Vikingler zamanından beri meleklerle, büyüyle, şifayla anılan Melek Otu (Angelica archangelica)'nu anlattık. Bu tatlı kokulu bitkinin Kuzey Avrupa ülkelerinin folklorunda, kültüründe, mutfağında önemli bir yeri var.
Angelica, maydanozgiller familyasına ait. Havuç, kereviz ve maydanoz da dahil 60 tür içeren bir cinsi temsil ediyor. Maydanozgiller, zehirli baldıran otu ve yaban otu gibi zehirli türlerin yanı sıra rezene, maydanoz ve asafoetida gibi hem tıpta hem de yemek pişirmede uzun süredir kullanılan birçok türü içeren bir familya. Diğer türler arasında, bizim topraklarda da yetişen yabani bir formu olan A. sylvestris ve A. purpurasens ile geleneksel Çin tıbbında yaygın olarak kullanılan A. sinensis de var. Anadolu'da melek otunun yanı sıra selemotu ya da kekirede diyoruz biz bu bitkiye...
Çiçekleri çok çeşitli böcekler tarafından tozlaşıyor. Giderek nadir görülen kırlangıçkuyruğu kelebeği, yumurtalarını melek otunun yanı sıra akrabaları rezene ve yabani havuç üzerine bırakır. Beyaz benekli Eupithecia güvesi gibi birçok güvenin melek otuyla beslendiği biliniyor.
Kuzenleri rezene, maydanoz, anason, kimyon ve frenk soğanından farklı olarak tatlı kokulu. Kimi onu miskle, kimi ardıçla karşılaştırır. Laponyalılar (Samiler) aromasının ilham vereceği inancıyla şairlerini de onunla ödüllendirirmiş. Bitkinin şifa için kullanımına dair en eski bilgiler, 11. yüzyılda yazılmış ve tarihi ilk olarak Norveç yasama meclislerinden Vikinglerin Old Norse yasa kitaplarına dek uzanıyor. Kuzey Avrupalılar için o kadar değerlidir ki, bitkileri özel konutlardan çalmanın suç olduğu dahi belirtilmiş. Anavatanı Kuzey toprakları; Buz Devri'nden sağ çıktığına ve Finlandiya, İsveç, Norveç, İzlanda ve Faroe Adaları'nın Arktik bölgelerinden geldiğine inanılıyor. Samiler, yolculukta yapraklarını balıkları korumak için kullanırmış; bahçeye dikilirse ömrü uzatabileceğine inanmışlar.
12. yüzyıldan beri tatlandırıcı olarak da kullanılmış. Norveçliler bugün hala ekmek yapımında melek otu kökü kullanıyor. Grönland, Faroe Adaları ve İzlanda'da, melek otunun uzun, parlak yeşil, etli sapları şekerlemelerde, pasta süslemelerinde ve reçellerde kullanılıyor. İsveçli botanikçi Carl Linneaus, ülkenin kuzeyinde yaptığı seyahatlerde, melek otunun sebze olarak kullanıldığını kaydetmiş; insanların körpe sapları "elma gibi" soyup yediklerine tanık olmuş. Linneaus ayrıca ren geyiği sütünü tatlandırmak için kullanıldığını da yazmış kitabında.
Halk hekimliğinde melekotu bronşitleri hafifletmek, karaciğer fonksiyonlarını uyarmak ve beyin ile baş şikayetleri için bir çare olarak ya da ağrılı eklemlerin ağrılarını dindirmek, sinirlilik, baş dönmesi ve yorgunluk için kullanılmış. Bitki uzmanları, zayıf dolaşımı iyileştirmek için melek otunun bir ısınma toniği olduğunu biliyorlardı ve bundan dolayı bu tonik, Samilerin de en çok kullandığı ilaçlardan biriydi.
Melek otunun büyülü koruma güçlerine sahip olduğuna inanılıyordu. Pagan şifa ritüellerinin bir parçasını olan bitki, Milano'daki 1510 veba salgını sırasında simyager ve doktor Paracelsus tarafından kullanılmış. İngiltere'deki Büyük Veba sırasında A. archangelica, antiseptik özelliklerinden dolayı tedaviden ziyade önleyici olarak kullanılmış. Batı tıbbında sindirim şikayetleri de dahil olmak üzere birçok rahatsızlığın tedavisinde de bu bitkinin yeri var.
Angelica'nın 1905 tarihli Meals Medicinaladlı kitabında yazan başka kullanımları da var. Dr. W.T. Fernie şöyle yazmış:
Şekerlemecilerimizin sattığı şekerlenmiş saplar, hazımsızlığı gidermek için mükemmel. Gaz giderici bir tonik olarak mis gibi kokuyor. Ayrıca antiseptiktir.
Bazılarına göre sapları çiğnemek gerçekten de şişkinliği azaltsa da Dr. Fernie iddialarında bunun ötesine de geçiyor; ona göre melek otu bulaşıcı hastalıklar için geleneksel bir çare. 1643 tarihli Speculum Mundi'den alıntı yapıyor ve şöyle söylüyor:
Vebaya neden olan bulaşıcı hava, Angelica'yı ağızlarına atıp çiğneyenlere bulaşmaz.
Kökü yakıp dumanı solumanın zihni ve bedeni rahatlattığı, hayal gücünü harekete geçirdiği ve depresyonu hafiflettiği; hatta "boynunuza melek otu takarsanız, cadılardan ve büyülerinden koruyan bir tılsım görevi göreceği" de yazıyor kitaplarda.