Soma, Esenyurt, Davut Paşa, Beşiktaş, Van Bayram Otel, Antakya, Adıyaman, Besni, Kartalkaya... Hikayenin Her Hali'nde adı değişen ama aktörleri, dinamikleri, failleri ve bunlara karşı hayatta kalmak için yapmamız gerekenler değişmeyen insan yapımı felaketleri, avukat Berrin Demir'le konuşuyoruz.
A. O: Bu hafta, aslında konuşabileceğimiz her şeyin özeti olan Kartalkaya'yı, bir sosyal cinayet olarak ele alacağız. Bu, bir partiler dalaşı, acıklı bir hikayeler bütünüdür. Neredeyse başkasının acısını vitrine koyan hikayelerin ötesinde, daha önceki cinayetlerle birleşen ve geleceği etkilemeye başlayan Kartalkaya'yı konuşacağız. İsimler değişiyor: Soma, Esenyurt, Davut Paşa, Beşiktaş, Van Bayram Otel, Antakya, Adıyaman, Besni, Kartalkaya. Ancak sosyal cinayetlerin aktörleri, dinamikleri, failleri ve bunlara karşı hayatta kalmak için yapmamız gerekenler belki de değişmiyor. Bugün hem zor hem de kolay bir sohbet olacak. Karşımda avukat Berrin Demir var.
B. D: Merhaba.
A. O: Merhaba Berrin. Bu saydığım ve artık cinayet mahalli isimleri olarak aklımıza yerleşen, önemli sosyal cinayet davalarının gönüllü avukatı. Uzun süre adalet arayan işçi ailelerinin, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin ailelerinin avukatlığını yaptın. Davut Paşa patlaması, biliyorsunuz, şehir içindeki kaçak bir havai fişek atölyesinin patlamasıyla birçok insanın ölümüne neden olmuştu. Buradan başlayan süreçte birçok davayı birlikte takip ettik. Adalet arayan işçi aileleri, sonra deprem aileleri, şimdi de Kartalkaya aileleri.
Esenyurt davasının da avukatıydın. Daha sonra, iş cinayetleri davalarında ceza hukuku, kamu güvenliği ve işçi sağlığı sorunları üzerinde durdun. Sadece tazminat peşinde koşmayarak büyük emek verdin. Bu dayanışma ekibinde uzun süre birlikte çalıştık. Bu yüzden seni çağırmak istedim. Bu zinciri bir araya getiremezsek, kayıp ve ölüm anında bile birleşemezsek, sonrası için de umudumuz kalmayacak gibi geliyor. Bu tırnak içinde "kaza", sosyal cinayeti duyduğunda, avukatlık ve dayanışmacılık pratiklerinde sana neleri hatırlattı?
B. D: Tabii, ben bu ve benzeri katliamları duyduğumda, ülkede yaşanan ve tek sebebi denetimsizlik olan olayları düşünüyorum. Alanın devlet tarafından tamamen terk edilmesi, işverenlerin, patronların, müdürlerin, yöneticilerin insafına bırakılması nedeniyle insanların ölmesi ve bunun sonucunda yaşanacak uzun süreçler aklıma geliyor. 2008'deki Davut Paşa patlamasıyla bu mücadeleye başladık. En önemli şey, acılarımızı tam olarak yaşayamadan yeni bir acının gelmesi. Bu acılar içimizde halledilmemiş, sonuçlanmamış ve adalet yerini bulmamış şekilde üst üste yığılıyor ve taşınmaz hale geliyor. Davut Paşa'da, bir iş hanının çatısında maytap atölyesi vardı. Yani İstanbul'un göbeğinde, yoğun bir nüfusun olduğu bir yerde patlayıcı madde üretiliyordu.
Devletin birçok birimi bu durumu biliyordu: Çalışma Bakanlığı, BEDAŞ, İSKİ, Zeytinburnu Belediyesi'nin tüm birimleri. Ancak kimse olana kadar bir şey yapmadı. O kadar tehlikeli bir madde ki, uzmanların bile özel yönetmeliklerle çalışması gerekirken, bu davalara girdiğimizde sorumlu kamu görevlilerinin yargılanmasının önünü açmaya çalıştık. İşverenlerin insafına bırakıldığı yerde, kar hırsından başka bir şey görmüyorlar. Bunun tek yolu, denetim mekanizmalarını çalıştırmak. Mevzuattaki denetim mekanizmalarının çalıştırılması gerekiyor ama bu yapılmıyor. Esenyurt'ta da, Davutpaşa'da da, Soma'da da böyleydi.
A. O: Esenyurt'taki olayı hatırlatmak gerekirse, oteli sonuna kadar doldurmak ve bir an önce Marmara AVM'nin galaksi temalı bölümünü bitirmek için yapılıyordu.
B. D: Esenyurt Marmara Park AVM, 220 milyon avro başlangıç sermayesi olan çok uluslu bir yatırım. Deutsche Bank gibi büyük firmalar ortağı. Bu firma, Ece, dünyanın her yerinde AVM yapıyor ama hiçbiri Türkiye'deki kadar hızlı değil. İşçileri naylon çadırlarda, ranza üstüne yığılmış şekilde barındırıyorlar. Esenyurt gibi bir yerde, eksi on derecelere düşen soğukta naylon çadırlarda kalan işçiler için yangın çıkıyor ve on bir işçi ölüyor. İş güvenliği uzmanı, her ay yapılan işçi sağlığı ve güvenliği toplantılarında, çadırlarda yangın çıkabileceğini, salgın hastalık olabileceğini rapor ediyor. 11 ay boyunca bu gündemde tartışılıyor ama kimse bir şey yapmıyor. 12. ay çadırlar yanıyor ve işçiler ölüyor. Van Bayram Otel de benzer şekilde. 2011'deki depremde, Van Valisi otelin sağlam olduğunu söylüyor ve insanlar oraya yerleşiyor. İkinci depremde otel yıkılıyor ve kırk kişi ölüyor.
A. O: Bütün bu davaların gönüllü avukatı olarak, hem yaslarını tuttunuz hem de adalet taleplerini ceza mahkemelerinde kamu sorunu olarak dile getirdiniz. Her aşamasında devletin kendi memurunun yargılanmasına izin vermesi gerekiyor. Normalde bu konuda yetkisi var ama bu tür kamu güvenliği ve sağlığı konularında kendi memurunun yargılanmasına izin vermesi gerekiyor. Kartalkaya'da da Çalışma Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı, Turizm Bakanlığı eylem yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, o memurun mahkemede ifade vermesi için izin gerekiyor.
B. D: Evet, izin gerekiyor. Tüm bu davalarda, kamu görevlilerinin yargılanabilmesi için önce izin almak gerekiyor. Şikayet ettiğinizde savcı, bağlı olduğu bakanlığa soruyor ve bugüne kadar sadece CHP'li belediyelerin sorumluluğundaki yerlerde izin verilmeye başlandı. Bu da Beşiktaş'taki yangınla başladı. Diğer belediyelerde ise hala izin verilmiyor.
A. O: Beşiktaş'ta bir değişiklik olması sevindirici. Orada, 1500 kişiyi barındırabilecek bir gece kulübünün tadilatında 29 işçi yangında hayatını kaybetmişti. Eğer içeride gösteriler devam etseydi, müşteri sayısı çok daha yüksek olabilirdi ve Kartalkaya'dan çok daha büyük bir facia yaşanabilirdi. Ama burada kamu görevlilerinin yargılanmasına izin verildi.
B. D: Evet, izin çıktı. Ancak diğer davalarda, izin mekanizmasını işletebilmek ve bu kişileri sanık sandalyesine oturtmak iyi ihtimalle 6-7 yıl, kötü ihtimalle 10 yıl sürüyor. Örneğin, Soma katliamı davasında kamu görevlilerinin yargılanmasına ancak 2024'te başlayabildik. Katliam olur olmaz başvurmuştuk. Tam 11-12 yıl sonra. Anayasa Mahkemesi kararı 9. yılda çıktı ama Soma Savcılığı önünde 2,5-3 yıl bekletildi. Kamu görevlilerini yargılatmamak için çok güçlü bir refleks var. Açılan davalarda atfedilen suç, "görevi kötüye kullanma". En yüksek cezası 6 ay. Oysa biz bununla değil, görevi kötüye kullanma sonucu meydana gelen sonuçlarla ilgileniyoruz. Görevi kötüye kullanıp 301 kişinin ölümüne neden olmaktan dava açılması gerekirken, etkisiz bir yargılama süreci yaşanıyor. Duruşma salonunda sanıklar neredeyse bizimle dalga geçiyor.
A. O: Cezasızlık, evet. Bu yüzden bu programda Kartalkaya'yı bir sosyal cinayet olarak ele alıyoruz ve daha önceki katliamları hatırlamaya çalışıyoruz. Cinayet, birinin diğerine çeşitli şekillerde zarar vermesiyle ilgili derecelendirmelere sahip.
B. D: Yaşam hakkını elinden almak. Şu veya bu şekilde.
A. O: Bireysel cinayetlerde adli süreçler tanımlanmışken, sosyal cinayetlerde durum farklı. Fransa'da bir asbest fabrikasında çalışan Josette, fabrika işgaliyle asbestin öldürücü olduğunu öğreniyor. İşçilerin bir kısmı asbestin yasaklanması için mücadeleye giriyor. Josette, "Sokakta birini öldürürsen hapse girersin, ama fabrikada binlerce kişiyi öldürürsen teşvik alırsın" diyor. Sosyal cinayetin tanımı iş yerlerinde daha kolay anlaşılıyor. Bir otel, hizmet alanlar için bir otelken, çalışanlar için bir iş yeridir. İşçi sağlığı sağlanmamışsa, işçi sağlığı sorunlarını dile getirenlerin bir örgütlenmesi yoksa, hiçbir hizmet alıcı güvende değildir. Çorlu tren kazası, depremdeki yıkılan binalar, Kartalkaya da aynı şekilde. Türkiye'de kamu hizmeti veya özel hizmet alınan hiçbir yer güvende değil. Aynı zamanda fabrikaların dibinde yaşıyoruz. Davut Paşa kentin merkezindeydi.
B. D: Gemlik'teki gübre patlaması da aynı şekildeydi. İş yetiştirmek için bilimin söylediklerine aykırı davrandılar ve gazı bina içinde patlattılar. Ve yine aynı yerde, gaz ve kimyasalla ilgili başka bir iş cinayeti var. En büyük kimyasal tesislerden birinde iş güvenliğinden sorumlu mühendis bile yetersiz. Mevzuat buna izin vermiş. İşçilerin örgütlenememesi, iş güvenliğini sağlayamaması her yere sirayet ediyor. Soma katliamı, bu kırılma noktalarından biridir. Soma'da iki kuzenimi kaybettim. Bu büyük bir katliam. Bu ülkede birçok şeyin değişmesi gerekiyordu. Ama 12 yıldır yargılamalar devam ediyor. Sorumluların kim olduğu tartışılıyor. Etkisiz bir yargılama ve cezalandırma yapılıyor. 301 kişi öldü ama kaç kişi yattı? Bu cezasızlık ortamında, herkes yapabileceğini düşünüyor. İş güvenliği dediğimiz şey, para. İşveren para harcamak istemiyor. Bunu kıracak tek şey, denetim. İç denetim ve kamu denetimi.
A. O: İş sağlığı ve iş güvenliği kurulları ve dış denetimde kamu fonksiyonları devreye girmeli.
B. D: Kamunun tüm birimleriyle denetimleri yapması gerekiyor. Denetimi yapmayan ya da yanlış yapanlar hakkında da mekanizmayı zor işletebiliyoruz.
A. O: Bu denetimin piyasalaşması da sorun yaratıyor. İSG yasası çıktı ve birçok yönetmeliği var. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının sayısı 160 bine çıktı. Ama denetim piyasalaşınca, kamusal denetim ortadan kalkıyor. Devlet ve şirketler ortak hareket ediyor, "yatırım dostu olalım" diyerek.
B. D: Esenyurt'taki çadır yangınında, iş güvenliği uzmanı 10-11 kere rapor tutmasına rağmen, en yüksek cezayı alanlardan biri oldu. Çünkü bakanlığa bildirip işi durdurmadı. 220 milyon euroluk bir işten bahsediyoruz. İş güvenliği uzmanları, işveren temsilcisi gibi çalışıyorlar. Sorumluluk ve yetki yok, sadece sorumluluk onların üzerinde kalıyor. Bu otel sektörü az tehlikeli iş sınıfında ve 2024'te iş güvenliği uzmanıyla çalışma zorunluluğu vardı.
A. O: İş sağlığı güvenliği sistemi, yangın ve acil eylem planları hepsi bunun bir parçası.
B. D: Evet, sensörler olsaydı, yangın merdiveni olsaydı bunlar yaşanmazdı.
A. O: Herkes kendi iş yerinde böyle bir hakkı olduğunu bilmeli. Çalıştığınız iş yerinde tehlike derecesine göre, bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu olmalı. Bu kurullarda çalışan temsilcileri, iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı olmalı.
B. D: Bir kişi bile çalışıyorsa, iş güvenliği uzmanıyla anlaşmak zorunda. 1 Ocak 2025'ten itibaren büro işleri bile az tehlikeli değil.
A. O: Riskleri dışarıdan denetlettirmek gerekiyor. İç denetim ve dış denetim, yani kamu denetimi en önemlisi.
B. D: Çünkü diğer türlü çok bağımlı ve para karşılığı oluyor. İşverenden para alıp işverenin yerini denetliyorsunuz. Rapor kötü çıkınca, Bolu Belediyesi'nde olduğu gibi raporu kabul etmeyip para vermiyorlar. Kamu denetimi vazgeçilemez bir şey. Müfettişlik sistemi, Çalışma Bakanlığı'nın denetimi, tüm bakanlıkların denetimi önemli.
A. O: Devlet geleneğinin özünde olan bir şey bu.
B. D: Müfettişlik kurumu. Ceza yargılamalarında da kamu görevlilerinin cezalandırılması bu kadar zor olmamalı. Ceza yargılamalarında bulunan meslektaşlarımızın da kamu görevlilerinin yargılanması için mücadele etmesi gerekiyor. Zeytinburnu Belediye Başkanı için de yargılama izni çıktı.
A. O: Bu davalar 2008'den beri devam ediyor.
B. D: Aileler de adalet için 20 yıl mücadele etmek zorunda kalmamalı.
A. O: Otele tatile giden insanla, bir iş yerinde çalışan insanın ölümü arasındaki bağlantıları görmemiz gerekiyor.
B. D: Bana bir şey olmaz diyebileceğimiz bir yer yok bu ülkede. Soma'da yerin yedi kat altında yaşanan katliam, beş yıldızlı otelde de yaşanabiliyor.
A. O: Beş yıldızlı cinayet mahalli. Ortak süreçlerini görüyoruz. Çocuklar bizim müştereklerimiz. Bir türün devamından bahsediyoruz. Sosyal cinayet, adli sürecin toplumsal mücadeleyle, dayanışmayla kurulabileceği bir şey. Ortak nedenlerinin ve faillerinin altını çizmemiz gerekiyor. Yaşamak için bir araya gelmemiz gerektiği çok açık. İş yeri merkezli, üretim merkezli müdahale etmeliyiz. Risk bireysel değil, toplumsal.
B. D: Yolda yürürken bile risk altındayız. İstiklal Caddesi'nde yürürken pencere düşmesi gibi. Hiçbir yerde güvende değiliz. Ankara'da bir kayak kulübünün her yıl çocukları bu otele götürdüğünü duyunca bütün gece uyuyamadım.
A. O: Acının daha az olmasını umuyoruz.
B. D: Hep daha fazla oluyor.
A. O: Otel iş kolunda da üretim baskısı var. 2024'te ilk 11 ayda Türkiye'ye 50 milyon turist gelmiş. 10 sene önce 16 milyondu. Ekonomik kriz ve TL'nin değer kaybetmesiyle, ucuz turizm patlamış durumda. Oteller üzerinde çok büyük bir üretim baskısı var.
B. D: MESEM'ler de var. Lise öğrencileri turizm sektöründe ucuz emek gücü olarak kullanılıyor. 24 saat çalıştırılıyorlar. Asgari ücretin üçte biri kadar ücret alıyorlar ve o bile ödenmiyor.
A. O: Risklere alışkın değiller.
B. D: Yatacak yer bile göstermiyorlar. Bir yer bulup yatıyorlar. Soma'da olduğu gibi kar hırsı ve hız çok önemli. Bir hizmetten para kazanmak değil, onu olabildiğince hızla katlamak istiyorlar.
A. O: Ölen dört genç kadın da üst katlarda yatıyorlardı. Çalışma odalarının bir kısmı otel odasına çevrilmiş gibi.
B. D: Hepimiz aynı gemideyiz. O kadar paralar verip kalanlarla, asgari ücrete çalışanlar beraber yanıyoruz.
A. O: Kapitalizm için kullanılan tren metaforu gibi. Hızlandıkça, imdat frenini çekmek gerekiyor. Nerede hız varsa, orada bir sosyal cinayet programlanıyor demektir. Otel ziyaretçileri, tren yolcuları, uçak yolcuları, gece kulübüne gidenler, üniversite öğrencileri, AVM ziyaretçileri... Bütün bunlar iş yerleri.
B. D: Bunların çok sıkı denetlenmesi lazım.
A. O: Kullanıcı olarak gittiğimiz yerlerde talep edebiliriz, farkında olabiliriz. Ama o otelin, AVM'nin, üniversitenin çalışanları, iş sağlığı ve iş güvenliğine dair iç denetim süreçlerine katılma hakkına sahipler. Güvencesiz emek, güvencesiz hayatlar getiriyor.
B. D: Tabii. İşçi, sendikalı olsun olmasın kendi haklarını savunurken çalıştığı alanın haklarını da savunuyor.
A. O: Çalışan temsilcisi olmak için sendikalı olmak gerekmiyor, ISG kurulları da var. Bir araya gelerek güçlenmek gerekiyor.
B. D: Aileler sonuna kadar mücadele etmeli, yorulmamalı, adaleti talep etmelidirler. Tüm yargı yollarını denemeli, birlikte kalmalı ve davalarını takip etmelidirler. Tek tek mücadele etmek yerine, birlikte hareket etmek çok önemlidir.
A. O: Bu topraklarda bunun deneyimi var. Adı Davut Paşa, adı Hendek.
B. D: Hangi dünya görüşünden olursa olsun, eğer emekçiyseniz, o yumruğu aynı anda yediğinizi anlıyorsunuz. İstanbul Barosu'nda da İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu'nda çalışıyorum. Orada da amacım, iş cinayeti davalarında İstanbul Barosu'nun etkin katılımını sağlamak. Anadolu'daki avukatların ve ailelerin yalnız kalmaması için çabalamak.
A. O: Kurumların da örgütlü takip yapması çok önemli.
B. D: Sosyal cinayetlerde dayanışmayı birlikte yürütmek çok önemli.
A. O: Çok teşekkürler Berrin. Bugün sosyal cinayet, devlet ve şirket suçları olarak Kartalkaya'yı konuştuk. Sosyal sözleşmenin çözüldüğü ve sosyal cinayetler rejiminin oluştuğu bir dönemdeyiz. Cinayet failleri kolektifse, toplumsal ise, ancak bu mücadeleyi hep beraber hayatı korumak için verebiliriz. Tekrar teşekkür ediyorum.