Altuğ Güzeldere, Mahir Ilgaz ve Güven Güzeldere’nin birlikte hazırlayıp sundukları İstanbul’dan Gelen Telefon programının 109. haftasında, 2 Haziran 2021 tarihinde kaybettiğimiz Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık anıldı.
Saltık’ı çok iyi tanıyan Feryal Öney, Cansun Küçüktürk ve Vedat Yıldırım’ın konuk olduğu program, küsmüş olduğu Türkiye’ye yıllar sonra dönmesini, konserler vermesini, plaklar çıkarmasını Hasan Saltık’ın sağladığı Neşet Ertaş’tan “Neredesin Sen” şarkısıyla başladı.
Mahir Ilgaz, yaklaşık 30 haftadır programlarında işledikleri Ted Gioia’nın “Music: A Subversive History” kitabının, orijinal müziğin daha çok sisteme dışarlıklı kesimler tarafından yapıldığı ama daha sonra bunun bir şekilde, özellikle iktidar sahipleri tarafından, asimile edilme çabası içine girildiği ve bu şekilde kullanılmaya çalışıldığı temel tezine sahip olduğunu ve burada Hasan Saltık ve Kalan Müzik’in hikayesi arasında bir paralellik gördüklerini, o bakımdan talihsiz bir tesadüf olmasına rağmen, bu anmayı yapabildikleri için mutlu olduklarını ifade etti.
Güven Güzeldere konukları Cansun Küçüktürk ve Vedat Yıldırım’ın Bajar, Feryal Öney ve Vedat Yıldırım’ın Kardeş Türküler’ in müzisyenleri olduğu; Bajar’ın da Kardeş Türküler’in de 1995 yılında kurulmuş olan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’ndan ortaya çıktığı bilgisini paylaştı. Ardından “Hasan Saltık’ la hem arkadaşlıkları hem birlikte iş yapmışlıkları sebebi ile onların anekdotlarını da katarak Hasan Saltık’ın sevdiği, kendilerinin de icra ettiği şarkıları çalarak bir anma yapmaya çalışacağız. Tekrar hoş geldiniz, Feryal Hanım sözü size verelim ilk olarak. Nasıl başladı tanışıklığınız?” diyerek sözü Feryal Öney’ e verdi.
Hikâyenin 25-26 yıl önce, bir öğrenci projesi olarak tasarlanan Kardeş Türküler ile başladığını ifade eden Feryal Öney kişisel öyküsünü, “Tiyatrocular, dansçılar, müzisyenler olarak ne yapsak; sanatla uğraşıyoruz, peki nasıl bir sanat olsun bu? Türkiye nasıl bir yerdi, şu anda nasıl bir yer, şu anda nasıl bir kültürel, politik evren içerisinde bu işi yapıyoruz, onu anlamaya çalışarak başladık. Ben Türk, Türkmen olarak Ereğli’de (Konya) doğdum büyüdüm. O coğrafyanın tarihini çok sonradan öğrendim. Bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet dönemi öncesi orası Kardeş Türküler projesinin hayal ettiği gibi bir coğrafya. Büyük göçler, katliamlar yaşanmadan önce Ermeniler, Rumlar, Türkler, Çerkesler hep beraber yaşıyorlar, çok dilli, çok kültürlü bir yer ama ben öyle bir yerde büyümedim... Büyüdüğüm yer bence bayağı çoraktı. Türk halk müziği ve Türk sanat müziği diye bir şeyin içerisinden müziği öğrenerek geldim; tek dil, tek kültür, tek müzik türü gibi tektipleştirici bir şeyin içerisinden geldim. Kardeş Türküler’le beraber farklı dillerde, farklı kimliklere, farklı inançlara ait şarkıları, türküleri dinlemeye, öğrenmeye başladım” şeklinde özetledi.
Küçük küçük konserler verirken, daha farklı kesimlere, Türkiye’ye ulaşma amaçlarını gerçekleştirmek için müzik piyasası, yapımcılarla tanışma gerekliliği sonucunda, Kemal Sahir Gürel vesilesi ile Kalan Müzik ve Hasan Saltık ile tanıştıklarını belirten Öney, bunun kendileri için büyük bir şans olduğunu “Sadece bize albümler yapan bir insanla değil, gerçekten bu işten çok iyi anlayan, meraklı, araştırmacı, çok hevesli, bizim gibi gençlere de kapısını açan, hevesini paylaşmayı çok seven, farklı farklı dillerdeki arşivlerini sunan, gerçekten çok zengin bir dünyaya kapılarını açan bir kültür sanat insanıyla tanışmış olduk” cümleleriyle aktardı.
Güven Güzeldere: Feryal Hanım aklınızda var mı şarkı?
Kardeş Türküler’in farklı dillerde şarkılardan oluşan ilk albümünden önce Kalan Müzik’in farklı dillerde halk şarkılarını topladığı, hevesle dinledikleri albümler çıkardığını söyleyen Feryal Öney, “Sari Gyalin şarkısı yıllardır Türkiye’de Sarı Gelin olarak biliniyordu. Şarkının bir de Ermenicesi çıktıktan sonra çok yazılar yazıldı. Şunu fark ettik ki, bu coğrafyada farklı dillerde aynı ezgi söyleniyormuş. Biz hiçbir zaman ‘Sari Gyalin (Dağlı Gelin) sadece Ermenice bir şarkıdır’ diye iddia etmedik. Kültürel geçişkenlikleri önemseyen bir proje olduğumuz için; Kardeş Türküler dramaturgisine, anlayışına uyan bir şey değildi bu. Sari Gyalin bir de Ermenice söyleniyordu ama bize bu dinletilmedi. Erzurum türküsü, "Erzurum Çarşı Pazar" olarak dinledik biz. Oysa Azericesi de var, Kürtçesi olduğu da söyleniyor. Bir şarkının farklı farklı dillerde söylenmesi bu topraklara dair çok önemli tarihi bir hatırlatmayı yapıyordu. İç içe geçmiş halklar birbirlerinden ezgileri sakınmadan alıyorlardı, kendi dillerinde söylüyorlardı. O yüzden albümde sadece Ermenicesini söyledik ama birçok konserde, Ermenice girip Türkçe devam etmeyi tercih ettik, geçişkenliklere müsaade edip, birbirimize izin verdiğimizde, tektipleştirmediğimizde daha zengin bir şeyle karşılaşacağımızı anlatmak için. Sari Gyalin dinleyebiliriz mesela” diye konuştu.
Şarkının ardından Mahir Ilgaz’ın sözü verdiği Cansun Küçüktürk programcılara teşekkür edip Hasan Saltık’ın ailesi ve Kalan Müzik çalışanlarına baş sağlığı dileyerek Saltık ile şahsen tanışmadan önce gıyabında yaptığı işlerden (rembetiko albümleri, eski taş plak kayıtlarını temizlemesi, onları arşive kazandırması...) onu tanıdığını ifade etti: “2008 yılında Bajar’a katıldım. Hasan abi ile tanışmam 2009 veya 2010 dur. Ben o zaman daha çekingendim, bir iki kez görüştükten sonra yakın diyalog kurabilir hale geldim. Hatta ben de koleksiyon meraklısıyımdır, evde bolca CD, kaset, plağım vardır. Kalan Müzik CD’leri alıyordum, Vedat diyordu ki ‘bunları alma, bunları Hasan abi sana verir, sen Kalan Müzik’in müzisyenisin. ’Bir gün bir proje ile ilgili görüşmeye gittik. Orda Vedat’a ‘CD’lerden bahsetsene’ dedim. Hasan abi ‘ne CD’si?’ diye sordu. Vedat ‘Cansun senin CD’lerden istiyor’ deyince ‘hangi birini verelim, bin tane arşiv var’ diye cevap verdi. Vedat’ın ‘bir iki tane istiyor’ demesi üzerine ‘Bir iki tane ile olur mu Cansun’a elli CD verelim arşivden. Sen bir liste yapıp bize gönder sonra gel al’ dedi. Ben çok heyecanlandım, akşam eve gider gitmez Kalan Müzik’in sitesine girip bütün arşivi taradım, elli CD’lik bir seçki yapıp mail attım. Ertesi gün ‘CD’lerini alabilirsin’ diye aradılar. Onlar duruyor hala, hala hepsini dinliyorum, hepsi birbirinden kıymetli. İnternet dünyayı değiştirdi ama Kalan Müzik’in tarihi internetten önce. Dolayısıyla internetten önce insanların kendi coğrafyasının müziklerini, kendi tırnak içinde “türkü”lerini ve kendi halk müziklerini dinlediği mecra TRT idi. TRT repertuarı notaya dökülmüş, belli bir elemeden, belli bir terbiyeden geçmiş, hem icra olarak hem dil olarak ciddi bir elemeden geçmiş, kötülemek adına söylemiyorum ama amiyane tabiri ile bir fanusa sokulmuş haldeydi. Biz radyolarımızdan Erzincan yöresinden türküyü de, Ege Bölgesi’nden bir türküyü de aynı şiveyle dinliyorduk. Ben Kırklareli’de doğup büyüdüm, annem Urfalıdır. Urfa türkülerini de aynı şiveyle dinliyorduk, Trakya oyun havasını da aynı şiveyle dinliyorduk. Dolayısıyla aslında bilinir ki dünya üzerinde hiçbir halk müziği notaya dökülemez. Bunun notaya dökülmesinin mümkün değil, çünkü kültürün özünde kulaktan kulağa, meşk usulüyle, tıpkı Muharrem Ertaş’ın Neşet Ertaş’a aktarması gibi ve her yörenin kendi ağzıyla, kendi kelimeleri, kendi şivesiyle seslendirilebilmesi mümkündür. Kalan Müzik aslında TRT’nin ve devletin koymuş olduğu bu eleği ortadan kaldırdı. Ya çok eski plakları buldu, temizleyip tekrar gündeme soktu ya da yaşayan ama kimsenin bilmediği insanlara gidip kayıt aletleriyle olduğu gibi kaydedip insanlara aktardı ve asıl arşiv o zaman başladı Türkiye’de. Bir halk müziğinin aslında bir kafese sokulamayacağı; bir kültürün, bir dilin, bir ifadenin hatta bir duygunun, mesela “Kütahya’nın Pınarları”nı TRT’den dinliyorduk ama Kalan Müzik sayesinde -özür dilerim şu anda icracısını hatırlayamadım- orijinal icrasını dinledik ve aradaki farkı görebildik. [Feryal Öney: Kütahyalı Ahmet icracısı.] Dolayısıyla bildiğimiz anlamda ölçüler, makamlar orada çok farklı çalışıyor. Bunun en önemli örneği de bence, Yörükler’ de boğaz ve gırtlak havaları, ses kullanımı ile ilgili çalışması var Kalan Müzik’in; oradaki kayıtlar çok enteresandır. ‘Müzik olarak sadece türkü dinlerim ben ‘diyen insanların kolaylıkla dinleyemediği kayıtlardır. Aslında karşılığı daha çok 20. yy. çağdaş müziğine denk gelebilecek kadar geniş ifade alanları olan kayıtlardır. Bu bütün kültür müzikleri için böyle. Bunun dışında tabii Bajar yolculuğumuz devam etti. Biraz da Hasan Abi ile kişisel ilişkim üzerinden konuşursak, ikinci albümümüz “Hoşgeldin / B'xêr hatî “albümünü bitirdikten sonra Hasan Abi, Şivan Perwer’in Serhıldan Jiyane şarkısını yapmamızı önermişti. Albümü bitirdik, mix masteringe veriyorduk ki, altı aylık bir çalışmanın sonunda, son anda bu şarkıyı bize verdi. Altı ayda on parça yaptık, sonraki bir günde Serhıldan Jiyane’yi alelacele yaptık ve albüme ekledik. Herhalde albümün en çok ilgi uyandıran parçası da o oldu.”
Mahir Ilgaz: Şimdi isterseniz o şarkıya kulak verelim mi? Bajar yorumuyla Serhıldan Jiyane’ye kulak verelim, sonra sohbetimize devam edelim.
Mahir Ilgaz, Cansun Küçüktürk’ün anlattıklarının kendi programları dahilinde aktarmaya çalıştıklarıyla örtüştüğünü ifade ederek sözü Altuğ Güzeldere’ye verdi.
Altuğ Güzeldere: Cansun Bey çok önemli bir noktaya parmak bastı: TRT’nin tektipleştirici, lehçeleri yok edici yaklaşımından. Bu aslında tam bildiğimiz, bir bakıma kültürel tarihin resmi yazımı olayı. Bizim de Ted Gioia’nın kitabında çok üstünde durduğumuz bir nokta. Çünkü tarih boyunca yeni yaratıcı müziği özellikle daha dışarlıklı olanlar, güç odaklarının içinde olmayan, kenarda kalmış insanlar üretiyorlar. Fakat bunlar sürekli olarak güç odakları tarafından ihtiyaca göre alınıp yeniden hamur gibi yoğrulup şekillendirilip, orijinal halleri de çoğu zaman yok ediliyor, dışarıda bırakılıyor. Bir resmi kültür tarihi yazılmış oluyor. TRT’nin yaptığı da bunun tipik bir örneği. Bunu derken de Hasan Saltık’ın olduğu ve olmadığı iki ayrı dünyadan bahsedebiliriz. Hasan Saltık’ın kurup büyütmüş olduğu Kalan Müzik hiç olmasaydı, Kalan Müzik’in yapmış olduğu dokuz yüzün üzerinde proje hiç olmasaydı, her dilden, Anadolu’nun her lehçesinden yayınlanan albümler yayınlanmış olmasaydı, bugün çok daha TRT dünyasına yakın bir yerde, resmi dünyanın içinde yaşıyor olacaktık. Hasan Saltık tam da buradaki, üstüne geçirilmeye çalışılan, Anadolu’da yaşayan değişik halkların kültürlerinin, dillerinin o örtüyü çekip alan ve onları olduğu gibi dinleyicinin karşısına çıkartan çok önemli bir kültür figürü olarak ortaya çıkıyor. Öyle ki biraz ben Hasan Saltık’ın bu anlamdaki pozisyonunu Alan Lomax’a benzetiyorum. Programa hazırlanırken bunu düşünüyordum, tesadüfen müzik kuramcısı Derya Bengi’nin BBC Türkçe’de bugün yazmış olduğu Hasan Saltık yazısında Alan Lomax’tan bahsettiğini gördüm. Müsadenizle çok kısa Alan Lomax’a değineyim. Amerikalı bir etnomüzikolog, folklorist arşivci. Özellikle 1930’lu 1940’lı yıllarda Amerika ve İngiltere’de folk müziğin canlanışında çok önemli rol oynayan bir kişi. Yıllar boyunca ülkenin kırsal kesimlerinde dolaşıyor, folk şarkıları arşivleri için binlerce şarkı topluyor, binlerce röportaj yapıyor ve bir yandan bunu yaparken de kültürel eşitliği öne çıkarıyor. 50’li yıllar gelip soğuk savaşa girildiği zaman herkes içine kapanırken bile Alan Lomax “kültürel eşitlik” diyor. En büyük kültürel mirası da Avrupa ve Amerika’daki pek çok folk müzisyenini, yaptığı plak kayıtları ile kamuoyunun dikkatine getirmek olarak görülüyor. Alan Lomax’ın kendi plak şirketi yok, keşfettiği folk müzisyenlerini plak şirketlerinin dikkatine taşıyor. Halbuki Hasan Saltık ondan daha önemli, daha ileri bir şey yapıyor ve elini taşın altına sokuyor. Birkaç defa “sıfırı tükettik” diye anlatmışlığı var ama her seferinde Kalan Müzik geri dönüp yeniden yükselip sonunda da kültürel eşitlik kavramında çok önemli bir şekilde, daha kenarda kalmış insanları öne çıkardı. O kadar ki, bugün belki kalmadı ama onca plak dükkânı arasında Japonya, Almanya gibi ülkelerde plak dükkanlarında Kalan Müzik köşeleri açıldı.”
Güven Güzeldere: Derya Bengi yazısında ‘Hasan Saltık başlı başına bir dil, tarih ve coğrafya fakültesi idi’ diyor. Böyle en güzel şekilde özetlemek mümkün. Bir de teşekkürümüz var, ihmal ettik , bugünkü konuklarımızla temasa geçmemizi sağlayan müzisyen arkadaşımız Hande Akkan’a teşekkür ederiz. Sözü daha fazla uzatmadan Vedat Bey’e bırakalım.
Vedat Yıldırım,“İnsanların yaptıkları ya da ilgi duydukları şeylerle tarihlerinin mutlaka bir ilgisinin olması gerekiyor. Hasan Saltık Dersimli bir gençken müzik dünyasına giriyor. Birtakım hassasiyetleri var, Dersimli’nin her zaman bir hassasiyeti vardır; nedir o, kendi dilini, kendi kültürünü yayamamış , zamanında örtbas edilmiş, sürgüne gönderilmiş. Böyle bir tarihten geliyor Hasan Saltık” cümleleriyle başladığı konuşmasını, taşıdığı hassasiyetle belli kuralları olan İMÇ / Unkapanı dünyasına giren Hasan Saltık’ın müzik piyasasının o belli kurallarının içinde durmaya çalışıp, bir taraftan orada çatlaklar yaratmaya çalışan biri olduğunu ifade ederek sürdürdü. Onun her alanda kültürel çalışmalar yaptığını, Türkiye’nin bütün dillerindeki sanatçılara yer verdiğini, eski taş plaklar üzerinden çalışmalar yaptığını, birçok Türk filminde sesini duyduğumuz Belkıs Özener’i kimse bilmezken, onu gün yüzüne çıkardığını; popüler müziğin, halk müziğinin eskileri, yenileri ve bunların hepsini harmanlayan çok geniş bir yelpazede çalışmalarını yürüttüğünü söyleyen Vedat Yıldırım, ekonomik olarak sıkışınca kimi zaman Saltık’ın diğer alanlara kaynak aktarabilmek için dizi müziklerine yönelmesini örnek göstererek işin ekonomik kısmını da iyi bilen birisi olduğunu ifade etti: “Dediğimiz çatlaklar yaratmak, bir ekonomi yaratıp, o bütçeyi alternatif alanlarda kullanmak gibi. Türkiye’ de kültür sanat dünyası bir taraftan siyasi meselelerle çok ilintili. Bir tane albüm çıkartırsınız, her an yasaklanabilir. Hasan Saltık Lazca, Kürtçe o alanlarda birçok albüm çıkarttı. Kürtçe albümlere dava açılmadığı bir dönemde bu defa Lazca albüme dava açılmıştı. Devlet şunu demek istiyordu ‘tamam Kürtler Kürtler anladık da bu Lazlar nerden çıktı, siz şimdi kardeşim. Kürtler dillerini istiyor, Lazlar da isterse, Gürcüler de isterse, şu da isterse ne olacak?’ Öyle kaypak bir zemin var ki devletin ya da sistemin sizi nereden vuracağını bilemiyorsunuz.” Hasan Saltık’ın böyle bir zeminde Kalan Müzik olarak, eşi Nilüfer Saltık’ın da katkılarıyla (“Nilüfer Saltık bu işin içinde olan çok önemli insanlardan bir tanesiydi” diye ekliyor Vedat Yıldırım) Grup Yorum, Kardeş Türküler albümleri çıkarabilmesini Hasan Saltık’ın tüm zorluklarına rağmen bu grupların büyük yığınlar tarafından dinleneceğini öngörmesine bağlayan Vedat Yıldırım, “Kardeş Türküler’in Doğu albümünün içinde Ermenice, Kürtçe var, böyle bir albüm dört yüz elli, beş yüz bin insana ulaştı” dedi. Yıldırım, Hasan Saltık’ın kolaya kaçmadan, çetrefil bir yolda hem güzel bir iş, hem kültürel bir iş yapıp, aynı zamanda ekonomik bir döngü yaratıp, bunun sistemini kurduğunu; Cansun Küçüktürk’ün de bahsettiği, Serhıldan Jiyane şarkısının albüme konması önerisi gibi, prodüktörlük yönünün güçlülüğünü gösteren birçok örnek olduğunu belirterek, prodüktörlüğün “sanatçı ile birlikte çalışan, orada konsept yaratan, birçok şeyin birlikte yürüdüğü, bütünlüklü bir alan olduğunu, bunun Türkiye’deki eksikliğini Hasan Saltık’ın iyi doldurduğunu” ekledi.
Güven Güzeldere: Vedat Bey isterseniz şimdi sizin seçtiğiniz bir şarkı çalalım.
Vedat Yıldırım: Feryal, Cansun hangi şarkıyı dinletelim?
Feryal Öney: Bu çatlaklardan sızmak dedin ya Vedat, Kardeşler Türküler kitabında Hasan Abi ile yaptığımız söyleşide oraya dair bir şeyler söylemişti, çok kısa devamını getireyim ben. Yasal boşluklardan faydalanmaya dair örnekler geliyor aklıma. Türkiye öyle bir yer ya, çatlaklardan sızmazsanız, o yasal boşluklardan faydalanmazsanız, işiniz zor. Şunu anlatmıştı: Kürtçe albümler ilk Kalan Müzik’ten çıkıyor. Saltuk Plak’tan da çıkıyor ama devamında Hasan Saltık Kalan Müzik’i kurunca Hasret Gültekin’’le Newroz’u yapıyor. O dönem izin alamayacağını bildiği için Kültür Bakanlığı’ na “Türkçedir bu eserler” diye gönderiyor, bakmıyorlar da neyce olduğuna, izinler çıkıyor. Sonra –Manisa’ da sanırım- fabrikada çoğaltıldıktan sonra bütün kasetçilere dağıtılıyor, fark edildiğinde artık toplatılması imkânsız oluyor. Kürtçe kasetler böyle böyle yayılıyor. Hasan Saltık özellikle söyleşide bunu söylemişti. Bir tanesi de Kardeş Türküler’e dairdir, Mirkut klibi ile ilgili…
Vedat Yıldırım: Benim de aklıma o geldi. Mirkut şarkısı, ilk Şivan Perwer ve Kardeş Türküler’in ortak yaptığı Roj û Heyv albümünde yer almıştı. Sonra o şarkıyı biz bir de Kardeş Türküler’de yorumlayalım dedik. Yarı geleneksel yarı Şivan Perwer’in sözlerini yazdığı bir eser. Bir iş şarkısı. Buna bir klip çekelim dedik. Ezel Akay sağ olsun “ben çekerim” dedi ve o günün koşullarında bayağı büyük bir prodüksiyon kuruldu ama klibin yayınlanıp yayınlanmayacağı belli değil. Kanallar göstermiyorlar. 2001 veya 2002 yılı, hala alengirli bir ortam var. Kral TV vb., hepsi uzak durmaya çalışıyor. Yayınlanmayacak klibe bu kadar büyük yatırım yapmanın da manası yok. Ezel Akay “gelir çekerim, hiçbir ekonomik beklentim yok” diyor. Bayağı büyük bir set kurulmuştu. Kimse buradan gelir elde etmemesine rağmen o dönem için büyük bir bütçe ile çekilen bir klipti. Klip bitti ve gerçekten yayınlayacak kanal bulunamadı. Bu dönem aynı zamanda Türkiye’nin Avupa Birliği’ne tırnak içinde “açıldığı” bir dönem. Bu sistemin biraz oynaştığı diyelim Avrupa Birliği süreci ile birlikte. Avrupa’ya gidildiğinde “biz demokratik bir ülkeyiz, çok kültürlü, Türkiye’deki bütün kültürlere açık bir toplumuz” derken bir taraftan da klibin yayınlanabileceği bir kanal yok. Hasan Saltık bunun üzerine bir ilan verdi. İronik bir dille “Avrupa standartlarında Kürtçe bir klip hazırladık, bunu yayınlayacak kanal arıyoruz” diye. Bence o dönem için çok önemli ve büyük bir eylemdi. O yüzden isterseniz Mirkut’u dinleyelim.
Mahir Ilgaz: Kardeş Türküler’den Mirkut’u dinledik. Programımızın da sonuna yaklaşıyoruz. Her konuğumuzun birer dakikası daha var son sözlerini söylemek için. Feryal Hanım sizinle başlamıştık size verelim isterseniz sözü.
Feryal Öney: Başta da Hasan abinin Kalan Müzik’ in bize açtığı kapıdan bahsetmiştim ya, o kapı sadece müzikle değil, kültür sanat insanlarıyla bizi buluşturdu. Akademisyenler, yazarlar, etnomüzikologlar, kitabını okuduğumuz birçok insanla tanışmış olduk. Hasan abinin o küçücük odasına girersiniz, Hasan abi ile toplantı yapmak ya da iki lafın belini kırmak için, mutlaka birileri vardır ve bir albüm kapağının yazısı hazırlanıyordur ya da bir albümün içeriğine dair konuşuluyordur. Gerçekten enstitü diye konuştuk ya Kalan Müzik bir enstitüydü ve öyle de devam edecek. Orada hep bir okulun kütüphanesine girer gibi hissettim kendimi. Sohbetinden, muhabbetinden dolayı bir kahvehane, kıraathaneye girer gibi de hissettim ama orda tanıştığım insanlar, tanık olduğum muhabbetler farklı bir şey açtı. Türkiye’ de hayata kültürel çoğulcu perspektifle bakan enstitüler yoktur ya maalesef, öyle bir yerdi Kalan Müzik ve Hasan SALTIK. Kaybı sahiden insan olarak, abi olarak zaten bizi çok üzdü. Hiç beklemediğimiz bir şeydi. Çok üzüldük ama şöyle bir düşündüğümde, sonradan idrak edeceğiz belki de, tarih hep sonradan yazılır ya, hayata bakışı ile her şeyi ile çok kıymetli bir insanı kaybettik. Ruhu şad olsun.
Mahir Ilgaz: Cansun Bey isterseniz size verelim şimdi sözü.
Cansun Küçüktürk: Türkiye’de ve dünyada prodüktör olmak kolay değil, çok büyük bir birikim, çok büyük bir vizyon, çok iyi bir kulak gerekiyor. Aynı zamanda da iyi bir iş insanı olmanız lazım, politik anlamda, sosyal alanda, sosyal mecra ile ve devletle ilişkilerin nasıl yürütüldüğünü bilmeniz gerekiyor. Yaptığınız işlerde seçici olmanız gerekiyor. Hasan abinin böyle bir insan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca arşiv serisini toplamış bir insanın yeni bir şeyler yaparken ne kadar zor beğenebileceğini ve ortaya çıkan şeyler üzerine ne kadar titreyebileceğini herkes tahmin edebilir. Çok eğitimli bir kulaktı. Yakın zamanda Şevket Akıncı'nın Radyo Ekoton albümüyle ilgili Hasan abi ile görüşmeye gitmiştik… Hasan abiden dinlemesini istedik. “Burada bu albümü dinlemem Şevket Hoca’ya saygısızlık olur, siz ‘tamam’ diyorsanız tamamdır” demişti. Bu da onun sanatçısına verdiği değeri, saygısını gösteriyor. Yeri doldurulması çok zor ama kimse kimseye sorumluluk atmasın, sorumluluk hepimizde, bunu devam ettirecek olan Kalan Müzik sanatçılarıdır.
Mahir Ilgaz: Çok teşekkürler. Son olarak Vedat Bey sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı?
“Cesaretlendirici birisiydi Hasan Saltık. Alternatif müzik dünyasında olan insanların kimi zaman şevki kırılabiliyor. Ana akım öyle gürül gürül akıyor ki, sanatçı derdini paylaşmak ister, tek başına kalmak istemez, o da gürül gürül akmak ister ama o büyük dalganın arasında ezilebilir. Hasan Saltık ya da o fikriyatta insanlar her zaman alternatif dünyadaki insanları şereflendirmeye çalıştılar” cümleleri ile Saltık’ın sanatçılar için önemini bir kez daha vurgulayan Vedat Yıldırım, insanlara ulaşmak, vicdani bir söz varsa bunu insanlara duyurmakla ilgili yükümlülüğe dikkat çekerek “Biz hala Kardeş Türküler’ de Bajar’ da diyoruz ki, bir müzik yapıyoruz ama z kuşağı dinliyor mu bizi? Bu popülizm merakından çok sosyolojik bir merak, kültürel bir merak. Bu yolu hiçbir zaman kaybetmememiz lazım. Hasan abinin ruhu şad olsun” diyerek sözlerini noktaladı.
Konuklara teşekkür ederek, Çeşmi Siyahım şarkısı ile program sonlandırıldı.
(Program deşifresini hazırlayan gönüllümüz Esra Sokullu’ya teşekkür ederiz.)