15 Şubat 2005Mark Hertsgaard
Küresel ısınma ikileminin temelinde, tartışmanın her iki tarafında bulunanlar tarafından dile geririlmekten kaçınılan bir gerçek yatıyor: küresel ısınma ve tetiklediği iklim değişikliklerine engel olmak için artık çok geç.
Çevreciler korku uyandırmak ya da yenilmiş görünmek korkusuyla bundan bahsetmezler. Politikacılar telaffuz etmezler, zira aksi takdirde bu konuda bir şeyler yapmaları gerekir. Fakat dünyanın başlıca iklim bilimcileri yıllardır bu mesajı, artan bir aciliyetle, zaten yolluyorlardı.
1988'den beri, dünyanın birçok yerinden gelen 2,000 den fazla bilimsel ve teknik uzmandan oluşan Birleşmiş Milletler Çevre Programı'na (UNEP) bağlı Hükümetlerarası İklim Değişimi Heyeti (Intergovernmental Panel on Climate Change), tarihteki en kapsamlı, emsal taramalı bilimsel işbirliğini yürüttü.
IPCC, 2001 yılında yayınladığı raporunda insan kaynaklı küresel ısınmanın tahmin edilenden çok daha önce başlamış olduğunu bildirdi. Dahası, düzelmek yerine kötüye, belki de çok daha kötüye gidecek.
Geçen ay, IPCC'nin başkanı Dr. Rajendra Pachauri bahisleri artırdı. Pachauri, selefi Robert Watson'ın harekete geçme konusundaki son derece ısrarcı tavrından dolayı Bush hükümetinin zoruyla görevinden alınmasından sonra göreve atanmasına rağmen, gitgide artan kanıtlardan dolayı kıyamet habercisi tarzında bir dil kullandı: "İnsan ırkının hayatta kalabilmesini tehlikeye atıyoruz" dedi.
Bugüne kadar, uluslararası uygulaması 16 Şubat'ta ABD'nin katılımı olmaksızın başlayan Kyoto Protokol'ünü yürürlüğe sokmak gibi, küresel ısınma ile ilgili çoğu kamu tartışmaları, nasıl önlenebileceği konusuna odaklandı.
Oysa önlemek artık yeterli bir seçenek değil. Kyoto ne kadar 'yeşil' araba ya da güneş paneli getirirse getirsin, acı gerçek şu ki belli bir miktar küresel ısınmanın artık önüne geçmek mümkün değil.
Dolayısıyla dünya topluluğu stratejik bir değişim yapmak zorunda: küresel ısınma için yalnızca uzun vadeli değil, kısa vadeli koruma tedbirleri de talep etmeli. Yükselen deniz seviyeleri ve havaya bağlı afetler on yıllar boyunca bu gezegenin bir gerçeği olacak, ve bizim bunlara hazırlanmamız gerekiyor.
Kendimizi korumak için atmamız gereken bazı acil adımlar var. Biran önce dünya çapında acil müdahale güçlerini kuvvetlendirmemiz, sahil kenarlarında tehlikede olan toplumlara siper oluşturmamız veya başka yerlere yerleştirmemiz, ve de iklim mültecilerinin sebep olacağı göç artışlarına hazırlanmamız gerekiyor.
Aynı zamanda saldırı pozisyonunda da olmalıyız. Geriye dönük olarak atmosferdeki mevcut sera gazlarını yok etme çabalarını ikiye katlayarak, ve artık tehlike teşkil etmedikleri yerlerde bu gazlara 'el koyarak' bizi bekleyen ısınmayı azaltmalıyız. Bunu yapmanın bir yolu, fotosentez yoluyla karbon dioksit emmeleri için ağaçlar dikmek.
Fakat araştırmacılar, bazıları Bush hükümeti tarafından da desteklenen, birçok başka yollar da araştırıyorlar. Örneğin Norveç, karbon dioksiti Kuzey Denizi'nin altındaki eski petrol kuyularına gömüyor.
Kyoto Protokolü'ndeki sorun, mecbur tuttuğu yüzde beşlik sera gazı emisyonu azaltmasının yetersiz olması değil, - kaldı ki yetersiz, IPCC yüzde 50 ila 70 lik bir azaltmada ısrarlı. Sorun Kyoto'nun ancak gelecek emisyonlara hükmetmesi. Protokol ne kadar iyi işlerse işlesin, geçmiş emisyonalara hiçbir etkisi olmayacaktır. Oysa küresel ısınmayı kaçınılmaz kılan, bu geçmişte meydana gelen emisyonlardır.
Bazı haberlerin yaratmış olduğu izlenimin aksine, küresel ısınma petrol, kömür, ve gaz yakmayı azaltmamızla bir anda yok olacak, açılır kapanır bir elektrik anahtarı gibi değildir. 50 ila 100 yıl arasında bir gecikme etkisi vardır. Temel sera gazı olan karbon dioksitin, araba egzoz borularından, sobalardan, ve fabrika bacalarından çıktıktan sonra atmosferde kalma süresi bu kadardır. Dolayısıyla insanlık atık yakıt yakmayı bugün bıraksa bile, dünya on yıllar boyunca ısınmaya devam edecektir.
Şu ana kadar, iki küsur yüzyıldır sanayileşme sayesinde salınan sera gazları, küresel ısıyı aşağı yukarı 0.6 C0, ve deniz seviyelerini 10 ila 18 cm arasında yükseltti. Ayrıca daha büyük boyutta iklim değişimi fenomenini oluşturdu.
IPCC bilim uzmanlarına göre küresel ısınma yüzünden gelecekte her çeşit ekstrem hava koşulları daha da ölümcül olacak – daha fazla kasırga, hortum, sağanak, sıcak dalgaları, kuraklık, kar fırtınası meydana gelecek - ve tüm bunların getirdiği: daha fazla sel, toprak kayması, güç kesintisi, bereketsiz mahsul, mülk hasarı, hastalık, açlık, fakirlik, ve hayat kaybı oluşacak.
Kaliforniya'da şiddetli yağmurlar, 11 Ocak'ta on kişiyi öldüren, çocukları canlı canlı gömen, ve düzinelerle evi ezip geçen çamur kaymalarına sebep oldu. 2003'te Batı Avrupa'da rekor yaz sıcakları, çoğunluğu yaşlı olan 35,000 kişinin ölümüne neden oldu.
Ve bu sadece başlangıcı. Bilim adamları herhangi bir hava olayını kesin olarak küresel ısınmaya bağlama konusunda temkinliler. Fakat gidişat faturayı ödeyen sigorta şirketleri açısından aşikâr. Dünyanın, doğal afetlerden kaynaklanacak sorunların hafifletilmesi konusunda en büyük reasürans şirketi olan Munich Re'nin bir yetkilisi, "İnsan yapımı iklim değişimleri gitgide artan şiddette doğal afetlere, ve bunun sonucu afet kayıplarına yol açacak" diye bildirdi. Swiss Re ise bu on yıl içinde kayıpların 150 milyar dolara ulaşmasını bekliyor.
İngiltere Başbakanı Tony Blair, iklim değişimini ülkesinin karşı karşıya olduğu "en büyük ve yegâne uzun vadeli sorun" olarak görüyor. Hükümetinin baş bilim adamı olan Sir David King, daha da ileri giderek iklim değişimini "5,000 yıllık medeniyet süresince insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehlike" olarak adlandırıyor.
Bush'un Beyaz Saray'ı küresel ısınmanın aciliyetini hafifsemeye devam etse bile, Bush hükümetinin bazı bölümleri durumun ciddiyetini kabul ettiler. Geçen Nisan ayında Pentagon'un içindeki bir "think-tank" grubu, iklim değişiminin 2020 yılına kadar bir seri birbirine bağlı felakete sebep olabileceğini açıkladı. Bunlara büyük çaplı kuraklıklar, toplu açlık, ve hatta Çin ve Hindistan gibi ülkelerin nehir vadileri ve diğer başka kıt su ve yiyecek kaynakları için kavgaları sonucu çıkacak nükleer savaşlar dahil.
Tüm bunlar dünyanın iklim değişimi karşısında verdiği tepkiyi gözden geçirmesi konusundaki aciliyeti daha da vurguluyor. Şüphesiz, Kyoto Protokolü'nü güçlendirip onu başka önlemlerle de genişleterek sera gazı emisyonlarını azaltmak şart; aksi takdirde medeniyetin gelecekte maruz kalacağı ısınmadan sağ çıkmak mümkün olmayacak. Fakat bu arada, şu anda yolda olan iklim değişikliğine hazırlanmaya mecburuz..
Böyle hem önleyici hem de koruyucu nitelikli çift taraflı bir strateji ihtiyacı, dünyadaki birçok hükümet tarafından kabul görüyor. İngiltere'de Çevre Bakanlığı bu yıl sonuna kadar küresel ısınmaya uyarlanmak için geliştirdiği stratejiyi yayınlamaya söz veriyor.
Geçen Aralık'ta Buenos Aires'te yapılan en son uluslararası küresel ısınma toplantısında, delegelerin çoğu, şu anda küresel ısınmanın erken etkilerinden zarar gören ülkelere yardım için bir fonun oluşturulmasını destekledi. Bu desteğe en büyük adaylardan biri Tuvalu. En yüksek noktası deniz seviyesinden 3.7 metre yükseklikte bir Pasifik mercan adası olan Tuvalu'nun büyük kısmı geçen yıl 3 metre yükseklikteki dev dalgaların altında kaldı. Fakat ABD, "tehlikeli ısınma seviyesini neyin oluşturduğuna dair herhangi bir kesinlik olmadığı" gerekçesiyle uyarlama desteğine karşı çıktı.
Artık bizi bekleyen küresel iklim değişimi içinde yaşama hazırlığı çok büyük bir girişim olacak. Çok büyük mali kaynaklar, teknik uzmanlıklar ve organizasyon becerileri gerektirecek. Fakat belki de en çok gereken, özellikle de ABD'de, yeni bir düşünce ve liderlik – iklim değişiminin kaçınılmaz olduğunu, acil karşı önlemler alınması gerektiğini kabul etmek.
Hint Okyanusu'ndaki tsunaminin meydana getirdiği ifade edilemeyecek ölüm ve yıkım, afetlere hazırlıksız yakalanıldığında olabilecekleri gösterdi. Fakat küresel ısınmanın bizleri hazırlıksız yakalaması için herhangi bir sebep yok. Medeniyetimizin erken uyarı sistemi olan IPCC'deki bilim adamları yıllardır bize büyük bir tehlikenin yaklaşmakta olduğunu bildiriyorlar.
Soru, yaklaşan fırtına karşısında kendimizi koruyacak kadar hızlı ve kararlı bir şekilde harekete geçip geçmeyeceğimiz. Yoksa yalnızca bekleyip kaderimizle mi yüzleşeceğiz – savunmasız, gururlu, ve korkusuzca?
Çeviren: Nuşin Odelli