Gökçe Türkmen ve Alper Can Kılıç, Birlikte Üretiyoruz'da kooperatif nedir, ne değildir sorusundan yola çıkarak kooperatifçiliğin bilinenlerini ve bilinmeyenlerini paylaşıyorlar.
Gökçe Türkmen: Merhaba sevgili Açık Radyo dinleyicileri. Ben Gökçe.
Alper Can Kılıç: Ben Alper.
G.T.: Birlikte Üretiyoruz programına hoş geldiniz. Baştan belirtmek isterim ki böyle bir deneyimin parçası olmak bir harika, ama biz hiç bilmediğimiz radyoculuk sularına girince açıkçası işlerin bambaşka olduğunu fark ettik. Yeni bir program başlangıcı olduğu için -bu kontenjana sığınarak- sürçülisan edersem affola diyerek başlamak isterim önce.
Biz Açık Radyo dinleyicisiyle buluşmak, kooperatifçilik üzerine sohbetlerimizi, aklımızda ve deneyimlerimizde birikenleri sizlere aktarabilmek için burada bir program yapmaya niyet ettik aslında. Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine sahip Açık Radyo da dedi ki, “Çarşamba akşamları mikrofon sizde. Hadi bakalım neler çıkacak neler anlatacaksınız.” Biz de 15 günde bir sizlerle buluşmak üzerine bir akış hazırladık. Hem bilgilendirme amaçlı programlar yaptığımız sohbetlerimiz olacak, hem de zaman zaman konuklarımızla buluşup kooperatifçilik hakkında onlara sorularımızı yönelteceğiz ve yanıtlarını birlikte dinleyeceğiz.
A.C.K.: Evet, öncelikle ben de bize bu alanı açtıkları için ülkemizdeki alternatif radyoculuğu ve radyoculuğa verdikleri ve vermekte oldukları emeklerden dolayı Açık Radyo’ya ve tüm çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Gökçe ve benim yollarımızın kesiştiği birçok farklı alan var tabii ama bu programda bizi bir araya getiren şey kooperatifçilik deneyimimiz oldu.
Her ikimizin de parçası olduğu bir bilişim kooperatifi var. İş üretirken alternatif bir yönetim anlayışı nasıl olur diye sorgulayan bir grup girişimci, bundan yaklaşık dört yıl önce bir araya geldi ve yaptığımız tartışmalar, okumalar, araştırmalar ve bir sürü konu üzerine oluşturduğumuz tartışmalar sonucunda kooperatif olmayı öğrendik. Öğrenmeye de devam ediyoruz. Yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz deneyimlerimizle de ne güzel ki bugün buradayız Gökçe ve bu programı yapıyoruz.
G.T.: Evet gerçekten bu stüdyonun içinde olmak yani hep böyle parçası olan bir şey hayatımızda, çünkü Açık Radyo ve burada bulunmak ayrı bir heyecan verdi bana da. Biz, ‘Biz kimiz? Neden buradayız’ kısmından bir küçük bahsetmiş gibi olduk ama özetle diyebiliriz ki işçi kooperatiflerini yaygınlaştırmak hedefiyle aldığımız bir kooperatifçilik yolu var. Bununla ilgili deneyimlerimiz, araştırmalarımız oluşuyor elbette ve bunları sizlere aktarmak, bir bilene ya da bu durumun içinde yer alan bir yaşayana danışacağımız zaman da sizlerin de buna tanıklık etmesini duymasını istedik. Bizim konuştuklarımızdan sizler de haberdar olun ve hatta sizlerin de ekleyecekleri varsa elbette biz de sizlerden öğrenelim isteriz.
A.C.K.: Evet, ufak bir giriş yapacağız aslında kooperatifçiliğe. ‘Kooperatif nedir, ne değildir? Kooperatifçilikle ilgili yanlış bilinenler nelerdir? Şirket ve kooperatif ikilisinde kooperatif olmak neden daha manalıdır?’ gibi bir konseptle aslında açılış gezintimizi yapacağız. Sonrasında da biraz zamanda yolculuğa çıkacağız. Bugünün kooperatifçiliğinden geriye doğru bakacağız ve Cumhuriyet döneminin ardında, Osmanlı döneminde, memleket sandıkları, gedik sistemi, loncalar, Osmanlı'nın ötesinde de Selçuklular dönemine biraz değineceğiz. Ahilik, Bacıyan-ı Rumlar, neler neler… geniş bir gezinti olacak. Bakalım. Bu topraklarda kimlerden yayılmış bu anlayış, biz bugün hangi tarihsel deneyimi tekrar geri çağırmak için asamızı havaya kaldıracağız? Bunlardan birazcık size bahsetmek istiyoruz.
G.T.: Hadi bakalım o zaman köpürtmeye başlayalım. İlk karşılıklı birileriyle sohbet ediyor olsak, kooperatifçilik denince aklına ne gelir insanın diye kendi kendimize düşünerek yola çıkalım dedik. Tabii ki bu konularda sohbetlerimiz de oluyor insanlarla. Genelde yapı kooperatifleri, üretici kooperatifleri belki şimdi biraz sayısında ve görünürlüğünde artış olduğu için, kadın kooperatifleri, tüketici kooperatifleri gibi yanıtlar gelebiliyor. Ama bir de böyle biraz daha karanlık bir tarafı olmuş durumda yakın dönemde. Özellikle seksenlerde ve doksanlarda bir takım yolsuzluklarla anıldığı için -zimmete para geçirme, naylon faturalardan rüşvete gibi- böyle bir ön yargı hali de var kooperatifçiliğe. Bu da tabii biraz kooperatifçiliğin itibarsızlaşmasına sebep olmuş neticesi çıkabilir.
Dolayısıyla çok az insanın aslında ‘Kooperatifçilik ne demek? Nasıl işler, kuruluş yapıları nelerdir? Ekonomiye katkısı nedir? Politik altyapıları hangi konularda akıyordur?’ gibi konularda bilgisi var ya da yok zaten. Buna karşı olarak mesela kooperatifin şu tanımından yola çıkarak biraz orayı derinleştirmek istersek, insanların ortaklaşa hareket ederek sahip oldukları ve yönettikleri işletmeler aslında kooperatifler. Bu yüzden insanların bir araya gelerek güçlerini birleştirmesi ve ortak ihtiyaçlarını karşılaması için kurulan örgütlenmeler de denilebilir. Şimdi bu bilgi cebimizde olunca aslında akla gelen şeyler, başka başka şeyler de olabilirdi. Yani birtakım insanların aklına da elbette ki geliyordur. Onlar neler olabilir? Mesela, üyeler bu işletmeleri ortaklaşa çalışarak yönettiği için iş birliği, dayanışma ve ortaklaşa çalışma kavramı insanın aklına gelebilir, kooperatiflerde tüm üyeler eşit haklara sahip olduğu için ve karar alma süreçlerine de dahil oldukları için katılımcı demokrasi, adalet kavramları gelebilir. Temelde kar amacı gütmeyen işletmeler olması ki bunun hakkında da konuşacağız. Üyelerinin ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanması sebebiyle sosyal sorumluluk, toplumsal fayda ve sürdürülebilirlik kavramları da gelebilir insanın aklına.
Çalışan, ortak kavramı var. Bu, kooperatifçiliğin aslında yapısında olan bir kavram. Dolayısıyla hem çalışan hem de ortak olarak bir yönetici rolü de olduğu için işçi hakları, iş yerinde demokrasi, adalet ve eşitlik kavramları da gelebilirdi. Ekonomik işbirliği ve dayanışma yoluyla sürdürülebilir bir ekonomik model sunması sebebiyle alternatif ekonomik modeller, toplumsal dönüşüm kavramları, dayanışma ekonomisi konuşulabilirdi ki umarız konuşacağız bunları da bu arada. Yani bütün bunların hepsini saydığımızda aslında bu kavramlar büyük kavramlar. Çünkü katılımcı demokrasi, sosyal sorumluluk, işçi hakları hepsi bayağı altı yoğun kavramlar. Buralara ulaşabilmek için konumuz kooperatif olabilecek ise iyice öğrenmemiz aslında hepimizin, genelin hayrına olacaktır diye düşünüyorum.
A.C.K.:Evet, zaten bu ilk programda birazcık bunları öğrenip özümseyip, nasıl uygulamaya geçtiğini; daha sonraki programlarda ise konuklarımızı çağırarak öğrendiğimiz bir süreç yaşayacağız. Tabii burada Gökçe birazcık bahsetti, kooperatife dair yanlış bir algı oluşmuş belli bir zamanda yapılanlardan dolayı. Bir de bizim şu anda o algının sonucunda hissettiğimiz birtakım yanlış bilinenler dediğimiz bir listemiz var. Bu listeye de birazcık değinelim isterim.
Kooperatifçiliğin kökenleri aslında tarım ve hayvancılık faaliyetlerine dayanıyor
Kısaca üzerinden geçecek olursam, kooperatifçiliği sadece tarımsal veya kırsal kesim için geçerli bir araç, bir organizasyon olarak gören bir görüş var. Aslında Ahilik dönemindeki çıkışından da bahsedeceğiz. Debbağlık yani dericilik üzerinden aslında. Başlangıcı oradan başlamış, çıkışı oradan olmuş bir oluşum. Yani kökenleri aslında tarım ve hayvancılık faaliyetlerine de dayanıyor diyebiliriz tabii ki ama günümüzde kooperatifler pek çok farklı sektörde faaliyet gösteriyor. Tarım, gıda, bilişim, enerji, bankacılık, perakende, sağlık, inşaat, ulaştırma ve turizm gibi pek çok farklı sektör var. Onun dışında kooperatifler kar amacı gütmeyen örgütlerdir gibi bir algı da var. Gökçe az önce bahsettiğinde aslında o şekilde dile getirdi ama burada çok büyük bir ayrım var.
Kooperatifler kar elde etmeyi hedefliyorlar bir örgüt olarak, kar elde etme amacı olsa da bunu ortaklarının çıkarlarını korumak için ve katılım esasına göre yapıyorlar. Aynı zamanda bir patronluk durumu söz konusu değil. Ortak dediğimiz çalışan ortaklar yani kooperatifin işçileri. Aslında burada karı da paylaşabiliyorlar ya da kar tamamen sermayeye aktarılarak kooperatifin geliştirilmesi sağlanabiliyor. O açıdan da şirketlerden oldukça ayrışan bir yapısı var.
‘Kooperatifler küçük ölçekli işletmelerdir’ gibi bir algımız var. Kooperatif çeşitli büyüklükteki işletmeler için kullanılabilen bir iş modeli aslında. Bazı kooperatifler küçük çiftlikler ya da el sanatı işletmeleri gibi olabiliyor. Bazı kooperatiflerde daha büyük; enerji, bankacılık, perakende sektörüne yönelik işler ya da devasa işletmeler olabiliyor. Kooperatifler üyelerin ihtiyaçlarını karşılamak için ölçeklerini ve faaliyetlerini geliştirebiliyorlar. Yani kapasite geliştirmesinde yine kendi planlamaları dahilinde yapabilen yapılar, bu da onların üyelerini önceliklendirmelerini ve merkeze almalarını sağlıyor.
Onun dışında başka bir yanlışa daha değinelim. Yalnızca üyelerine mal veya hizmet sağlayan yapılardır gibi bir düşünce de var. Kooperatifler sadece üyelerine mal veya hizmet sağlamakla kalmıyor aynı zamanda onların yaşamsal olarak kalkınmasına ve refaha ulaşmalarına da bir araç oluyor. Ayrıca kooperatifler yerel ekonomiyi de destekliyor ve toplumsal fayda da yaratan yapılar. Özellikle bu noktada sosyal girişim, kooperatif şirketler şimdi birazcık günümüzde birbirine karışmış bir vaziyette sanki ama burada kooperatiflerin en büyük özelliğinin sıradan bir işletme olmayıp, bir sermaye yapısı olmayıp tamamen katılımcılarının sahip çıktığı bir yapı olduğunu vurgulayalım.
Kooperatifler herkese açık organizasyonlardır ve herkes üye olabilir
Kooperatiflere katılmak zor ya da karmaşıktır gibi bir algı da var. Kooperatifler aslında herkese açık organizasyonlardır ve herkes üye olabilir. Kooperatiflere katılmak için tabii belli şartlar, kurallar olabilir. Yani her kooperatif kendi şart ve kurallarını yaratabilir. Genellikle düşünüldüğü kadar da zor değildir girişler. Yönetim kurulu toplantıları oluyor üye alımı için gibi belli prosedürleri var, bürokratik işlemleri var. Yani siz de şimdiden bir kooperatif kurmayı hayatınızda planlamaya başlayabilirsiniz, korkmayın. Haydi şimdi siz de bir kooperatif kurmak için ilk adımı atın diyelim.
G.T.: Bir iş kurulacağı zaman, ‘şirket mi kurulsa, kooperatif mi kurulsa’ gibi bir sorunun bile çok fazla insanın aklına geleceğini zannetmiyorum. Yani onların birbirlerine böyle bir alternatif olarak açılan yollar olduğunu düşünen insan sayısı da azdır. Açıkçası benim de son yıllarda böyle çok daha aktif olarak hayatımda olan bir kavram. Senin bahsettiklerinin içerisinde zaten biraz neden şirket değil de kooperatif kurulsa daha iyi ve manalı olur kısmına cevaplar da vardı. O yanlış algıların içinde şöyle bir genel toparlamaya çalışırsak bu kısmı, şirketlerin merkezinde sermaye bulunuyor ve sermayeye dayalı bir faaliyet gösteriyorlar. Temel amaçları da kar elde etmek oluyor aslında. Kooperatifler ise ortak gayelerini gerçekleştirmek isteyen üyelerin sahip olduğu ve üyeler tarafından işletilen, merkezine de insanı yerleştiren girişimler ve üyelerinin gereksinimlerini karşılamak için kuruluyorlar. Bu gereksinimler ulaşım olabilir, üretim olur, tüketim, bilişim, yapı, hizmet, eğitim ve otuza yakın bir başlık çıkabilir hakikaten, yasaların içinde de var olan başlıkların altında. Ama temel amaç kar elde etmek değil Alper'in de bahsettiği gibi.
Kooperatifler elbette ki kar elde edebilir yani kooperatiflerin gelir fazlası elde etmesinde bir sakınca yok, bu gerçekleşen bir şey zaten. Burada kastedilen sadece birincil amaç olarak kar elde etmek yok. Sadece finansal sürdürülebilirliğini sağlamak, üyelerine hizmet verebilmek için harcamalarını karşılayacak ve büyümesini garanti edecek yeterli geliri elbette üretmek zorunda. İşte bu gelir fazlası olursa da büyümeyi finanse etmek üzere bir havuzda toplanıyor. Güvence altına alındıktan sonra da yapı zaten üyelerine eşit bir şekilde geri dağıtım gerçekleştiriyor. Gayet insaflı bir yönetim modeli var gibi gözüküyor açıkçası. Ama yine de böyle biraz daha ikna edici cümleler alabilir miyiz acaba sizden Alper Bey?
A.C.K.: Aslında sen de bahsettin, insanın aklına kooperatif denince neler gelebilir? Bu soruyu sorduğumuzda verdiğimiz cevaplar zaten kooperatifin şirket yerine tercih edilmesini sağlıyor. Çünkü insanı önceleyen bir yapısı var yani çalışanlarını merkeze alan bir yapısı var. Bunları da birazcık daha maddeleştirecek olursak demokratik bir yapı var ve bu öne çıkıyor.
Her üyenin kendi söz sahibi olabildiği, söz hakkı olduğu bir yapı bu ve eşit şekilde herkes yer alabiliyor bu yapının içerisinde. Üyelerin ihtiyaçlarına odaklanan bir yapısı var. Kooperatifler üyelerinin ihtiyaçlarına ve isteklerine göre hareket ediyorlar. Bu da önceden bahsettiğimiz ortağı merkeze alma konusunu pekiştiriyor zaten. Kar dağılımı konusu var. Kar dağılımı konusunda da kooperatifler, karın tüm üyeleri eşit olarak dağıtıldığı bir işletme modeli. Tabii bunu tüzükte de belirtebiliyorlar. Yani sermaye aktarım mı olacak? O yıl üyelere mi dağıtılacak? Bunu yine ortak kararla verdikleri için yani nasıl arzu ediliyorsa öyle oluyor.
Bunun dışında da güç birliği konusu var. Kooperatifler üyeleri bir araya gelerek güçlerini birleştirdikleri ve daha büyük projelere, daha büyük satın alımlara, satışlara katılabildiği bir işletme modeli. Bu küçük işletmelerin daha büyük pazarları ve daha büyük projelere girmesini olanak tanıyan bir yapı doğuruyor aslında. Bunun dışında da ekleyebileceğimiz toplumsal fayda konusu var. Kooperatifler kar amacı gütmeyen işletmeler olarak da nitelendirilebiliyor senin de söylediğin şekilde ve genellikle toplumsal ihtiyaçları, toplumun ihtiyaçlarını da karşılamaya yönelik bir organizasyon. Bu nedenle de topluma fayda sağlayan, kar amacı gütmeyen işletmeler olarak da adlandırabiliyoruz. Tabii burada kooperatiflerin türü ya da kooperatifin sosyal fayda yönünü ne kadar geliştirdiği çok önemli bir husus. Özellikle günümüzde güncel konulardan bir tanesi sosyal fayda konusu. Tüm bu avantajlar göz önüne alındığında da kooperatif kurmak sadece finansal açıdan değil, toplumsal açıdan da önemli bir rol oynayabilir. Ayrıca kooperatifler tüm üyelerinin karşılıklı işbirliği ve dayanışması yoluyla başarılı olabileceği bir işletme modeli de sunuyor ve bir taraftan da çalışanların kendi kendilerinin patronu haline geldikleri bir yapı oluşturuyor. Oldukça çekici bence.
G.T.: Evet, bence de. Yalnız şunu söyleyebiliriz belki bu noktada; kooperatifçilik bu anlamdaki sorunsalların tamamını çözebilecek bir sihirli değneğe sahip gibi bir iddiamız yok elbette ki. Sadece bugünün dünyasında zaten biz hali hazırda işleyişle ilgili birtakım görevler alıyoruz yani hepimiz bir işin parçasıyız, akışın içindeyiz aslında ve oradan da çıkmak gibi bir niyetimiz var mı yok mu o ayrı bir tartışma konusu elbette. Ama bu devam ederken bunun kapitalizmin içinde bir çözüm olabileceğini yani doğrudan kapitalizme çözüm değil ama kapitalizmin içinde bir çözüm olabileceğini Serkan Öngel'in cümlelerinden de alıntı yaparak söylemiş olalım. Selamlar olsun.
Biz, bu hikayenin üzerinde tarihsel yolculuk yapacak olduğumuzdan da bahsetmiştik. Burada bir şeyi yeniden yaratmak gibi değil de aslında geçmişte neler deneyimlenmiş ve onun üzerine neler koyarak ilerleyebiliriz diye geriye doğru gittiğimizde bizi ilk buyur eden Ahi Evran oldu. Ahilik hakkında birazcık konuşmak istiyoruz. ‘Ahi’, ‘kardeşim’ anlamına gelen Arapça bir kelimeymiş bu arada ama daha sonra bir Fransız, Türkoğlu'nda yaptığı araştırmalarda ‘yiğitlik’, ‘misafirperverlik’, ‘açıklık’ anlamına gelen ‘akı’ sözcüğünden de türediği düşünülmüş. Ahi Evran ismiyle tanınan İranlı Şeyh Nasurettin Mahmut, Horasan'dan kalkıp Anadolu'da Hacı Bektaşi Veli'nin Alevi Bektaşi Tasavvufi Türkmen Tarikatı'na bağlanıyor ve burada Hacı Bektaş-ı Veli'nin de tavsiyesiyle ahi teşkilatını kuruyor. Kendisi teşkilatın başkanı bu arada ve Ahi babası. Ahi baba denmesinin sebebini de yine sen bahsetmiştin. Kendisi dericilikle uğraşıyormuş, debbağlıkla; o esnafın başındaki yöneticiye ahi baba deniyormuş. O ismi oradan almış yani daha doğrusu. Mesela berber esnafının başında olana kethuda, ekmekçi esnafının başında olana ise ekmekçi başı gibi kavramlar varmış.
İlk bir araya gelmesi yani bu fikrin ortaya çıkışı, gayrimüslim esnafların ticarette çok yer almaları ama Türkmenlerin alamaması ve Moğol istilası sonrası da göç eden esnafların kendi aralarında bir dayanışma yapısına ihtiyaç duyması sebebiyle gerçekleşiyor. Bu yüzden de birçok şehirde ve köyde aslında hızlıca bir gelişim sergileniyor. Ahilik'in kendi kural ve kurulları var. Bir kişinin ahi olması için başka bir ahi tarafından önerilmesi zorunlu ve günümüzde bunlara karşılık gelebilecek bir takım fonksiyonlar da var bugüne kadar devam eden. Sanayi ve Ticaret Odaları’na benzetebiliriz. İş ve işveren sendikalarına benzetebiliriz yani Rekabet Kurumu, kalite standartları kurumları gibi. Ama asıl bu arada dikkatimizi çeken, Ahilik, fütüvetname diye bir başka koldan besleniyor. Oraya çok girmeyelim şu an ama burada daha maneviyat beslenen bir taraf var. Yedi fena hareketin bağlanması, bir de yedi güzel hareketin de bahşedilerek açılmasını istiyorlar. Burada aslında bizim, ahlaklı ve erdemli bir esnaf olmanın ya da buraya dahil olmanın, ahiliğe dahil olmanın bir takım ön koşulları gibi bir sıralama yapmışlar. Onu bize Alper aktarsın bence.
A.C.K.: Evet, süremiz çok kısıtlı olduğu için hızlı bir şekilde aktarmaya çalışıyorum yedi fena hareket ve yedi güzel hareketi.
- Bunlardan birincisi, cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak şeklinde. Bunun için sessiz bir süre bırakmak isterdim ama acele ederek devam edeceğiz.
- Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülayemet kapısını açmak. Burada hilim aslında akıllı ve kültürlü olmakla kazanılan, hoşgörülü, bağışlayıcı ve medeni davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlaki bir erdem olarak geçiyor. Mülayemet de yumuşaklık, yumuşak huy, yumuşak davranma manasında.
- Üç numara, hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak.
- Dört numara, tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını yani nefis terbiyesi kapısını açmak.
- Beş numara, halktan yana kapısını bağlamak, haktan yana kapısını açmak.
- Altı numara, herze ve hezeyan kapısını bağlamak, marifet kapısını açmak. Herze burada münasebetsiz, saçma sapan söz ya da davranış olarak geçiyor.
- Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak. Kafirler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, katiller, hırsızlar, dellaller yani aracılar vergi memurları, vurguncular örgüte katılamıyorlar.
Burada üç dereceli bir düzen söz konusu örgütün içinde de. Yiğitlik, yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık, halifelik, şeyhlik ve şeyh-ül meşayıhlık kademeleri var. Kişiler ahilik teşkilatına girince bunu yavaş yavaş aşıyorlar. Ahilik gelenekleri aslında Türkçe deyimlere de dönüşmüş. Bunlardan bir tanesi de ‘pabucu dama atmak’. Bu da aslında Ahilik'in peştemal kuşanma töreniyle ilgili. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni sırasında eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılıyor. Bir yandan da artık bu çırak ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmüyor ama bir taraftan da bir mertebe yükselmiş oluyor.
Ahilik'in kadınlar kolu olarak adlandırabileceğimiz bir yapı Anadolu Bacıları
G.T.: Şimdi böyle bir sürü kriter girdi; Ahilik teşkilatının içine alınamayanlar, çevresinde iyi tanınmayanlar, hırsızlar, tefeciler, vergi memurları gibi. Bütün bu hikayenin içinde o dönemi düşününce mesela kadınları buraya koymamaları ilgimizi çekti. Çünkü çok söz sahibi değil o dönemde kadınlar ve burada devreye Anadolu Bacıları girdi. Onlara konuk olduk. Ahilik'in kadınlar kolu olarak adlandırabileceğimiz bir yapı Anadolu Bacıları. Anadolu Bacıları’na Bacıyan-ı Rum da deniyor ve dünyada ahilik teşkilatıyla birlikte sadece kooperatifçiliğin ilk örneğini oluşturmamış Bacıyan-ı Rumlar. Aynı zamanda bir meslek teşkilatı olmanın yanında siyasi faaliyetlerin yürütüldüğü bir kadın örgütlenmesi de olmuş ve dünyadaki ilk kadın örgütlenmesi olduğuna yönelik araştırmalar da var. Bununla ilgili konuşacağız konuklarımız geldiğinde, kadın kooperatifçi arkadaşlarımız geldiğinde. Burayı ayrıca derinleştirmek istiyoruz. Zamanımız çok az kaldı Alper ama sana hemen Osmanlı döneminden bahsetmediğim için söz veriyorum.
A.C.K.: Osmanlı döneminde de aslında değinmeden geçmememiz gereken yapılanma, lonca teşkilatı. Lonca teşkilatına, Osmanlı Devleti'nde kent esnafının ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkarların örgütlenme biçimi diyebiliriz. Ahilik teşkilatının devamı niteliğinde bir yapı fakat şöyle bir fark var ki ahilik teşkilatı aynı dine sahip kişilerden yani Müslümanlardan oluşurken, Osmanlı'nın bu döneminde loncalarda farklı dinlere mensup kişiler de bulunabiliyor. Yani birazcık katılım şeması değişmiş diyelim.
G.T.: Yani bu lonca sisteminin içinde de kontrol edilemeyen birtakım başka değişkenler olmuş ve onun da üzerine bir ‘gedik teşkilatı’ denemişler bu arada Osmanlı döneminde. Tekel ve imtiyaz anlamına gelen gedik, sanat ve ticaretle uğraşabilme yetkisi. Burada da birtakım sorunlar çıkmış. Miras bırakılıyormuş gedik yapıları ve alım satımının yaşanması durumunda parası olanın -aslında bugün de çok yabancı olmadığımız- sahip olabildiği bir sermayeye dönüşmüş. Yani aslında kalfalardan gelecek olan yeni ustalara yer açılamamış. Çünkü o insanların maddi bir birikimi yokmuş bunu yapabilecek. O yüzden aslında işin erbabı olan kişiler de kalmamış. Başka başka birtakım krizler doğmuş ve en sonunda 1860’lara doğru bu hikaye de sonlanmış.
A.C.K.: Evet, sonrasında da 1867’de memleket sandıkları nizamnamesiyle farklı bir yapı kurulmuş. Ülkenin dört bir yanına sandıklar kurulmuş ve uzun bir süre kullanılmış. Bu sandıklarda da sandık bütçesinden giderler çıkartıldığında, kalan karın üçte ikisi sandığın bulunduğu vilayetin imar ve vakıf çalışmalarına yani halkın hizmeti için aktarılıyormuş. Takip eden süreçte de sandık işleyişlerinde bozulmalar olmuş ve sandıklar etkisini yitirmişler. Bu dönemi modern finans anlayışına uygun olarak işlev yapan Ziraat Bankası'nın da kuruluşuyla kapatıyoruz diyebiliriz, hızlı bir kapanış yapacaksak.
G.T.: Evet, memleket sandıkları biraz böyle Tarım Kredi Kooperatifçiliğine de benziyor aslında. Tarım çok önemli elbette ki ülkenin kalkınması için. O yüzden Cumhuriyet döneminde de kooperatifçilik deneyimleri daha çok tarım sektöründe yapılanmanın, örgütlenmenin gerçekleşmesiyle mümkün olmuş. Bunu önümüzdeki haftalarda da muhakkak konuşacağız. Atatürk'ün 1931’de İzmir Ticaret Odası'nda yaptığı bir konuşmada, bu konuya değindiği bir cümlesi var. Der ki, “Muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmek demektir. Müstahsillerin yani üreticilerin birleşmesinden şahsi menfaatlerinin haleldar olacağı yani bozulacağını düşünenler tabii ki şikayet edeceklerdir.” Tarihsel yolculuğumuzu şimdilik burada, bu programın sonunda sonlandırabiliriz. Belki zaman zaman referans göstereceğimiz ve ekleyeceklerimiz olacaktır tekrar bu konuşmaların içerisinde. O sebeple cümleler bitmez diyerek kapanışa geçiyorum. Buyurun Alper Bey.
A.C.K.: Teşekkür ederim Gökçe Hanım. Hem kaldığımız yerden devam etmek hem de gümbür gümbür gelen yeni nesil kooperatiflere doğru yol almak için 15 gün sonra yine aynı gün ve aynı saatte sizlerle birlikte olacağız. Dayanışmanın ayak seslerini duyacağımız kooperatif sohbetlerinde tekrar görüşmek ümidiyle, keyifle kalınız.
G.T.:Birlikte Üretiyoruz programında tekrar görüşmek dileğiyle, esen kalın Açık Radyo dinleyicileri.