24 Mayıs 2007Abdulbari Atwan*
Lübnan’ın kuzeyindeki Nahr El Barid kampı ve Filistin’in güneyindeki Gazze Şeridi yanı sıra Irak ve Afganistan’da yaşanan hali hazırdaki gerilim ve çatışmalar, en güzel ifade ile bütün bölgeyi bekleyen ve ABD-İran savaşıyla zirveye vuracak kavurucu yazın öncüllerinin yansımasıdır.
Dikkat çeken nokta, bu tırmanışın ABD Başkanı Dick Cheney’inin yaptığı ve Arap dörtlü komisyon ülkeleri Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri başkentleri yanı sıra Irak’ı kapsayan gezisinden on gün sonra gerçekleşmesi. Cheney bu geziler sırasında ve Körfez bölgesindeki Amerikan uçak gemisi güvertesinde, İran nükleer programı krizinde askeri seçeneğin uzak ihtimal olmadığını açıklamıştı. Cheney, Arap başkentlerinde bir araya geldiği çoğunluğu savunma bakanları ve silahlı kuvvetler komutanı olan Arap yetkililere ülkesinin güçlerinin Irak’taki bitirici savaştaki çıkmazının, İran’a karşı yeni bir cephe açamayacağı anlamına gelmeyeceğini bildirmiş ve İran’a saldırının Irak’taki bütün krizlerden ülkesinin çıkış yolu olacağına vurgu yaparak daha da ileri gitmişti. Zira ona göre Irak’taki İran nüfuzu bütün sıkıntıların kaynağıymış. Askeri mücadele hazırlıkları, Batı ve özellikle Amerikan kamuoyunu İran’ın altyapısının bombalanması için alınacak karara hazırlamak amaçlı diplomatik hamleyle aynı zaman içinde hızlı şekilde ilerliyor. Bu mücadelenin birçoklarının düşündüğünden daha yakın bir zamanda gerçekleşme ihtimaline hizmet edecek bir grup işaretlerin gözlemlenmesi mümkün: Dokuz Amerikan savaş gemisinin stratejik Hürmüz Boğazı kanalıyla Körfez bölgesine girmesi ve Körfez güvenliğine yönelik Amerikan sorumluluğu konusunda bölgesel müttefikleri rahatlatma başlığı altında yoğun deniz tatbikatlarına hazırlık için diğer iki uçak gemisine katılması. Bu gemilerin güvertelerinde 17 binden fazla asker ve 140’ın üzerinde savaş uçağı bulunabiliyor. Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın dün İran’ın hala uranyum zenginleştirmesini durdurma konusunda BM’nin isteklerini görmezlikten geldiği ve Ajans’a bağlı uluslararası denetçilerin İran nükleer tesislerini denetleme görevlerini tam şekilde yerine getirmesini engelleyen güçlükler çıkarıldığı yönündeki açıklaması. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns’un, uluslararası güçlerin İran’ın bütün uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması yönünde ısrar ettiği, Dr. Muhammed El Baradey’in İran’a az miktarda uranyum zenginleştirme imkanı verilmesi yönünde sunduğu uzlaşının reddedileceğine dair teyidi. Bu teyitler Cheney’inin Amerikan savaş gemisi John C. Stins’in üzerinden gazetecilere ifade ettiği ‘ülkesinin uranyum zenginleştirmesinde kesinlikle İran’a izin vermeyeceği’ yönündeki açıklamasını zihinlere taşıyor. Başkan George Bush’un ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’in İran rejimini sarsmak için belirlediği ‘gizli operasyonlar’ planına onay vermesi. Bu operasyonlar İran halkının yüzde ellisini oluşturan Sünniler, Belujiler, Kürtler, Araplar, Azeriler ve Tacikler gibi İran’ın ayrılıkçı etnik ve dini örgütlerinin finanse edilmesini ve propaganda kampanyalarını kapsıyor. ABD yönetiminin İran yönetiminin Irak’taki Amerikan güçlerine yönelik El Kaide örgütünü ve Afganistan’da Taliban hareketini desteklediğini ifade eden raporları sızdırması. Nicolas Sarkozy’nin İran nükleer programına muhalefette ABD’ye katılması ve ‘İran’ın nükleer silah anlayışı kabul edilemez’ sözüyle aleni ve açık tehdidi. Bu yüzden dün yayınlanan Almanya dergisine yaptığı açıklamalarda geçtiği üzere bölgedeki nükleer yarışın engellenmesi için İran’a yaptırımların arttırılmasında tereddüt edilmemesi gerektiği ifade ediyor Sarkozy. ABD’nin İbrani devletine kendisini İran füzelerinden koruması için Patriot füze bataryaları göndermesi, Cheny’nin Körfez ülkeleri liderlerine Körfez’in doğu sahilinde bulunan İran Buşehr nükleer tesislerinin öncelikle Rus uzmanların bulunması ve ikinci olarak pek önemli olmaması sebebiyle ABD tarafından vurulmayacağını teyit etmesi ve uranyum zenginleştirmesinin orada değil, İran’ın ortasında ve yer altında yapıldığı yönünde onları rahatlatması. Petrol fiyatlarındaki gözle görülür yükseliş ve bir önceki gün yetmiş doları aşması. Keza altın fiyatlarının artması ve Körfez borsa hisselerinin düşmesi..Bütün bu işaretleri düşündüğümüz vakit ABD’nin 1991 savaşında Irak’ı yerle bir etmeden ve 2003’te işgal etmeden önce attığı adımlara benzediğini görürüz. Belki bazıları bütün ABD baskılarının İran’ı korkutmayı hedeflediğini ve bunun nihayetinde Irak’ı ve bölgeyi ABD’nin onurlu çekilmesi karşılığı bütünüyle İran’ın nüfuzuna teslim edecek bir Amerikan-İran anlaşmasına yol açacağını tartışabilirler. Bu kimseler, İran’ın, işleri ABD’yi kendi şartlarına boyu eğdirecek şekilde uçurumun kenarına getirmek için tutumlarını sertleştirdiğini ifade den bir yaklaşımı destek alıyorlar. Uzak ihtimal görmek uygun olmasa da bu bakış açısının doğruluğunu kesinleştirmek zor. Fakat ABD güçlerini ve işbirlikçi Irak güçlerini hedef alan saldırı eylemlerinin çoğunluğunun İran’a düşman direniş grupları tarafından geldiğini hatırlatmak gerekli. ABD yönetimi bu gerçeği çok iyi biliyor. Bu yüzden ABD’nin kendisinin kontrol edemediği Irak’ı İran’a teslim etmesi zor. Nahr El Barid kampında savaşın patlak vermesi, sadece sayıları iki yüz silahlıyı geçmeyen El Fetih El İslam grubuna karşı koyması için değil, aynı zamanda İran’a yönelik saldırı durumunda İsrail’in intikam misillemelerine karşılık vermesini engellemek için Hizbullah’ın tasfiye edilmesi amacıyla Lübnan ordusunu modern silahlarla donatma amaçlı Amerikan planına kılıf bulma hedefi taşımış olabilir. Lübnan ordusunun modern Amerikan silahlarıyla silahlandırılmasının açıklanmasının, para ve silah desteğiyle Hamas hareketini tasfiye etmek için Filistin başkanlık muhafızlarının güçlendirilmesi amaçlı Amerikan planıyla aynı zamana denk gelmesi tesadüfi değil. Söylemek istediğimiz, bölgedeki büyük ve belki son olacak savaş yönündeki tırmanışın hareket halinde olduğudur. Gelecekte bir gün ABD’nin heybetini geri almak ve Irak’ta kırılan onurunu kurtarmak için İran’ı denizden ve havadan çeşitli silahlar, bombalar ve füzelerle vurduğu haberleriyle uyanırsak hiç sürpriz olmaz. Lübnan ordusu Nahr El Barid’de kırılan saygınlığını tekrar kazanmak istiyorsa tarihin süper gücü ne yapar dersiniz? *Londra’da yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 24 Mayıs 2007Arapçadan çeviri: Halil Çelik