ikincisi de krizin reel sektör üzerindeki etkisinin kontrol altında alınmış olduğunu ilan ediyor. Bu önemli. Çünkü bundan kuşku duyanlar vardı ve bunlar ciddi insanlardı. Bu önemli bir nokta.
Amerika'da bunun böyle olması dünyanın kalanında hemen durumun iyileşeceği anlamına gelmez tabii. Örneğin Avrupa'ya bakmak lazım, Avrupa üzerindeki etki dışarıdan gelen bir etki. Amerika gibi değil tabii. Farklı ülkeler var, her birinde farklı şeyler olabiliyor. Önümüzdeki aylarda Avrupa'daki reel sektör üzerindeki etki tam olarak ortaya çıkar. Bu açıklamanın önemli olan tarafı şu; FED Başkanı mali krizin birincil etkilerinin kontrol altına alındığını, büyüklüğünün ortaya çıktığını, ikincil etkilerinin ve büyümesinin, artmasının engellendiğini söylemiş oluyor bence. İnşallah öyledir diyelim.
ÖM: Hazine Bakanı da, mali piyasaların çok ciddi bir şekilde bir elden geçirileceğini söyledi. "Overhaul" demiş.
HE: Evet, Hazine Bakanlığı'nın 212 sayfalık raporuyla beraber ayın 31'inde yaptığı açıklamada söylemişti.
ÖM: 1929-30'daki büyük buhran günlerinden bu yana, neredeyse 80 yıldır yapılmış olan en büyük müdahale bu, mali piyasaları reforme etme mi diyeceğiz "overhaul" için?
HE: Aslında tamamen yeniden yapılandırma anlamına geliyor.
ÖM: Çok ciddi bir müdahaleden söz ediliyor, bununla birlikte ele almalıyız herhalde Bernanke'nin açıklamasını değil mi?
HE: Amerika'daki bir politikacı böyle bir durumda konuştuğu zaman, bizim ülkemizde alıştığımızın tersine, sizin öğrenmenizde yarar olan enteresan bir şey vardır, aksi halde Paulson böyle ikide bir de ortaya çıkıp konuşmaz. Nitekim böyle bir açıklama yaptığında da köklü bir şey beklemek gerekiyordu, öyle de oldu. Bir şeye dikkatinizi çekeyim; bu çalışma Mart 2007'de! Yani bu krizden önce. Sistemdeki sorunlar akademik çevrelerce, bakanlığın kendisi tarafından saptanmış, onun üzerine geniş bir komisyon kurulmuş, onlar çalışmaya başlamışlar, ama bunu yaparken hem mali sektörden hem akademik çevrelerden hem düzenleyici otoritelerden çok sayıda insanla görüşmüşler, sonunda da bu raporu çıkarmışlar. Öncelikle, günümüzdeki olaylarla bu raporun hiçbir ilişkisi olmadığını söyleyeyim.
ÖM: Öyle mi?
HE: Bu bizim kültürümüze ters, onun için vurguluyorum. Bakan diyor ki; "bu raporun yaşama kavuşması yıllar alacak, öyle bugünden yarına olmaz. Biz raporu hazırladık, bundan sonra süreç işleyecek, çünkü yasal değişiklik gerekiyor, yıllar sonra yürürlüğe girer. Mali krizleri değişiklik yaptıktan sonra engelleyeceğiz diye de bir şey yok, böyle bir yapıda mali kriz engellenmez, ama hedefimiz Amerikan tüketicisinin, Amerikan insanının böyle bir mali kriz olduğunda çok zarara uğramamasını sağlamak ve olabildiğince bu mali krizlerin olmasını zorlaştırmak, kaçınılabilir maliyetlerden kaçınmayı sağlamaktır" diyor. Bu kadar mütevazı bir politik sunum pek bulunmaz. Kendisinin mütevazı bir insan olduğunu da sanmıyorum, bana öyle gelmiyor, ama politik adap böyle.
Rapor şuna dayanıyor; Amerikan mali sistemi 1990'dan bu yana çok büyük değişiklikler gösterdi, bunun için 1929'a gitmeye lüzum yok. Son derece hızlı değişen bir yapısı var, yaptığı işlemler, işlemlerin kapsadığı alanlar fevkalade değişken. Bu kötü birşey değil, fakat ortaya çıkan sorun şu; bu mali sistemi düzenlemek durumunda olan, onunla ilgili kontrolü yapacak olan kamu otoriteleri eski düzene göre çalışıyorlar, yasal çerçeveleri öyle. Bunun ne zararı var? Şöyle; eskiden bir kaç tane bankacılık işlemi vardı bankalar onları yaparlardı, ama şimdi bir yığın işlem yapıyorlar, o yaptıkları işlemler eski bankacılık tanımı dışına çıkıyor. Peki bunlara kim göz-kulak olacak? Diyeceksiniz ki; "öbür otorite". Hakikaten Amerika'da da o kadar çok otorite var ki mali sistemi düzenleyen! Neredeyse banka sayısından fazla. Burada iki sorun ortaya çıkıyor. İlki arada boşluklar kalabiliyor, yani bir otorite buraya bakıyor, bir başka otorite başka yere bakıyor, arada bir boş alan var ki, kimin bakması gerektiği anlaşılmıyor. İkincisi, otoriteler yeni koşulları da yasal yapılarına, görevlerine entegre edemiyorlar, o zaman da olayın anlamını gözden kaçırıyorlar. Yapılan bir işlemin kredi işlemi olup ileride nereye ne etki yaratabileceği gözden kaçınca, denetim dediğiniz olay işin ruhuyla değil mekaniğiyle uğraşıyor; "pul yapıştırdın mı?" gibi. Böyle olunca da ortalıkta bir risk sinyali varsa onu sistem algılayamıyor. Onun için iki şeyi birden değiştiriyor, diyor ki, "bütün mali sistem tek bir otorite tarafından düzenlenecektir ve denetlenecektir". Bu çok önemli bir değişiklik… "Tek bir otorite bu olayın her boyutuna birden bakamaz, onun için üç tane otorite tarif ediyorum" diyor. Bu üç otoriteyi şöyle tarif ediyor "bir tanesi piyasanın istikrarından sorumlu otorite, bu görev zaten a FED'indi, buna devam edecek" diyor. FED'in şu andaki yetkilerinin ötesinde bazı yetkilere ihtiyacı olduğunu –bilgi toplama, vs. açısından- onun da verilmesi gerektiğini söylüyor. İkincisi de, mali kurumların mali yapılarının sağlıklı olup olmadığını kontrol edecek olan bir otorite. Bu bizim BDDK gibi, yalnız ondan farklı: "Mali kurumlar" diyor, "bankalar" demiyor. "Her kim ki mali işlem yapıyor hepsi de aynı yere işlem yapsın, dolayısıyla işlemleri bir mali kurumdan, bir başkasına aktarmak suretiyle ortaya çıkan boşluklar giderilmiş olsun. Otorite baktı mı bulsun ki 'ha, bu işlemler menkul kıymetler kurumları tarafından yapılıyor, bankalarla şöyle bir ilgisi var, bunun anlamı budur' diyebilsin, bölünmesin" diyor. Üçüncüsü de, tüketici ve yatırımcıları koruyucu bir otorite. Dolayısıyla operasyonları itibariyle farklılaştırılmış, fakat bütün mali sisteme bakan 3 tane otorite çerçevesinde denetim ve düzenlemenin kurulmasını öngörüyor. Tabii bu çok önemli bir değişiklik.
ÖM:"Görünmez el" ne oldu?
HE: Şöyle oldu, "görünmez el"in çalışma alanı daraldı. Masanın üzerinde serbest dolaşabilir. Onda bir sakınca yok! Burada iki nokta var, bu insanların, bu düzenlemeyi getirenlerin, -tabii kim olduklarını bilmiyorum, isimleri var ama ben tanımıyorum- çok büyük bir olasılıkla piyasaya inanan, güvenen, "görünmez eli" de prensip olarak kabul eden insanlar olduğunu sanıyorum. Bir de Keynes'ciler var, onlar da "piyasa çalışsın, fakat piyasa çalışırken çok sorun çıkarır, bunun başı boş bırakılamaz" diyorlar. Keynes'ciler piyasayı kaldıralım demez, "piyasa vardır, ama çok acayip sonuçlar verebilir" diye uyarırlar. Benim görebildiğim kadarıyla bu düzenlemeyi getirenler bu saptamaya katılıyorlar, diyorlar ki, "evet, bu piyasa başıboş bırakılamaz ama biz bunu piyasa çalışsın diye yapıyoruz". Hemen şunu söyleyeyim ki, kıyamet koptu. Bu açıklama ayın 31'inde yapıldı, hemen kısa, içeriği güçlü olmayan reaksiyonlar verildi "canım olur mu, ne karışıyorsun bizim piyasaya?" filan diye. Amerika'daki basında yazılar çıktı. Çünkü piyasacılar var, adam da onu bildiği için iki şey söylüyor; "Yanlış anlamayın, biz piyasayı kısıtlamak niyetinde değiliz, ama oynaklığını ortadan kaldırmak istiyoruz" diyor. İkincisi de bu zaman alacak bir süreçtir" dediği zaman muhalefeti kastediyor, "tamam çok iyi oldu" demeyecek olan epeyce kimse var tabii.
ÖM: Neoliberalizmin çok tanınmış sözcülerinin, "devleti artık o kadar küçülteceğiz ki banyonun deliğinden akıp gidecek küçüklüğe indirgeyeceğiz" diyenlerin dönemi biraz geçmiş gibi görünüyor.
HE: Biliyorsunuz o görüşler dünyada hep vardı. Anarşistlere kadar gider. Kropotkin, Bakunin vs. hep "bu devlet olmasa çok iyi olur" derlerdi. Bu bir temenni olarak ebediyen kalacak galiba, fakat mümkün görünmüyor. Piyasanın çalışması için devlete ihtiyaç var. Bir gün, "biz piyasayı kaldırıyoruz, herkes gönüllü değiş-tokuşla yaşayacak dünyada" derseniz o zaman belki devlete ihtiyaç olmayabilir, ama Madison'ın söylediği gibi "bütün insanlar melek olsaydı devlete ihtiyaç olmazdı". Burada da aynı sorun var; üstelik burada sorun melekle şeytan da değil. Ben bir eylem yapıyorum, kendi yaptığımla ilgiliyim, diyelim ki ben dürüst bir işadamıyım, bankacıyım, müşterilerime de saygı gösteriyorum, onların da menfaatlerini dikkate alarak iş yapıyorum, ama üçüncü kişileri düşünme diye bir sorumluluğum yok, bu işin mantığında yok. Ben kendi işimi yaparken, "acaba Rize'de oturan bir insanın iş hayatının üzerinde kötü etki yapar mıyım?" diye düşünemem, düşünmek benim görevim de değil, ama birinin de düşünmesi lazım. Belki de istemeyerek zarar veriyorumdur. -İsteyerek de yapılabilir ama o suç teşkil eder, onu hallettiğimizi düşünelim- Aldığım bu kararlar sonunda enflasyon yarattı diyelim, Rize'deki bir emekli yaşlı hanımın yaşamı bozuldu, biri de dememeli mi "yahu bu yaptığın işlemler piyasayı bozuyor, aman yapma".
ÖM: Tabii, "Bütün bu önlemler, gerek başta konuştuğumuz Bernanke'nin açıklamaları, gerekse de Hazine Bakanlığı'nın yapmayı planladığı uzun vadeli dönüşümler, yeniden yapılandırmalar durumu ne ölçüde değiştirecek? Durumu kurtarabilecek mi?" diye de bir soru geliyor aklımıza. Mesela büyük depresyon yıllarını, büyük buhran yıllarını hatırlatan manzaralar olduğuna dair yazılar çıkmaya başladı. 28 milyon insana çıkmış "food stamp" dedikleri, yiyecek karnelerini kullanan insanların sayısı. Ta 1960'lardan beri, bu programın uygulanmasına başlandığından bu yana en yüksek seviyeye çıkmış ve geçen yıla göre de 1,5 milyon insan daha artmış bu karnelere bağlı olarak yaşanan. Bir de evlerini kaybedenlerin durumu var, pazarlık edip ödemelerini yapabilmek için bir ay uzatmaya filan çalışıyorlar. Yani ciddi bir sorun var, 28 milyon çok tabii, Türkiye nüfusunun %40'ı gibi bir şey.
HE: 1929'dan bu yana ne fark ettiğinin somut bir örneği bu; 28 milyon kişiye yiyecek karnesi veren bir devlet müdahale sistemi var, o zaman yoktu. Arada devletin ekonomide hangi kararları alırsa ne olacağı konusunda, gerek iktisat teorisinde gerek iktisat uygulamasında büyük bilgi birikimi oldu. Bu meseleyi gözden kaçırmamak lazım. Çünkü bu yüzden karar alanlar, devletin bir yerde müdahale edeceğini ve bunun sonuç doğuracağını artık biliyorlar. O yüzden de hareketlerinde hep bir devlet unsuru var. Tabii bunu kötüye de kullanmak mümkün, "devlet nasıl olsa beni kurtarır" diye de iş yapabilirsiniz. İlla ki iyi olur anlamında söylemedim, ama artık devletin bu gücü ve bu becerisi var. Böyle olduğu için bu alınan kararlar ve alınacak olan kararlar ekonomiyi toparlar, ama şuna cevap verebilecek durumda olmadığımız açık, Bernanke'nin verdiği cevaptaki, "hata payım kötüye doğrudur" sözü de çok önemli. Evet, ekonomiyi kurtardık, ama bu kurtarma olayı 10 yıl sürerse ne olacak? Sorun burada, yani ekonomi önümüzdeki 3-5 yıl boyunca yüzde sıfır civarında büyümeyle giderse, ek istihdam yaratamazsa ne olacak? Bunlar çözüm değil, aslında çözmüş gibi görünüyor ama değil. Amerika'da hangi iktidar 5 yıl boyu yüzde sıfır büyümeye dayanabilir ki?
Hazine Bakanlığı, önerisinde, "kısa vadede alınması gereken kararlar" diye ayırım yapılmış, bunlar yapısal değişiklik kadar köklü değil. Mesela eğer bir insana ipotekli ev kredisi verdiyseniz, ertesi sabah da kapısına dayanmamanız için bir şey olması lazım. Tabii, adam tamamen üç kâğıtçıysa o başka, ama normal hallerden bahsediyorum. Bu konuda bir şeyler hazırlanmış, bu işi daha bir kontrol altına almak, en önemlisi de ödeme ihtimali olmayan kişiye kredi vermekten vazgeçilmesi. Bu iki mekanizma gerektirir; bir tanesi doğru dürüst kredi vermesi lazım bu kurumların -ki vermemişler- ikinci nokta sosyal amaçlı konutu Amerika ortamında anlamlı bir şekilde arttırmak mümkün mü? Çünkü sonuçta konutsuz insan yaratıyorsunuz ve konut sahibi olmak istediği halde bu imkânı yok. Acaba ona bir destek yaratılabilir mi? Bazı insanlar var onlar da sokakta yaşamayı tercih ediyor, o ayrı bir konu. Bu da kolay değil, ama bu şekilde programlar uygulamış ve karınca kararınca başarı sağlamış ülkeler var tarihte ve Amerika kadar da zengin değiller. Eski Sosyalist blokta var değil mi? Çok başarılı olduğunu söylemek istemiyorum, bir yığın problem olduğunu kendileri anlatıyorlar, ama konut da yaratmışlar. Buna benzer bir mekanizma yaratılabilir mi? Yani "bu olayların her birini ayrı bir sorun olarak alıp bunlarla ilgili çözümler bir yandan araştırılsın" deniyor, ama öbür taraftan da "bu kadar denetimsiz bu işler yürümez" diyor.
Gerçekten köklü bir atılım. Bu raporda da 1991'deki reforma gönderme yapılıyor, onun çok önemli olduğunu söylüyor. "Ancak bu biraz farklı, biz tüm yapıyı yeniden değiştiriyoruz, 1991'deki reformlar yapı içerisinde işlerin de fena gitmediği dönemdeydi, bazı düzenlemeler yapıyordu. Bizim ihtiyacımız artık bunu aşıyor" diyor.
Tabii bütün bu anlattıklarıma bizim açımızdan baktığımızda, kurtulduğumuz, krizi savuşturduğumuz sonucu filan çıkmıyor tabii.
ÖM: Hiç çıkmıyor tabii. Bir de aç gözlülüğü ortadan kaldıracak bir reform yapıyorlar mı?!
HE: Onun için herhalde Allah'a dua edecekler!
(3 Nisan 2008 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.)