Afet riski, iklim uyumu ve planlama üzerine çalışan, Amerika’da devlet kurumlarına, iklim uyumu ve afet riski planlarında danışmanlık yapan, uzman şehir plancı, mimar Sera Tolgay ile Heybeliada yangını sonrası, hem Adalar hem de dünya ölçeğinde afetler, iklim krizi ve planlama üzerine konuşuyoruz.
Herkese merhaba.
Açık Radyoda, Dünya Mirası Adalar programında birlikteyiz.
Bugün kaydı New York’tan yapıyorum. Şimdi bir afet uyarısı oldu şehirde.
Burada herhangi bir afette, herkesin telefonuna afet uyarısı geliyor. Yoğun bir yağış altındayız. Yanımda sevgili Sera Tolgay var.
Afet riski, iklim uyumu ve planlama üzerine çalışan, Sera Tolgay’la birlikteyiz. Hoşgeldin Sera.
ST:Hoş buldum, çok teşekkür ederim.
DMA: Biz de teşekkür ederiz. Amerika’da devlet kurumlarına, mastır planları ve afet riski planları üzerine danışmanlık yapıyorsun. Bugün de hava durumu gerçekten bir afet burada.
Biz de Heybeliada’da geçtiğimiz hafta sonu bir yangın tehlikesi geçirdik. Belki hatırlayanlar vardır, Istanbul’da son yılların en büyük yangını 12 Temmuz 2020'de Pazar günü Heybeliada'da çıkmış, 61 bin 805 metrekare alan yok olmuştu.
21 Ağustos Cumartesi günü, yine hafta sonuna rastlıyor. Aynı yere çok yakın. Hüseyin Rahmi Gürpınar Müzesi'nin yakınından başladı yangın. Geçen senekine yakın büyüklükte bir alan yandı maalesef, yok oldu!
Öncelikle tüm kurumlara, çalışanlarına, gönüllülere, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz.
Şu anda yangın tabi sönmüş durumda. Ama sahada çalışanlardan ve adalılardan bazı soru işaretleri vardı. Ben de buradan bunları aktarmak istiyorum.
Yangın gönüllüsü olarak çalışan arkadaşlarımızda vardı ve İtfaiyenin çok hızlı ulaştığını ama suyunun olmadığını, hidrantların bazılarında su olmadığını, şüphe duydukları unsurlar olduğunu dile getirdiler.
Yangın yine aynı yerde! Birer sene arayla! Rüzgarın yönünün hep aynı yöne, estiği yer, Çam Limanı!
Bu arada Çam Limanı dünyanın en güzel yerinden biri. Bunu da hemen ekleyelim. Tabi valilik devam ediyor soruşturmaya. Bunu fazla uzatmadan, Sera istersen senin çok kısa bir şekilde bilgilerini dinleyicilerimize aktarayım.
Lisans eğitimini Yale Universitesi’nde bitirdikten sonra MIT'de Şehir Planlama ve Mimarlık Yüksek Lisansini bitirdin. Aynı zamanda ödüllü açık veri ve katılımcı planlama platformu “muhit”in kurucularından birisin ve daha önce de New York Şehir Planlama Bölümü'nde New York’un iklim değişikliğine adaptasyonu üzerine çalıştın ve Dünya Bankası'nın kentsel gelişim, doğal afet riski ve planlama projelerine danışmanlık yaptın.
Bize de destek oluyorsun demiştim programın girişinde ve yakın zamanda “Adaların Şarkı Hatları” İstanbul Tasarım Bienalinde birlikte etkinlik yaptık ve Adaların ekosistemi üzerine bir “Ekolojik Maraton” gerçekleştirdik. Soruma geçeyim hemen. İklim krizi ile hali hazırda var olan afet riskleri, hem yoğunluğu, hem de şiddeti epey artmış durumda. Açık Radyo’da da defalarca açıklandı; IPCC raporları da doğruluyor zaten. Türkiye’de de Akdeniz’de çıkan orman yangınları, Ege’de, Almanya’daki seller, Karadeniz selleri, Yunanistan, İtalya yangınları, Kanada’da sıcak dalgalarından ölen insanlar, Sibirya’daki orman yangınları…yani daha saymayayım. Bir şehir plancısı ve koruma uzmanı olarak bu konuda neler yapılmasını tavsiye ediliyorsun diye kocaman bir soru ile başlayayım.
ST: Evet, gerçekten bizi çok zor bir zaman bekliyor. Aslında şehir planlama, kentsel tasarım açısından da yeni bir çağa girmiş durumdayız. Ben okuduğum zaman bu konular çalışmalar, başlanmıştı ama şu anda gerçekten bizim bölümden mezun olan, benim tanıdığım meslektaşımın çoğu bu konular üzerinde çalışmaya başladı. Çünkü çok büyük bir ihtiyaç var ve dünya da çok çabuk değişiyor ve gelecekte beklenilen senaryoları günümüzde yaşıyor hale geldik. O yüzden hem ürkütücü ama aynı zamanda elimizden gelen her şeyi farklı bakış açılarından göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Tek bir çözümü yok! Bunlar kompleks ve büyük sorunlar. Ama ben belki bu konuşmayı, bir formata sokmak gerekirse anlamlandırmak için projelerimizde çok kullandığımız ve karşımıza çıkan üç farklı yaklaşımdan söz edeyim.
¥ Bunlardan birincisi riski elimine etmeye çalışmak. Bu alt yapı projelerinde gördüğümüz bir yaklaşım,
¥ İkincisi, risk ile beraber yaşamak,
¥ Üçüncüsü ise risk bölgelerinden geri çekilmek. Başka yerlere göç etmek veya bulunduğunuz şehirde, alt seviyelerde, su seviyesine yakın yaşıyorsanız daha yüksek bölgelere, yerlere geçmek gibi. Hem coğrafyaya hem bulunduğunuz şehre, iklime, çok fazla faktöre bağlı olarak değişen stratejiler. Tek bir bakış açısı ve ideoloji ile yapılmasını, ben işin uzmanlık kısmına baktığım için onu doğru bulmuyorum.
Ama bu üçünü de anlatacağım.
Bunun ilkine baktığımızda daha geçici çözümler olan ve risklerinde artması ile çok etkili olmayacak olan, riski elimine etme bakış açısı. Burada örnek vereceksek; Sel, su baskınları, fırtınalar, su seviyelerinin yükselmesi
konusunda daha çok çalıştığım için onlardan örnek vereceğim. Ama orman yangınlarına da bağlayabiliriz belki. Adalarda çok görülen, en tehlikeli, afet diyebileceğimiz yangınlar.
DMA: Evet, Unesco Dünya Mirası diye bir program yapıyoruz, böyle bir afette bu program bile kalmaz.
ST: Örnek verecek olursak, Venedik’te, biliyorsunuz tarihi bir alan, her sonbahar ve kış aylarında yüksek gelgitlerden dolayı sular altında kalıyor. Mesela San Marco meydanı hep su altında kalıyor yılın bu döneminde. Bunun için Venedik’de 1976’da anons ediliyor. MOSE ( Modello di Supporto Elettromeccanico) Bir deniz setti, mekanik, elektromanyetik sistemle çalışan. Deniz seti inşaa ediliyor ve yaklaşık 6 milyar doları buluyor. Hatta bir arada yolsuzluk skandalı ve politik sebeplerden dolayı uzuyor. 2020’de, geçen sene tamamlandı ve ilk defa Ekim ayında, o sene gerçekten o sel baskınından korudu San Marco gibi meydanları. İki ay sonra geç kalındığı için bir sonraki gelgitte yine su bastı.
Çünkü bu manyetik ve belli bir zamanda yol alınması gerekiyor işlemesi için. Ama mesela bu proje hem pahalı olduğunu söyliyeyim, aynı zamanda uzmanlar da iklim değişikliğine aslında ayak uyduramayacağını söylüyor. 76’da temelleri atılan proje günümüzde modelleri ile baktığımızda, iklim değişikliği ile 2050’de ve daha sonrasında etkili olmayabilir ve bir sürü buna paralar harcanmış olacak. Tabi günümüzde sel riskini önlediği için yapıldı ama mesela NY körfezi için benzer bir alt yapı projesinin analizi yapılıyordu ama ne kadar pahalıya patlayacağı anlaşıldığı anda proje yarıda kaldı. Belki bunu orman yangınları açısından da bakabiliriz. Riski elimine etme politikalarının aslında negatif etkilerini onda da görüyoruz.
Kaliforniya’da son 100 sene içinde hep tamamen elimine etme politikası izlendi. Ama son, özellikle bir kaç senedir, tarihinde eyaletin en büyük yangınlarını görüyoruz. Son yangınlarda 4200 bina yandı. Yüz binlerce kişi evlerinden kaçmak zorunda kaldılar. Ve Amerika’nın orman servisinde çalışan uzmanlar, son yüz senedir süregelen sıfır tolerans politikalarının iklim değişikliği ile birleşince günümüzün mega yangınları ortaya çıkardığını söylüyorlar. Ve tamamen yangınları elimine etmek yerine, yangınlarla yaşamanın ve hatta kontrollü yangınlar yapmanın ya da onu kontrol edebilecek seviyede tutmanın, ne kadar bize yanlış gelse de ekosistemin öyle işleyişini bilen uzmanlar, bunu tavsiye ediyorlar. Aynı zamanda yerleşim alanları ile olan sürtüşme noktalarının azaltılması gerekiyor. Çok insanların orman alanlarına girmesi bir risk haline geliyor ve hatta yine orman servisinin yaptığı veri tabanına baktıklarında araştırmalarda, yangın kaynağının % 85’inin insanlardan çıktığını buluyorlar. Ve bunun benzerini de galiba Akdeniz’deki orman yangınlarında görüyoruz.
DMA: Akdeniz ve Ege yangınları ile ilgili iki hafta önce Orman yüksek mühendisi, sevgili dostlarımız Ünal Akkemik ve Cihan Erdönmez’de konuk olmuşlarsa. Çok önemli notlar paylaştılar bizimle. Bu arada dinleyicilerimize Dünya Mirası Adalar FB, İnstagram ve Twitterdan bu notlara tekrar bakmalarını öneririm.
Özellikle Kızılçamlar, adanın ekosistemine uygun olarak zaman içerisinde gelişmiş. Ünal hoca mesela 41 milyon yıldır Anadolu'da bu çamların var olduğunu, fosil alanlarda bu çam ağaçlarını gördüğümüzü söylüyor. Altında pek bilgi olmayan, “çamlar buraya ait değildir” şeklinde tezler öne sürülüyor. O nedenle bu notlara bakmakta yarar var..
ST: Buradan 2• strateji olarak bahsedebiliriz. Günümüzde bunları tamamen elimine etmeye çalışmaktansa biraz daha beraber yaşama, bu risklerin farkında olma hem de minimize etmeye çalışmak daha doğru olur. Ben gözlemlerimden böyle düşünüyorum ve farklı afetlerden de gördüğümüz bu. Çünkü tamamen bu riskleri elimine etme kabiliyetimiz yok. Çok büyük paralar ve alt yapılar yapmak istesekte bu en doğru yaklaşım değil. Kaynaklarımızı doğru kullanmamız anlamına gelmiyor.
DMA: Karbon ayak izi!
ST: Evet karbon ayak izi!
DMA: Yapılan her işin karbon ayak izinin ölçülmesi gerekiyor di mi?
Bunun mutlaka hesaplanması şart di mi Sera? Yapılan her işin karbon ayak izinin çıkarılması!
ST: Evet, ikisini beraber yapmak. Hem riski, hem iklim değişikliği ile mücadele etmek ve ayak izimizi azaltmak. Evet, ikili yaklaşımı izlemek en doğrusu.
Risk ile beraber yaşamak içinde bir örnek vermek istiyorum. New York belediyesinden. Hatta bu benim üzerinde yaşadığım sel ve fırtına bölgeleri için yapılan yasa bu sene geçti. Uzun bir yasal süreçti o. Ama bu yasa ile beraber, hem yerleşim alanı hem de yapılar için, hatta 800 bin kişi yaşıyor NY’da. Sadece şehrinin bu alanlarında. Belli yaptırımlar geçti. Burada FİMA var. Bizim AFAD’da benzeyen bir afet ajansı. Onlar sel seviyelerini belirliyorlar her parsel için. Her binanın ne kadar su seviyesinin üzerine yapılması gerekiyor, onu belirliyorlar ve yasayla da bu seviyelerin üzerinde yapılması gerekiyor yeni yapıların. Tabi bu maliyetli bir şey. O yüzden zaman içinde belki bunun maliyeti çok artınca insanlar başka yerlerde yaşamayı bile tercih edebilir. Günümüzde bu zorunluluklar getirildi. Mesela riskli cihazların, elektronik, mekanik aksamlı eşyaların su seviyesinin altında kalmaması zorunluluğunu getirildi. Aynı zamanda mesela bu bölgelerde bodrum katlarını yasakladılar. Çünkü son 2012’de Hurricane Sandy olmuştu. Orada hayatını kaybedenlerin büyük bir bölümü, bodrum katında sıkışıp kalarak hayatlarını kaybetmişlerdi. O nedenle artık hiç bir sel bölgesinde bodrum katına izin verilmiyor. Mesela ben dalçık projeleri görüyorum bazen. Bunların mesela su seviyesi yüksek olan bölgelerde yapılmaması gerekiyor. Çünkü ilerde gerçekten baş ağrısı olacak bunlar.
DMA: Karadeniz’de sel baskınları, dere yataklarına yapılan inşaatlar, Bozkurt’daki ölümlerin çokluğu, kayıpları, çayın döküldüğü yerde Karadeniz’de hala arama çalışmaları devam ediyor. Tahliyelerin devam ediyor. Yüzlerce insan… gerçekten, Planlama ve Planlamama! Bugünlere geliyoruz. Bunun bir de politik boyutu var.
ST: Evet, tabi risk ile birlikte yaşamaya da aslında tarihsel olarak bakarsak, bunu insanlar becermiş bir şekilde. Mesela sulak alanlara yerleşimi biz 1900’lerden önce görmüyoruz. Ama New Jersey’de en çok insanların hayatını kaybettiği bölgeler, sulak alanların dönüştürülüp, doldurulup, yerleşim alanı haline gelmesi ile oluşmuş mesela. O yüzden bu bölgelerden şimdi 3. bölüme geçebiliriz.
DMA: Sanırım sen galiba New Jersey örneğini vereceksin. Geçtiğimiz hafta sonu senin çalışma sahalarına, New Jarsey’e gitmiştik beraber. Ben de sahada şahit oldum gerçekten bu iklim krizinin muazzam değişimine.
ST: Evet ve orada eyalet çok eskiden gelen, yeşil bölgeleri büyütmek ve korumak için yeşil araziler programı var. İklim değişikliği ile beraber buna mavi araziler programını da eklediler. Bu ne demek oluyor? Bu gerçekten, bahsettiğim riski çok yüksek olan bölgelerdeki ev sahiplerine bir tazminat opsiyonu sunuyorlar. Bu tabi zorunlu değil, Amerika’da böyle dayatma gibi bir şey yok. Hep insanların istekli olması gerekiyor. Ama mesela bizim çalıştığımız ufak bir bölgede bile bir mahalleden 150 ev sahibi buna başvurmuştu. Ve tazminat programı ile taşıyabildiler. Bu alanlar şimdi eyaletin, kamuya ait alanlara dönüştü. Burada içinde kıyıya yakın, kumsal alanlar var, sel bölgesi olan, kurutulmuş sulak alanlar ve dere yatakları var. Bahsettiğimiz gibi sel riski yüksek olan. Buraları doğaya geri bıraktılar. Bazılarında rehabilitasyon çalışmaları oldu. Dere yatakları rehabilite edildi. Buralar aslında çokta güzel doğal alanlara dönüştürüldü. Mesela gidip, buralarda yürüyüş yapabiliyorsunuz. Yeşil bir park alanına dönüştü.
DMA: Bizim bir gözlemimiz var esasında… aktarabiliriz. Ekosistem muazzam zengindi. Kuşlar, leylekler, yengeçler her şey vardı ve kısmı olarak insanla beraber yaşanabilecek, gezi alanaları, parkurlar yapılmış ama gördüğüm kadarı ile hiç birinde inşaat yoktu. Doğal alan kendi içinde adapte edilmiş.
ST: Evet, aslında bu çok önemli. Bu ev sahiplerinden duyduğumuz şeyde “ biz evimiz satılacak ama bunu gidip başka birine, müteahhite verirseniz, bazıları deniz kayısında yaşıyor ve orayı gerçekten seviyorlar. Buralardan ayrılmak kolay bir şey de değil. Ama risk o kadar yüksek ki onu bir daha göze almıyorlar. “Lütfen, evimizi alacaksanız, burası doğaya ait olsun, kimse yerleşmesin” diyorlar.
DMA: Riski canlandırabilmek için, ben biraz o gördüğüm manzarayı aktarmak istiyorum dinleyicilerimiz için. Kilometrelerce bir sahil şeridi, Şile gibi düşünebiliriz ve önünde gerçekten milyon dolarlık yapılar, evler, muazzam bir mimari. Oldukça varlıklı kişiler de oturuyor bölgede. Burada, okyanus manzaralı evler. O nedenlerde değeri çok yüksek evler. Ve önünde Çin seti gibi bir duvar, kilometrelerce, denizle tüm bağlantısı kesilmiş, manzara tamamen kapatılmış durumda.
ST: Bu bahsettiğin başka bir alan, ilk bahsettiğim, riski elimine etme çalışma stratejisine giriyor. Burası benim çalışmadığım bir mahallenin altyapı çalışması. Biraz daha eski yani. Günümüzde bu tip projeleri aslında ne eyalet ne de uzmanlar destekliyorlar. Çünkü hem çok pahalı, hem de belli bir zaman sonra bu sistemler eksik kalacak. Yani günümüzde belki bir on, yirmi seneyi çıkarmak için çok paralar harcıyoruz.
Tabi, mesela şunu da aslında belirtmek önemli. Bu alanlar sırf afet yönetimi için değil, aynı zamanda karbonu soğuran be toprakta tutan önemli ekolojik de bölgeler. İşte aynı anda iki şeyi tutturmak derken bundan bahsetiyordum biraz. Bu risk bölgelerinden çekilme konusunu belki Türkiye’deki orman yangınlarından da örneklerle verebiliriz. Yerleşim bölgelerinin ormanlara çok girmesi. Kaliforniya’da bir problem olarak çok söylüyorlar. Yeni izinler verilmiş ama verilmemesi gereken yerlerde. Aslında baktığımızda mesela, Adalar için de, Adalar müzesi arşivinde de var. Ormanlı döneminde bayağı yangın haritaları hazırlanmış. Riskli mahalleleri görebiliyoruz. Sırf orman yangınları değil, genel, mahallede çıkan yangınlar içinde bu tip bilgilerini halkla görsel olarak net bir biçimde paylaşılması çok yardımcı olur.
DMA: Ben bir vatandaş olarak bir orman haritası var mı? İstanbul, Prens Adaları için harita göremedim. Ama Osmanlı haritalarını gördüm internetten arama yaparken.
Şimdi üçüncüye mi geçiyoruz? Yerleşik yaşayanlar var orada. Mesela bu Manavgat örneğinde olduğu gibi. Orada Derya Nüket Özer´in önemli bir notu vardı. Bizlerle paylaştı.
Şöyle diyor;
Ağırlıklı olarak Yörük olan yöre halkı yangın söndürmede çok önemli bir etkiye sahip aslında. Dokuz gündür uyumadan atalarından öğrendikleri bilgilerle yangının yolunu kesmek için uğraşıyorlar. Örneğin Kızıldağ yangınının Eynif ovasına inmemesi için köy halkı ağaç kesiyor, hendek açıyor, karşı ateşler yakıyor falan. En büyük şikayetleri kendilerinin yangın söndürmede aktif olarak kullanılmamaları. Suyu kesilen bir köydeki kadın örneğin, suyumuzu açsınlar diye yalvardık. Biz bu köyü daha önce de yangından kurtarmıştık, yine kurtarırız diyorlar. Gerçekten kadim bilgileri var insanların. Bazı bölgelerde nasıl yaşayacaklarını çok iyi biliyorlar. Birlikte çalışmakta çok önemli herhalde.
ST: Evet, riski elimine etmektense beraber yaşamak ve hani o tarihten geçmiş, orada o yerlileri ile de iletişim kurmak çok önemli çünkü uzmanlar gelip, tepeden plan yaparsa da doğru şeyler çıkmayabiliyor ortaya. Mesela bu aynı şeyi aslında Amerika’da, Kaliforniya’da, Arizona’da daha kurak bölgeler için de diyorlar, oranın yerli kabileleri için orman yangınları ile hep beraber yaşadıklarını ve yangınları kontrol altına alarak, sırf yanmasın değil, büyük yangınları önlemek için böyle bir yol izlediklerini ve şu anda orman müdürlüğü de buna bakarak bu geri kalan, çok ufak sayıda kaldılar ama onlarla çalıştıklarını biliyoruz.
DMA: Aynı şey, Prens Adaları içinde, son sıralardaki yangınlardan sonra bir çok gönüllü çalışması olmaya başladı. Orman genel müdürlüğüne bu gönüllü çalışmalarına destek veriyor. Yakın zamanda, Burgaz’da Mahalle Meclisi, Burgaz’da Orman Gönüllüleri ve Heybeliada Orman Gönüllüleri ve MAG var. Mahalle Afet gönüllüleri. Bunlar yoğun şekilde insanları eğitimlere katmak için etkinlik düzenliyorlar. Bu konuda ltf takipte kalın. Dünya Mirası Adalar’dan bunları duyurmaya çalışacağız. Hem eğitim süreçlerini, hem de birlikte neler yapılacağına dair. Adalılarda %70 orman olan bir yerde, tekrar edeceğim, her program söylüyorum ama evlerin tümüyle beraber, bir gece vakti çıkacak, kuvvetli bir rüzgarda Büyükada’nın tamamı 4 saatte, 2 saatte de Heybeliada’nın tümü yanabiliyor. Onun için Adada yaşamayı, senin dediğin gibi risk ile beraber yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
ST: Ama İklim değişikliği gerçeğini göz önünde bulundurarak. Çünkü bu riskler gittikçe şiddetleniyor ve yoğunluğunda artıyor. Tabi onu da göz önünde bulundurarak önlemlerin alınmasıda tabi önemli hale geliyor.
DMA: Tabi, planlama var! Politikleşmemiş Planlama! Çünkü faturası çok çok ağır.
Gördük, yaşadık. Uzmanların sözünü dinlemek di mi? Bu uzmanlık konusuna giriyor.
ST: Hem uzmanları dinlemek, hem de yerel, afetleri tanıyan, bilen, yeni değil de daha uzun sürerlerdir farklı, annenelerimizden de gelen bilgileri göz önünde bulundurarak!
Bence iki tarafındanda beraber çalışması, yerelin ve uzmanların beraber çalışması.
DMA: Ezberlediğimiz, doğru zannettiğimiz yanlışlar var. Yanan yeri hemen ağaçlandıralım istiyoruz, gönlümüz orayı öyle çorak görmek istemiyor. Yeşil görmek istiyor ama uzmanlar söylüyorlar, aceleye gelmemesi, ekosistemin kendi işleyişi içinde yol almasına izin vermek gerekiyor. Programımızın sonuna geliyoruz. Sera çok teşekkür ederim. Acaba eklemek istediklerin var mı?
ST: Evet, dediğim gibi, bu konular gerçekten çok komplike hem de iklim değişikliğinin gidişatı ile birlikte çokta değişken ve bahsettiğimiz riskleri hem iyi analiz edip, haberdar olup, bilfiil bir şekilde, çok fazla ideolojik şeylere kapılmadan, öğrenerek yol alınmasını diliyorum. Çünkü farklı ülkelerde, bu sorunlar bile politikleşebiliyor ama beraber yaşayarak, bir olarak bu risklerle mücadele etmemiz çok önemli. Ayrıştırıcı bir şekilde değil bir olarak, bir biri izi ve doğayı koruyarak.
D: Çok teşekkür ederiz Sera, sağol. Afet riski, iklim uyumu ve planlama uzerine çalışan, uzman, şehir Plancı ve mimar Sera Tolgay bizimledi.
Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın.
Adalar hepimizin