"Somut adımlar atıldığında yeni bir iklim oluşacak"

-
Aa
+
a
a
a

Barışa Bir Şans’ta Burcu Karakaş, İmralı heyetinin yaptığı görüşmenin ardından Meclis’te okunan tartışmalı tutanakları, sürecin şeffaflığına dair yükselen itirazları ve siyasetin bu metinler üzerinden şekillenen yeni gerilim hattını ele alırken; Suriye’deki askeri hareketlilikten DEM Parti’nin konferansına, Öcalan’ın mesajlarından hükümet kanadının açıklamalarına uzanan yoğun gündemde sürecin geleceğine dair kritik işaretleri değerlendiriyor.

""
"Somut adımlar atıldığında yeni bir iklim oluşacak"
 

"Somut adımlar atıldığında yeni bir iklim oluşacak"

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.

Burcu Karakaş: Merhabalar, günaydın.

Özdeş Özbay: Günaydın.

Ö.M.: Yeni sürece dair neler var, neler yok. Lütfen sen bize özetlersen çok mutlu olacağız.

B.K.: Evet, bakalım nasıl özetleyeceğim çünkü geçen hafta yine çok yoğundu ve çok da önemli bir haftaydı. Bir de aslında öncelikle bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü yani böyle bir günde de Barış'ı konuşuyor olmak da önemli, bunu da söyleyerek başlamak istiyorum. Türkiye'deki insan hakları ihlalleri ve insan haklarının tablosuna ilişkin birçok şey de bu sürece bağlı, bunu da belirtelim çünkü bu da çok gözden kaçan bir durum, o yüzden bunu da belirterek geçen hafta ne oldu diye başlayalım.



Bizim yayınımız Çarşamba günleri oluyor ve geçen hafta, 4 Aralık yani programımızdan bir gün sonra, Perşembe günü komisyon toplanmıştı ve aslında Ceren Bayar da geçenlerde de bize konuk olmuştu. Ceren'in T24'teki haberine göre, bugüne kadar toplanan komisyonlar arasında en gergin oturumlardan biri buydu ve hatta "En gergin oturumdu" demiş Ceren. Peki, ne olmuştu? Komisyon İmralı'ya gitmişti ve fakat 24 Kasım'da Öcalan'la da bir görüşme gerçekleşmişti. 4 Aralık'ta, günler sonra aslında Öcalan'la yapılan görüşmenin bir tutanağı komisyonda okundu ve bununla ilgili birçok tartışma oldu. Neden? Çünkü Öcalan’ın komisyon heyetine söylediklerinin sınırlı bir şekilde Meclis tutanağına girdiğini biliyoruz. Dört sayfalık bir metin hazırlandı. Biz aslında bunun önce 17 sayfaya indirildiğini, sonra dört sayfaya indirildiğini öğrendik ve bugüne kadar da hala, tırnak içinde söylüyorum, kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen bir metin olduğunu biliyoruz.

Ö.Ö.: ChatGPT de olabilir, bu artık yaygın bir kullanım.

B.K.: Bilmiyoruz, olabilir tabii ki. 17 sayfadan dört sayfaya indirilen bir tutanak bu ve özetin özeti gibi. En başından beri aslında komisyon üyelerinden herkesin özetin yeterli olmayacağını söylediğini de altını çizelim, bunu hep söylediler ve özellikle tabii ki DEM Parti buna karşı çıktı ki ona da birazdan geleceğiz.

Öcalan'la yapılan görüşmenin ardından, Numan Kurtulmuş tarafından bir özet metin okundu ve bu sırada komisyon üyeleri arasından, "MİT buranın üstünde mi? MİT mi hazırladı?" gibi itiraz edenler oldu fakat Kurtulmuş, bütün itirazlara rağmen bu özeti okudu. AK Parti üyeleri de komisyonda tamamının okunması gerektiğini söylediler ve de özet okunursa barış karşıtlarının eline koz vereceğiz diyenler oldu. Bu arada CHP'li Sezgin Tanrıkulu’na da AKP'ler arasından, "Öğrenmek istiyorsanız gelseydiniz" diye bir çıkış oldu, bunun da önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tahmin ettiğimiz bir şeydi ama hani Tanrıkulu özet okunursa bunun doğru olmayacağını söyleyince, AKP'ler içinden, "Çok istiyorduysanız siz de gelseydiniz" diyen olmuş. En nihayetinde tutanakların özeti okundu. Bütün partileri göre yöntem yani bu özetin okunma kısmı yanlıştı. Tabii ki en başta şeffaflık sebebiyle buna karşı çıkılıyor.

Birazdan geleceğiz ama özette neler vardı? Mesela Öcalan'ın Ziya Gökalp’e ilişkin sözlerinin ön plana çıkarılmasına DEM Parti itiraz etti. Tabii ki de en önemli kısım da yoktu tutanakta: Suriye. Peki Suriye yoktu ama ne vardı? Önce ondan biraz bahsedelim. Öcalan'la yapılan görüşmenin Meclis’te okunan tutanağı, en başta Öcalan'ın Bahçeli’ye ve Erdoğan'a şükran ve teşekkürlerini ifade eder bir şekilde başlıyor. Türk-Kürt ilişkisinin öneminin altını çiziyor Öcalan ve sürecin başından beri verdiği sözlerin arkasında olduğunu ifade ediyor. Okunan özette şöyle bir cümle var; ‘Uzun bir şekilde tarihsel arka planı aktarmış ve Ziya Gökalp'e referans vererek Türk-Kürt kardeşinin önemine vurgu yapmıştır’. Böyle bir cümle var. ‘27 Şubat çağrısı çerçevesinde bütün yapıların, PKK'nin tüm bileşenlerinin, örgütsel varlıklarının dağıtılmasının iyi karşılandığını ve bu gelişmeyi takip ettiğini ve kendisinin de Suriye ve Irak'ta etkili olduğunu ifade etmiştir’. Yani bütün bu çağrının Suriye ve Irak'ta da etkili olduğunu ifade ediyor.

Bir diğer yandan şehit ailelleri de gündeme geliyor görüşme sırasında ve bu da özette de vardı. Bu noktada şehit ailelerinin avukatı olarak Fethi Yıldız, kendisinin de orada bulunmasının önemli olduğunu söylüyor. Hüseyin Yayman paradoksunu bir yere bırakalım çünkü Yayman'ın da artık o gün, o görüşmede olduğunu tabii ki biliyoruz. Yayman da keza yine şehit ailelerinin hassasiyetiyle oraya geldiğini söylüyor. Hatta Öcalan, TUSAŞ eylemine üzüldüğünü ifade ediyor. Yani çok uzun da değil ama tabii çok kısa bir yandan da o yapılan görüşmeye bakıldığı zaman. Öcalan, aynı zamanda şehit ailelerine saygıyla baktığını, acılarının ne kadar büyük olduğunu söylüyor. Bu şekilde ilerliyor, ilerliyor...

Şimdi hepsine tabii zaman ayıramayacağımız için bir şey diyorum ama terörsüz Türkiye olacak ise Türkiye'den de pratik ve somut adımlar bekliyor olduğunu söylenmesi üzerine Öcalan da pozitif hamleler ve adımlar peşinde olunduğunu ifade ediyor. Şöyle bir kısım var; ‘Örgütün merkezi Kandil'den Suriye sahasına taşımasının sorunu çözmeyeceği ifade ediliyor kendisine. Kendisi de somut adımlar atıldığı zaman yeni bir iklim oluşacağını ifade ediyor’. Öcalan, Suriye için üniter yapı ve yerel demokrasiyi benimsediğini söylüyor ve sabote ihtimali üzerine de konuşuluyor.

Suriye'de imzalan 10 Mart anlaşması da geçiyor tutanakta, bu yüzden şimdi Suriye kısmına gelelim ve sonrasında Gülistan Kılıç Koçyiğit’in T24’te Cansu Çamlıbel’e verdiği röportaja bakalım. Bu, Suriye ile ilgili kısım daha öncesinde de aslında çıkmıştı ama Gülistan Hanım da çok ayrıntılı bir şekilde nelerin olmadığını dile getiriyor ve orada aslında en önemli altını çizebileceğimiz şey de şu; tutanakta, Meclis’te okunan özette Suriye ile ilgili Öcalan'ın söylediği en önemli kısımlar yok, biz bunu anlıyoruz. Mesela Ahmed Şara hakkında bir diktatörlük uyarısı yapıyor Öcalan, bu o tutanakta yok. Suriye'yle ilgili konuşurken aslında Öcalan'ın demokrasi vurgusu yaptığını anlıyoruz ev bu da yok tutanakta yani diktatörlük ve demokrasi vurgusu Öcalan'ın altını çizdiği en önemli iki ifade ama bu ikisi de Meclis’te okunan tutanakta yok.

Mecliste okunan bu tutanak için DEM Parti, taleplerinin yok sayılarak emrivaki bir tutum sergilendiğini ifade etti bu arada ve şöyle dediler, “Öcalan'ın dili ile değil, kendi üslupları ile hazırlanmış bir özetin kamuoyuna servis edildiğini ve bu yönteminde sürece zarar verecektir.”

Ö.M.: Oldukça önemli bir eleştiri değil mi bu? Manipüle edildiğini kastediyor DEM Parti.

B.K.: Evet, DEM Parti buna karşı çıktı ama dediğimiz gibi, aslında AK Partililer arasında da tamamlanmasını söyleyenler oldu. Bu arada TİP milletvekili Ahmet Şık’ın da buna bir itirazı vardı ve hatta komisyondan çekilmeye kadar gidecek bir şekilde komisyonun şeffaf yürütülmediğini dile getirdi. En başından beri zaten Şık'ın ve İskender Bayhan'ın çok ciddi itirazları oldu ikisinin çünkü komisyonun arada açık toplantı yapmadığını ya da basına kapalı toplantı yaptığını hatırlatabiliriz bununla ilgili olarak. En nihayetinde Öcalan'la yapılan görüşmenin de kısmi bir şekilde ve hatta bazılarına göre MİT'in yönlendirmesiyle olduğu söyleniyor yani ‘Bu özeti kim yaptı?’ diyoruz ve MİT tarafından hazırlanan bir özet olduğu söyleniyor ve buna karşı itirazlar da var bir yandan.
Ama tutanakta Öcalan’ın Suriye ile ilgili söylediklerinin yer anlaması en önemlisi diyelim.

Bu arada Bahçeli de İmralı'da yapılan görüşme sonrası bir açıklama yapmıştı, onu da bir kısacık ifade edelim. İmralı'nın adaya giden heyete yaptığı açıklamaları hakkında ‘kurucu önder’ demeyi sürdürüyor Bahçeli yani ‘PKK'nın kurucu önderinin mesajları makul, müspet, muteber ve muayendir’ dedi kendisi, Bahçeli tarzıyla böyle bir açıklama da bulundu.



Şimdi heyet gitti, döndü, bir özet okundu ve bununla ilgili, şeffaflıkla ilgili tartışmalar yaşandı. Bahçeli bir yandan olumlu mesajlar verdi derken, hafta sonu DEM Parti'nin İstanbul’da düzenlediği bir konferans vardı. Ben ikinci gün gidebildim am bilmiyorum sizin orada olma imkanınız oldu mu?

Ö.M.: Yok maalesef gidemedik.

B.K.: Bakırköy'de bir konferans düzenlendi ve ben de ne yazık ki ilk gün orada değildim ama ikinci gün gitme imkanım oldu. Tabii biraz havayı da anlamak için, ne konuşuluyor ediliyor diye görmek de istedim. Birincisi zaten ilk gün çok kalabalıkmış gerçekten de yani Öcalan'ın da mesaj gönderdiği gün. Aynı zamanda ‘Diğer ülkeler Diyarbakır'daki Barış'ı nasıl test etti’ üzerine bir oturum vardı ve Cengiz Çandar'ın moderatörlüğünde gerçekleşti. O oturum gerçekten çok iyi geçmiş, sonradan internetten izleme imkanım da oldu. Bu arada DEM Parti'nin YouTube hesabında aslında konferansın bütün kısmı da vardı, onu da söyleyelim bilmek isteyenler olursa.

İkinci gün keza ben de o kadar kalabalık olamayabileceğini düşündüm çünkü Pazar günüydü, hava kötüydü vs. ama ilk gün çok kalabalık geçmiş, çok kalabalıktı. Gerçekten uluslararası bir konferans olarak içeriği de iyi çizilmişti. Katılımcılar arasında çok fazla yurt dışından gelenler vardı. Aslında Öcalan'ın ilk gün konferansa gönderdiği mesajlar Pazar gününde de tartışıldı diyebiliriz.

Konferansa gönderdiği mesaja sosyalizmin hala mümkün olacağına inanan tüm insanlara hitap ederek başladı Öcalan ve aslında bir selam mesajından daha çok yönteme dair bir içerik olduğu için de tartışıldı. Marksizmle ilgili ifadeleri oldu, mesela şöyle dedi, ''Bugünkü kapitalizm artık bir kriz değil, insan türünü tehdit eden bir hastalık düzeyine ulaşmıştır. Ulus devlet formundaki şiddet tekeli bu çöküşte belirleyicidir.'' Ayrıca, “Tarih-sınıf mücadelesinden ibaret değil, yeni bir kapitalist çözümlemeyi insanlığa sunmak gerekiyor, internasyonelinin de temel görevleri arasında olmalıdır” diye de ifadede bulundu Öcalan. “Ulus devlet sosyalizmi başarısızlığa, demokratik toplum sosyalizmi zafere götürür” diye de bir ifadesi var Öcalan’ın. Bu arada mesajı Veysi Aktaş okudu. Kendisi Öcalan'ın cezaevi arkadaşı ve İmralı'dan tahliye olduktan sonra ilk kez bu arada konuştu Aktaş. Sonrasında Bianet'te Ayşegül Başar imzalı bir Veysi Aktaş söyleşisi çıktı.

Öcalan'ın ‘Marksizm ve sosyalizme inanan bütün insanlara hitap ediyorum’a eleştiriler oldu, belki sosyal medyada da görmüşsünüzdür. Ana akım medyada da bu çok tartışıldı. Ayşegül Başar da Veysi Aktaş'a mikrofonu uzattı ve siz ne düşünüyorsunuz Öcalan'ın bütün bu açıklamaları üzerine süren eleştirilere ve itirazlara ilişkin diye sordu. Haberin başlığı da ‘Veysi Aktaş: Sosyalizmi sürükleyen insanın Kürt olmasını kabullenemiyorlar’idi. “İdeolojik kalıpları hiç kıramıyorlar” dedi Aktaş ve Türkiye soluna da bir eleştirisi oldu. Aktaş, ezberlerin bırakılması gerektiğini de söyledi. Tabii ki bu sosyalizm, Marksizm ve Kürt meselesi tartışması çok uzun, burada, 10 dakikada ona girecek halimiz yok ama böyle bir tartışma olduğunu da aslında hatırlatmak istedim. Bilmiyorum siz ne düşündünüz?

Ö.Ö.: Ben biraz takip etmeye çalıştım oradaki tartışmaları ve gelen eleştirilerin de şöyle bir haklılık payı var; Öcalan'ın sosyalizme dair tartışmaları ciddiye almama hali. Kürt tarafında da ‘Siz ırkçılık yapıyorsunuz, ciddiye almıyorsunuz’ var. Bu tutarlı bir argümana karşı argüman tartışmasının yürütülmesi ki en azından sosyal medya zaten biraz da böyle bir yer. Bu tarz bir reaksiyon verildiği yani tamamen fikirlerin reddedildiği gibi bir şey var. Buna yönelik Kürt tarafında, ‘Siz de yazın, siz de tezlerinizi üretin, böyle tartışalım’ diye bir şey var. Bunda haklılık payı var gibi duruyor. Bunun ötesinde uzun bir açıklama göndermiş ama bir yandan yeni de değil deniyor zaten Öcalan'ın sosyalizme dair bu tarz analizleri.

B.K.: Zamanlama açısından önemli bir yandan da. Zaten Öcalan'ın yazdıklarını okuyanlar edenler açısından da evet, ilk defa bunları söylüyor gibi bir durum söz konusu değil ama zamanlama ve o konferansa bir selamdan daha çok bir açıklama göndermesi de önemliydi. Bu arada üç tane de şeyi sıraladı, onu söyleyelim.

Komisyonun o dinlemeleri bitti, raporlama sürecine geçiyoruz ki Numan Kurtulmuş da bunu açıkladı. Öcalan, ‘Özgürlük yasaları gerekli: Barış ve demokratik toplum yasası ve özgür yurttaş yasası’. Özellikle bu üç tane ilkenin altını çizdi Öcalan yani bunların hayata geçirilmesi için demokrasi diyor, özgürlük yasaları diyor. Biz bundan sonra Meclis’te dediğimiz gibi, siyasi partinin önerilerini göreceğiz ve artık bir yasal zemin oluşacağını umuyoruz, o yüzden de bu üç ilke önemli.

Bu arada İmralı heyetinin içinde bulunan Avukat Özgür Erol da konferansta bir konuşma yaptı, bence o da önemliydi. Kendisi yasalar ve Kürtler bağlamında bir konuşma yaptı. Mesela şunu söyledi, bence bu kısmı önemli ki biz de daha önceki programlarımızda ifade etmiştik, Meclis’e giden Kürt annelerinin orada Kürtçe konuşmasını hatırlarsınız.

Ö.M.: Evet, onu da konuşmuştuk.

B.K.: Avukat Özgür Erol da İmralı heyetinin içinde bulunan, Öcalan'ı görmeye giden ve aynı zamanda Öcalan avukatlarından biriydi ve şunu söyledi, “Bu ülkede Kürtler yasa dışı bırakıldı. Annemizin Kürtçe konuşmasına izin verilmedi ama ona izin vermeyen Meclis Başkanı Diyarbakır'da Kürtçe konuştu. Peki neden izin verilmedi? Çünkü yasal değil.” Erol, Kürtler yasal değil ve Kürtlerin yasa dışılık alanında tutulduğunu söylüyor.

Bu tabi çok eski bir tartışma yani özellikle Orhan Gazi Ertekin de Kürtlerin Türkiye'deki yasadışı olma haline çok fazla atıfta bulunur ki Özgür Erol da bunu söyledi. O yüzden aslında Meclis’te konuşulmama halinin yasal olmamasının da altını çizdi ve bununla ilgili olacak düzenlemelerde bu halin ortadan kalkması gerektiğinin belirtti. Türkiye'deki yasaların dışında bırakılmamasının ya da kanunların işleyişinde, uygulanmasında Kürtlere ayrımcı bir muamele olmaması gerektiğini belirtti. Bunun çok örneği var tabi ama şimdi buna girmeyelim.

Peki diyeceksiniz ki bunu konuşuyoruz ama partiler ne konuşuyor, nasıl bir düzenlenme olacak? AK Parti milletvekili Mustafa Şen, partisinin komisyona sunacağı rapor hakkında bilgiler verdi bir hafta önce ki bence önemliydi bunlar da. Şunu söylüyor Şen, “Örgütün kendini feshetmesinin tescillenmesi halinde, atılacak adımlara ilişkin, örgüt kendi faaliyetine son vermiştir. Dolayısıyla bir belediyeye kayyum atanmışsa artık o uygulamanın düşmesi gerektiğini düşünüyoruz.” dedi.

Ö.M.: Bu da yeni değil mi?

B.K.: Evet, daha önceden ben de hatırlamıyorum böyle bir şeyi. Tabii belediyeye kayyum derken, mesela bu Şişli Belediyesi için geçerli olmayacak herhalde, öyle anlıyoruz. Artık uygulamanın düşmesi gerektiği derken terör örgütü sebebiyle diyor, ben öyle anladım en azından.

Ö.M.: Yani kayyum uygulaması duruma göre mi olacak?

B.K.: Mesela DHKPC ile suçlanan CHP'liler de var falan örneğin ama burada terör örgütü derken PKK’dan bahsediyor. Ben ilk bunu gördüğüm zaman onu düşündüm, onu söyleyelim. Aynı zamanda mesela şöyle dedi Mustafa Şen; örgütün kendini feshetmesinin tescillenmesi halinde örgüt üyeliği ve örgüte yardım gibi suçların da ortadan kalkacağını ifade etti. Peki neyi hatırlatalım? Pınar Aydınlar, HDK dosyası kapsamında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Aydınlar'a bu hafta örgüt üyeliğinden bir ceza verildi.

Ö.Ö.: Yani dün.

B.K.: Evet yani bir yandan da bu oluyor. Bunu da hatırlatalım çünkü hatırlatmak lazım yani böyle güzel ifade ediliyor, bu şu an olacak, böyle olursa bu suçlar ortadan kalkacak diyor ama bir yandan da yargı pratiği şu anda böyle işliyor. Son olarak da yine Mustafa Şen, “Terör suçlarına bulaşanlara kamu vicdanını incitmeyecek indirimler öneriyoruz” dedi ve bu suçlar kapsamında tahliye olanlara ya da hayata katılanlara beş yıllık adli takip önerdiklerini belirtti. Tabi ki bence bunlar, bu açıklamalar önemli. Tabi nasıl hayata geçecek ya da kamuoyu bunlara, bütün bu açıklamaların hayata geçmesi durumunda ya da bunların düzenlemeye dönüşmesi durumunda nasıl tepkiler verecek, nasıl bir yol izlenecek? Önümüzdeki günlerde bunu daha ayrıntılı bir şekilde göreceğiz.

Bir yandan da Demirtaş'la ilgili olarak hemen hemen her programda hatırlatıyoruz ve sadece o değil tabii ki diğer siyasi tutsaklarla ilgili tahliye başvurusu yapıldı, kaç hafta geçti ve tahliye edilmemesinden önce hiçbir engel yok ama en basitinden kendisinin hala tahliye edilmediğini görüyoruz ve bunlar da aslında sürece zarar veren unsurlar.

Ben Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye başlığını açmak istiyorum, bu tabii ki çok önemli. Pazartesi yani daha doğrusu Pazar gecesi, Pazartesi sabah bir uyandık ki Suriye'de bir hareketlilik var. Türk ordusuna ait konvoyların Suriye'ye girdiğini gördük. Bununla ilgili görüntüler farklı ve tabii sürecin selameti açısından da endişe verici görüntülerdi çünkü tabii ilk gördüğümüz zaman sıkıntıya mı giriyor diye bir düşüncü oldu.

Ö.M.: Evet, bizde de aynı kaygı belirdi. Belirsizlikle dolu bir satırlık bir haber ve görüntüler vardı.

B.K.: Evet. O görüntülerin öncesinde de hafta sonu Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu'nun Şam'da olduğunu hatırladım. Bayraktaroğlu Şam'daydı ve sonrasında, Pazar gecesi böyle bir görüntüyle karşı karşıya kalındı. Şunu hatırlatalım; 10 Mart anlaşması sene başında imzalamıştı. Suriye ordusunun entegrasyonunu çizen bir anlaşmaydı bu ve bu sene sonuna kadar 10 Mart anlaşmasının hayata geçmesi planı vardı. Öcalan da bunun altını çiziyor ki Bahçeli de çiziyor - zaten Türkiye tarafı her zaman için 10 Mart anlaşmasının altını çiziyor. Biz şu an Aralık'ın 10'undayız yani bir yandan 10 Mart diyoruz, bir yandan 10 Aralık yani bununla ilgili hala tartışmalar var.

Tam da böyle bir süreçte biz Türk ordusuna ait konvoyların Suriye’ye girişini görünce de tabii ki endişeleniyoruz. Bununla ilgili en net açıklama AK Parti sözcüsü Ömer Çelik'ten geldi dün ve bunun altını çizerek yayını herhalde en azından bugünlük sonlandırabiliriz. Kendisine Suriye'ye yapılan sevkiyat sorulduğu dedi ki, “Doğrudur ancak burada olağanüstü bir durum yok. Orada epeydir görev yapan birliklerimizle yeni birliklerimiz yer değiştiriyorlar” dedi ve gene açıklamasında “Herkes açısından en doğru yol 10 Mart anlaşmasının uygulanması ve silah bırakmanın sağlanmasıdır” diye belirtti. Bu arada İmralı heyetin, komisyon heyetinin Öcalan'la yaptığı görüşmede Öcalan'ın aslında böyle bir ifadesinin olmadığını da anlıyoruz biz yani silah bırakılmasının hayata geçmesini söylüyor ama tam da Türk tarafının beklediği gibi bir açıklama yapmadığını anlıyoruz Öcalan'ın. Zaten tutanakta Suriye konusundaki ifadelerinin sınırlı girmesinin de bununla alakalı olduğunu söyleyebiliriz.

En nihayetinde her yayında söylediğimiz gibi, Türk tarafının gözü kulağı Suriye'de ve anlaşıldığı kadarıyla işler çok da istenildiği gibi gitmiyor. Konvoy görüntüleri, girişler tabii bir gözdağı olarak da ifade edildi, yorumlar yapıldı. Bundan sonra da artık yeni sene öncesinde de Suriye'deki gelişmeleri Türkiye'deki süreçle de çok yakından alakalı olduğu için takip etmek lazım diye bugünkü programı bu şekilde galiba toparlayabiliriz.

Ö.Ö.: Bir minik ek yapayım ben de çünkü zaten vaktimiz de var; tabii yeni rejim devrildikten sonra Suriye - Türkiye arasında bir tür güvenlik anlaşması da var yani oradaki yeni Suriye ordusu denilen orduyu eğiten bir konumda Türkiye. Dolayısıyla bu sevkiyat aslında gerçekten sıradan bir şey olabilir. Tabii ben dönüp biraz Kürt medyasına da baktım yani orada nasıl haberler çıkacak diye ama bir şey yoktu, olağanüstü bir gelişme olduğuna yönelik analizler pek yer almıyordu. Dolayısıyla demek ki çok ciddi bir gerginlik olarak görülmemiş gibi duruyor ama esas şundan bahsediliyordu; SDG ile Suriye ordusu arasında bir hareketlilik de vardı eş zamanlı olarak ve ardından ise İsrail bu kez Suriye'ye saldırdı, en son Şam'ı daha dün bombaladı. Dolayısıyla bölgeyi genel olarak analiz etmek henüz biraz zor olan bir durum.

Ö.M.: Onları da bolca konuşacağız herhalde.

B.K.: Evet, Orta Doğu'nun derdi bitmiyor gerçekten. Buna şimdi zamanımız kalmadı ama haftaya belki programın başında biraz İsrail'i de konuşuruz, o kısmı da önemli gerçekten. Ben çok teşekkür ediyorum size.

Ö.M.: Biz teşekkür ederiz.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.

Ö.M.: Haftaya görüşmek üzere.

B.K.: Görüşürüz, kolay gelsin, iyi yayınlar.