"Saf değiliz, dekor değiliz ve araçsallaştırılmaya izin vermeyeceğiz"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, küresel iklim krizinin güncel verilerini, yükselen sıcaklıkların gıda üretimine etkilerini ve karbondioksit rekorlarını ele alırken, iklim adaleti ile Filistin’deki insani kriz arasındaki güçlü bağları irdeliyor; Madleen yelkenlisinin yolculuğundan Gazze’deki ekolojik soykırıma, küresel sessizliğin ve direnişin izlerini sürüyor.

""
"Saf değiliz, dekor değiliz ve araçsallaştırılmaya izin vermeyeceğiz"
 

"Saf değiliz, dekor değiliz ve araçsallaştırılmaya izin vermeyeceğiz"

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba Sevgili Apaçık Radyo dinleyicileri, İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoşgeldiniz, ben Atlas Sarrafoğlu, 11 yaşında iklim aktivistliği ile başladığım bu yolda son beş senedir size iklim kriziyle ilgili haberleri ulaştırmaya çalışıyorum. Bugün yine iklim adaletinin kötü tarafı ile ilgili haberlerden bahsedeceğim. Önce iklim krizinin bu haftaki görünüşüne bakalım, sonrasında ise iklim adaleti ile bağlantılı Filistin’de yaşanan insani drama karşı yola çıkan Madleen’den de bahsedeceğim.

İlk haberim iklim krizinin en elle tutulur kanıtı ve en bilimsel açısından olacak. 

İlk kez, Hawaii'deki Mauna Loa Gözlemevi'nde atmosferdeki karbondioksitin aylık ortalaması milyonda 430 parçacık değerini aştı ve bu Mayıs 2025 verisi, insanlık tarihinde kaydedilen en yüksek karbondioksit seviyesi oldu.

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi NOAA ile Kaliforniya Üniversitesi San Diego kampüsünde yer alan Scripps Oşinografi Enstitüsü'nden bilim insanları, Mauna Loa istasyonunda 1974 yılından bu yana günlük karbondioksit ölçümleri yapıyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’ye göre, gezegenimizin atmosferindeki karbondioksit miktarının artması, hava olaylarını değiştirdi ve aşırı sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, orman yangınları, şiddetli yağışlar ve seller gibi ekstrem olayların sıklığını ve şiddetini artırdı.

Ve karbondioksit oranının yükselmesi ile artan sıcaklar da en belirgin sonuçları bunun. 

Küresel sıcaklıkların artması, dünya genelindeki gıda ürünleri için yıkıcı sonuçlar doğuracak. Yeni ve kapsamlı bir analize göre, dünya genelinde endişe verici etkiler bekleniyor; bu yüzyılın sonuna kadar temel tarım ürünlerinin üretimi %50 oranında düşebilir.

Fosil yakıtların neden olduğu iklim krizinin birçok etkisi arasında, küresel gıda sistemine verilen zarar en korkutucu olanlardan biri. Ancak iklim değişikliğinin tarım üzerindeki genel etkisi — ve çiftçilerin bu etkilere ne ölçüde uyum sağlayarak zararları telafi edebileceği — uzun süredir netleştirilememiş ve yoğun tartışmalara konu olmuştur.

Stanford Üniversitesi Doerr Sürdürülebilirlik Okulu'ndan küresel çevre politikası profesörü ve çalışmanın yazarlarından Solomon Hsiang, "Bu yeni analiz, her iki sorunu da gerçekten ele alma yönünde yapılan ilk girişim," dedi. Analiz sekiz yıllık bir çalışmanın ürünü.

Bilim insanları ayrıca çiftçilerin örneğin ürün çeşitlerini değiştirmekten sulama yöntemlerini ayarlamaya kadar iklim değişikliğine nasıl uyum sağladığını inceleyerek küresel ısınmanın toplam etkisini hesapladı.

Sonuçlar çarpıcı: Çarşamba günü Nature dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, dünya sanayi öncesi seviyelerin her 1 santigrat derece üzerine çıktığında, küresel gıda üretimi kişi başına günlük ortalama 120 kalori azalacak.

Sizin için seçtiğim bir sonraki haberim ise sokaklara çıkan insanların başarısı ile bağlantılı. 

Geçtiğimiz günlerde deniz taşımacılığı devi Maersk’ten tarihi bir açıklama geldi. Şirket, yasa dışı İsrail yerleşimleri ile bağlantılı firmalarla olan iş ilişkilerini sonlandırdığını duyurdu. Bu adım, Maersk’i Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin hazırladığı veri tabanına uyum sağlayan ilk ve en büyük lojistik şirketlerinden biri haline getiriyor.

Bu, yalnızca ticari değil, aynı zamanda siyasi bir dönüm noktası. Uluslararası hukuku hiçe sayan şirketlerle kurulan iş birliklerinin meşruiyeti bir kez daha sorgulanıyor. Maersk’in bu kararı, küresel ticaret dünyasında önemli bir emsal teşkil ediyor. 

Bu zafer, kendiliğinden gelmedi. Greta Thunberg’in de dahil olduğu “Mask Off Maersk” kampanyasının yürüttüğü titiz araştırmalar, organize çalışmalar, kararlı baskılar ve halktan yükselen silah ambargosu çağrılarının birleşimiyle mümkün oldu.

Ancak şunu da unutmamak gerek: Mücadele hâlâ bitmedi. Maersk, Gazze’deki soykırımı sürdüren ve İran’da savaşı tırmandıran askeri operasyonlara destek olan silah parçalarını taşımaya devam ettiği sürece, bu şirketin gerçek yüzünü ortaya koymaktan ve hesap sormaktan vazgeçilmeyecektir.

Çünkü adalet, yalnızca bir karar anıyla değil, o kararın arkasındaki tüm pratiklerle birlikte var olabilir.

Daha önceki haftalarda Madleen Gazze yolunda iken, size daha bu konudan bahsedeceğimi söylemiştim. Sonradan ne yazık ki Barış Filosu ekibi İsrail tarafından zorla İsrail’e götürmüş ve ülkelerine yollamıştı. Ekip tabii ki teknedekilerle sınırlı değil. 

Filistin İklim Stratejisi Enstitüsü, iklim dayanıklılığını ve çevresel adaleti ilerletmeye adanmış, kanıta dayalı politikalar üreten, genç iklim liderlerini güçlendiren ve adil iklim çözümleri savunan bağımsız ve hükümet dışı bir kuruluş.

Bölgesel ve küresel siyasi ve iklim politikalarını etkilemek ve yeniden şekillendirmek amacıyla, savunuculuk, araştırma ve gençleri güçlendirme alanlarındaki çalışmalarını; kampanyalar, dijital iletişim, saha faaliyetleri ve topluluk inşa projeleri yoluyla güçlendirmeyi hedefliyorlar.

Filistin’in iklim hedefleri için uluslararası desteği harekete geçirmeye çalışıyor, uyum, dayanıklılık ve kayıp ve zararların giderilmesi için kaynak tahsisinin sağlanmasını amaçlıyorlar. Kapsamlı araştırmalar yoluyla, Filistin’in iklime özgü kırılganlıklarına odaklanıyor, yerel yönetişimi ve uluslararası iklim eylemini etkilemeyi hedefleyen veri temelli politika önerileri sunuyorlar. Aynı zamanda Filistinli gençleri güçlendirmeye kararlılar; onlara eğitim ve mentorluk sağlayarak, Filistin’in sesini küresel iklim platformlarında yükseltecek ve anlamlı değişimlere öncülük edecek yeni bir iklim liderleri kuşağını yetiştirmeyi amaçlıyorlar.

Filistin İklim Stratejisi Enstitüsü tarafından sunulan bir de deklarasyon var. Bu deklarasyon; sınır şiddeti ve denizdeki mülteci ölümleri, çıkar odaklı sömürü ve fosil yakıtlara bağımlılık, militarizm, Big Tech ve şirketlerin gücü, Filistin’deki soykırım ve Akdeniz’deki çevresel yıkımı bir araya getiriyor — ve acil olarak dönüşümcü bir toplumsal, çevresel ve siyasi alternatif çağrısında bulunuyor. Sizinle bu deklarasyonu paylaşmak istiyorum.

9 Haziran Pazartesi günü, İsrail güçleri Freedom Flotilla Coalition’a ait Madleen yelkenli teknesini uluslararası sularda durdurdu ve kuşatma altındaki Filistin halkına yardım ulaştırılmasını engellemek amacıyla mürettebatını kaçırdı.

Gazze’de son iki yılda en az 62 bin kişinin ölmesine, sayısız kişinin yaralanmasına, yas tutmasına ve yerinden edilmesine rağmen, İsrail ablukasını delmeye çalışan sadece küçük bir tekne kaldı.

Uluslararası toplum, göz göre göre gerçekleşen bir soykırıma izin veriyor. Ve cezasızlık zehri yayılıyor. Bir ay önce, yardım gemisi Vicdan, Gazze’den bin kilometre uzakta Malta açıklarında bombalandı.

Malta’nın, Vicdan gemisinin yardım taleplerini engellemesi, Avrupa’nın denizde tehlike altındaki insanları kurtarma çabalarını sistematik olarak boşa çıkarmasını yansıtıyor. On binlerce insan — işgalden kaçan Filistinliler de dahil — dünyanın en ölümcül göç rotası olan Orta Akdeniz’de boğularak hayatını kaybetti.

Burada da, güvenlik arayan siviller ve insani yardım gemileri, engelleme ve kriminalize edilme ile karşı karşıya kalıyor; insani yardım yaşatılmaya çalışılırken, Avrupa devletleri insanlığa karşı suçları finanse ediyor.

Gazze’ye giderken, Madleen mürettebatı Batı’nın Körfez müttefikleri tarafından desteklenen soykırımcı güçlerden kaçan dört Sudanlı mülteciyi kurtardı. Ancak aynı teknedeki diğerleri, AB destekli bir milis tarafından Libya’ya geri gönderildi. Orada güvenlik arayan insanlar rutin olarak kölelik, hapis ve ölümle karşılaşıyor.

Bu sırada, Gazze’de Filistinlileri izleyen ve hedef alan İsrail yapımı Heron insansız hava araçları, Akdeniz’de AB sınır ajansı Frontex için devriye uçuşları yapıyor. Avrupa devletleri, insan haklarını savunduğunu iddia ederken, Akdeniz boyunca otoriter rejimlere ve milislere para, silah ve siyasi destek aktarıyor.

Karşılığında, Avrupa komşularından sınır bekçiliği yapmalarını, silahlarını ve teknolojisini satın almalarını ve fosil yakıt ile doğal kaynakları sürekli sağlamalarını talep ediyor.

Sonuç olarak, insani yardım gemileri ve mülteciler engellenirken, ölümcül silahlar ve ekosistemleri yok eden fosil yakıtlar serbestçe dolaşıyor. Ve denizin kendisi de acı çekiyor. Art arda gelen rekor sıcak yıllar boyunca, dünyanın diğer okyanuslarından beşte bir daha hızlı ısınan Akdeniz, kıyılarındaki bitki ve hayvan yaşamını kaybediyor.

Madleen’deki iklim kampanyacıları, ekositin soykırımı daha da derinleştirdiği Gazze’ye doğru yelken açtı. Akdeniz’de daha önce hiç olmadığı kadar fırtına, yangın ve sel yaşanıyor — bu felaketler, insanları evlerinden sürüyor ve geçim kaynaklarını yok ediyor. Devlet şiddetiyle çevresel yıkımın kesişimini protesto edenler hedef alınıyor.

İtalya’dan Mısır’a kadar, iklim aktivistleri, insan hakları savunucuları ve göçmenlere yönelik sert özgürlük kısıtlamaları son dönemde hız kazandı. Halklarını bu krizlerden koruduğunu iddia eden hükümetler, aslında bu krizleri daha da derinleştiriyor. Bu durum, Avrupa’da da, Trump’ın Amerika’sında da geçerli — aralarındaki çatlak büyürken bile.

Filistin, hepimiz için bu gidişatın nereye varabileceğine dair bir bakış sunuyor.

İsrail’in Gazze’de kurduğu yeni sözde “yardım” dağıtım sistemi, insansız hava araçlarıyla izlenen, biyometrik kapılarla çevrili ve ölümcül bir abluka altında işleyen bir labirenti andırıyor. Bu sistem, modern çağın baskı ve kontrol mekanizmalarının ne kadar korkutucu boyutlara ulaşabileceğinin somut bir örneği. Kullandığı teknolojiler ise hem ithal hem de küresel olarak ihraç ediliyor. Bu sisteme karşı, hâlâ vakit varken farklı bir gelecek inşa etmeliyiz.

Savaş ve soykırımın yerine, özgür bir Filistin talep ediyoruz. Irk temelli ölümcül sınırlar ve ablukaların yerine, serbest dolaşım talep ediyoruz. Yıkıcı silahlanma programları ve parçalanmış yardım bütçeleri yerine, ücret, barınma ve insanlık talep ediyoruz.

Teknoloji milyarderlerinin gözetim ve kontrol etme hayalleri yerine, teknolojik olanaklarımızın özgürlüğümüzü kısıtlamak için değil artırmak için kullanılması gerektiğini talep ediyoruz. İklim ve çevre yıkımı ile sömürünün yerine, adil bir geçiş, doğal dünyamızın onarımı ve herkes için ucuz, temiz enerji talep ediyoruz.

Devlet, şirket ve yeni-sömürgeci şiddetle parçalanmış bir Akdeniz yerine, hepimizin gelişip serpilebileceği ortak bir yuva talep ediyoruz.

Ölüm ve umutsuzluğun yerine, yaşam ve umut talep ediyoruz.

Evet manifestonun tamamını paylaşmış oldum çünkü talepleri aslında çok net ve unutmayalım. Çünkü dünyanın dikkati başka yerlere çevrilmişken, yardımların militarize edilmesi, İsrail’in işgal altındaki Gazze Şeridi’nde Filistinlilere yönelik kasıtlı soykırım koşullarını dayatmasına bir katman daha ekliyor. Mayıs ayı sonunda İsrail’in silahlandırılmış “insani” yardım dağıtım sistemi devreye girdiğinden bu yana, yüzlerce Filistinli yardım dağıtım noktalarında ya da yakınlarında öldürüldü veya yaralandı.

Aileler imkânsız bir seçime zorlanıyor: açlıktan ölmek ya da yiyecek bulmaya çalışırken ölmek. Yiyecek aramak asla bir ölüm tuzağı olmamalı. İsrail soykırıma son vermeli ve ablukayı derhal kaldırmalı. 

Şu anda İsrail’in işgal ve soykırım politikaları sebebiyle hali hazırda 6 milyon Filistinli Lübnan, Ürdün, Suriye ve Mısır’da kamplarda mülteci olarak yaşamını sürdürüyor.

Geçtiğimiz Pazar günü Greta Thunberg özellikle Gazze’de yaşanan felaketlere sessiz kalan iklim aktivistlerine yönelik sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Önce paylaşımı size iletmek istiyorum;

“Eğer şu anda yaşanan emperyalizm, soykırımlar, iklim ve ekolojik çöküş, demokrasinin ve insan haklarının tamamen aşınması gibi felaketlerin ortasında bir platforma sahipseniz, ama bu platformu kullanmamayı, bir duruş sergilememeyi her gün bilinçli olarak tercih ediyorsanız, bu affedilebilir bir şey değildir. Ve burada “dünyayı kurtaralım” ya da “eşitlik istiyorum ama teoride ve sadece kendi dünyamda” gibi içi boş, yumuşatılmış sözlerden bahsetmiyorum.

Bugün elimizde kalan nadir araçlardan biri, insanlara ulaşmak ve kamuoyunu etkilemeye çalışmak. Eğer ayrıcalıklı bir gruba ait olup bu baskıcı sistemlerden fayda sağlıyorsanız, bu sizin için daha da geçerli.

Platform sahibi olan sizler, toplumsal anlatıyı şekillendirme gücüne sahipsiniz. İnsanlar size bakıyor, sizi örnek alıyor. Bu yüzden "ana akım"ın sınırlarını zorlamak gibi büyük bir sorumluluğunuz var.

Adaletin yanında yer almak için asla geç değildir. Değişmekten korkmamalısınız. Ama hâlâ sesinizi çıkarmıyorsanız — sırf kariyerinizin, popülaritenizin ya da başka bir bahanenin zarar göreceğinden korktuğunuz için — şunu bilin: Bu affedilecek bir şey değildir.

Ve bir gün, siz bile kendinizi affedemeyeceksiniz.”

Kuzey Gazze Şeridi'nden Omar Osama’nın sosyal medya hesabından alınmış bir görsel

Greta Thunberg’in bu çağrısı karşısında zaten sessiz kalan iklim aktivistlerinin daha da sessizliğe kapandığına şahit oluyorum. 

Ben de son iki yıldır, tanıdığım bir çok iklim aktivistinin siyasetten tamamen uzaklaştığını izliyorum. Arada sırada Filistin hakkında bir iki hikâye paylaşıyorlar, ama içeriklerinin büyük çoğunluğu seyahatleri, katıldıkları konferanslar, anlamsız paneller ve yeni çıkan kitapları hakkında ve dünyanın sonundan para kazanıyorlar.

Yani Greta’nın söylediğini biraz açayım: Paneller esasen işe yaramıyor. Bu konferansların dinleyici kitlesi çoğunlukla hayatı bu krizlerden doğrudan etkilenen insanlar değil; sponsorlar, etkinlik meraklıları ve küratörlerden oluşuyor. Yani aslında o platformlar gerçek bir dayanışma alanı değil, soyut bir “hareket” kurgusu içinde var oluyorlar.

Daha da kötüsü, dünyamızı korumak için canla başla mücadele eden, iklim krizini varoluşsal bir tehdit olarak gören gençler, bu sahte çözümlere meşruiyet kazandırmak için araçsallaştırılıyor. Gençlere yalan söyleniyor; “son çare” teknolojileri kabullenmemiz gerektiği anlatılıyor. Panellere çıkarılıyoruz, raporlarda yer alıyoruz, zirvelere uçuruluyoruz — ama kararları şekillendirmemiz için değil, halihazırda alınmış kararları meşrulaştırmamız için. Bunu zaman içinde öğrendiğim ben de. Saf değiliz. Dekor değiliz. Ve araçsallaştırılmaya izin vermeyeceğiz. Bu tuzağa düşmeyeceğiz.

Zaman zaman sahici işler yapan konuşmacılar da oluyor elbette, ama dünyayı dolaşıp bir panelden diğerine konuşma yapan birinin gerçekten yerelde örgütlenme faaliyeti yürütmeye vakti olamaz. Bu mümkün değil, kendimden başlamalıyım, yurtdışında okuyan biri olarak grevleri artık organize edemiyorum. Greta’nın burada bahsettiği aktivistler genellikle sosyal medyada eğitim içerikleri üreten STK’lar kuruyorlar ve tüm “örgütlenmeleri” de bundan ibaret kalıyor. Aslında iklim alanındaki çürümenin ta kendisi bu. 

Sonuçta her ne durumda olursak olalım kimse Gazze’de olanlara sessiz kalmamalı. Dünya, geçtiğimiz hafta İran ile İsrail işgali arasında bir ateşkes anlaşması sağlama konusunda hevesliydi. Öte yandan Gazze, devam eden soykırıma rağmen küresel barış gündeminin dışında bırakılmış durumda. Her gün onlarca masum sivil, İsrail hava saldırıları ve yardım tuzaklarıyla hayatını kaybediyor; uluslararası toplum ise sağır edici bir sessizliğe bürünmüş durumda.

Rakamlar netlik taşımasa da Gazze’de bugüne dek 70 bin insan öldü, Harvard’ın yayınladığı yeni rapor ise İsrail Ordu verilerine dayanarak yarısı çocuk, üstelik henüz sayılara eklenmemiş de 400 bin kayıp olduğunu söylüyor. Dünya bu soykırımı durdurmak için daha kaç kişinin ölmesini bekliyor? Üstelik gezegenimiz hali hazırda iklim krizinin etkilerinden kaçınamazken aynı anda kaç felaketle mücadele etmek zorundayız daha? 

Bu haftaki İklim Kuşağı Konuşuyor programımı Disturbed’den "Sound Of Silence" ile kapatıyorum. Ben Atlas Sarrafoğlu ve haftaya Cuma 14:00’te görüşene dek, kendinize, sevdiklerinize ve lütfen özellikle gezegenimize iyi bakın.