24 Haziran 2007Radikal Gazetesi
'Söylenecek şey var, söylenmeyecek şey var' diye bir ölçüt edinmiş olanlar, 'ırkçılık' denince, 'Efendim, ırkçılık hem yanlış, hem de kötü bir şeydir. Zaten dünyada saf bir ırk yoktur' diye konuşurlar. Gerçekten böyle düşünmeseler de, 'söylenmesi doğru olan'ın bu olduğunu öğrenmişlerdir. Ama 12 Eylül sonrası, Türkiye'nin başlıca özelliği ölçüsüzlük, dolayısıyla ölçütsüzlük. Bunun sonucunda, bakın günümüzün 'Türkçü' sitelerine (şunu da gerçekten 'site' yaptık çıktık ya): 'Selam arkadaşlar' diyerek avdet ediyorlar buraya. Girenin gönderdiği mail'in yanında 'durum' gibi bir şeyler yazılı oluyor (bu teknolojiden hiç anlamadığım için gördüğümü anlatırken saçmalayabilirim de); şöyle bir bakınca, bu 'durumu'nun yanında şunları görüyorum: 'Türk ırkçısı', 'kan döküyor', 'ırkçı', 'Türkçü-Turancı', 'ırkçı', 'Hazır kıta', 'Müngke Tengriyin Küçüdür', 'Turanı düşlüyor', 'Etnik temizlik gününü bekliyor', 'Turanist intikam gününü bekliyor', 'Sabırlı', 'Atalarının izinde' gibi sözler. Bu aktardıklarım, Nihal Atsız adına kurulduğu anlaşılan, 'Türk Otağı: Türkçüler ve Türkçülük' adını taşıyan yerden. Atsız'a da burada 'Atsız Ata' deniyor. Ama böyle siteler arasında sadece bir tanesi. Aslında bunlardan geçilmiyor. Kim bunlar? Nasıl bir formasyonları var? 80'lerde PKK'nın militan tabanını analiz ederken, 'Yakın zamanda köyden kente ya da kasabaya göçmüş, genç ve işsiz, eğitimi genellikle ortaokul düzeyinde kalmış ya da oraya varmamış' bir kitleden söz ederdik. Bu, doğu illerinde en sık rastlanan insan tipiydi ve oranın hâlâ bir ölçüde bağlayıcı olabilen aşiret ilişkilerinin de dışına çıkabilen bir tipti- PKK ilişkilerine girmek üzere! Şimdi bu sitelere, bu mesajları gönderen veya misyoner öldüren, rahip öldüren adamlara baktığımızda çok değişik bir durumla karşılaşmıyoruz. Kentte veya kentimsi bir yerde oturuyor olmanın, ideolojik yapılanmaları üzerinde yumuşatıcı veya medenileştirici bir etkisi olmuyor, çünkü bu ortam onlara çeşitli düzeylerdeki yoksunluklarını daha keskin bir biçimde hissettiriyor. Tüketim toplumunun bütün beyinsiz cazibeleri her an gözlerinin önünde ama hiçbir zaman ellerinin altında değil. Bunun sonucu denetlemesi de, tanımlaması da bir hayli güç olan bir 'daralma', bir 'frustration'. Onun hemen, kolayca yaratacağı duygular öfke, nefret, intikam vb. Ama bunu hangi 'gerekçe'yle açıklayacak. İnsanlar, eylemlerini bir 'üst-benlik', bir 'süper-ego' ile meşrulaştırma ihtiyacındadırlar. Size hem 'öldür, parçala!' diyen, hem de bununla insanlık adına yararlı bir iş yaptığınıza dair teminat veren ideoloji ya da 'süper-ego' hangisi? Bunun cevabı besbelli: Bütün bu mesajlarda bunun ne olduğunu görüyorsunuz. Zaten bütün bu sitelerde, sıfatını 'oymak başı' ya da benzeri kelimelerle anlatan, bir tür 'abi' rolü oynayan birileri var. Onlar da 'oymak'tan daha üst bir birimin 'başı' olan birileriyle temas halinde olmalı. Laboratuvarlarda fareleri labirentlerde tutarlar. Koridorların kapaklarını istediğiniz gibi kapayıp açarak onları da istediğiniz şekilde yönlendirirsiniz. Bugünün Türkiye'sinde birilerine 'Yürü, ya kulum'! demenin yolu da böyle biçimlenmiş oldu.