Çıldırtan Kitap (2007), Alacagöl Efsanesi (2008), Cennetin Kalıntıları (2011) ve İsa’yı Beklemek (2013). İlkinden bu yana kitaplarını yakından takip ettiğim, merakla okuduğum isimlerden biri Levent Şenyürek. Ama bu sefer, biraz fazlaca meraklandırdı bizi! Son kitaptan sekiz yıl sonra çıkmış oldu Rüya Gören.
Aslında Levent Şenyürek’le ilk olarak, 1998-2004 yılları arasında TBD Bilişim Dergisi Bilimkurgu Öykü Yarışmalarında dereceye giren eserlerden bir seçki olarak yayımlanan Bilimkurgu Öyküleri (Remzi Kitabevi, 2005) kitabında tanışmıştık. Söz konusu yarışmanın 2001 yılı ikincisi olan “Zisudra’nın Gemisi” başlıklı öyküsünde Şenyürek, Nuh’un Gemisi’yle ilgili ilginç bir teoriyi konu ediyordu. Karadeniz’deki bir enkazı araştırmak üzere bir araya gelen bilim insanları, bu araştırma esnasında derin sularda buldukları bir metal kutuyu araştırma gemisine çıkarmayı başarırlar. Yaptıkları ilk araştırmadan çıkan sonuçlar; söz konusu kutu doğada bulunmayan çelik sertliğinde bir polimerden yapılmıştır, bu malzeme yaklaşık on iki bin yıl önce üretilmiştir ve içinde bilinmeyen türlerin kök hücrelerine rastlanmıştır. Hikâyenin kahramanı bu verileri gözden geçirdikten sonra, “Bu Nuh’un Gemisi,” diye haykırmaktan kendini alamaz ve konuya şu şekilde bir açıklama yapılır: “Dünyanın bütün hayvan türlerini küçük bir gemide toplamanın tek bir yolu var... Gemiye sadece onların kök hücrelerini yüklemek!” Kutuda neden dünyada var olmayan, bilinmeyen türlere ait hücrelerin bulunduğunun açıklaması da şöyledir: “Bulduğumuz kutu açılmamıştı. Bütün diğer kutular, binlercesi açılmıştı ve onların taşıdığı kök hücrelerden bugünün canlıları türedi. Açılmayan kutudaki canlıların ise nesilleri tükenmiş oldu.”
Şenyürek’in eserlerinde özellikle altı çizilmesi gereken unsurun, bilim ile kurguyu bir araya getirişindeki yöntem olduğunu düşünüyorum. İsmine rastladığımız ilk öyküden başlayarak her bir kitabında da tanıklık edeceğimiz gibi, bilim ile kurguyu kimi zaman bir tarafa ağırlık vererek kimi zaman diğer tarafa ya da kimi zaman birbiriyle alakasızmış gibi görünen ama bir anda bir araya getirip harmanlayarak oluşturduğu yapı. Benzer bir gelgit hali Rüya Gören’de de var ama önceki kitaplarda “okuma zevki” veren bu durum, Rüya Gören’i okurken tedirgin edici bir atmosfer sebebi olarak karşımıza çıkıyor. Hikâyenin “dışında” kalamıyoruz pek…
Rüya Gören’de tanıdık bir dünya ile karşılaşıyoruz aslında ama tam emin olamadığımız bir aşinalık. Diğer bir deyişle, tekinsiz bir atmosfer sarıyor etrafımızı kitaba başlar başlamaz. Mekânı bildiğimizi söyleyebiliriz, Boğaz’a sahip büyük bir şehir ama neden önemini yitirmiştir artık, neden terk edilmiştir? Zamandan emin olmak ise daha da zor… Sayfalarda ilerlemek çare olmuyor. Üstelik, hikâyeye bir salgın söylentisinin eklenmesiyle birlikte, daha da kalınlaşıyor o etrafımızdaki tekinsiz atmosfer. “Tam da bu zamanda,” diye düşünmemek elde değil!
RÜYA GÖREN
Levent Şenyürek
Alfa Yayınları, 2021, 78 s.