Democracy Now!'da Amy Goodman, yazar ve sivil haklar savunucusu Michelle Alexander ile Gazze'yi, dayanışmayı, Martin Luther King'i ve ona umudu neyin verdiğini konuşuyor.
Yazar ve sivil haklar savunucusu Michelle Alexander'ın The Nation'daki yeni makalesi, Rahip Martin Luther King Jr.'ın 4 Nisan 1967'de New York'ta Vietnam'daki savaşa ve bu savaştan günümüz Amerikan toplumu için kalıcı derslere karşı çıkan konuşmasını yansıtıyor. ‘Devrimci sevgi’yi dünya çapındaki kurtuluş mücadeleleri arasındaki ulus ötesi bağlantılar olarak tanımlıyor ve ABD'deki baskı karşıtı hareketlere, Filistin işgaline son vermek ve sonsuz savaşa ve işgale maruz kalan tüm insanların kalkınması için çalışmaya devam etmeleri çağrısında bulunuyor. Alexander, devrimci sevginin ‘şu anda bizi kurtarabilecek tek şey olduğunu’ savunuyor.
Amy Goodman: Burası Democracy Now!, democracynow.org, Savaş ve Barış Raporu. Ben Amy Goodman, Juan González ile birlikteyim.
Sivil haklar savunucusu Michelle Alexander'ın The Nation'da yeni bir yazısı var – başlığı, ‘Artık Bizi Yalnızca Devrimci Sevgi Kurtarabilir’. Michelle Alexander şöyle başlıyor, “Bu an farklı hissettiriyor. Yeni bir şeyler var havada. Elbette her şey her zaman değişiyor. Geçicilik yaşam biçimidir. Felsefeciler, ilahiyatçılar ve şairler yüzyıllardır bize değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu hatırlattılar.”
Yeni Jim Crow: Renk Körlüğü Çağında Kitlesel Hapsedilme kitabının en çok satan yazarı Michelle Alexander şimdi aramıza katılıyor. Seni tekrar aramızda görmek harika Michelle. Eğer yapabilirsen -
Michelle Alexander: Teşekkür ederim. Beni kabul ettiğin için teşekkürler, burada olmaktan her zaman mutluyum.
A.G.: Seni görmek de çok güzel. Şu anda Gazze'de olup bitenler hakkında yazarken, ABD'deki polis vahşeti ve kitlesel tutuklamalar hakkında konuşurken bile sana umut veren şeylerden bahsedebilir misin? Hareketler ve Dr. King'e olan referansların hakkında da konuşabilirsin belki…
M.A.: Şu anda bana umut veren şey, her şeye rağmen, devrimci sevginin her yerde ve her mekânda patlayıp çiçek açması. Yıllar süren aralıksız ve sabırlı örgütlenme ve birbirlerinin tarihleri ve mücadeleleri hakkında derinlemesine bilgilenmeleri, siyahi aktivistlerin, Gazze'de işgal ve imha mağduru Filistinlilerle dayanışma amacıyla seslerini yükselten Yahudi öğrenciler tarafından düzenlenen protestolara katılmasına yol açtı ve biliyorsunuz ki bu, Ferguson sokaklarındaki kurtuluş mücadeleleri ile Filistin'de yaşananlar arasında yıllar içinde kurulan bağlantılardan kaynaklanmaktadır. Bu küçük devrimci sevgi eylemleri hareketlere yol açıyor, her şeyi değiştirmemize yardımcı olabilecek hareketler inşa ediyor.
Biliyorsunuz, insanların iklim değişikliği ile ırk ve cinsiyet adaletsizliği arasındaki noktaları birleştirdiği her yerde, bunu topluluklarda görüyoruz. Bunu Atlanta'daki Cop City’i durduran harekette görüyoruz. Temiz su ve gıdaya yönelik hareketlerde bunu görüyoruz ve insanların burada kendi ülkelerindeki kurtuluş mücadeleleri ile dünyanın dört bir yanında meydana gelen özgürlük mücadeleleri arasında bağlantılar kurduğunu, aynı zamanda polis şiddeti ve hapis şiddeti ile militarizmin şiddeti ve Gazze'ye yönelik amansız saldırı arasında da bağlantılar kurduğunu görüyoruz.
Yani, biliyorsunuz, insanlar şu anda gerçekten umut verici hareket inşa etme biçimlerine, inanılmaz cesaret eylemlerine, popüler olmayan gerçekleri söylemeye yöneliyorlar. Korku ve endişe için felç edici olabilecek bu kadar çok nedenin olduğu bir dönemde bile bu bana umut veriyor.
Juan González: Michelle, ama aynı zamanda makalende tüm bunların ABD'de başkanlık seçiminin ortasında gerçekleştiğini de belirtmiştin. Biden yönetiminin politikasının özellikle Gazze ve oradaki soykırım açısından etkisini ve seçimimizin sonucuna ne gibi bir etkisi olduğunu düşünüyorsun?
M.A.: Biliyorsunuz, Gazze'de sadece birkaç ay içinde bombalarımızla on binlerce insan öldürüldü; biliyorsunuz, hükümetimizin finanse ettiği, ordumuzun yardım ve yataklık ettiği, büyük kısmı vergi paralarımızla ödenen toplu katliam ve hükümetimiz, bize soykırıma tanık olmadığımızı söylerken, ben ve dünyadaki milyonlarca insan bunu izledik. Bilirsiniz, videolar dünyayı dolaşırken, biz de annelerin ölen çocuklarının vücut kısımlarını enkazdan çıkardıklarını ve ağrı kesici dahil hiçbir ilaç bulunamadığı halde insanların hastanelerde anestezi yapılmadan uzuvlarının testereyle kesildiğini izledik. Yardım taşıyan araçlara yaklaşan İsrail askerlerinin açlıkla karşı karşıya kalan insanlara ateş açtığını izledik.
Biden yönetimi Filistinli olmayan insanların da bu durumu bizim kadar derinden önemsemesine şaşırmış görünüyor ve bence Demokrat Parti ve Biden yönetimi bir sonraki seçimi kazanma konusunda ciddiyse, sadece ateşkes konusunda ısrar etmekle kalmamalı, aynı zamanda askeri destek ve bombalarla yapılan yardımı da sona erdirmeli, açlık ve acı çekenler hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları yardımı almalı ve yatırım yapıp halkın güvende olmasını sağlamalıdır. Filistin'in işgaline son vermeli ve onlarca yıldır amansız savaş ve işgale maruz kalan tüm halkların kalkınması için söz vermeliyiz. Evet, bunun bu seçim yılında önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.
Biliyorsunuz ki, yazıda da belirttiğim gibi, şu anda Amerikan halkının akıllarına ve kalplerine ağır yük olan pek çok şey var. Gazze'de 10 binden fazla çocuğun toplu katliamı, hastanelerin, okulların, kiliselerin, camilerin, üniversitelerin, müzelerin ve neredeyse tüm temel altyapının yok edilmesi gibi. 7 Ekim'de meydana gelen cinayetlerin anıları, birçok kişinin derin üzüntü ve korkuyla birlikte taşımaya devam ettiği anılardır. Ama aynı zamanda demokrasimize, çeşitlilik ve katılım fikirlerine yönelik tehditlere ilişkin korkular da var ve iklim değişikliği tehdidi var. Biliyorsunuz, 2023 kayıtlara geçmiş en sıcak yıldı ve öyle görünüyor ki, kritik bir dönüm noktasını çoktan geçmiş olabiliriz ancak yine de geçen yıl en büyük beş petrol şirketi rekor derecede, yaklaşık 200 milyar dolar kâr elde etti; ve bu, çoğu ülkenin ekonomik çıktısından daha fazla. Eğer tüm bunlar yeterli değil ise yapay zekanın insanlığı yok edebileceğini de giderek daha fazla öğreniyoruz.
İklim değişikliği, Gazze'deki savaş ve teknolojideki yükselişle ilgili tehditler hakkında konuştuğumda insanların bana sık sık şunu sorduğunu görüyorum: Bunların toplu tutuklamalar veya polisle ne ilgisi var? Şiddet, hayatımın büyük bölümünde benim için en acil ve en önemli olan sorunlar ve nedenler. Her zaman söylediğim şey, bu sorunların kitlesel tutuklamalarla ilgili olduğudur. Bunlar, insanlara ve tüm yaratıma sömürülebilir ve tek kullanımlık ve ilgimize değmeyecekmiş gibi davranmayı sürdürdüğümüz için karşılaştığımız varoluşsal krizlerdir. İnsanları kilit altına alarak, anahtarı atarak, hayatlarını ve ailelerini mahvederek, onlardan kurtularak, Gazze’de savaşlar, suça karşı savaşlar, uyuşturucuya karşı savaşlar açarak, sorunları çözebileceğimiz, adaleti sağlayabileceğimiz veya barışı ve güvenliği sağlayabileceğimiz yanılgısında kaybolduk. İşte bu yüzden Martin Luther King'in hayatının sonuna doğru yaptığı, Vietnam Savaşını kınadığı ve hemen iptal edildiği konuşmaya tekrar tekrar dönüyorum. The Nation'daki makalem sonuçta bununla ilgili.
A.G.: Michelle, Dr. King'in New York Riverside Kilisesi'nde suikasta kurban gitmeden bir yıl öncesine kadar Vietnam'daki savaşa karşı çıktığı konuşmasıyla bitirmek ve bu konuşmayla ilgili son yorumunu almak istiyoruz. Dr. King, Vietnam'daki savaşa neden karşı çıktığını anlatıyor.
Martin Luther King Jr.: Çaresiz, reddedilmiş ve öfkeli gençlerin arasında yürürken onlara molotof kokteyli ve tüfeklerin sorunlarını çözmeyeceğini söyledim. Toplumsal değişimin en anlamlı şekilde şiddet içermeyen eylem yoluyla gerçekleşebileceğine olan inancımı korurken, onlara en derin şefkatimi sunmaya çalıştım. Ama haklı olarak şunu soruyorlar: "Peki ya Vietnam?" Ve kendi ulusumuzun, sorunlarını çözmek, istediği değişiklikleri gerçekleştirmek için yüksek dozda şiddet kullanıp kullanmadığını soruyorlar. Soruları canlarını sıktı. Ve biliyordum ki, bugün dünyadaki en büyük şiddet uygulayıcısı ile, kendi hükümetimle açıkça konuşmadan, gettolardaki ezilenlerin uyguladığı şiddete karşı bir daha asla sesimi yükseltemeyeceğimi biliyordum.
A.G.: Dr. King, sonrasında yazınızda, Michelle, savaşa karşı olduğundan dolayı saldırıya uğradığını, The New York Times'tan The Washington Post'a kadar büyük gazetelerden çıkarıldığını belirtiyorsunuz.
M.A.: Evet, kesinlikle doğru. Demek istediğim, o anda aldığı siyasi riski mübalağa etmek zor. Milletimiz iki yıldır Vietnam'la savaş halindeydi. Zaten 10 bin Amerikan askeri öldürülmüştü ve savaş, siyasi düzen içinde her iki partiden de coşkulu bir destek aldı. Savaşı eleştirmeye cesaret eden herkes sıklıkla komünist olarak etiketlendi ve şiddetli misilleme ve tepki biçimlerine maruz kaldı. Birçok arkadaşı ve müttefiki, sivil haklar hareketinin son derece kırılgan ve yepyeni kazanımlarını tehlikeye atacağını söyleyerek ona savaş aleyhinde konuşmamasını söyledi.
Ve o da dedi ki, bilirsiniz, bu insanlar, bu sesler onun ahlaki bağlılığının derinliğini anlamadılar ama aynı zamanda içinde yaşadıkları dünyanın doğasına dair de gerçek bir anlayışa sahip değillerdi. Ve temel ahlakın, kendi ulusumuzun zayıfları, sesi duyulmayanları ve kurbanları özellikle de ulusumuzun düşman olarak adlandırdığı kardeşlerimiz olan, çocuklar da dahil olmak tümü adına konuşmamız gerektirdiğini söyledi. Dünyanın her yerinde bombalara ve savaşlara yatırım yapmaktan çekinmeyen ancak kendi ülkesindeki yoksulluğu ortadan kaldıracak parayı asla bulamayan bir ulusun ahlaki iflasını kınadı.
Ama benim açımdan King'in şu anda konuşmasını önemli kılan şey, o konuşmada eğer millet olarak kolektif yanılsamalarımızdan uyanmaz isek sonumuzun geleceğini savunuyor olmasıydı. Biliyorsunuz, hızla nesne odaklı bir toplumdan kişi odaklı bir topluma geçmemiz gerektiğini söyledi. Biliyorsunuz, makineler ve bilgisayarlar, kâr amacı ve mülkiyet hakları insanlardan daha önemli görüldüğünde, ırkçılık, aşırı materyalizm ve militarizmden oluşan dev üçlünün asla fethedilemeyeceğini söyledi. Biliyorsunuz, eğer bu dönüşü başaramazsak, uyanmayı başaramazsak sonumuz gelir. Ve haklıydı. İklim değişikliğinden, yapay zekadan, kitlesel sınır dışı edilmelerden, toplu tutuklamalardan, Gazze'deki savaşlardan, uyuşturucuya karşı savaşlardan bahsediyor olsak da, o haklı; eğer kapitalizmin, militarizmin ve ırkçılığın yozlaştırıcı güçlerinden yüzümüzü çevirmez ve tüm insanlara ve tüm yaratıma karşı gerçekten devrimci bir sevgiyi kucaklamazsak başarısızlığa mahkumuz. Riverside'daki konuşmasının sonuna doğru geç kalmak diye bir şeyin olduğunu söyledi. Bilirsiniz, birçok medeniyetin ağartılmış kemikleri ve karmakarışık kalıntılarının üzerine acıklı şekilde ‘çok geç’ sözlerinin yazılı olduğunu söyledi.
Yine de mesajı umutsuz bir mesaj değildi. Bizi sevgi ahlakına dayalı bir devrimci hareketi kucaklamaya çağırıyordu. Tıpkı Bell Hooks'un bir zamanlar söylediği gibi, kurtuluş mücadelemizde sevgiyi benimsemeyi reddettiğimiz sürece, tahakküm etiğinden uzaklaşan kitlelerin olduğu bir dönüşüm kültürü yaratamayacağız ve sonuçta, devrimci sevginin anlamı budur ve şu anda bizi kurtarabilecek tek şeyin bu olduğuna inanıyorum.
A.G.: Michelle Alexander, bize katıldığın için çok teşekkür ederiz, sivil haklar savunucusu —
M.A.: Teşekkür ederim.
A.G.: — çok satan kitap The New Jim Crow: Mass Incarceration in the Age of Colorblindness'ın yazarı. The Nation'daki ‘Artık Bizi Yalnızca Devrimci Sevgi Kurtarabilir’ başlıklı yazıya bağlantı vereceğiz.
* Amy Goodman ile Juan González'in Democracy Now!'da Michelle Alexander ile gerçekleştirdiği '“Revolutionary Love”: Michelle Alexander on Gaza, Solidarity, MLK & What Gives Her Hope' adlı röportajından çevrilmiştir.