Mersin’de Krom Ocağı ve Zenginleştirme Tesisi’ne ait atıklar, toplandığı havuzda yaşanan çökmeyle çevreye yayıldı.
Mersin’in Toroslar ilçesine bağlı Musalı Mahallesi’nde 2013 yıllında kurulan Krom Ocağı ve Zenginleştirme Tesisi’ne ait atıklar, toplandığı havuzda yaşanan çökmeyle çevreye yayıldı. İlçenin Musalı-Darısekisi Şahinpınarı mevkiindeki Deliçay üzerinde kurulu krom atık arıtma ve depolama havuzu, etkili olan yağışlar sonrası çökerken, zehirli atıklar Deliçay Deresi’ne karıştı. Parmakkurdu ve Şahinpınarı mahallelerinin arasından bulunan taliye yoldan Musalı Mahallesi’nin yolu taşlarla kapatıldı. Ancak çökme nedeniyle kapatılan yol halen açılmadı. Maden ocağındaki isim değişikliğine dikkati çeken mahalle muhtarı Ferhat Turan, “Arıtma havuzları önceden aşağıdaydı. Yeterli gelmedi galiba, yukarıya aldılar. Haftada iki ya da üç gün buradan geçiyorum. Kenarda gördüğüm su önceden yoktu. 20 gün önce buradan akmaya başladı. Büyük ihtimalle havuzda bir kaçak vardı ve bu kaçaktan dolayı da bu malzeme aktı. İhmal olup olmadığını bilemem, konunun uzmanı değilim. Burada büyük bir doğa katliamı oldu diyebilirim. Bu da göz göre göre geldi” dedi.
BBC Türkçe’nin haberine göre AB Komisyonu, Avrupa’da üretilen et, süt ve süt ürünlerinin bütün dünyada tanıtılmasını ve geniş bir pazarda alıcı bulmasını amaçlıyor. Bu nedenle sektöre yönelik reklam kampanyaları için 2022 yılında yaklaşık 54 milyon euroluk bir bütçe ayrıldı. Ayrıca komisyon tarafından et ve süt ürünleri tüketimine yönelik kampanyalar için de 39 milyon euro harcanacak. AB Komisyonu tarafından desteklenen, “Wonderfullbeef.eu” (harika sığır eti) adlı internet sitesinde “kırmızı et konusundaki basmakalıp anlayışını” değiştirmek ve bu ürüne olan güveni yeniden yaygınlaştırmak hedefleniyor. Hayvan hakları savunucuları ve çevre örgütleri, komisyonun bu kararına tepki gösteriyor. Örgütlere göre, daha fazla et ve süt ürünleri tüketimi, AB’nin iklim ve sağlık hedefleri ile çelişiyor. Hayvan refahı için mücadele eden “Dier & Recht” adlı örgüt, AB Komisyonu’nun bu girişimini eleştiriyor. Avrupalı vergi mükelleflerinin parasının bu şekilde harcanmasının tuhaf olduğunu savunan örgüte göre, bu kampanya aynı zamanda AB iklim ve sağlık hedeflerine de aykırı. Et ve süt sektörünün daha fazla seragazı salımına neden olduğu yönündeki araştırmaların ardından çevre örgütleri de, AB’nin bu ürünlerin tüketimini teşvik eden kararlarına karşı çıkıyor. AB Komisyonu, tepkiler üzerine 2020 yılında tarımsal ürünlerin tanıtımı programını yeniden gözden geçirme kararı almıştı. Ancak bu karar hâlâ hayata geçirilemedi.
Evrensel’den Özer Akdemir’in haberine göre, Yaban Hayat Gözlemcisi Seçkin Barbaros CİMER başvurusunda flamingo yavrularının ölümlerine ilişkin valilikçe yapıldığı duyurulan araştırma sonuçlarını sordu. Barbaros başvurusunda; “Söz konusu incelemeler kapsamında sorumlu kişiler saptanmış mı? Sorumlu kişilere herhangi bir cezai yaptırım ya da soruşturma uygulanmış mı? Söz konusu inceleme kamuoyuyla paylaşılacak mı? Flamingoların ölümüne neden olan olayların bir daha yaşanmasının önüne geçilmesi için gerekli önlemler alınmış mı?” gibi sorularına yanıt istedi. Konya Valiliği, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından Barbaros’a gönderilen yanıtta flamingo yavrularının ölümü ile ilgili Konya Valiliği bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından yerinde incelemeler ve değerlendirmeler yapıldığı belirtilerek; “Olay yerinden alınan örneklerin patolojik sonuçlarına göre herhangi bir zehirlenmenin söz konusu olmadığı anlaşıldı. İnceleme Komisyonu tarafından hazırlanan raporda; küresel iklim değişikliğinin ülkemizde ve özellikle Konya Kapalı Havzası’nda kendisini hissettirmekte olduğu, Tuz Gölü’nde yaşanan bu olayda küresel iklim değişikliği ile artan buharlaşmanın da etkisi olduğu, bu nedenlerle havzada yaşanan su sorununun, hayatiyetlerini devam ettirebilmek için suya ve besine ihtiyacı olan flamingoları olumsuz yönde etkilemekte olduğu, beslenme yetersizliği ve doğal seleksiyon neticesinde de belli sayıda flamingo ölümlerinin gözlendiği belirtildi” ifadelerine yer verildi.
Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Çağlar Keyder ile Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Zafer Yenal’ın bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu Bilim Akademisi’nin popüler bilim platformu Sarkaç’ta yayımlanan ortak makalesinde, iklim değişikliği ve devlet politikalarından kaynaklanan “Türkiye’nin büyüyen tarım sorunu” ele alındı. 2022 ya da 2023’te buğday ithalatına ihtiyaç duyulduğunun altı çizilen makalede, “Kendi buğdayımızı dahi yurt dışından temin etmek durumunda kalıyoruz” tezinin gerçekleştiği belirtildi. “Türkiye’nin Büyüyen Tarım Sorunu: İklim değişikliği ve Devlet” başlığıyla yayımlanan Prof. Çağlar Keyder ve Prof. Zafer Yenal imzalı makalede, tarıma elverişle toprakların yer değiştirdiğini, Türkiye’nin iklim değişikliğine bağlı çevresel ve ekonomik kırılganlığı yüksek ülkeler arasında yer aldığı vurgulandı. TÜİK’in 2021 yılı buğday üretim tahmininin 17,7 milyon ton olarak açıklandığını, bu rakamın son 20 yılda 20 milyon ton civarında seyrettiği belirtilerek, “ Bu yıl ve bu gidişata göre gelecek yıl da, net buğday ithalatına ihtiyaç duyulacak. Yani, yıllardan beri duyduğumuz ‘Kendi buğdayımızı dahi yurt dışından temin etmek durumunda kalıyoruz’ tezi maalesef gerçekleşiyor” ifadelerine yer verildi. 2000 yılından bu yana, buğday ekim alanlarının 9 milyon hektardan 7 milyon hektara düştüğünün altı çizilirken, buğday üretiminin düşmesinde devlet politikalarına güvensizliğin bir sonucu olduğu belirtildi.