Barışa Bir Şans’ta Burcu Karakaş, İmralı sürecindeki son ziyaretleri, yarın yapılacak kritik 19. Komisyon toplantısını, taraflardan peş peşe gelen açıklamaların yarattığı siyasi gerilimi ve Suriye hattındaki gelişmelerin sürece nasıl yansıdığını değerlendirirken; ayrıca Barzani–Bahçeli polemiğinden KCK ve PKK yöneticilerinin çıkışlarına kadar yoğun haftanın öne çıkan başlıklarını aktarıyor.
Ömer Madra: Günaydın Burcu, merhabalar.
Burcu Karakaş: Merhabalar, günaydın.
Özdeş Özbay: Günaydın.
Ö.M.: Bugün Barışa Bir Şans programının gündeminde neler var, birazcık bize anlatır mısın?
B.K.: Tabii ki. Öncelikle her zamanki gibi gündemimiz bu hafta da çok yoğun ki geçtiğimiz hafta da çok yoğundu. Komisyon toplantısıyla başlayabiliriz; yarın yani 4 Aralık Perşembe günü Meclis’teki Milli Dayanışma Komisyonu'nun 19. toplantısı yapılacak ve bu toplantının aslında komisyonun ilerleyen dönemde yürüteceği çalışmalar açısından belirleyici olması bekleniyor. Ne olacak peki? AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman, DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız'dan oluşan heyetin İmralı'da Öcalan'a yaptıkları ziyarete ilişkin bilgi vermeleri bekleniyor yarınki bu toplantıda. Dediğimiz gibi, 19. toplantı olacak.
Tabii bunu demişken bir öncesine gitmemiz lazım yani yarın böyle bir toplantı var ama öncesinde ne olmuştu? Öncesinde bizim bu programı yapmaya başladığımız günden beri İmralı'ya ne olacak, olacak mı ziyaret diye her programda konuştuğumuz ziyaret gerçekleşti bilindiği üzere ki siz de zaten bunu ele aldınız ama yine de kısaca bir hatırlatmaktan bir şey olmaz
Ö.M.: Hatırlatalım.

B.K.: İmralı'ya az önce saydığım isimler yani Fethi Yıldız, Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Hüseyin Yayman gitti ve Yayman'la ilgili bir kafa karışıklığı olmuştu.
Ö.M.: Hem gitti hem gitmedi diye Yayman paradoksu diyorduk ona, evet.
B.K.: Ama aslında tabii gittiğini artık bugün itibariyle de biliyoruz. Sonrasında da Gülistan Kılıç Koçyiğit’in verdiği bir röportaj vardı. Biz biraz ayrıntıları öncelikle oradan öğrendik, ben de oradan paylaşmak istiyorum. Koçyiğit’in Mezopotamya Ajansı'na verdiği bir söyleşi vardı. Öncelikle CHP biliyorsunuz gitmedi tabii ki İmralı'ya. Bununla ilgili Öcalan'ın bir değerlendirilmesi oldu ve “Keşke CHP de gelseydi’ demiş. Aslında bununla sınırlı ama sonrasında tarihsel olarak Türk-Kürt ilişkilerinin simbiyotik bir ilişki olduğunu, bu ilişkilerin nasıl geliştiğini anlatmış ve Türk-Kürt ittifakı üzerine fikirlerini beyan etmiş. Burada bir dış müdahalenin Türk-Kürt ittifakının gerçekleşmesini istemediğini, barışın gerçekleşmesini istemeyen uluslararası güçlerin bulunduğunu ve süreci sabote etmek için ne kadar büyük şeyler yapabileceklerini söylemiş Öcalan. Ayrıca Özal'ın ölümünü örneklendirmiş yani eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili bilindiği üzere bugüne kadar halen şüpheler sürüyor ve Öcalan, aslında bu ölümün bir tesadüf olmadığını ve şüpheyle bakmak gerektiğini söylemiş. 27 Şubat çağrısının en önemli yanının mutabakat olduğunu ve devlet katında da aslında varılmış bir mutabakat olduğunu ifade etmiş ve bence şu kısmı da önemli; hukuksal olarak bir düzenleme ihtiyacına da atıfta bulunuyor Öcalan ama en önemlisini de siyasi bir mutabakat olduğunu, bu ihtiyacın olduğunu da vurguluyor. Bahçeli'nin umut hakkına ilişkin değerlendirilmesini önemsediğini de açıkça ifade ediyor Öcalan ancak sadece bu kadar söylemiş ancak bu umut hakkı kapsamında fazladan bir şey de söylememiş.
Şimdi sonrasına, Abdullah Öcalan'ın Suriye ile ilgili söylediklerine geleceğim ben ama burada bir darbe mekaniği tartışması oldu. Bunu konuştunuz mu bilemiyorum, 30 dakika öncesinden sizi dinlemeye başladım. AKP'li Şamil Tayyar, Öcalan'la yapılan bu ziyarete Devlet Bahçeli'nin inisiyatifini önemsediğini ancak sürecin başarısız olması durumunda MHP içinde Bahçeli'ye yönelik bir darbe olabileceği iddiasında bulunduğunu öne sürdü. Bu darbe kelimesi iki kere geçti; öncelikle Şamil Bey'in dile getirdiği bir durum bu ama Gülistan Kılıç Koçyiğit ise gerçekleştirdiği bir basın konferansında yalanladı ve Tayyar’ın aslında manipülasyon yaptığını savundu, böyle bir şey olmadığını söyledi. Şöyle demiş Tayyar, “Eğer süreç başarılı olmazsa darbe mekaniği devreye girer ve bu birçok kesmi hedef alır”. Kürt meselesini de yakından takip etmeyenler de o darbe mekaniğini duyduğu zaman bunu darbeyle tehdit gibi düşünüyor ama aslında Öcalan orada sabotaj ihtimalini ifade ediyor ve MHP içinde de Bahçeli'ye yönelik bir darbe olacağını belirtiyor.
Ö.Ö.: Özür dilerim Burcu, aslında Abdullah Öcalan daha önce de darbe mekaniği derken Türkiye'de, devlet içerisinde Kürt meselesi üzerinden böyle hesaplar yapılır diyor. Bir önceki çözüm sürecinde de, 2016'da gerçekleşen darbe girişiminde yine Kürt sorununda çözüm masasının dağılmış olmasının böyle bir darbe dinamiğini gündeme getirdiğini söylüyor ki ikinci ordu komutanı zaten en çok bu darbe içerisinde yer alan en üst düzey komutandı, terörle mücadeleden sorumlu, hendek operasyonlarının başındaki komutandı. Dolayısıyla bu kavramı bir tehdit olarak değil de yıllardan beri aslında kullanıyor Öcalan, Kürt meselesinde savaşa dönüldüğü zaman başka dinamiklerin devreye girdiğini söylüyordu.
B.K.: Evet, tam da senin söylediğin gibi yeni bir durum olmamasına rağmen - yeniden kastımız tam olarak senin işaret ettiğin şekilde ifade edilmesine rağmen - darbe ile tehdit gibi ifade edildi. Aslında bu kısım niye önemli diye siz de bunu gözlemlediniz mi bilmiyorum ama son dönemde siyasilerden gelen çok fazla açıklama oldu ki birazdan bahsedeceğim. PKK tarafından da gelen açıklamalar oldu ve bazı kesimlerce başlığın nasıl verildiği de aslında konuya nasıl yaklaştığınızı da ortaya koyuyor. O yüzden biraz sabote etme girişimlerinin medya tarafından da olduğunu görüyorum ki bilmiyorum, sizin böyle bir izleniminiz oldu mu? O yüzden biraz açıklamaları verirken, bunların arka planı neydi, ne demek istiyor şeklinde vermek lazım ama tabii Türkiye’de basın hak getire, bunu her zaman için hakikaten yaptığını söyleyemeyiz, bu hatalı olur ve o yüzden de bunun altını çizmek lazım.
CHP ile DEM Parti’yi karşı karşıya getiren demeyelim ama böyle bir atışma durumu oldu. Özgür Özel'in Stockholm Sendromu'na dair bir açıklaması oldu, “Herkesi canı istediğinde ‘Şu parti kapatılsın, kapatılmıyor ise Anayasa Mahkemesi de kapatılsın’ diyenlerin demokratlığını hatırlatmaya davet ediyorum” dedi Özel ve Stockholm sendromu ifadesini kullandı. Stockholm sendromunu DEM Parti’ye yönelik söylüyor ama sonra bunun böyle olmadığını da dile getirdi. “Dün elinden zor kurtulduğunuz celladınıza aşık olmamaya…” şeklindeki Özel'in bu açıklaması aslında biraz Kürt meselesindeki çözüm sürecine nasıl baktığını bilenler açısından da şaşırtıcı geldi. Üzerine DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları'ı kendisini kınadı ve “Biz celladı da çok iyi tanırız” dedi ve bu metaforun kullanılmış olmasının en hafif tabiriyle bir akıl tutulması olduğunu ifade etti. Böyle bir karşılıklı atışma oldu. CHP'nin bilindiği üzere kurultayı vardı. Kurultay sonrasında DEM Partililerin kendisini arayıp tebrik ettiğini de ifade etmişti Özel. Yani burada aslında CHP'nin İmralı'ya gitmemesi üzerine tartışmalar çok uzun sürdü. Onun üzerine de gelen açıklamaları olduğu için de aslında medyanın ilgisini çektiğini zannederim söyleyebiliriz.
Şimdi İmralı'ya komisyondaki heyet gitti ama bir de tabii şöyle bir şey de oldu; dün DEM Partili İmralı heyeti gene Abdullah Öcalan'ı görmeye gitti. Öcalan ile 3 Kasım'da görüşmüşlerdi yani Meclis’teki komisyonun Öcalan'ı ziyaret etmesinden sonra DEM Partili heyetin ilk ziyaretiydi - bu açıdan önemliydi.
Ö.M.: Üstelik de komisyon toplantısından hemen sonra.
B.K.: Evet. Hem o ziyaretten hemen sonra oldu, hem de az önce söylediğimiz gibi, yarın, 4 Aralık Perşembe günü komisyonun 19. toplantısı yapılacak. Komisyonda ziyareti yapanların komisyonu bilgilendireceği bir toplantı olacak. Bu arada şunu da eklemek isterim; komisyon Öcalan'ı görmeye gitti ve sonrasında tutanaklar paylaşılacak mı diye bir tartışma yaşandı ve bunun basına açık olması gerektiğini savunuyorlar. O yüzden Gülistan Kılıç Koçyiğit’in basına verdiği açıklamalardan, söyleşilerden biz Öcalan'la komisyonun arasında geçen o görüşmenin nasıl geçtiğini ya da AK Parti’ye yakın medyanın paylaşımlarından takip ediyoruz. Tabii ki de bu tutanakların açık olması gerektiğini onlar da savunuyorlar, onu da ifade edelim.

Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmedeki en önemli kısım tabi Suriye kısmıydı yani komisyondaki heyetin Öcalan'la yaptığı görüşmenin en önemli ana eksenini Suriye oluşturuyordu. Peki Öcalan Suriye ile ilgili ne dedi? Ona biraz yer vermek gerektiğini düşünüyorum; Suriye bağlamında çok uzun bir süre Esad vardı ve Suriyelilerin Esad yönetimindeyken bir diktatörlük altında yaşadığını belirtti. Şu anki yönetim ile de gerçek bir demokratikleşme olmaz ise gene bu durumun da eskiye gideceğini söyledi. Aslında demokrasinin Suriye'de hayata geçmesinin ne kadar elzem olduğunun altını çizdi ve de Suriye halklarına hiçbir şekilde huzur, refah gelmeyeceğini ifade etti. Öcalan'ın aslında komisyon heyetinde en çok altını çizdiği konulardan biri de Suriye'deki demokratik yapının hayata geçmesiydi ve şunu belirtti, “Eğer bu olmazsa Kürtler ya da diğer halklar sisteme nasıl entegre olacaklar?” dedi. Bunun ancak demokrasiyle hayata geçebileceği, bu entegrasyonda olabileceğini söyledi ve aynı zamanda hem Türkiye açısından, hem Suriye açısından, hem de Kürtlerin bulunduğu bütün ülkeler açısından Kürtlerin var olma hakkını koruyan bir yaklaşımın da esas alınması gerektiğini ifade etti ve 10 Mart mutabakatında da imzalanan, üzerinden neredeyse bir sene geçecek olan SDG'nin oradaki hükümetle arasında imzalanan bu anlaşmanın da uygulanması gerektiğinin ne kadar önemli olduğunu belirtti. Böyle biraz çabuk çabuk söylüyorum çünkü çok fazla gelişme var.
Ö.M.: Evet, çok yoğun bir tempoda olmak zorunda kalıyoruz çünkü kadar çok yeni gelişme peş peşe oluyor ki...
B.K.: Evet, özellikle bu hafta bence biraz normalden fazla açıklamanın olduğu, basının da biraz takipte zorlandığı bir hafta oldu yani takip değil de o açıklamaların bağlamını oturtmak biraz zor oluyor. Herkes aynı anda bir şeyler söyleyince zordu ve dün AKP sözcüsü Ömer Çelik de konuştu. Bence bu süreçte açıklamalar oluyor, bir yandan da sabotaj ihtimali de aslında ilk defa değil ama bu zamanlarda birazcık daha fazla sıkıntı var yani daha çok dillendirildiğini gördüğümüzü söyleyebiliriz bence.
Ömer Çelik, süreçte ilerleme sağlanırken psikolojik harp yöntemi, sabotaj girişimlerinin olduğunu iddia etti yani “İmralı ziyaretinden sonra üç-dört tane zehirli açıklama geldi” dedi ki neyi kastettiğini birazdan ben yine burada paylaşacağım. Suriye ile ilgili de, “Biz kimseye kötü gözle bakmıyoruz; Türkmen, Arap, Sünni, Şii, Alevi, Ezidi... Hepsi kazansın. Ayrılıkçı, Dürzi lider dışında hiçbir sorunumuz yok” dedi. Tabii oradaki ayrılıkçı ifadesi önemli ama “Onların da haklarını savunuyoruz” diye de ekledi Çelik. Türkiye'nin en başından beri Suriye'nin toprak bütünlüğünü tabii ki savunduğunu da ifade edelim.
Peki, Ömer Çelik'in İmralı ziyaretinden sonra birkaç tane zehirli açıklama geldi dediği neydi? KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın çok önemli bir açıklaması oldu; af meselesini ifade etti Hozat ve biliyorsunuz, biz bunu niye konuşuyoruz çünkü hep söylediğimiz gibi, komisyondaki dinlemeler sona erdi, artık siyasi partilerin önerileri, onların raporları sonucunda yasal düzenlemelere ilişkin nasıl bir yol izleneceğiyle karşı karşıya kalacağız. Yasal düzenlemelere başka bir tabirle somut adım atmaya çok yaklaşmışken Hozat'ın açıklaması da aslında önemliydi. Zaman zaman örgüt üyeleriyle ilgili ne yapılabilir diye konuşulurdu, mesela bir af olabilir denirdi, arada bu tarz açıklamalar oluyor - açıklamalar demeyelim ama tartışmalar oluyor. Hozat'sın açıklaması ise şuydu; “PKK kadroları af istemiyor” dedi. O videoyu izleme şansınız oldu mu bilmiyorum ama “Biz suç işlemedik; soykırım altındaki bir halkın varlık ve özgürlük mücadelesini verdik. Bu insanlar onurlu insanlardır. Gözleri basitçe ailelerine dönmekte değildir” dedi. “Tartışılan suça göre kategori yaklaşımları süreci anlamamaktır. Talebimiz herkes için özgürlük kanunlarıdır” diye de ekledi. Burada altının çizilmesi gereken en önemli konu ‘af üzerinden bir düzenlemenin kabul edilmediğini’ söylemesiydi. Tabi Hozat'ın böyle söylemesi süreç kapsamında böyle bir kanunun ortaya çıkmayacağı anlamına gelmiyor tabii ki onu da söyleyelim ama bu açıklama önemliydi.
PKK tarafından konuşan tek kişi Bese Hozat da değildi bu arada; Kuzey Irak'ta Fransız AFP haber ajansına konuşan PKK yöneticileri oldu ve bu da başka önemli bir açıklamaydı. Ömer Çelik'in muhtemelen tabii ki gene o zehirli açıklama dediği ifadelerden birinin bu olduğunu düşünebiliriz çünkü Ahmet Malazgirt isimli komutan AFP'ye verdiği söyleşide dedi ki, “Öcalan özgür olmadan süreç başarılı olamaz.” Ayrıca Türkiye'deki Kürt halkının anayasal ve resmi olarak tanınması gerektiğini ve sürecin bu şekilde başarıya ulaşabileceğini de sözlerine ekledi. Aslında iki tane şart gibi de duyulabilecek madde öne sürdü; Öcalan'ın özgürlüğü ve Türkiye'deki Kürt halkının anayasal ve resmi olarak tanınması ki biz de bunları ilk defa duyuyoruz.
Ö.Ö.: Bir de “Bundan sonra örgüt adım atmayacak” diye bir ifadesi de var.
B.K.: Evet, bunlar olmazsa adım atılmayacağını söyledi. Şimdi Bese Hozat'ın ve AFP'ye verilen bu söyleşi tabi üst üste geldi ve tam da Öcalan'a yapılan bu ziyaret sonrası oldu. Dediler ki, “Önder içeride olduğu sürece Kürt halkı özgür olamaz, biz de kendimizi özgür hissetmeyiz” ve artık demokratik siyasete katılmaya hazır olduklarını belirtti. Bu amaçla yeniden restorasyona geçilmesi gerektiğini ifade etti ve dediğin gibi, başka adım atılmayacağını belirtti. Tabi bu açıklamalar üst üste geldi ve önemli açıklamalar. Bu açıklamalara istinaden sürecin bundan sonra nasıl ilerleyeceğini göreceğiz ama dediğimiz gibi, yarın komisyonda yapılacak önemli bir toplantı var ve o toplantı sonrası atılacak adımlarla ilgili de biraz fikir sahibi olabileceğimizi umuyoruz yani Meclis’te tekrardan komisyonun bir araya gelmesiyle birlikte neler konuşulacağını da göreceğiz.
Ö.Ö.: Sen geçtiğimiz haftalarda da anlatmıştın, bu komisyon tabii önümüzdeki süreçte yasal önerilerde bulunacak bundan sonra nasıl ilerlemesi gerektiğine dair ve daha sonra da bunlar Meclis genel kurulunda konuşacak. Dolayısıyla tam bu aşamaya gelindiği için aslında taraflardan bir tür el artıran, müzakere masasında olur ya biraz el artırırsınız, belli ki bu tarz açıklamalar geliyor. Suriye'de de biraz git gel bir durum oldu bu hafta ve bu açıklamalar tam onun üzerine de denk geldi çünkü Şam ile SDG arasındaki görüşmeler kesildi. İki tarafta da askeri bir hareketlilik var diye verilmişti haberler. Acaba orada Şam ile SDG arasında çatışmalar mı olacak? En son Salih Müslim de bir açıklama yapmış, dün İlke TV'de yer alıyordu, “Önce demokrasi sonra entegrasyon” demiş yani entegrasyon olabilmesi için aslında bahsettiğine benzer bir şeyi Müslim de söylemiş. “Önce demokrasinin kabul edilmesi gerekir” demiş Müslim ama 10 Mart mutabakatı görüşmelerinin ilerlemediğini de belirtmiş. Yani Suriye'deki bu tıkanma burada da, barış sürecinde de daha sert açıklamaları sanki getiriyor gibi.
B.K.: Evet, bu kısmı ifade etmen iyi oldu. Tabii biz bütün bunları konuşurken, Suriye'de ne olacak diye süt liman bir durum yok. O yüzden de Türkiye'nin devamlı bir gözü bir kulağı Suriye'de. O yüzden hem Türkiye'deki parlamentoda nasıl adımların atılacağı ve sürecin nasıl ilerleyeceği önemliyken, bir yandan da az önce söylediğimiz gibi Suriye'deki bu gelişmeleri de takip etmek gerekiyor. Çok zamanımız kalmadı ama Mesut Barzani konusuna da çok kısacık bir ifade etmek gerekiyor.
Ö.M.: Evet, lütfen ondan da bahsedelim.

B.K.: Gülüyorum artık çünkü gerçekten o kadar üst üste olay oldu ki... Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Mesut Barzani, bir sempozyuma katılmak üzere Cizre'ye geldi Aslında geldi ve zaten Türk tarafı tarafından da burada olacağı biliniyordu, sürpriz bir ziyaret değildi bu, öncelikle bunu söyleyelim. Barzani gelince Türkiye'deki basın tarafından da haberleştirdi vs. ve sonrasında Devlet Bahçeli, Barzani’nin Şırnak ziyareti ve sempozyumda bulunmasıyla ilgili Türkgün adlı gazeteye bir söyleşi verdi. Bahçeli, “Barzani'nin an itibariyle herhangi bir işte devlet görevi yoktur. Sadece Türkiye'ye misafir olarak bulunmuştur. Buna rağmen bunu bir şova dönüştürdüğünü, mesnetsiz övgü yağmurları ve abartılı iltifatlar da bulunuldu kendisine. Türkiye'de, Türkiye topraklarına, askerlerle, uzun namlulu silahlarla burada bulunmasının tek kelimeyle rezalet” olduğunu söyledi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik hak ve hukukunun çiğnendiğini ifade etti. “Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarına da taammüden saldırıdır bu” diye de belirtti Bahçeli.
Ö.M.: Taammüden yani kasıtlı bir şekilde önceden planlanmış bir saldırı olduğunu söyledi. Gayet sert bir değerlendirme.
B.K.: Çok sert bir açıklama. Bunun üzerine de Barzani'nin ofisi Bahçeli'nin bu sert eleştirilerine bir cevap verdi, “Biz Allah'ın Devlet Bahçeli'ye hidayet verdiğini, ırçılık ve şovenizmden vazgeçtiğini sanıyorduk ancak görünen o ki sadece koyun postuna bürünmüş eski bir bozkurt”. Bu açıklama Bahçeli'nin açıklamasından da sert bence. Buna Barzani ve Bahçeli arasında da bir gerginlik mi diyelim bilemiyorum ama tam da sürecin orta yerinde meydana geldi. Zamanımız da bitti ama tabii şunu tekrar söyleyelim; Barzani'nin Cizre'ye geleceği ve hangi şartlarda geleceğinin Türk tarafından bilinmemesinin mümkünatı yok. Bir yandan da Bahçeli'nin söylediği elde silahlarla geldiler, bir şova dönüştürdüler de bilinen bir durumdu. O yüzden de Bahçeli'nin bu durumun üzerine yaptığı açıklama da manidar diyelim.
Ö.M.: Evet, Murat Sabuncu da T24'te bunlara da değinen bir analizi yayınladı; ‘Söz yükseltme yarışı sürerken ‘yarınsızlık’ endişesi büyüyor’ diye tırnak içine almış. “Başta gençler olmak üzere yarını göremeyen, hayal edemeyenlere bir gelecek borcu var bugün siyaset yapanların” diyor Sabuncu, “Türklerin, Kürtlerin ortak geleceği için demokratik bir memlekette yaşamak için barış hiçbir partinin değil, toplumun tamamının ana konusu, mücadele alanı olmalı” diye bir uyarı yazısı yazmış.
B.K.: Evet. Neticede gerçekten çok hareketli bir döneme giriyoruz. Komisyonun Aralık sonu itibariyle sonlanmasını planladığını, tabii ki de süreç uzarsa çalışmaların sürüleceğini düşenelim ama herhalde Aralık sonu itibariyle de artık komisyon da çalışmalarını toparlayacak. Bakalım, 2026 yılına, yeni yıla sürecin hangi aşamasında gireceğiz ve burada, bu programda olanları da size aktarmaya çalışacağız. Ben bugünlük herkese çok teşekkür ediyorum.
Ö.M.: Çok teşekkürler Burcu, görüşmek üzere.
Ö.Ö.: Haftaya görüşmek üzere.


