"Filistin'deki insanların gerçekliğini yok ediyorlar"

-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de Ferhat Kentel, Taha Elgazi, Ömer Madra ve Waseem Ahmad Siddiqui dünyanın dört yanındaki mültecilerin trajedilerini ve Açık Radyo'nun misafir odası teşbihi üzerine konuşuyor.

Her gün, her programın başında, bu sesi duyuyorum: “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo”
 

Her gün, her programın başında, bu sesi duyuyorum: “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo”

podcast servisi: iTunes / RSS

Bugünkü programımız Dünya Radyo Günü'ne ithaf edilmiştir. Ayrıca Filistinli aktivist, yazar ve şair Mosab Abu Toha'nın yaşadığı trajedilere de odaklanıyoruz. Sudanlı mültecilerin denizde hayatlarını kaybetmeleri, özellikle mültecilerin yaşadığı zorluklar ve insanlık dışı koşullar, Filistin'in Refah şehrin kara işgali ele alınıyor. Son olarak Açık Radyo'nun misafir odası gibi bir sembol yaratarak mültecilere destek olma, onlara adalet, aidiyet ve haysiyet sağlama amacını vurguluyoruz.

Waseem Ahmad Siddiqui: Merhaba, herkese günaydın. Burası Açık Radyo 95. 0. Ferhat Kentel ve ben -Waseem Ahmad Siddiqui- ile birliktesiniz. Bu sabah Taha Elgazi yok aramızda.

Ömer Madra: Merhaba, hoş geldiniz.

Ferhat Kentel: Merhaba, günaydınlar.

Özdeş Özbay: Merhaba, selamlar.

W.A.S: Dün Dünya Radyo Günü'ydü. Biz de bugüne eşlik ediyoruz. Biz derken, kelimelerin sınırları tam da burada ortaya çıkıyor. Göçmen mi, mülteci mi, sığınmacı mı, misafir mi demeliyiz? Bilmiyorum; bu kelimelerle kendimi hâlâ rahat hissetmiyorum. Bugün size dünün önemini ve duygularını taşıyan, bir nevi günlük ya da hikâye anlatımı diyebileceğimiz bir metinden bahsedeceğiz. Ama öncesinde bu devam eden, insan dramı, bitmeyen İnsan(lık) trajedisi, insanlık hallerini, insan olmaktan çıkan hallerini göz atalım.

Mosab Abu Toha, zaman zaman Açık Gazete'de de yer alıyor. Filistinli aktivst, yazar ve şair. Gazze’de Edward Said Kütüphanesi'nin kurucusuydu. Ailesiyle birlikte Gazze’de İsrail işgalci ordu tarafından işkence görmüştü. Şu an Mısrda sığınıyor. Bugünkü Refah, ölüm mezarlık için şöyle diyor, Bugünkü Refah mülteci kampı bir mezarlıktır, bir cenaze evidir, bir oyun alanıdır, bir hastanedir ve kabuslar için bir depodur. Bunun ile birlikte bir görsel, bir hava fotoğrafı da paylaşıyor. Bir cenaze fotoğrafı, ıssız, boş bir çöldeki tam bir ölüm mezarlığını görselleştiren bir görsel.

Bunun hemen yanı sıra Fatima Bhutto Pakistanlı bir yazar. Zulfiqar Ali Bhutto’nun kızı. Rafah için şöyle diyor, Rafah, Heathrow Havaalanı büyüklüğünde, Rafah Heathrow Havaalanı büyüklüğünde, Rafah, Heathrow Havaalanı büyüklüğünde. -Üç kez tekrarlıyor.- Şu anda bombalanan bu "güvenli bölge"ye 1,4 milyon sivil sığınıyor. Şu an saldırı altına.  “Bu en kötü, en kötü şey. Neye tanık olduğumuza inanamıyorum” diyor Fatima Bhutto.

Filistinde ölmeyip sağ kalanların hepsi mülteci olacaklar. Müstakbel mültecilik, başka türlü ölüm, yaşıyorsun ama her an ölüyorsun.

Yine bunun ile çok yakın duyguları taşıyan, geçen hafta altı yaşındaki Hind Rajab’ın sesi geliyor, Filistinli kurtarma ekipleriyle yaptığı telefon görüşmesinde "Çok korkuyorum, lütfen gelin" diye bağırdı.

Üç saat boyunca Filistin Kızılayı'na (PRCS) kendisini kurtarması için yalvardı. Gazze Şehri'nde ateş altında kaldıktan sonra, etrafı ölü akrabalarıyla çevrili bir araçta mahsur kaldı.

Yaklaşık iki haftadır kayıp olan 6 yaşındaki Gazzeli Hind Rajab cumartesi günü ölü bulundu.

Hind'e ulaşmaya çalışan iki kurtarma görevlisi Yusuf Zeino ve Ahmed el-Madhoun'un cesetleri de aracından sadece birkaç metre uzakta, görünüşe göre İsrail ateşiyle öldürülmüş olarak bulundu. Hind'ın bulunduğu araba kurşun delikleriyle kaplıydı.

İsrail'i kasıtlı olarak ambulansı hedef almakla suçladı. Açıklamada, "Ambulansın Hind'i kurtarmak için olay yerine gelmesine izin vermek için önceden yapılan koordinasyona rağmen işgal, kasıtlı olarak Kızılay mürettebatını hedef aldı"

Hind'in annesi Wissam Hamadeh, kızının öldürüldüğünü öğrendikten sonra El Cezire'ye verdiği röportajda uluslararası eylem eksikliğini kınadı.

Yani burada ikinci habere geçeceğiz. Bu müstakbel mültecilik üzerinde de konuşacağız aramızda ama şimdi ikinci habere geçebiliriz.

Ferhat Kentel: Waseem senin okuduğun haber gerçekten çok somut bir insan, bir küçük çocuk hakkında olduğu için çok rahat hissedebileceğimiz bir hikâye. Aslında bu herhangi bir kalabalıklar dair bir haber değil. Somut bir çocuğa da gerçi burada da dezenformasyon her zaman kullanılabilir. En azından bol bol kullanılıyor. O çocuğun orada ne işi varmış? İşte o çocuğun cep telefonu nasıl varmış bile denebilir mesela. Yani biliyorsunuz bu tür argümanlar çok sık kullanılan şeyler. Yani çocuğun yaşamış olduğu felaketi o ölümü saatlerce orada kıvranması, yalvarması, acı çekmesi gibi şeyleri yok edebilecek. Gözümüzden duygumuzdan, kalbimizden uzaklaştırabilecek. Ne yazık ki çok fazla teknik var.

Şimdi benim okuyacağım haber de aslında biraz bununla ilgili: Tunus açıklarında teknelerinin alabora olması sonucu 13 Sudanlı sığınmacı hayatını kaybetti. Perşembe günü itibarıyla 27 yolcu daha kayıptı. Uluslararası Göç Örgütü, 2023'te Avrupa'ya geçmeye çalışan 3 binden fazla kişinin Akdeniz'de boğulduğunu tespit etti.

Bunların çok önemli kısmı işte Sudan'daki iç savaştan kaynaklanan mültecilik var. Şimdi şöyle burada, bu az önce senin okuduğu bu Hind adlı Filistin'de çocuğun hikayesinin ötesine geçmeye çalışalım biraz yani o kadar.

Korkunç rakamlardan bahsediyoruz. Bir şu kamptaki insanların 10 bin, 20 bin, 400, 500olduğu tahmin ediliyor. Yani bir takımda yıllardan bahsediyorum ya da Erzincan'daki altın madeni kazasında işte şu kadar kayıp var.

Yani ya bu insanın hepsi Hind, hepsi o çocuk, insanlar Ahmet, Ayşe, Fatma yani evine ekmek götürmeye çalışan, işte patronuyla kavga eden patronuyla işte patronun onu köle muamelesi yaptığı falan insanlar. Yani bunlar zaten gündelik hayatlarında bir sürü şey yaşıyorlar. Arkamda açıklamalar geliyor. Yani otoritenin açıklaması kadar korkunç bir şey yok. Otoritenin kendisini temize çıkarması kadar korkunç bir şey yok. Biz işte insan sağlığına çok önem veren bir şirketiz. Biz işte bilmem şöyle bir ülkeyiz, biz Orta Doğu tek demokratik ülkesiyiz diyerek aslında sizin öldürdüğünüz, yok ettiğiniz insanların her gün aslında kendi başları suçlu olduğunu bile yaratabiliyorsunuz. Bu medya manipülasyonu sayesinde. İşte bu sudan ordusu ile paramilitler. Hızlı destek güçleri arasındaki çatışmalar da böyle bir şey. Yani orada birtakım insanlar mesela zemzem kampı diye bir yer var. Her gün yaklaşık 13 çocuk ölüyor, öldüğü tahmin ediliyor ya bu bunlar bağımsız, böyle bir varlık değil ki işte bu çocukların Anneleri, Babaları yaşayan, yaşamayan arkadaşları konuşmaları yemeye çalıştıkları birtakım bulamaçlar bir şeylerle yaşıyorlar. Bu çocuklar ve bunlar teker teker her biri ayrı bir trajedi yaşayarak ölüyor. Bu çocuklar işte yok, beslenmeleri de yetersiz her şey belki orada işte havada koşulları çıkıyor. Yani kabuslar yaşıyorlar. Bu çocukların, bunları hayal etmediğimiz sürece biz sadece işte büyük medya organlarından şurada otoritenin sunmuş olduğu iktidarların sunmuş olduğu birtakım söylemleri dinlemekten başka çaremiz olmayacak.

Bu konuda da bir Martin Griffiths. Bu Birleşmiş Milletler yardım şefi'nin bir açıklamasını okuyacağım diyor ki, “İnsani dünyada acı çekmenin rekabeti yerler arasındaki rekabet gibi bir tür müstehcenlik var. Yani benim senden daha fazla acım var diyor ve bu yüzden daha fazla ilgi görmem gerekiyor. Bu yüzden daha fazla para almam gerekiyor. Yani acılar yaraştırılıyor. Israil'in bütün yaptığı bu değil mi zaten?

Ya ben zaten soykırımı uğradım. Ben zaten işte bana Hamas bomba atıyor, dolaysıyla her şeyi yapma hakkım ve bunu medya vasıtasıyla anlattığın zaman da açıkçası çok iç açıcı bir şey olmuyor. Yani Martin Griffiths istiyor ki, şu anda dünyada sudan kadar trajik trajik bir yer olduğunu düşünmüyorum diyor. Sonra buradan da şuna bağlayacağım. Bunu da biraz şeyden yani şunu demek isteyeceğim aslında empati dediğimiz şey bile paraya ve güce bağladı. Yani eğer gücünüz varsa o kadar çok haklısın. Yani her şey bir sürü anlamsız şeye inanabilirsin. Bunu Alon Misrahhı kendisini bilmiyordum. Twitter'da gördüm, onun anlattı işte bu “management of conciousness” (Bilinç yönetimi) diyebileceğimiz bir yöntemle işte bu İsrail'in tekniklerinde o trollerin, yandaşların, iktidardan beslenenlerin, yani senin somut Hindi ya da bu Sudanlı açlıkla mücadelenin insanların, Filistin'deki diyen insanların gerçekliğini yok edip başka bir hikâye anlatıyorlar. Yani yalan söylüyorsunuz ve bu yalanı söylemek ya ne bileyim dönüp dolaşıp 1984 George Orwell hikayesini tekrar geliyoruz belli yani ya da Şebnem korur, fincancıya yönelik yürütülen kampanyalar ya bir anda kadının yapmış olduğu açıklama kadının Adli Tıp hakkında verdiği rapor organize bir şekilde birtakım adamlar sanki o raporların rapor verilen insanların özellikleri biliyorlarmış gibi ellerinde o bilgiler varmış gibi saldırıya geçiyorlar. Bir anda Şebnem Korur Fincancı, saldırıya uğrayan bir insan haline geliyor, linç edilen bir insan haline geliyor. Dolayısıyla çok basit bir gerçekle inanmak yerine yaratılmış bir gerçekliğe inanmak, sizi psikolojik olarak istikrarsızlaştırmak üzere olan bir faaliyet olarak yürüyor. Aslında bunlar dosya siz millette 100 kere söylendiği zaman bir de sonuç şeyiniz bitiyor. Zaten direnciniz bitiyor. Ne diyeceksin? Birde şeye bile başlıyorsun, inanmaya bile başlıyorsunuz. O size hakikat diye anlatan hikâyenin şeyini gücüne karşı o güç karşısında artık duygularınız dayanma gücünü yitirmeye başlıyor. Dolayısıyla bir ara parantez şöyle bir şey söyleyeyim, yani galiba ne yapıp edip alternatif bir takım bilgi kaynakların direnme, o bilgide direnme, bilginin kendisindeki direnmenin yollarını üretecek birtakım yollar bulmak lazım. Bir tane de küçük bir haber var ama onu da geçelim istersen vakit kaybetmemek için daha fazla bu işte Texas'ta olan bir Meksika sınırı boyunca bu bitilen tellerle ilgili bir şey oraya geçelim. Bence zamanım çünkü yoksa kalmayacak.

Ömer Madra: Ben de ufacık bir şey ekleyeyim izninizle, yani senin çifte konuş dediğin yani 1980 alma bir durumunda Almanya Dışişleri bakanı yeşillerden üstelik anlar leona değer bokunda mesela İsrail'in Refah kara harekâtı hazırlığına ilişkin endişelerini dile getirmesi var. Halbuki koşulsuz destek sağlamıştı, açıklamıştı Netanyahu hükümetine şimdi Tel Aviv ve geliyor. Israil'i ziyarete ve İsrail'in kendisini terörizme karşı savunma hakkının olduğunu söylüyor. Ancak bunun halkı topraklarından sürme anlamına gelmediği mesajını vermiş. Yani işte tam bu resmî açıklamaların korkunçluğunun bir başka örneği de bu.

F.K: Örtüyor yani bütün o aşağıda, görülmez hale geliyor. Evet, çok doğru.

W.A.S: Geçen yayında da aslında bu kelimelerle ilgili zorlandığımız yerler; kelimelerin sınırları ve o kelimeler içinde hapsolma halleri de beni zorluyor aslında bu çok zor bir durum ve tam da bununla ilgili düşünürken. Ölçekler arasında gidip gelelim biraz. Filistin'de özellikle bu Ferhat hocam yine o konuya, belki geliriz. Bu müstakbel: gelecekte olan değil mi? Müstakbel dediğimizde bu gelecekte olan daha olmadı, ama olabilecek ihtimallerini veren bir mültecilik hali var. Ona geleceğiz, şimdi Taha Elgazi geldi aramızda.

F.K: Merhaba, Taha.

Ö.M: Merhaba.

T.E.G: Herkese günaydın. Herkese merhaba.

W.A.S: Şimdi Taha hocayla hemen şu özellikle geçen hafta yeni Taha hocanın paylaştığı bir haber vardı. Suriyeli bir mülteci İzmir de öldürülmüş. Nedir durumlar? Onun ile sanık savcı bir müebbet istedi. Taha hocam, Muhammed Yasir Elati ile ilgili.

T.E.G: Aslında bu olay ne yazık ki maalesef Ağustos’un başında oldu. Geçen sene bir iş yerinde konak basmania mahallesine diyelim ki 2 tane Suriyeli işçi tavukçuluk bir mağazasında saldırıya maruz kaldılar. Şimdi tabii ki bu konu inceleme yaparken emniyet tarafından polis tarafından ve oradaki işçilerin ifadesi alınırken, şu hakikat ortaya çıktı: Saldıran kişi aylar önce yani 4-5 ay önce sürekli, patronla işveren diyelim ki kişiye işte buradaki Suriyeli işten çıkarttık. Bunlar burada ne yapıyorlar? Bunlar ne işleri burada var? Bu sözleri 4-5 ay önce kullanmıştı. Aslında dile getirmişti. 01 Ağustos 2023’te cani kişi diyelim ki sanık ve o iki kiişi Suriyeli işçiyi çağırmış demiş ki gelin size bir şey söyleyeceğim iç odaya, iş yerinde.

Suriyeli işyeri içeri gelirken direk bunları bıçaklamış. Ne yazık ki maalesef Muhammed Yaser yoğun bir şekilde her yerden bıçaklanmış, burnundan, kalbinden, göğsünden Muhammed Yasir hayatını kaybetti. Diğer kişiyle Hüseyin de yaralı Allah'a şükür o yani kurtarıldı. Şimdi tabii ki iddianame savcılık tarafından ortaya çıktı. Muhabbet istendi ama vefat eden kişinin Suriyeli işçinin ailesi ağırlaşmış muhabbeti istedi. Birinci duruşmamız 21 Mart'ta olacak inşallah büyük ihtimalla Allah’ın izniyle buna katılarız. Şimdi bu aslında bu olay Ağustos Temmuz ayında yani Temmuz, Ağustos, Eylül, üç ay içerisinde en azından 8 Suriyeli genç hayatını kaybetti. Maalesef bu saldırılar nedeniyle şimdi şurada şöyle bir nokta var, Waseem hocam çok önemli. Biz her vakayı ırkçı ya da diyelim ki işte ayrımcılık noktasına bağlamıyoruz ama toplumun bir kısmının duygusu fikri düşüncesi şu noktaya geldi.
Suriyeli kişiye Suriyeli insana ne yaparsan yap onun arkasında kimse yok. Bu da ne yazık ki maalesef bazı diyelim ki işte insanlara sanki bir teşvik yol gibi bir şey açtı.

Yani mesela konu bu ırkçılığa bağlama olması noktasına gelmese de böyle. Ama bu kimsesizlik, sahipsizlik, kimsenin sesi çıkmaması noktasında Suriyeli mağdur olduğu zaman diğer insanlara yol açıyor. Diğer insanlara sanki bir güç veriyor. Gidin ne yaparsanız yapın. Yani bizde bunu maalesef görüyoruz. Yani bizim mahallemizde, iş yerimizde, sokakta ne yaparsan yap, Suriye'nin arkasına kimse yok. Bunu aslında en yakın zamanda çözmemiz gerekiyor. Çünkü gerçekten Allah korusun. Tehlike bir noktaya getirebilir bizi hocam.

W.A.S: Kimsesizlik sahipsizlik bu kayıtsızca yaşamaktı denilebilir. Bununla ilgili daha çok uzun uzun konuşabileceğimizi düşünüyorum. Şimdi konuşacağımız çok konu var. Özellikle bu müstakbel mültecilikle ilgili de aynı şekilde, benim için özellikle yeni bir sadece bir düşünsel kavram değil ama hayati bir eylem aslında içeriyor. Bu müstakbel neyse bu gelecekte olan bir mültecilik hali.

Ben de bir mektup yazdım bu konuda.

Şimdi bence bu sembolik odayı somut bir olaya çevirmek için bunu öncelikle Ömer Madra’ya sormak istiyorum bu soruyla ilgili. Ömer abi böyle iki soru yazmıştık, biraz zaman oldu ama size de sormak istedik.

Ö.M: Bu soruları çok kolay değil tabi cevaplamak ama bu konunun sürekli olarak gündemde tutulması ve Adaletin devam ettirebilmesi için en önemli şey hakikatin çarpıtmadan yansıtılacağı bir yer olmak yani bence radyonun ve bütün medyanın esas birincil fonksiyonu bütün bu ağır taarruz altında olduğu da söylenebilir. Yalan haberlerle durmadan konuşuyoruz buna rağmen.
Hakikati ve vicdanlı insanların ihtiyacı duyan ve anlatılması elzem olan hikayeleri anlatabilecek bir yer olmaya çalışıyoruz. O açıdan ne kadar başardığımız çok tartışılır ama bunu yapmaktan bunu sürdürmekten başka da herhangi bir şeyimiz yok. Yani o odada biraz önce bir dinleyiciden de çok hoş bir mektup geldi. Bir saniye onundan da bahsedeyim. Yani “uzun zamandır 19 yıl olmuş sizi dinliyor, destek oluyor. Programcılarınızı, programlarınızı yakından takip edip buna dikkat ve ilgi gösteriyorum. Benim için diyor. Vapurlarda bir radyo olarak yola çıkan açık radyo, yıllar içerisinde bir ülkeye şehre sokağa bir buluta, bir yağmura, bulutlardan ağlayamayan yağmura güneşe sıcaklığı bir yana bizleri yakıp kavuran o güneşe yerlere, topluluklara, etniklere, etiklere, ahlaklara, kelimelere, kelamlara anlamlara en sevdiğim kitaba dönüştü, dönüştü ama hep bir radyo, hep bir küçük kutu, hep var olan var eden o üstündeki danteliyle aman toz gelmesin ki toz maalesef artık her şey olabilir dediğimsin diyor. Hoş değil mi mektup?

F.K: Çok güzelmiş. Bir cümle söyleyeyim burada. Yani bu açık radyonun herhalde her odası böyle ama bizim galiba özel bir ayrıcalığımız oldu. Bu sol taraf göğsümüzün sol alt köşesi. Kalbimizin ta kendisi biraz böyle açık, açık radyonun sınırları aşan açıklığı gibi bir yere tekabül ettiği için ben de kendi payıma çok bundan inanılmaz furur duyuyorum ve çok mutlu oluyorum. Böyle bir gerçekliğin inşasını ucundan da olsa katkıda bulunduğum için.

Ö.M: Çok teşekkür ederiz, hepimizin dünya radyo günü kutlu olsun diyelim. Ne diyeyim?

W.A.S: Hepimizin radyo günü kutlu olsun, “iyi ki varsın açık radyo” diyerek bugünkü programımızın sonuna geldik. Haftaya çarşamba günü yine saat 09:30’ta görüşmek dileğiyle, herkese çok teşekkürler.

F.K: Görüşmek üzere hoşça kalın.

T.E.G: Görüşmek üzere herkese teşekkür ederiz.