Yangın Çağı

Editörden
-
Aa
+
a
a
a
""
Son Kadeh / Çizim: Mr. Fish

İklim bilimciler, Sibirya’da, Rusya'nın Uzak Doğusu ve Kanada'daki kutupaltı ormanlarında patlak veren kıyametvari orman yangınlarının, artan küresel sıcaklıkların daha sıcak ve yangına daha meyilli manzaralar yaratmasıyla kaçınılmaz olarak güneye doğru hareket edeceği konusunda defalarca uyarıda bulundu. Şimdi de öyle oldu. Los Angeles'ın sekiz aydır kayda değer bir yağış almadığı Kaliforniya'daki başarısızlıklar, sadece hazırlıklı olma konusundaki başarısızlıklar değil - Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass, itfaiye departmanı için ayrılan fonları 17 milyon dolar azalttı - aynı zamanda fosil yakıt çıkarımını durdurma konusunda küresel bir başarısızlıktır. Tek sürpriz bizim şaşırmış olmamız. Şehirlerin yandığı ve musluklardan su akmadığı “Pyrocene” (Yeryüzünde insanın neden olduğu yangınların yarattığı etki ile tanımlanan) çağına hoş geldiniz.

Kutupaltı ormanları dünya üzerindeki en büyük orman sistemidir. Kuzey Yarımküre'nin çevresini dolaşır. Kanada ve Alaska boyunca uzanır. “Tayga” olarak bilindiği Rusya'dan geçer. İskandinavya'ya ulaşır, İzlanda ve Newfoundland'da tekrar toparlanır ve Kanada boyunca batıya doğru ilerleyerek daireyi tamamlar.

Kutupaltı ormanları, Amazon Yağmur Ormanları da dahil olmak üzere diğer tüm biyomlardan (belli bir doğal ortam ve iklimdeki bütün canlı organizmalardan oluşan karmaşık topluluk) daha fazla tatlı su kaynağına sahiptir. [Boreal ormanları] yeryüzünün akciğerleridir, 208 milyar ton karbonu ya da dünya [karbon] toplamının yüzde 11'ini depolayabilir. Ancak [bu ormanlar] ormansızlaştırma ve Kanada'nın Alberta eyaletinde - Kanada petrolünün yüzde 58'ini üreten ve ABD'nin en büyük ithal petrol kaynağı olan - katranlı kumların çıkarılması, insan kaynaklı kuraklık ve karbon emisyonları nedeniyle artan sıcaklıkların saldırısına uğrayarak sürekli olarak bozulmaktadır.

Yaklaşık iki milyon dönümlük boreal ormanı, maden çıkarma endüstrileri ve kereste şirketleri tarafından yok edildi. Toprağın üstünü kazıdılar ve geride zehirli çorak topraklar bıraktılar. Bir varil katran kumu ham petrolünün üretimi ve tüketimi, standart bir varil petrolün üretimi ve tüketimine kıyasla yüzde 17 ila 21 arasında daha fazla karbondioksit salmaktadır. Petrol, boru hatları, çekicili kamyonlar veya demiryolu vagonları aracılığıyla binlerce kilometre öteye Houston'daki rafinerilere kadar taşınmaktadır.

Belki de dünyadaki en büyük proje olan bu büyük saldırı, kontrol edilmediği takdirde gezegeni insanlar ve diğer türlerin çoğu için yaşanmaz hale getirecek karbon emisyonlarının salımını hızlandırmıştır. Kutupaltı ormanlarının yok edilmesi ile Kaliforniya'daki şiddetli orman yangınları arasında doğrudan bir ilişki vardır.

Kutup altı orman sistemi, on yılı aşkın bir süredir, yaklaşık 1,5 milyon dönümlük alanı kül eden ve 15 ay boyunca tam olarak söndürülemeyen 2016 Wood Buffalo (diğer adıyla Fort McMurray) orman yangını da dahil olmak üzere, gezegenin en kötü orman yangınlarından bazılarına sahne olmuştur. Gazeteci John Vaillant'a göre yaklaşık 950 derece Fahrenheit (510 °C) - Venüs'ten daha sıcak - olan bu devasa orman yangını binlerce evi yok etti ve 88.000 kişinin tahliyesini zorunlu kıldı. Yangın Fort McMurray'i öylesine şiddetli ve hızlı bir şekilde kasıp kavurdu ki, binalar ve evler anında buharlaşırken bölge sakinleri arabalarıyla güçlükle kaçabildiler. Alevler 300 fit (91,4 metre) havaya yükseldi. Ateş topları duman sütununun içinde 1000 fit (304,8 metre) daha yükseldi. Bu yeni normalin habercisiydi.

100'den fazla iklim bilimci katran kumu petrolünün çıkarılmasına ilişkin bir moratoryum çağrısında bulundu. NASA’nın eski bilim insanlarından James Hansen on yıldan uzun bir süre önce, katranlı kum petrolünün tamamen çıkarılması halinde gezegen için “oyunun biteceği” uyarısında bulunmuştu. Hansen ayrıca fosil yakıt şirketlerinin CEO'larının “insanlığa ve doğaya karşı işledikleri ağır suçlar” nedeniyle yargılanmaları için çağrıda da bulunmuştu.

2019'da yaptığım gibi Alberta katran kumlarını ziyaret etmedikçe yıkımın boyutlarını anlamak zor. Cree rezervinde (Kanada hükûmeti tarafından yerlilere bir ayrıcalık olarak verilen yerleşim yerlerine verilen yasal ad) yer alan Beaver (Kunduz) Gölü’nün çoğu yoksul olan ve küçük, kutu gibi prefabrik evlerde yaşayan 500 sakini ile zaman geçirdim. Bu insanlar, çevrelerindeki suyu, toprağı ve havayı zehirleyen petrolün çıkarılmasına odaklanmış müstemlekeci sömürünün son halinin kurbanları durumundalar.

Beaver Gölü, o zaman da yazdığım gibi, 35.000'den fazla petrol ve doğal gaz kuyusu ve binlerce mil uzunluğunda boru hattı, erişim yolları ve sismik hatlarla çevrilidir. Bölgede ayrıca, silahları test etmek için yerli halkın geleneksel topraklarının büyük bir bölümüne el koyan Cold Lake Hava Silahları Üssü de bulunmaktadır. Yarım milden uzun döner kepçeli araçlar ve birkaç kat yüksekliğindeki çekme halatları da dahil devasa hafriyat (maden çıkarma) makinelerinin yanı sıra, dev işleme tesisleri yüz binlerce dönümlük araziyi tahrip etmektedir.

“Bu cehennem gibi ölüm merkezleri durmaksızın kükürtlü dumanlar püskürtüyor ve karanlık gökyüzüne alevli kıvılcımlar gönderiyor,” diye yazmıştım. “Havanın metalik bir tadı var. İşleme merkezlerinin dışında, atık havuzları olarak bilinen, milyarlarca galon su ve cıva ve diğer ağır metaller, kanserojen hidrokarbonlar, arsenik ve striknin de dahil olmak üzere petrol çıkarımıyla ilgili kimyasallarla dolu büyük zehirli göller var. Atık havuzlarından çıkan çamur, Kanada'nın en büyük nehir sistemi olan Mackenzie'ye akan Athabasca Nehri'ne sızıyor.”

Bu ay manzarasındaki hiçbir şey, sonunda, yaşamı desteklemeyecek. “Atık havuzlarına konan göçmen kuşlar çok büyük sayılarda ölüyor,” diye belirttim. “O kadar çok kuş öldü ki, Kanada hükümeti maden çıkarma şirketlerine, gelen sürüleri korkutup kaçırmak için bazı sahalarda gürültü topları kullanmaları emrini verdi. Bu cehennemi göllerin etrafında, patlayıcı cihazlardan sürekli bir bum-bum-bum sesi geliyor.”

Kuzey Alberta'nın büyük bölümündeki su artık insan tüketimi için güvenli değil. Beaver Gölü bölgesi için içme suyunun kamyonlarla getirilmesi gerekiyor. Kanser ve solunum yolu hastalıkları yaygın.

Yangın Havası: Yanan Bir Dünyanın Ön Saflarında” kitabının yazarı John Vaillant, katran kumları manzarasını anlatıyor:

...stadyumları yutan çukurlar ve ölü, rengi solmuş göllerle dolu, yağmurluk giymiş korkuluklar tarafından korunan, alev alev yanan bacalar ve tüten rafineriler tarafından denetlenen, toprak yollar ve borulardan oluşan devre kartı labirentleriyle birbirine bağlanmış, bina büyüklüğünde makineler tarafından devriye gezilen, ne kadar devasa olsalar da yarattıkları çöplükler karşısında cüce gibi görünen, millerce uzunlukta siyah ve yağmalanmış toprak. Sadece atık havuzları yüz mil kareden (259 km2) fazla bir alanı kaplıyor ve çeyrek trilyon galondan fazla kirli su ve bitüm yükseltme işleminden kaynaklanan atık su içeriyor. Bu zehirli çamurun toprağa, havaya ya da devasa toprak barajlardan birinin çökmesi halinde Athabasca Nehri'ne karışması dışında gidebileceği bir yer yok. Onlarca yıldır, nehrin aşağısındaki toplumda kanser oranları anormal derecede yüksek.

Vaillant kontrolden çıkmış yangın fırtınalarının ve dönen köz fırtınasının, normalde Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında orman yangınlarının yaşandığı Kaliforniya'da tanık olduğumuz şeyler olduğunu aktarıyor. Mahalleler “tipik olarak patlayan volkanların üzerinde bulunan yüksek pirokümülüs bulutunun altında temellerine kadar” yanıyor ve yangınlar “kasırga gücünde rüzgarlar ve kilometrelerce ötedeki yangınları tutuşturan yıldırımlar” üretiyor.

Bu kasırga benzeri yangınlar, geçmişteki orman yangınlarından ziyade İkinci Dünya Savaşı sırasında Hamburg ya da Dresden'in bombalanmasını andırıyor. Kontrol altına alınmaları neredeyse imkânsız.

Vaillant ile yaptığım bir söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz.

“Ateş tırmanmak ister,” dedi Vaillant bana. “Hepimiz ısının yükseldiğini biliyoruz. Ağaç tepelerine doğru yükseliyor ve alttan rüzgarı emiyor çünkü her zaman oksijene ihtiyacı var. Bu yüzden ateşi, nefes alan bir varlık olarak düşünmek faydalı olacaktır. Etraftan oksijen çekiyor ve ağaçların mimarisine doğru yükseliyor ve böylece baca benzeri bir etki oluşturuyor. Ateşin bir bakıma en mutlu, en enerjik, en karizmatik ve dinamik olduğu yer ağaçların tepeleridir ve aşağıdan rüzgar çeker. Bu ısı oluşup tüm ağacı etkisi altına aldıkça, artan ısı ve artan rüzgâr da kendi üzerine eklenerek neredeyse kendi kendini devam ettiren bir makineye dönüşür. Yeterince sıcak, yeterince kuru [ve] yeterince rüzgarlı koşullara sahipseniz, bu alevler ağaç tepesinden ağaç tepesine sıçramaya başlayacaktır.”

Isı, etrafındaki yakıtlardan buharı, hidrokarbonları serbest bırakır, bu yüzden “büyük kutupaltı orman yangınlarından çıkan patlayıcı ateş topları ve devasa alev dalgaları görürüz çünkü bunlar aşırı ısınmış buharın yükselmesi ve ardından tutuşmasıdır. Boş bir gaz tüpü düşünün - içinde çok fazla sıvı olmasa bile, yine de muhteşem bir şekilde patlayacaktır. İşte yangının ormanda sağladığı şey de budur; tüm bu hidrokarbonların gaz bulutu halinde serbest kalması ve ardından tutuşması. İşte bu, özellikle de bir kutup altı orman yangınının, tam kapasite ile çalıştığını gördüğünüz andır. Buna 6. derece denir. Kategori 5 bir kasırga ile karşılaştırılabilir.”

Evler ve binalar çok ısındığında, ağaçlar gibi hidrokarbonlar açığa çıkarırlar. Vaillant modern binaları “yangın çıkaran cihazlar” olarak adlandırmaktadır. Petrokimyasallarla doludurlar ve genellikle vinil kaplama ve katranlı kiremit gibi petrol ürünleriyle kaplanırlar. Yangınlar sıcaklığı 1400 derecenin üzerine çıkardığında vinil dış cephe kaplaması, katran kiremitler, kontrplaktaki tutkallar ve laminatlar buharlaşır.

Vaillant, “modern bir ev aslında bir kütük kulübeden ya da çoğunlukla ahşaptan yapılmış, çoğunlukla pamuk dolgulu mobilyalarla ya da at kılı dolgulu mobilyalarla döşenmiş, şu anda antika olarak düşündüğümüz şeylerle döşenmiş bir 19. yüzyıl evinden daha yanıcıdır” demektedir. “Ancak modern ev aslında bir bakıma dev bir gaz tüpüdür ve 75 derece olduğunda bunu düşünmeyiz. Fakat [bu ev] bir yangından çıkan radyan ısı nedeniyle 300 derece veya bir orman yangınından çıkan radyan ısı nedeniyle 1.000 derece olduğunda, tamamen farklı bir şeye dönüşür.”

Vaillant, “Bugün hayatta olan hepimiz petrol çağında büyüdük” dedi. “1950'lerde insanların uçaklarda ve doktorların bekleme odalarında sigara içmesinin normal geldiği gibi bu da bize normal geliyor. Tamamen alışmış durumdayız, öyle ki artık bizim için görünmez bir hal almış durumda. Ancak gerçekten durup petrolün nasıl işlendiğini ve aslında ne olduğunu düşünürseniz, hayatının her aşamasında kelimenin tam anlamıyla zehirli olduğunu görürsünüz. Topraktan çıkarıldığı andan itibaren, rafine etme süreci boyunca, arabalarımızda kullandığımızda ve yakıldığı noktada inanılmaz derecede kirleticidir... İster sıvı olarak, ister zehirli bir döküntü olarak, ister gaz olarak, ister salım olarak olsun, petrol sizi her şekilde öldürecektir. Bu son derece zehirli maddenin bizim için değerli bir yardımcı olduğuna ve yaşadığımız bu harika yaşam tarzını mümkün kıldığına kendimizi inandırmış ve [bu madde] etrafımızı sarmışken, şimdi bu enerji kaynağı tarafından ölçülebilir ve gözle görülür şekillerde tehlikeye atıldığımızı düşünmek çok garip.”

Biz 300 milyon yılın yoğunlaşmış enerjisini dizginledik ve ateşe verdik. Biz fosil yakıtlara bağımlıyız. Ama bu bir intihar sözleşmesidir. Kaçınılmaz olan kaçınılmaz değilmiş gibi davranarak, elektronik halüsinasyonlarımıza (sanrılarımıza) çekilerek, tuhaf hava koşullarını ve gezegenin parçalanmasını görmezden geliyoruz. Kitle kültürü tarafından beslenen bu büyük bilişsel uyumsuzluk, bizi insanlık tarihinin en çok kendini kandıran toplumu haline getiriyor. Bu kendini kandırmanın bedeli kitlesel ölümler olacaktır. Kaliforniya'daki yıkım kıyametin habercisidir.


* Chris Hedges'in 'Fire Weather' adlı makalesi Bahar Özay tarafından çevrilmiştir.