Mary Delany ve büyük eseri Flora Delanica koleksiyonu

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Alışılmışın dışında bir teknikle yapılmış ama bilimsel doğruluğu ve sanatsal inceliğiyle o dönemin önemli botanik illüstrasyonlarıyla yarışacak düzeyde olan 10 ciltlik Flora Delanica koleksiyonu ve yaratıcısı İngiliz sanatçı Mary Delany'den bahsediyoruz. 

Mary Delany ve büyük eseri
 

Mary Delany ve büyük eseri

podcast servisi: iTunes / RSS

(7 Haziran 2020 tarihinde Botanitopya programında yayınlanmıştır.)

Botanik tarihçileri ve sanatçılar, kâğıt üzerine suluboya gibi geleneksel olanın dışında kalan malzeme ve tekniklere belli bir mesafeyle yaklaşmış yıllarca. O yüzden Delany'nin kesilmiş ufak kâğıt parçalarının tutkalla birleştirilmesi gibi yenilikçi sayılabilecek bir teknikle yaptığı kâğıt çiçek kolajlarının güzelliği ve değerinin fark edilmesi için 200 yılın geçmesi gerekecekti. 

Mary Granville Pendarves Delany (1700-1788) birçok sanatçının aksine farklı yollardan gelerek çok geç bir yaşta tanışmış bu dünyayla; kendi amacını buluncaya kadar uzun yıllar geçmesi gerekecekti. Kesilmiş kâğıt parçalarından kolajlar yapmaya başladığında tam 72 yaşındadır; "...çiçekleri kopya etmenin yeni bir yolunu" keşfettim diye yazar bir mektubunda. 10 yıl boyunca 1000'e yakın bu kâğıt mozaiklerden yapar; Delany'nin yönteminde çiçekler, duvar kağıdından ya da elde renklendirilmiş kağıtlardan, bir neşterle ya da küçük makasla kesilmiş parçalarla oluşturuluyor. Aynen bir bitki ressamı gibi bilimsel doğruluğundan emin olmak için canlı bitki örneklerini gözlemleyerek renklerini, duruş biçimini, yapraklarının kıvrımını doğadaki haliyle betimlemeye dikkat etmiş. Üst üste yapıştırılmış incecik kağıtların, koyu renk bir fon üzerinde birleştirilmiş olması, kompozisyonun dramatik etkisini de artırmış elbette. Her bitki mozaiği Linneaus'un adlandırma sistemine göre, bitki örneğinin toplandığı yer bilgisi de belirtilerek tek tek etiketlenmiş; bu da koleksiyonu botanik tarihi açısından değerli kılıyor. 

Evlenmeden önceki adıyla Mary Granville, 1700 yılında İngiltere'nin güneybatısında Wiltshire'da doğmuş. Güçlü bağlantıları olan soylu bir aileden geliyor. Genç yaştayken, ailesiyle birlikte Londra'ya taşınır. Fransız kültüründen gelen bir okulda eğitim aldıktan sonra teyzesi Lady Stanley'in yanında, "Fransızca, tarih, müzik, nakış, dans" dersleri alır; eve gidip gelen Handel'in bestelerini dinler; ondan aldığı derslerle çimbalo çalabilen iyi eğitimli bir genç kızdır. Hayali, sarayda soylu bir kadının asistanı olmaktır ama Kraliçe Anne'in ölümüyle politik rüzgarlar değişince aile İngiliz sosyetesinin dışında kalır ve finansal gücünü de kaybeder. Bu yüzden, ekonomik güvence için sadece 17 yaşındayken, Granville ailesinin politik olarak desteklediği İskoçyalı katoliklerden Alexander Pendarves ile evlenmek zorunda kalmış. Yaşça kendisinden oldukça büyüktür eşi... Jane Austin hikayelerine benzeyen bir durum beklendiği gibi... Cornwall'deki yeni evine taşınır. Biraz bakımsız durumda bir şatodur burası. (Şair Ovidius'un hikayesinde Hades'in karanlığına, cehenneme açılan göle atfen) "Averno" adını verir yeni evine. Şöyle yazmıştır hatta daha sonra: "... altara geldiğimde, ruhumun derinliklerinde, kurban edilmek üzere getirilmiş, Iphigenia gibi hissediyordum." Onu Truva'ya götürecek rüzgarları salması için Kral Agamemnon'un tanrılara kurban ettiği kızı ile özdeşleşmiştir kendini. Burada doğanın içinde olmak, çiçekleri nakışa ve resme aktarmak onu mutlu eder ama bir süre sonra eşinin gut hastalığının ilerlemesiyle, Londra'ya taşınırlar; evliliklerinin yedinci yılında eşi hayatını kaybedinceye kadar da onun bakımından başka bir şeyle ilgilenemez. 

Yine bir güvencesi yoktur ama görgülü ve iyi eğitimli bir dul olması, ona -bekar bir kadının sahip olamayacağı- yeni fırsatlar sunar; sanatsal çalışmalar yapmaya ya da saray çevrelerinde İngiliz sosyetesine mensup üst sınıftan insanlarla arkadaşlık kurmaya ve özgürce sosyalleşmeye başlar. 20'li yaşlardayken, giyimle ilgili parlak fikirleriyle moda tasarımcısı olarak kabul görür. Siyah saten üzerine nakışla işlediği yabani çiçek motifli elbise, yıllar sonra yapacağı kolajlarını da anımsatıyor. 

Londra'nın canlı sosyal hayatından keyif alır; resim dersleri almaya devam eder. İrlandalı şair ve yazar Jonathan Swift gibi dönemin önemli insanlarıyla tanışır. Swift, onu protestan İrlandalı papaz ve şair, ayrıca Dublin'de Trinity College'da öğretmen olan Patrick Delany ile tanıştırır. Kısa bir süre sonra kendi ifadesiyle "kalbinin güzelliği, insanlığı, hüsnüniyeti, hayırseverliği ve cömertliğinden" etkilenerek onunla evlenir ve Dublin yakınlarındaki Delville'de yaşamaya başlarlar. İkinci evliliğiyle daha güzel bir evre başlar hayatında; başta zıt karakterlerin evliliği gibi görünse de ikili, bahçe düzenlemek ve yeni bitkiler yetiştirip geliştirmekten mutlu olur. 

11 hektarlık bu arazide grottolar, tapınak ve limonluk da vardır; Swift'in şiirlerine bile esin kaynağı olur bu bahçe. Bahçeciliğe ek olarak Mary, sanatsal yeteneklerini de geliştirir; deniz kabuklarıyla yapılan dekoratif sanat eserler, manzara ressamlığı ve siluet kesme sanatı gibi kendi zamanında moda olan tüm uğraşlarla ilgilenmeye başlar. Patrick'in cesaretlendirmesiyle Mary birinci sınıf bir sanatçı olur. Malikane arazisinde bulunan bir şapeli dini resimlerle süsleme işini ona verir. "[Raphael'in] Başkalaşım/ Transfiguration eserinden sonra o güne dek gördüğüm en güzel resimdi" diye yazar Mary'nin kız kardeşine eşi Patrick. Mutlu bir evlilikleri vardır ama uzun süren bir hastalıktan sonra ikinci eşi 1768 yılında, 85 yaşındayken hayata veda eder; zor zamanlara rağmen yaratıcı işlerle dolu 25 yıl geçirmişlerdir birlikte. 

Mary Delany, botanik dünyasıyla çok geç tanıştı demiştim... İkinci eşinin ölümü üzerine, bütün zamanını doğa tarihi bilgisini geliştirmeye, farklı sanat ve zanaat teknikleriyle ilgilenmeye çalışır. Yazlarını da Buckinghamshire'da, yine sosyeteden tanıdığı arkadaşı Portland Düşesi Margaret Bentinck'in malikanesinde geçirir. Doğa tarihine büyük ilgisi olan düşes, merak kabinlerine ve İngiltere'nin en büyük bitki koleksiyonuna sahiptir. Onun botanik bahçesi de bir şanstır Mary için. Düşesin kızlarına bitki resmi yapmayı öğreten kişi, dönemin en iyi ressamlarından Georg Dionysius Ehret'ti. 

Düşesin malikanesi, bitkilerini, hayvanları ve merak kabinlerini dolduran nadir parçalarını kataloglaması, tasnif etmesi için ona yardım eden botanikçilerin, ornitologların, yumuşakça uzmanları yani konkolojistlerin ve entomologların gelip gittiği bir yerdir; sanatçıların ve bilim insanlarının buluşma noktası gibidir. Mary Delany'nin biyografi yazarı Molly Peacock düşesi şöyle tarif etmiş: "Bu kadın için dolu dolu yaşamak, kendine ait bir mekâna sahip olmak değil, kendine ait bir kozmosa sahip olmak demekti." Evin diğer sürekli ziyaretçileri arasında, bitki koleksiyoncusu Sir Joseph Banks ve botanikçi Daniel Solander, John Fothergill gibi isimler de vardır. Bu malikanedeki yoğun trafik, Mary'nin de uzun süren yasından kurtulmasını sağlar. 

Endeavour gemisiyle, Kaptan Cook'un Büyük Okyanus'a doğru yaptığı ilk sefere katılan ve bilimsel araştırma yapan Banks ve Solander, 1771 yılında ülkelerine döner dönmez, Delany ve Düşes de onları Londra'da ziyaret ederek, seyahat boyunca topladıklarını görmeye giderler. Egzotik ülkelerden topladıkları preslenmiş bitki ve resimlerden oluşan bu koleksiyon, Mary Delany'ye bir yıl sonra yapmaya başlayacağı Flora Delanica için de ilham vermiş olmalı.

Kâğıt kolaja başlama hikayesi de şöyle: Bir gün Mary abanoz ağacından sehpa üzerinde bir turnagagası çiçeği ve onunla aynı renkte bir kâğıt parçası olduğunu fark eder. Ve bir makas alıp çiçeğin petallerini birebir boyutta ve kağıtlardan keserek yapmaya başlar. 

Evet, "çiçekleri taklit etmenin yeni bir yolunu keşfetmiştir." "Çiçek mozaikleri" dediği bu kolaj tekniğinde, bir bitki örneğinin farklı kısımlarını göstermek için renkli kağıtlar çok küçük parçalar halinde kesilerek, siyah bir fon üzerine, katman katman birleştirilip yapıştırılıyor. Bazı durumlarda bu kolaj, suluboyayla ya da tomurcukların ya da tohumlarının doğrudan yapıştırılmasıyla da tamamlanabiliyor; bu karışık teknik hiç uygulanmamıştır daha önce. Ortaya çıkan iş görsel açıdan cezbedici olduğu kadar botanik açıdan da bilimsel bir kesinliğe, gerçekçiliğe sahip. 

Düşesin Bulstrode'daki bahçesi de çizebileceği yüzlerce bitkiyle doludur ama kâğıttan imitasyonlarını yapması için dünyanın farklı köşelerine ait çiçek ve bitki örnekleri de gelmeye başlar. Düşesin malikanesine geldiği günlerden birinde, bu mozaikleri gören Banks, Kew Kraliyet Botanik Bahçelerinden ona çiçekler gönderir. Ortaya çıkardığı işler o kadar gerçekçidir ki Banks, kolajların doğanın kusursuz imitasyonları olduğundan söz eder. 18. yüzyılda yaşamış sanat tarihçisi Horace Walpole, Anecdotes/Anekdotlar'ında, onun işlerini incelediğinde "kâğıt kolaj sanatını keşfeden Delany son derece duyarlı ve mükemmel bir estetik bakış açısına sahip" diye yazmış. 

Bu kolajlar, sanat ve bilimi birleştirmenin yeni bir yolu olarak son derece değerli sayılıyor bugün. Sıklıkla suluboya olduğu sanılıyor ama dikkatlice incelendiğinde ancak minik minik parçalar halinde, büyük bir özenle katman katman birleştirilmiş, -onun söylediği gibi- "mozaikler" olduğu anlaşılabiliyor. Kimi bitki örneklerinde, her bir çiçek için 200 kâğıttan petal eklediği çalışmaları da var. Işık gölge ve derinlik yaratmak için büyükten küçüğe doğru kat kat birbirine sabitlerken yumurta akı ya da sulandırılmış un gibi doğal yapıştırıcılar kullanmış. 

Mary Delany yaklaşık on yıl kadar bu meşakkatli işlerini azim ve sebatla sürdürmüş; bu süre içinde nerdeyse 1000 kolaj üretmiş ama sonunda, 82 yaşındayken bekleneceği üzere gözleri bozulunca, bu işi bırakmak zorunda kalmış. Üç yıl sonra da Portland Düşesi, 80. doğum gününden sadece birkaç gün önce hayata veda eder. Bu iki kadını sürekli ziyaret eden Kral III. George ve Kraliçe Charlotte, Düşes'in ölümünden sonra ona yıllık bir ödenek tahsis ederek Windsor'daki kır evlerinde yaşamasını teklif ederler. Akşamları kraliyet ailesiyle vakit geçirirken, çocuklarına öğretmenlik yapar; kraliçeye de kendi herbaryumunu oluşturmasına yardımcı olur. 

Mary Delany, 15 Nisan 1778 yılında öldüğünde arkasında çizimler, işlemeler, mektuplar ve tam tamına 985 adet kesilmiş kâğıttan çiçek mozaiği bırakmış. Onun kâğıttan mozaiklerinin, çok uzun yıllar sonra Alman Dada sanatçısı Hannah Höch'den, yine Dada akımını izleyen Amerikalı fotoğrafçı Man Ray'e kadar birçok sanatçının kullandığı bu kolaj sanatının ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.

The Flora Delanica adıyla anılan bu koleksiyon, on ayrı albüm olarak düzenlenmiş olarak 1897'de sanatçının yeğeni Augusta Hall tarafından British Museum'a bağışlanmış. Şu linkten incelenebilir: https://www.britishmuseum.org/collection/object/P_1897-0505-554

Müzenin randevu sistemiyle araştırmacılara açık olan Baskı ve Çizimler bölümünün de en çok ziyaret edilen ve incelenen koleksiyonlarından biri. Kâğıttan mozaikler çok hassas olduğu için sadece küçük bir bölümün araştırmacılar tarafından incelenmesine izin var. 

18. yüzyılın sonlarında bitki avcılarının Güney Amerika ve Karayip Adalarından toplayıp Avrupa bahçeleriyle tanıştırdığı Cactus grandifloras ve Aloe perfoliata (1780) çiçekleri var örneğin bu kolajlar arasında... Kırmızı Frenk gülü ya da Galya gülü denen Rosa galica (1782) Türkiye ve Kafkasya'ya özgü ve Orta Avrupa'da ilk yetiştirilen gül türlerinden biri.  Dar yapraklı şakayık Paeonia Tenuifolia (1778)'yı da resmetmiş; nesli tükenmek üzere olan bitkilerden biri bugün. Bizde Karadeniz ve Istranca dağlarında yetişiyor. Tropik bir bitki olan Erythrina Fulgens (1780) bir günebakan Helianthus Annuus (1772-1782), nesli azalan bir çiçek olan yaz siklameni Cyclamen Europeaum (1777), Amerikan orman gülü Rhododendron Maximum (1778) gibi çiçekler de var. Çiçeklerin betimlendiği her bir sayfada o bitkinin bilimsel hem de halk arasında söylenen yaygın adı, hangi tarihte ve nerede yapıldığı ve o bitki örneğini kimin bağışladığı da belirtilmiş. Delany'nin işlerinde, kâğıttan çiçek mozaiklerinin hemen altında aynı zamanda onun kendi stiline özgü, yine kesilmiş kağıtlarla yapılmış MD monogramı da görülebiliyor.