Adalar'ı korusak mı, saklasak mı?

-
Aa
+
a
a
a

Şehir plancısı ve kentsel tasarım uzmanı Prof. Dr. Ebru Firidin ve mimar, kentsel tasarım uzmanı İnci Olgun'la Koruma Amaçlı Nazım ve İmar Planları'nı konuşuyoruz.

""
Fotoğraf: Veyis Polat / Flickr
Adalar'ı korusak mı, saklasak mı?
 

Adalar'ı korusak mı, saklasak mı?

podcast servisi: iTunes / RSS

Derya Tolgay: Merhaba, Dünya Mirası Adalar programı başladı. Ben Derya Tolgay, bugün arkadaşım Nevin yok. Teknik masada Andrei ile beraber yapıyoruz programı. Dinleyicimiz, destekçimiz Gülsün Tıknaz'a da çok teşekkür ediyoruz.

Evet, Adaların Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları ilan edildiğinden beri çok tartışılıyor. Bizlerin de tepkisini çekiyor. Dava açma sürecinin son günü de 27 Ekim 2023 Cuma. Başka durumlarda daha da uzuyor ama şimdilik 27 Ekim’e kadar bazı belgeleri, dosyaları Adalılar olarak toplamamız gerekiyor. Bugün çok kıymetli iki uzman konuğumuzla bu planları konuşacağız. Planlarda Adalar için nasıl bir gelecek öngörülüyor diye kendilerine soracağız. Sevgili İnci Olgun ve Ebru Fridin, hoş geldiniz.

İnci Olgun: Hoş bulduk.

Ebru Fridin: Hoş bulduk, teşekkürler.


D.T.: Bugüne kadar yazılmış en güzel yazı diyebileceğim bir yazınız yayınlanmıştı   Bianet’te. Tabii üzerine okumalar yaptık ve bu okumalardan sonra burada konuyu biraz açarak sizlere sorular da sormak istiyoruz. İyi ki geldiniz.

E.F.: Hoş bulduk, davetiniz için biz teşekkür ederiz, değerlendirmeniz için de sağolun.

D.T.: Çok teşekkürler. Ben kısaca sizleri tanıttıktan sonra kısa bir bilgi vermek istiyorum Adalılara ve esasında İstanbullulara da.

İnci Hanım; mimar, kentsel tasarım uzmanı, akademisyen, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümündesiniz. Akademik kadrosunda da Planlama ve Kentsel Tasarım Stüdyoları yürütmektesiniz.

Prof. Dr. Ebru Firidin yine Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde öğretim üyesi, şehir planlama ve kentsel tasarım uzmanı. Ben birazcık böyle özetledim vaktimiz dar diye kusura bakmayın. Ama şunu söyleyeyim, hem bu yazı hem de sizlerle ilgili bilgiler Dünya Mirası Adalar sosyal mecralarında daha ayrıntılı olarak yer alıyor. İlgilenenler buralara bakabilir.



Şimdi üç haftadır Adalar’da imar toplantıları yapılıyor. Hukukçu dostlarımızın desteğiyle konular açılıyor. Önceki toplantılarda davaların açılmasına karar verilmişti; davaya kimler dahil olabilir, ev sahipleri, yapı kayıt belgesi, kira kontratları vesaire epey bir bilgi paylaşımı yapıldı. Konuya hassasiyet gösteren dinleyicilerimiz, bu bilgileri alarak kendileri de davaya dahil olabilirler. Bir de şunu eklemek istiyorum; sosyal medyamıza mesaj atmanın dışında, dü[email protected] e-mail adresimize de yazabilirsiniz. Adalarımızın, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği ve daha yaşanabilir Adalar için herkesin katılımı çok kıymetli olacaktır.

Tabii ben burada anmadan da geçemeyeceğim. Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın da bütün bu hak, hukuk, kent savunuculuğu mücadelesinde yer almaları gerekirdi. Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Ebru hanım isterseniz ben hemen sözü size bırakayım. Bu yazınızla ilgili neler söylersiniz?

E.F.: Evet, Can ve Tayfun da burada olsaydı Dünya Mirası Adalar için mücadele edeceklerini adımız gibi eminiz. Ama bu haksızlıklar da bir gün bitecek diye umuyoruz, tabi ki o umudu yitirmiyoruz. Planlama süreci aslında çok karmaşık bir süreç, kendi doğası gereği karmaşık bir süreç. Yasal çerçevesi var, çok aktörlü bir yapı. Herhangi bir karar üretirken aslında bakmamız gereken çok fazla bilgi, veri var. Şimdi genel olarak Adalar’daki plan yapım sürecine baktığımızda şunu tespit etmek mümkün; Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları yasalar ve yönetmelikler çerçevesinde, nasıl yapılması gerekiyorsa prosedür olarak ona uyulmuş. Mesela, katılım toplantıları yapılmış. Ama, yazıda da bahsetmiştik, mesela katılım karmaşık bir süreç, emek isteyen bir süreç, süreci uzatan bir süreç aslında yani plan yapım sürecini uzatan bir süreç. Eğer doğrudan katılımı hedefliyorsanız, çok ayrıntı gerektiriyor. Dolayısıyla, evet, katılım süreci yürütülmüş. Katılım bir sihirli değnek değil, mucizeler de beklemiyoruz tabii ki ama bir planın uygulanabilirliğini artıran bir etkendir, neden? Eğer insanlar kendi yaşadıkları yerlere dair kararları kendileri üretebilirlerse, uzlaşabilirlerse, ona uymaları da daha kolay oluyor. Karar alma sürecine katıldıkları için o kararlara etki edebiliyorlar. Zaten o kurallar kendi fikirleriyle oluşturulduğu için tabii ki daha çok sahipleniyorlar. Planı da sahipleniyorlar, yeri de sahipleniyorlar. Dolayısıyla burada da bu katılım sürecinin olduğunu görüyoruz ama yeterince şeffaf ve kapsayıcı olmadığını da düşündürüyor bize. Çünkü Adalıların çok itirazı var.

Şimdi plana baktığımızda evet, birçok konuda çok ayrıntılı analizler yapılmış. Özellikle yapı stoğu konusunda ayrıntılı analizler yapılmış. Bunu neden söylüyorum? Çünkü bu plan kararlarına göre, Adalar’daki yapı stoğunun maksimum kaç kişiyi alabileceği hesaplanmış. Bu da yapı stoğuna çok özel bir önem verildiğini gösteriyor. Ancak buradan yola çıkarak baktığımızda, nüfus projeksiyonu açısından bazı kaygı ve endişe verici kararlara varıldığını görüyoruz. Bunu da kısaca şöyle toparlamak mümkün. Yapı stoğunun ne olduğunu bilmek özellikle bu ölçeklerdeki planları yaparken önemli. Çünkü o yapı stoğunun niteliği ve niceliği, plan kararlarını etkileyen şeyler. İnsanların hangi koşullarda, nerede, nasıl barınacağını, temel olarak bunun üzerinden ölçebiliyoruz.

Bunun nüfus projeksiyonuna yansımasına gelelim. Dinleyicilerimiz için nüfus projeksiyonunu daha açık şöyle ifade edeyim; biz herhangi bir şehir için plan yaparken belli bir hedef yılı koyarak yapıyoruz. Diyelim ki 2050’de bu şehrin hali ne olacak, burada kaç kişi yaşayacak, bütün bunlara ilişkin hesaplar yaparız, istatistiksel yöntemler kullanırız. 1950’lerden beri burası böyle gelişmiş, şu dinamiklerle gelişmiş, nüfusu şu koşullarda artmış vs. Bunun istihdamı, rekreasyon alanlarıyla, kentsel hizmetlerle bağlantısını kurarız. Şimdi Adalar’ın planı yapılırken de böyle bir nüfus projeksiyona hesaplama yöntemine gidilmiş ama bunu yaparken yapı stoğunu esas almışlar. Yani mevcut yapı stoğuna göre Ada dediğimiz yer aslında sabit yaşayanı daha az olan bir yer. Bunu değerlendirdiğimiz zaman aslında ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor.

Şimdi Adalar aslında kendine has karakteri, kendine has kültürü olan ve sayfiye niteliği olan bir yer. Dolayısıyla bu nüfus projeksiyonuna baktığımız zaman sabit nüfus olarak Ada’da bütün yapı stoğunda kalmaya ve yaşamaya başlarsa, nüfus bu ve ihtiyacı da bu olur diye bir hesap yapılmış. Ancak bu, şu anlama geliyor; Adalar artık sayfiye karakterini yitirecek.



Açıkçası böyle bir karar vermek çok ciddi ve bunun sonuçlarını düşünmek lazım. Birincisi bu nasıl olacak? Yani bu kadar insanı Ada’da yaşamaya nasıl ikna edeceksiniz? Çünkü buranın koşulları kendine has; şehirle ilişkisi, kültürü, yaşama ritmi, dinamiği, yazı, kışı farklı. Bu yüzden bir şehir plancısı olarak burada bir sıkıntı görüyorum. Bir kere bu sağlanabilir mi? Bu bir soru ama ondan daha önemli olan, Adalar sayfiye karakterini neden kaybetsin? İstanbul'da 1950’lere kadar sayfiye olan yerleri büyük oranda kaybettik. Belki kısmen Şile kaldı günümüzde. Ama Adalar’ı neden kaybediyoruz? Buranın kimliğinin bir parçası olarak görüyorum ben bunu.


D.T.: Yazınızda kısıtlı olan mahalleler için gereksiz donatı alanlarından bahsediyorsunuz. Biz de sahada çalışmalar yaparken gördük, devasa bi okul var mesela ya da devasa bir spor salonu. Okuyan genç nüfusu çok belli ama Kabataş Lisesi’nden hallice kocaman bir lise öngörülüyor. Normalde planlarda açık spor alanı olması gereken yer, bir kumaşı terzi nasıl israf etmemek için her yerini kullanır, arsayı adeta o şekilde kullanarak bir spor salonu yapmışlar. Bir de bu dediğinizi tamamen doğrulayan şeyler bunlar. Kim için yapılıyor bunlar?

Son bir örnek daha vermek istiyorum. Burgazada İlkokulu altı öğrencisi olduğu için açılamıyor. Fakat planlarda Burgazada’da bir ilkokul inşası daha gözüküyor. Bir çok alan kültürel alan diye gözüküyor. Yıkılacak okulların arazileri yeniden okul olarak gözüküyor. Ne oluyoruz bu kadar çok okul açılıyor anlayamadık gerçekten.



E.F.: Evet, tam da bu noktada şunu söylemekte fayda var. Biraz önce yapı stoğu çok iyi araştırılmış dedim. Ama Adalar’ın sabit yaşayan nüfusu, yazlık nüfusu, sabit yaşayanların nelere ihtiyaç duyduğu çok iyi incelenmemiş aslında. Belki de planda en açıkta kalan noktalardan bir tanesi bu. Biz, arazi kullanımını, yapı stoğunu çok iyi inceleyebiliyoruz ama yaşayan nüfusu, kültürel yapıyı, toplumsal yapıyı, demografik yapıyı, orada yaşayan insanların niteliklerini ele almak da çok önemli. Yoksa kent toprağı gerçekten çok kıymetli ve onun optimum kullanılması gerekiyor.

Bizim doğaya da ihtiyacımız var, kentleri bu şekilde düzenlememiz gerekiyor. Bu israfa varan gereksiz kullanımlar, yatırımlar sonuçta kamu maliyesini de ilgilendiriyor. Sonuçta o yatırımlar yapılırken Adalıların ihtiyaçlarının düşünülmesi gerekiyor aslında. Böyle bir projeksiyon yapılmış ve nüfus da ona göre belirlenmiş ama bu ölçekte bir planı yaparken Burgazada'da altı tane öğrenci olduğunun da bilinmesi lazım.


D.T.: Koşullar dediniz, mesela iklim krizi. Korkunç derecede hızlanmış, bütün verileri alt üst etmiş ve yukarıya tırmanmış bir iklim krizi sorunumuz var. Ayrıca deprem var. Ama bu planların hiçbiri bunlarla örtüşmüyor. İnci Hanım, acaba daha çok turizme sıkıştırılmış planlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

İ.O.: Aslında Ebru plan boyutuyla ilgili açıklamayı üst ölçekten çok güzel tanımladı. Özellikle bu nüfus projeksiyonu ile ilgili hakikaten çok büyük sıkıntılar var. Ama galiba en temel olan konu, Ada’nın sayfiye kimliği içerisinde barındırdığı hem tarihi, hem doğal mirasının o çok güçlü birlikteliği. Aslında eylem planlarında gerçekleştirilecek tüm faaliyetlere ilişkin kararların sürdürülebilir bir yönetim çerçevesi içinde oluşturulması gerekiyor. Daha doğrusu, o planlardan aşağıya doğru indikçe konuyu nasıl ve hangi çerçevede değerlendireceğimizi ve Adalıların da katılımını sağlayacak çok aktörlü bir paylaşımı nasıl oluşturacağımızı tanımlamak gerekiyor.

Bahsettiğiniz deprem olayına girmeden önce belki şöyle bir şeyden de bahsedebiliriz; şimdi Adalar dendiği zaman en temel nokta mahalle kimliği. Hiçbir ilçede mahalle kimliği bu kadar kendine özgü, farklılaşan bir kimlik ögesi olarak belirgin bir şekilde çıktığını görmüyoruz İstanbul'da. Mekansal ve coğrafi yapısının bunu çok belirgin bir şekilde çıkardığını söyleyebiliriz. Plan raporlarında bizim karşımıza ‘Kentsel Tasarım Rehberi’ adında bir şey çıkıyor. Ama bu Kentsel Tasarım Rehberi paylaşım da değil. Bu yüzden bu rehberin içeriğinin tam olarak neyi kapsadığını, konuya nasıl baktığını, buradaki bu doğal ve tarihi mekansal yapının birlikteliğini hangi çerçevede değerlendirdiğini bilmiyoruz. Mutlaka bu kadar özenli çıkarılmış, analitik etütlerden sonra değerlendirilmiş olarak göreceğimiz çok geniş bir yelpazesi olacak içerik anlamında, buna inanıyorum. Ama bir taraftan da hem bu iklim değişikliği hem aslında deprem gibi Adalar’ın son derece yakınında olan bir gerçek ile ilgili nasıl bir çerçeve oluşturuyor, bunu göremiyoruz. Çünkü Adalar’ın halihazırdaki yapı stoğunda çok problemli olan yapılar var. Zeminden dolayı yaşanan bir takım sıkıntılı alanlar olduğu gibi, yapısal anlamda da çok eski binalar bulunmakta. Dolayısıyla buraya ilişkin oluşturulacak kararlar zincirinde nasıl bir çerçeveye sırtımızı dayayacağımızı da görmemiz gerekiyor. Bu nedenle, Kentsel Tasarım Rehberi’ni de bu süreçte görmek istiyoruz.

Tabii ki, diğer tüm ilçelerle kıyaslarsak, Adalar’daki katılım boyutunun, çok daha kuvvetli bir şekilde gerçekleştirileceğine inanıyorum. Çünkü Adalıların aidiyeti, tarih ve mekan konusundaki bilgisi çok güçlü. Dolayısıyla, o ilişkiyi kurması, planı okuması, alınacak kararlarda katılım sürecine tam bir destek sağlayabilmesi çok daha kolay bu bilgi birikimiyle. Bunu Adalar’da gerçekleşen katılım standlarında da gördük. Gerçekten herkes çok istekli bir şekilde sürece dahil olmaya çalıştı. Ama mesele sürecin devamında dahiliyeti sağlayamadık. Sadece askıya çıkarken değil bütün bu planlama sürecinde o dahiliyetle, o bilgilendirmeyle ilerlemek karşılıklı paylaşımlar açısından da önemli.

D.T.: Bu konulara ilgi gösteren insanlar çok da demoralize oluyor. Çünkü dünyada bile katılım zor bir şey, ülkemizdeki katılım ise emekleme sürecinde. Böyle bir süre sonra ‘mış gibi’ yapılması insanları tamamen demoralize ediyor.

İ.O.: Kesinlikle. Burada katılım derken, bilgi amaçlı değil, daha çok sürecin yapılandırılmasında rol alabilmeyi kastediyorum. Onun içerisinde ihtiyaçları, gereksinimleri tanımlıyor olmak önemli. Yazdan kışa değişen bir nüfus profilinden bahsediyoruz. Kaldı ki son dönemlerde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle artan ulaşım maliyetleri, erişilebilirlikle ilgili nüfus profilinde de çok ciddi bir değişiklik yaratacak. İşte bunları doğrudan alandaki kişilerle deneyimlemediğiniz ve o süreci işletmediğiniz takdirde sağlıklı bir plan sürecini de çıkarabilmek o kadar kolay değil diye düşünüyorum.

D.T.: Vaktimiz az olduğu için ben diğer bir soruya geçeceğim ama şunu da eklemek istiyorum; deprem, iklim krizi diyoruz ama biz yaptığımız çalışmalarda mesela gerçekten suyun içine verilmiş imar gördük. Şu anda dolgu alanı yani doldurulmuş ve oraya imar izni verilmiş. Yine bahçe veya tarla olarak gözüken yani arsa olmayan yerlere de imar verilmiş. Yani tek tek baktıkça, moralimizi bozacak çok şeyler çıkıyor. Burgazada derli toplu olduğu için daha net çıktı. Ama Büyükada çok büyük ve alanda dolaştıkça ekosistemin kaybını düşünmek...

Adaların tarihi mirasının, sosyokültürel yapısının, doğal dokusunun korunması ve devamlılığının sağlanabilmesi için planın ana temasının turizm olduğu görülmekte ki planlarda kıyı alanları eksik bırakılmasına rağmen bunu görebiliyoruz. Kıyı planları geldiğinde ve birleştiğinde bunu çok daha kuvvetli hissedeceğiz sanırım. Sizlerin bu konudaki yaklaşımları nedir?

İ.O.: İstersen sen başla Ebru.

E.F.: Aslında burada şöyle bir çelişki var; 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı yani üst ölçekteki plan diyor ki, ‘Adaların taşıma kapasitesi var’. Koruma-kullanma dengesini sağlamak lazım. Turizm açısından da bu taşıma kapasitesini, ziyaretçi yönetimini düşünmemiz gerekiyor. Tamam, çok güzel. Biz de onları görmek istiyoruz. Ama alt ölçekli plana baktığımızda peki turizmi olmayacaksa Ada’da ne olacak? Hakim ekonomik faaliyet ya da faaliyetler neler olabilecek? Buna ilişkin bir karar görmüyoruz. Taşıma kapasitesine ilişkin bir veri ya da bilgi, bunna ilişkin bir değerlendirme de görmüyoruz. Ziyaretçi yönetimi zaten başka bir şeye bırakılmış. Bu yapılacak diyor ama peki, tamam yapılsın, demek ki Adalar’ın turizmle ilgili bir sıkıntısı var. Adalar’ın barındırdığı potansiyelin hem nüfus anlamında, hem orada sabit yaşayan insanların nitelikleri anlamında, hem de Ada’nın ekosistemi ve kullanım biçimleri anlamında demek ki bizim buraları farklı şekilde düşünmemiz lazım. Artık turizm üzerine gitmememiz gerekiyor ama baktığımızda turizm için alan ayrıldığını görüyoruz.



Yeni bir plaj öneriliyor, yeni tesisler öneriliyor. Bizim korumamız gereken hem ekosistem olarak hem de kültürel açıdan, çok geniş anlamıyla söylüyorum, bir miras alanı var burada. Ama yine de turizm işlevi getiriliyor planda. Burada gördüğüm çelişki bu benim. Bizim orada yaşayanlarla beraber, onların nitelikleriyle beraber Adalar’ın potansiyelini düşünmemiz lazım. En net ve en kısa ifadesiyle ben bunları söyleyebilirim.

D.T.: Peki, şimdi Bianet’te yayınlanan yazınız üzerine her ikinize de bir soru sormak istiyorum. Sanırım Gülşen Hoca'nın da katkısı olmuş bu çalışmaya, buradan ona da çok selam yollayalım. Bu yazınızı, ‘Korurken saklanacaklar ve geliştirilecekler ayrımına dair kararlar hedef, strateji ve karar silsilesi içinde güncel ve doğru yaklaşımlarla verilmeli’ diyerek bitiriyorsunuz. Buradan yola çıkarak Adalar’da neleri saklamalıyız ve neleri geliştirmeliyiz?

İ.O.: Biz Ebru ile bu yazıyı oluştururken şunu kendi içimizde tartıştık. Bir takım atanmış roller var vebu roller uzun zamandır Adalar’a atanıyor. Ama galiba en çok bugün ve gelecek örüntüsünde aslında güncellenen bir açılıma ihtiyaç var. Yeni tanıma sektörel demek istemiyorum çünkü bu Ada ölçeğinde tanımlayacağımız bir şey de değil zaten ama yeni kullanımlar neler olabilir? Burada gerçekten herkesi bütünleştirici, Ada’nın dünya mirası olma niteliğini de bilgi ve paylaşıma sunan bir yapıyı nasıl tanımlayabiliriz? Belki bunun üzerinden hareket etmemiz lazım.

E.F.: Evet, ben de tam buna vurgu yapmak istemiştim. Programın adı gibi aslında Adalar, dünya mirası olmaya aday bir yer, öyle nitelikleri var. Dolayısıyla korumamız gerekenler tam da bu miras nitelikleri içinde ki bunu sadece kültürel miras ya da somut ve somut olmayan miras olarak söylemiyorum, ekosistemi de buna katarak söylüyorum. Adalar çok zengin, müthiş bir zenginliği var. Hem ekosistem açısından, yine bunu üstüne basarak söylemek istiyorum, hem de kültürel olarak. Şu an bir takım müzelere de sahip, o müzeler de harika. Bunu bir başlangıç olarak görüyorum. Adalar’ın geleceği turizm olamaz, ben bunu söyleyebilirim.

D.T.: Evet, zaten bakanlığa da gitmiş olan bir UNESCO geçici başvuru dosyası da var. Bu dosyanın da geliştirilerek evrensel normlarda da devam etmesi lazım. Ama yanı başımızda bir Yassıada örneği var. Yani şu anda özellikle bazı yerlerde yapılmakta olan inşaatlar, size bahsettiğim büyük spor salonu, büyük okullar adeta bir küçük Yassıada. Bu küçücük Adalar’ın ekosistemi içerisinde bu kadar büyük, bu kadar devasa yapılar... Herhalde hepimizin üzerinde düşünmesi gereken ve hepimizin de dikkatinden kaçmayan bir şey değil mi? Bunu sorgulamalıyız.

İ.O.: Çünkü sizin de söylediğiniz gibi aslında Adalar, dünya mirası olarak sadece yaşayanların değil herkesin sahip çıkması ve koruması gereken bir miras.

D.T.: O zaman bu mirası hep beraber korumamız gerektiğini söyleyerek bitirelim. Adalar hiç kimsenin değil, esasında Adalar herkesin. Yani orada illaki bir evinizin olması gerekmiyor. Herkesin orada şifalanıp sonra da şehre geri döneceği, tekrar tekrar geleceği, koruyacağı, kollayacağı bir yer. Bu nedenle tüm Türkiye’nin ve özel olarak da İstanbul’da yaşayanların bu süreci ve bu davayı takip etmesi, dahil olması gerekiyor. Eğer Adalar’ın %65’ini kaplayan ormanlarda nefeslenebilmek, arınabilmek istiyorsak bunu yapmak gerekiyor, Adalar’ı korumak gerekiyor. Sizler de korumacı olarak bugün buradaydınız değil mi?

E.F.: Planlamanın önemli bir kısmı koruma aslında.

D.T.: Tabii korumak derken, onu buzdolabına koymaktan bahsetmiyoruz. Aynı zamanda kullanarak korumak ve gelecekte çocuklarımıza bırakabilmek için. Çok teşekkür ederim, iyi ki geldiniz. Bugün konuklarımız Ebru Firidin ve İnci Olgun’du. Sağolun, var olun. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Adalar hepimizin!