Bu hafta Babil'den Sonra'da, yaşamını türkülere adamış radyo emekçisi Yaşar Özürküt ile radyoyla ve türkülerle geçen yaşamına dair konuşup, "Öyküleriyle Türküler" çalışmasında yer alan türkülerden seçtiklerimizi dinlettik.
Radyo benim için hayat demektir. Güne radyo ile başlıyorum, gün boyu kulağım radyomda ve uykuya geçmeye çalışırken yine radyom başucumda. Bendeki bu radyo hastalığı rahmetli dedemden kalma. Çocukluğumuzu bize zehir eden bu tonton ihtiyar “Ajans haberleri” başlayınca oyun oynamamıza izin vermezdi. Kuzenlerimle birlikte dedemin dizinin dibine oturup, o büyülü kutudan seslenen kadınların- erkeklerin henüz ne anlama geldiğini bilmediğimiz laflarına kulak kabartırdık.
Televizyonların henüz hayatımıza hükmetmediği 1960’ lı yılların sonunda, TRT’nin orta dalgada yayımlanan radyo programları vardı. Sevgili dedemin başlangıçta beni kızdıran ısrarlarıyla radyo tutkusu yavaş yavaş beni de sarıp sarmalamaya başlamıştı. Türküler, fasıllar, ajans haberleri, arkası yarın, radyo tiyatrosu derken…
TRT’nin yayınları bir saatten sonra bitince radyonun ön panelinde gezinerek, uzak diyarlara doğru yolculuğa çıkmanın hazzını da o günlerdekeşfetmiştim. Dünyanın sadece bizim evden ve köyümden ibaret olmadığını öğrenmek, parazit cızırtıları arasında başka bir evrenden geliyormuşçasına odaya dolan sesleri, müzikleri yakalamaya çalışmak çocuk ruhumda tarifi imkânsız bir keyif duygusu yaratıyordu.
Bu hafta Açık Radyo’da yaşamını türkülere adamış bir radyo emekçisini, sevgili ağabeyim Yaşar Özürküt’ü programıma konuk etmenin heyecanını yaşadım. Belki de çocukluk anılarımda yer alan radyo programlarında onun da sesi vardı ve ben bunu o günlerde ayırt edebilecek durumda değildim, bilemiyorum.
Onu ilk kez 2009 yılında kurduğumuz Mavi Nota Halk Türküleri Topluluğu çalışmalarında tanımıştım. Desteğini her zaman yanımızda yer alarak göstermişti ve bugün de bu desteğini esirgemiyor. Bu hafta programda Yaşar Özürküt ile radyoyla ve türkülerle geçen yaşamına dair konuşup, Öyküleriyle Türküler çalışmasında yer alan türkülerden seçtiklerimizi dinlettik.
Geçen gün onu sevgili eşi Sermin Özürküt ile birlikte yaşadığı Büyükada’daki mütevazı evinde ziyaret ettim. Ev 1894’de Rum ustaların inşa ettiği, yüksek tavanlı ve geniş pencereli bir ev. Bu ev, bahçesinde ağaçlarıyla, çiçekleriyle, kedileriyle, çatısında martıları ve denizden esip gelen rüzgârın kokusuyla insana başka bir evrende yaşadığı duygusunu veriyor.
Yaşar Özürküt, yıllar içerisinde biriktirilmiş yazı, makara ses bantları, kitaplar ve manevi değeri yüksek objelerden oluşan devasa bir arşiv oluşturmuş. Arşivde Nazım’ın sevgilisi Vera’nın armağan ettiği ahşap kutu, 1959-60 yıllarında Nazım’a armağan edilmiş bir şişe açılmamış şampanya, Nazım’ın el yazısı notları, Bulgaristan baskısı şiir kitapları, Ruhi Su’nun el yazısı notları ve daha birçok şey var. İlk fırsatta makara bantları dijitale çevirmeye, tüm arşivi kayıt altına alıp numaralandırmaya karar verdik.
Yaşar Özürküt, Ceyhan'ın Mercimek Köyünde 1939 yılında doğdu.
Türkülerle tanışması çocukluk yıllarına kadar gider:
“…Türküler, folklorun tüm dalları, doğup büyüdüğüm ortamın bir parçası olarak yaşamımın tüm süreçlerinde var oldu… Çocukluğumda kendi tarlalarımızda çapa vuran, pamuk toplayan, tırpan sallayan ırgatlarla birlikte olurdum hep. Yakıcı Çukurova sıcağına rağmen, kazmalar hep birlikte vurulur, heyemolalar birlikte söylenirdi. Bazen de karşılıklı maniler atılır, taşlamalar söylenirdi. Özellikle Hatay, dan, Mardin'den, Urfa'dan, Antep'ten gelen ırgatlar, ailecek eğreti çadırlarda barınır, güç koşullarda yaşam savaşımı verirlerdi... Molalarda, akşam yakılan kamp ateşinin aydınlığında, yorgunluklar, özlemler türkülerle dile gelirdi. Kimi saz çalar, kimi elini kulağına atıp, yöresel bir ağıt tuttururdu... Bu kesitler, benim yaşamımda önemli izler bırakmıştır. Bir önemli etken de babamın çaldığı dilsiz kaval olsa gerek. Babam, Diyarbakır'ın Piran (bugünkü Dicle) ilçesinden, Çukurova'ya göç etmiş Zaza kökenli, kavalı, sözü dinlenen biriydi. Geniş avlulu köy evimizin sıkça konukları olurdu. Bunlar Diyarbakır'dan gelen akrabalar; ya da babamın arkadaşları olan köylülerimizdi. Yüksek kum yığının üstüne çıkıp, kavalını üfleyen babam, konukları giderek genişleyen bir halka halinde zıp zıp zıplatırdı. Bazen de kavalıyla yaptığı açışın ardından Zazaca uzun öykülü bir ağıt tutturur, kendisi gibi gelen konukları da ağlatırdı…”
Türkülerle tanışması sonraki yıllarda meslek seçiminde de etkili olur.1964 yılında İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’ nu bitirir. Devlet kurumlarında bir süre çalışır. Isınamaz bürokrasiye ve 1970’ de TRT’ nin açtığı meslek sınavlarına katılır. Sınavı kazanır ve Ankara Radyos'unda ses yapımcısı olarak, Nisan 1971'de göreve başlar. Aynı dönemde Uğur Dündar, Ziya Öztan, Nazmi Kal, Tuna Huş gibi toplam sayısı 30'u geçmeyen muhabir, spiker, yapımcı olarak TRT'nin çeşitli radyo ve TV birimlerinde görev alan meslek adamlarından biri olur. Mahmut Tali Öngören, Turgut Özakman, Mümtaz Soysal, Macit Gökberk, Sevgi Soysal, Ülker Köksal, Deniz Baykal, Muammer Aksoy, Adalet Ağaoğlu, Semih Tuğrul, Cemal Aygen, Cengiz Tanç, Muammer Sun ve daha birçok uzmanlardan teorik ve pratik dersler alır.
Yaşar Özürküt, bir türkü arkeoloğu gibi yıllardır, türkülerin öykülerini topluyor, bizlerle paylaşıyor. 1973 yılında Ankara Radyosundan yayınladığı ÖYKÜLERİYLE TÜRKÜLER programı için alan araştırması yapar. Anadolu'nun çeşitli yörelerini gezerek, türkü öyküleri derler.
Özürküt, 80 öncesinin TRT-DER Genel Sekreteri, DİSK Dayanışma Komitesi ve Türkiye Barış Derneği üyesidir. 12 Eylül’ den sonra İsveç’te ‘politik göçmen’ olarak sürdürmek zorunda kaldığı yaşamını, sadece türküler renklendirebilmiş:
”…Ülkemi terk edip, İsveç'te yaşamak zorunda kaldığım 1980 sonrasında türkülerin öykülerini TÜRKÜLERİN DİLİ adıyla kitap haline getirdim. Ama bu, ülkeden uzak, ülkeye girişim yasaklı bir dönemin ürünüydü. Türkiye'de dağıtılmadı. TÜRKÜLERİN DİLİ, İsveç, Almanya, İngiltere ve Hollanda'da yaşayan yurttaşlarımıza yönelik bir çalışmaydı. Eksikti. Ne var ki, 1991'de 141-142'nin kaldırılmasıyla ülkeme döndüğüm zaman gördüm ki, bu konuda fazla bir şey yapılmamış. Tersine benim İsveç'te yayınladığım kitabı eline geçiren çağdaş fikir korsanları, kitabımdaki 25 türkünün 19'unu, noktası virgülüne kadar kopya ederek kendi adlarıyla TÜRKÜLER VE HİKÂYELERİ olarak yayımlamışlardı. Bir yandan yasal yollara başvurarak korsanlığı teşhire çalıştım; öte yandan yeni öz ve biçimiyle türkü öyküleri dizisini projelendirdim. Kültür Bakanlığının desteğiyle ilk dört kitabı yayınladım. Beşinci kitap da yolda. Salih Turhan, Levent Özçelik ve Kubilay Dökmetaş, hakkında açtığım davayı kazanarak, fikir korsanlığını yasal yollardan gücüm yettiğince önledim. (mi bilmiyorum).”
Yaşar Özürküt, uzun yıllar İsveç'te zorunlu ikametinden sonra bugün eşi Sermin Özürküt ile birlikte 2007 yılından yerleştikleri Büyükada'da yaşamlarını sürdürüyorlar. İki oğulları halen İsveç’ te yaşıyor ve her fırsatta İsveç’e onların yanına gidiyorlar veya onlar sık sık Büyükada’ya geliyorlar.
Yaşar Özürküt bugünlerde anılarını topladığı Kolcu Kaçak kitabını yayıma hazırlıyor. Bu kitabı da merakla bekliyorum.
Çocukluğumdan beri başucumda yer alan radyoya katkıları için Yaşar Özürküt’e, bugün yaşayan veya hayatta olmayan bütün ilerici radyo emekçilerine müteşekkirim. Uzun ve sağlıklı bir ömrü olsun Yaşar ağabeyin. Umarım daha uzun yıllar boyunca radyoculuk deneyimlerini benim gibi radyoculuğu öğrenmeye çalışan genç kuşak radyoculara aktarabilsin. Zaman zaman Açık Radyo’dan günümüzün radyo dinleyicilerine sesini de ulaştırabilsin.
Kuruluşundan bugüne Açık Radyo vazgeçilmezim oldu. Önce dinleyici, sonra destekçi olarak Açık Radyo ailesine katıldım. Yirmi iki haftadır da Babil’den Sonra programımla Açık Radyo’ya program yapmayı öğrenerek- yapmaya çalışarak katkıda bulunuyorum. Bugüne kadar Açık Radyo’ya emek veren radyo emekçilerine, her zaman olduğu gibi, bugün de geleceğe dair umudumuzu diri tuttukları için teşekkür ediyorum.