Nicola Sacco - Bartolomeo Vanzetti

-
Aa
+
a
a
a

1908 yılında ayrı ayrı İtalya’dan Massachusetts’e göçen Sacco ile Vanzetti, iki ayrı suçtan 5 Mayıs 1920 tarihinde tutuklandılar ve adalet tarihine geçen, 7 yıllık bir yargılamanın ardından 23 Ağustos 1927 tarihinde elektrikli sandalyede idam edildiler.

Sacco ile Vanzetti, bir ayakkabı fabrikasının mutemedi Frederick Parmenter ile muhafız Alessandro Berardelli’yi öldürmekle itham edilmişlerdi. İdam edilmelerine rağmen suçlu olduklarının tam anlamıyla ispatlanmamış olduğu ve ırkçı bir önyargının kurbanı oldukları fikri daha sonraları geniş kabul gördü.

Sacco ile Vanzetti, devrimci olarak niteledikleri şiddete gerek teori ve hatta pratik olarak da uzak insanlar değildiler. Baskıya karşı bir misilleme olarak kabul ediyorlardı şiddeti. ABD’de, göçmen kesimin oluşturduğu sol tarihe aşina olanlar için hiç de şaşırtıcı değil bu aslında.

Sacco ile Vanzetti, orta üst sınıf olarak kabul edilebilecek, çiftçi ailelerden geliyorlar. Göç kararlarının altında yatan nedenler sadece ekonomik değil dolayısıyla. Sacco’nun

Batı’ya doğru yolculuğu bir tür macera arayışı, yeni yerler görme arzusu olarak ifade edilebilir. Vanzetti ise annesinin ölümünden sonra büyük bir üzüntü ve kayıtsızlık duygusu içinde terk ediyor anavatanını.

Yüzyıl başı Amerika’sının göçmenlere karşı ciddi bir husumet göstermiş olduğunu tahmin etmek zor değil. Ancak, dönemin Amerikan toplumsal eğilimine hâkim bulunan ‘Nordicism’ eğilimi yüzünden bilhassa İtalyanlar’ın “en alt basamak” olarak değerlendirildiğini söylemeden geçmemek gerekiyor. Anglo-protestan Amerikalılar’ın, özellikle İtalya’nın güneyinden gelenleri ‘beyaz’ bile kabul etmedikleri biliniyor. O yıllarda, Amerika’da linç edilen İtalyanlar’ın resmi sayısı 39.

Sacco ile Vanzetti de dönemin bu ırkçı yaklaşımından paylarına düşeni fazlasıyla almalarına rağmen Amerikan hayatına adaptasyonları farklı seviyelerde oldu. Eli alete ve sanata yatkın olan Sacco, Massachusetts’teki bir ayakkabı fabrikasının imalathanesinde iş bulur, evlenir ve iki çocuk sahibi olurken yeteneklerinin parasal karşılığı pek bulunmayan Vanzetti ise balık satıcılığı gibi gelip geçici işlerde çalıştı, yoksulluk içinde yaşadı ve hiç evlenmedi. Ama, hem şairlere yakışır romantik bir ruhu, hem de toplumsal adalete tutkuyla bağlılığı olan, zeki bir insandı.

Sacco da, Vanzetti de, İtalya’da anarşist hareketin içinde bulunmuyorlardı. Anarşist çevrelere yakınlaşmaları, ABD’ye gelmelerinden sonraya rastlar. 1917 yılında, her ikisi de askere alınmamak için Meksika’ya kaçmış ve bir süre orada kalmışlardır. Mevcut sistemin ortadan kaldırılmasına karar vermelerindeki en etkin unsur, ABD’deki işçi sınıfına yönelik sömürüydü. Burada da onları anarşizme iten öncelikle kendi yoksullukları değildi. Diğerleri hakkında endişe duyuyorlar ve herkesle beraber işçi sınıfının baskı altında tutulduğu görüşünü paylaşıyordular. Her ikisi de insanın doğuştan sosyalist olduğuna inanıyor, özel mülkiyet kurumunun ve bu kurumun güçlü bir devlet tarafından mutlak anlamda korunmasının insan toplumunu çürüttüğü inancını taşıyorlardı. Dolayısıyla, insanlığı bu rehin olma halinden kurtarmanın tek yolu özel mülkiyeti, en azından toplumsal görünürlüğü olan yöntemlerle, ortadan kaldırmak ve devleti yıkmaktı. Tahmin edilebileceği gibi, pek hülyalılara göre bir iş değildi bu: Devlet iyi korunuyordu; polisleri, askerleri, hâkimleri ve cellatları vardı. Böyle bir yapıyı ortadan kaldırmak için fedakârlık gerektirecek ve şiddete başvurmak zorunda kalınacaktı. Sacco ile Vanzetti için devrimci şiddet, modern devletin temeli olan kurumsallaşmış şiddete karşı bütünüyle kabul edilebilir bir tepkiden başka bir şey değildi. Sacco, idamından birkaç hafta önce kızı Ines’e gönderdiği mektubunda, hayatının karısı, kızı ve oğlunun sevgisiyle kutsandığına inandığını yazmıştır. Ancak, bu kutsanmış hayattan feragat edebilmesinin altında da “alt sınıfların kâbusu” içinde yaşayanların ıstırabı karşısında hissettiği üzüntü yatmaktadır.

Bu tablo, İtalyan radikallerinin daima ‘sabıkalı’ kabul edilmiş olmalarını da açıklıyor hiç şüphesiz. Nitekim, Sacco ile Vanzetti, Bridgewater’daki başarısız soygun teşebbüsü ile South Braintree soygun ve cinayetlerinin ardından, daha ortada delil bile yokken tutuklandılar.

Bridgewater’daki soygun teşebbüsünde Sacco’nun hiçbir dahlinin bulunmadığı hemen kabul edildi. Çünkü, olay saatinden önce fabrikadaki işine gelmiş ve olayın üzerinden uzun bir süre geçene kadar da işinin başında kalmıştı. Vanzetti’nin gerekçesi ise daha da somuttu: En az 15 kişi, olayın cereyan ettiği saatlerde Vanzetti’nin kendilerine Christmas için yılanbalığı satmakta olduğuna tanıklık etti. Ama jüri üyeleri, tanıklık edenlerin tümünün İtalyan oldukları gerekçesiyle söz konusu tanıklıkları kabul etmedi. Hâkim Webster Thayer, süratle karar vererek Vanzetti’yi silahlı soygun suçundan 15 yıl hapis cezasına mahkum etti. Bu olaydan dört ay sonra gerçekleşen South Braintree soygunu ve cinayetlerinde, mahalli polis şefi bu sefer herhangi bir kanıt ya da tanıklığa da gerek duymaksızın suçluların İtalyanlar olması gerektiğine hükmetti ve aralarında Vanzetti de olmak üzere, verilen eşgale uyan herkesi gözaltına aldı.

Olay şöyle gelişmişti: South Braintree’deki bir ayakkabı fabrikasına götürülmek üzere 16 bin dolar taşıyan mutemed Frederick Parmenter ile koruması, 15 Nisan 1920 tarihinde soyulup öldürüldüler. Tanıklar, katillerin İtalyan olabileceklerini söylemişlerdi.

Hukuk uzmanları, Sacco ile Vanzetti’nin duruşmalarının gayriadil olmalarının nedenini çok basit gerekçelere bağlıyorlar: Deliller sağlam değildi ve iddia makamı da bunun farkındaydı. Sacco ile Vanzetti’yi olay yerinde görmediklerini söyleyenlerin tanıklıkları engellenmiş, ayrıca suçlananlar da şahitlerce bir grup arasından seçilmemiş, şahitlerin karşısına tek başlarına çıkarılmışlardı. Hâkim Webster Thayer’ın da İtalyanlar’a karşı ciddi bir önyargı taşıdığı artık kabul edilen gerçekler arasında bulunuyor.

Sacco ile Vanzetti, 5 Mayıs 1920 tarihinde tutuklandılar. Fazlasıyla taraflı olduğu kabul edilen polis sorgusu sırasında, muhtemelen anarşist çevrelerle bağlarının ortaya çıkmaması için olabildiğince az konuşmaya çalıştılar. Vanzetti, Bridgewater’daki soygun teşebbüsüyle ilgili olarak itham edildi ve duruşma sırasında da konuşmayı reddetti. Daha sonra her ikisi de South Braintree olayıyla ilgili olarak suçlandılar. Dava, taraflılığıyla tanınan Hakim Thayer’a verildi. İşçi sınıfına yakınlığıyla tanınan avukat Fred Moore, Sacco ile Vanzetti’yi savunmak üzere mahkemeye katıldı ve jüride yer alan bütün işadamlarının çıkarılmalarını sağladı. Bunun yanı sıra, jüride bir tek İtalyan bile bulunmuyordu. İddia makamının tanıklarından birinin mahkemede ifadesini geri aldıktan sonra ayakkabı fabrikasındaki işinden atıldığı da tarihi gerçekler arasında. Bir başka tanık ise katilin iyi İngilizce konuştuğunu söylemişti ki bu, Sacco’nun ağır aksanı ile tam bir tezat teşkil ediyordu. Savcılar, kanıt olarak gösterilen dört kurşundan birinin Sacco’nun silahından, diğerlerinin ise kimliği belirsiz bir başka silahlı kişinin tabancasından çıktığını söyledilerse de tanıklar arasında ikinci bir kişinin varlığından bahseden yoktu.

Mahkeme sırasında, suçlananların siyasi görüşlerinin üzerinde fazlasıyla duruldu ve savunma makamı buna defalarca itiraz etmesine rağmen hiçbiri dikkate alınmadı. Duruşmanın bitiminde, iddia makamı her iki zanlının da tutuklandıkları sırada silahlı olduklarını ve sorgulamalar sırasında mütemadiyen yalan söylediklerini dile getirdiyse de çalınan paranın nereye gittiği konusuna birtürlü açıklık getirilemedi.

Jüri, 14 Temmuz 1921 tarihinde, beş saatlik bir müzakerenin ardından Sacco ile Vanzetti’yi suçlu buldu.

Sacco ile Vanzetti’nin mahkum edilmeleri dünya çapında tepkilere neden oldu. Avrupa ve Güney Amerika’daki Ameikan konsoloslukları protesto mektuplarıyla doldu taştı. Hakim Thayer’ın evi koruma altına alındı. Fransa, İtalya, İsviçre, Belçika, İspanya, Portekiz ve İskandinavya’da sayısız gösteri düzenlendi. Paris’teki Amerikan konsolosluğunu kuşatmak isteyenleri, 10 bin polis ve 18 bin asker ancak durdurabildi. Albert Einstein, H.G. Wells, Thomas Mann ve hatta Vatikan bile Sacco ile Vanzetti’nin destekçileri arasındaydılar.

Avukatlar pek çok değişik gerekçeyle davayı temyiz ettiler. Hatta, iddia makamının ateşli silahlar uzmanlarından biri daha sonraları, dört mermiden birinin Sacco’nun silahından çıktığı tezine uyacak şekilde tanıklığının biçimlendirildiğini kabul etti.

Hakim Webster Thayer, 1924 Ekim’inde, davanın yeniden görülmesi için verilen ilk önergeyi reddetti. Sonraki yıllarda, aynı yöndeki beş önergeyi daha reddetti. 1925 yılında, mahkumiyet almış bir katil Sacco’ya, South Braintree cinayetlerini kendisinin işlediğini itiraf etti. Ancak Thayer, söz konusu itirafın gerçekdışı olduğunu belirterek yeni bir duruşmaya gerek olmadığına karar verdi.

1926 yılında, Massachusetts Yüksek Mahkemesi hükümle ilgili dört temyiz başvurusunu daha reddetti ve Hakim Thayer’ın herhangi bir hatasının bulunmadığını karara bağladı. Thayer da Sacco ile Vanzetti’yi, 9 Nisan 1927’de resmen ölüme mahkum etti. Haziran ayında, milyonlarca kişinin imzasını taşıyan ve cezanın hafifletilmesinin talep edildiği bir dilekçe Massachusetts Valisi Alvan T. Fuller’a iletildi.

Fuller, bütün davayı gözden geçirmek üzere Harvard’ın başkanı Abbott Lawrence Lowell başkanlığında bir komite kurdu. Lowell Komitesi, mahkemeye katılanların dışında 102 tanığı dinledikten sonra duruşmanın adil olduğuna karar verdi. Bunun üzerine, Sacco ile Vanzetti’nin avukatları ABD Yüksek Mahkemesi’ne başvurdular, ama mahkeme yetki alanının dışında olduğu gerekçesiyle başvuruyu geri çevirdi.

Sacco ile Vanzetti’nin suçsuzlukları bugüne kadar kesin olarak ispat edilememiş olmasına rağmen suçlu oldukları da kesin olarak ispat edilebilmiş değil. Elektrikli sandalyede idam edilmelerinin üzerinden geçen 75 yıl içinde infazın haklılığını kabul eden hemen hiç kimse yok. Yargının taraflılığı, delillerin yetersizliği, hatta idamdan önce avukat Michael Mussmano’nun Sacco ile Vanzetti’nin yanlarına gitmek istemesinin engellenmesi, idam yönünde çok önceden oluşmuş bir kararlılığın varlığına işaret ediyor.

Bütün bunlarla beraber, Sacco ile Vanzetti’nin kendinden eminlikleri, sükunetleri, cesaretleri ve kendileriyle barışıklıkları da son derece etkileyicidir. İkilinin son anlarında yakınlarında bulunan arkadaşlarından Luigi Quintillano, Sacco’nun ailesine veda ettikten sonra stoik bir tavırla ölüme yürüdüğünü anlatır. Sacco idam edildiği sırada kendi hücresindeki ampulün güç kaybına uğradığını gören Vanzetti de sakindir. Elektrikli sandalyede yaptığı kısa konuşmada, hayatına son vermek üzere orada bulunan herkesi affettiğini söyler.

İdamın ardından Sacco ile Vanzetti’nin isimlerini temize çıkarma çabası 50 yıl devam etti. Adil bir yargılamanın yapılmamış olması sonraları Massachusetts hukukçularının üzerinde de bir gölge olarak kaldı. Hatta, söz konusu duruşma yeni bir yasaya da ilham kaynağı oldu. Massachusetts yasama organı yeni bir kanun benimseyerek duruşmanın yenilenmesi çağrısını yapma hakkını kazandı. Üstelik böyle bir çağrının gerekçesi sadece hükmün kanuna aykırılığı olmayacaktı. Hüküm mahkemeye sunulan deliller ile uyuşmuyor ya da yeni deliller ortaya çıkmışsa duruşma yenilenebilecekti. Bu yenilik bütün eyaletleri etkiledi.

İdamların ellinci yıldönümü olan 1977 yılında, dönemin Massachusetts Valisi Michael Dukakis, 23 Ağustos’u Sacco ile Vanzetti Günü ilan etti. Dukakis’in hukuk danışmanı Daniel Taylor da Hakim Thayer’ın adil bir yargılama yapmadığını ilk defa resmen açıkladı.

Massachusetts’in, gerek Sacco ile Vanzetti’yi, gerek kendi itibarını temize çıkarma girişimleri 1997 yılına kadar devam etti. O sene, idamların yetmişinci yıldönümünde, Boston’un ilk İtalyan kökenli valisi Thomas Menino, daha önce üç kere reddedilen bir anıyı kabul ederek kamuya açtı: Bu, Amerikan başkanlarının yüzlerini kayalara oyan heykeltıraş Gutzon Borglum’ın 1927 yılında yaptığı bir heykeldi. Heykelde, Sacco ile Vanzetti dengesi bozulmuş bir adalet terazisine bakarken gösterilmişlerdi. Heykeltıraş Borglum, Başkan Calvin Coolidge idamların durdurulması talebini reddettiği zaman yapmıştı bu heykeli.