Özge Dayan: Sanatçıların, yazarların çatışmaları hangi yoldan önleyebileceğini düşünüyorsunuz? Ya da şöyle diyelim; neden barış girişiminin bir parçası olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz? Peter Curman: Bana kalırsa dünyada, bilhassa Avrupa’da ve Türkiye’nin komşuları arasında herkes tepki göstermek için bugün önemli sebeplere sahipler. Ben buraya, Türkiye’ye davet edildiğimde gelmem gerektiğini düşündüm ve bu davetten onur duydum. Benim bir yazar benim görevim bu. Türkiye’de savaşa karşı çıkmak sadece sizin ülkeniz için değil, benim ülkem için de yararlı... Avrupa’nın da istikrarı adına. Ben bir şairim. Bu durumda şiiri bir silah olarak kullanıyorum. Size ‘Savaş’ isimli kısa bir şiirimi okumak istiyorum. Bunu 10 sene önce, kızım | Jan Myrdal |
(... Editörün Notu: Şiir İsveççe olduğu için, maalesef deşifre edemedik.)
Savaş çok tehlikeli; Türkiye’nin AB sürecini bile etkileyebilir. Türkiye’nin bir üyelik süreci var ve savaş bu süreçte bir gerileme anlamına gelecektir. İfade özgürlüğü sorunları, insan hakları sorunları çıkacaktır. Kıbrıs sorunu daha da kötü bir hale gelecektir. Dolayısıyla hem Türkiye, hem de bütün Avrupa ülkeleri için tehlikeli olacaktır....
Jan Myrdal: Biz en genel anlamıyla kamuoyunun bilincini şekillendiririz. Dünyayı kelimeler, resimler ve fotoğraflar üzerinden görürüz. Biz yazarlar, sanatçılar çatışmaların hem çıkmasında, hem de engellenmesinde etkili olabiliriz. İsveç Ordu Müzesi’nde, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki savaş propagandası hakkında bir sergi için çalışmıştım. O zamanki yaklaşım, savaşı margarin olarak satmak biçimindeydi. Maalesef biliyoruz ki yazarlar ve sanatçılar, çatışmanın şekillenmesinde, keskinleşmesinde büyük rol oynayabiliyorlar. Bunu biliyorsanız ve sorumluluğunuzun farkındaysanız tam aksi yönde çaba gösterebilirsiniz. Kendinizi, halkı, okurlarınızı daha bilinçli kılabilirsiniz. Bu yönde savaşmaya değer, böyle durmak gerekir. İkinci Dünya Savaşı’nı, Nazizmi düşünecek olursanız Bertolt Brecht gibi, Heinrich Mann gibi, Thomas Mann gibi, eserleriyle okurları için dünyayı netleştiren pek çok yazar vardır. Bu çok genel anlamda yapmayı umduğumuz bir şey. Hatalar yapabiliriz, ama o ayrı bir mesele. Şimdiki durumda, çağrıldığımız zaman Türkiye’ye gelmeyi istedik, çünkü ortak bir davayı paylaşıyoruz. Siz menteşenin çivisi gibisiniz, çivi çıkarsa her şey tepetaklak olur. Tepetaklak olursanız sizin için de, bütün dünya için de çok kötü olur. Bizim burada yaptığımız fikir alışverişidir. Kendi aramızda, Türk kamuoyu ile... Ve resmi yetkililerle, yani sorumlu olanlarla. Sizin bir entelektüel olarak göreviniz olanları seyretmek değil, olanlar üzerinde etki bırakmaya çalışmaktır.
Sadece gösteriler yetmez
PC: Türkiye’deki yazarlarla beraber kendimi çok güçlü hissediyorum. Geçen gün, Yazarlar Derneği’nin Başkanı Cengiz Bektaş’la bir aradaydım. Türkiyeli yazarların Irak’a bir delegasyon göndermeyi planladığını söyledi. Bu, eğer yapılabilirse, olağanüstü olur. Bunun uluslararası versiyonu da gerçekleştirilebilirse, böyle bir delegasyonda mesela biz de yer alabilirsek, trajik bir bölgenin edebi raporları yazılacak demektir. Bu sayede, insan onurunun korunması için çaba göstermiş oluruz.
ÖD: Dünya değişim içinde görünüyor, bugünlerde tarih yazıldığına tanık oluyoruz bazılarına göre; belki dünyadaki gelişmelerin daha farkında olduğumuz söylenebilir. Bu alışılmışın dışındaki sürecin, bu farkındalığın dünyadaki yazarlar, sanatçılar tarafından da hissedildiğini, paylaşıldığını düşünüyor musunuz?
JM: Evet ve hayır. Söylediğim gibi; savaşa giren insanların medeniyetler çatışması için uğraşanların, cinayetler işleyenlerin, bilinçli olduklarını aklımızdan çıkarmamamız lazım. Biz yazarlar olarak, genel meseleler hakkında yazabiliriz. Yani tarihi meseleler, siyasi meseleler... Ama başka bir şey daha yapabilirsiniz. Dünyada kararın asıl verildiği yerden yazabilirsiniz, dünyaya alttan bakabilirsiniz. Dünyanın aşağıdan görünüşü tepeden görünüşünden daha kapsamlıdır. Tepeden baktığınızda resmi şeyleri görürsünüz. Ama dünyayı, başarılı oldum mu bilemem ama benim de yapmaya çalıştığım gibi, alttan bakarak tarif etmeye çalışırsanız, o zaman dünyayı daha gerçek kılarsınız. Şu içinde bulunduğumuz durumda, hadi dürüst olalım, pek çok yazar para kazanmak istiyor, şöhret istiyor, akademik rütbe istiyor, o zaman da tepeden bakmayı seçiyor. Bu madalyonun iki yüzünden biri. Ama bunu bilmek önemli, nereye ait olduğunuzu bilmek önemli...
Peter Curman | PC: Basit, kişisel bir cevap verebilir miyim? Amerika’dan İngiltere’den yazarlarla birlikteyim burada, gösterilere katılıyoruz. Durumu benzer şekillerde tecrübe ediyoruz. Farklı kültürlerden, siyasi görüşlerden gelsek bile. Çünkü biz sadece kendimizin elçileriyiz. İktidarı temsil etmiyoruz, hiç bir ülkeyi temsil etmiyoruz. Kendi doğrularımızı temsil ediyoruz. Yazarlar olarak kendi sorumluluklarımız var her zaman. Barışı savunmak ve kurmak sadece gösterilerle olmaz. Gündelik işlerden biridir bu. Her bir saat ne yaptığınızın bir önemi vardır. Şimdi Rodos adasında bir koordinasyon merkezimiz var. Bu uluslararası bir merkez ve Türkiye’de bunun üyesi. Yunanistan da öyle. Ve biz de Türkiye ile Yunanistan arasında köprü kurmaya çalışıyoruz. Irak’tan, Filistin’den ve hatta İsrail’den bile yazarlar çağırıyoruz. Ne yazık ki bu köprüler günümüzde siyasi nedenlerle kurulamıyor. Yazarlar arasında bir birlik olmalı ki iletişim kurabilelim; bu çok doğal bir şey. Gümüşlük’te siz muhteşem bir akademi kurdunuz, sanatçılar arasında iletişim kurabilmek için. Bir tür sanatsal kibbutz bu ve gönüllü çabayla kuruldu. Bununla biz de ilişki kurmak ve işbirliği içinde olmak istiyoruz. |
ÖD: Edebiyatın genel alanlarının gelecekte nasıl olacağını hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dünya edebiyatının filtreleri
JM: Bir tür edebiyat devam edecek. Bir tür ticari edebiyat. Gelecekte, bugün neler olduğunu öğrenmek için bugün yazılanlara bakacaksınız. Geçmişte neler olduğunu öğrenmek için 19. yüzyıl basınına baktığınız gibi... Yapılması gereken yapılmaya devam edecek. Bir yandan gelenekle temas içindeki eserler üretilmeye devam edecek. Çin’e bakarsınız, üç krallığın geleneğini okumak zorundasınız, bütün yazarlar yaparlar bunu orada. Bugün her yerde böyle oluyor artık bu; Türkiye’de, İsveç’te... Gelenekle bağlılık devam edecek. İkincisi, umarım ki daha ciddi, realist edebiyat göreceğiz. Realist derken olduğu gibi anlatmaktan bahsetmiyorum; dünyadaki bütün insanların gerçek hayatlarından bahsediyorum. Sanatsal formlar elbette değişecek, ama işin asıl kısmı form değil. Velhasıl, geleneksel yazımla bir yeniden temas sağlanacak ki bu temas uzun zamandır kesik. Size bir örnek vereyim. Britanya Krallığı sırasında, Hindistan’dakilerden insan olarak bahseden tek bir İngiliz yazarı bile yoktu. Gidip kontrol edebilirsiniz. Sol eğilimli olanlar bile. Ancak 1947 yılından sonra Hintliler İngiliz edebiyatında insanlar olarak anılmaya başladılar. Bir kısım bilimsel edebiyatta insan olarak anıldılar. Orwell’de bile böyleydi bu... Bu çok önemlidir. Uluslararası Yazarlar Birliği PEN’e de taşımıştım ben bu konuyu üye olduğum sıralarda. Dolayısıyla dünyayı anlatmaya başladığınız zaman Iraklıları, Fransızları, Afganistanlıları insan olarak anlatmanız gerekir; İslamcılar falan diye değil... Savaşlar çıkarmak için kullanılan imgeleri alt edebilmemiz için gerçeklere gitmemiz lazım.
PC: Bir sorumluluğumuz da, kitaplarımızın dağıtılmasıyla ilgili... Bugün bizim dağıtımımızı yapanlar çok satılanları seçmek eğilimindeler. Ama bu kitaplar her zaman, en iyi ve en çabuk dağıtılması gereken kitaplar olmuyorlar. Bunlar genellikle, Frankfurt gibi kitap fuarları için hazırlanan kitaplar oluyorlar. Oralarda da mal gibi satılıyorlar. Bence yeni bir edebi dağıtım yolu bulmalıyız, mesela print-on-demand gibi yollar bulmalı ve önemli kitapları birbirimize çabuk ve doğrudan ulaştırmak için yollar oluşturmalıyız. İsveççe’ye çevrilmiş ve satılan daha çok yazar görmek isterim. Biz sadece Türkiye’nin en popüler isimlerini görüyoruz, bazıları çok çok iyi, mesela Orhan Pamuk çok iyi bir yazar, ama daha pek çok iyi şair ve yazar var burada; hiçbiri İsveç okuruna ulaşmıyor. Belki Rodos’ta ve Baltık Denizi’nde Gotland adasında kurduğumuz merkezlerde yeni basımevleri ve dağıtım ağları oluşturabiliriz diye ümit ediyoruz.
JM: Dağıtım sorunu olağanüstü önemlidir. Bugün dünya edebiyatı dediğiniz şeye Londra’da, New York’ta, Paris’te karar verilmektedir. Hintli yazarlar mesela, pek çok ülkeye bu merkezlerin üzerinden ulaşabilmektedirler. Sizin ülkenize de... Bunun için bir filtreden geçmek ve sizin ağız tadınıza uygun şekilde yeniden ele alınmak zorundadırlar. Ben Hindistan’da ve Çin’de, yüzlerce büyük yazar olduğunu ve hiçbirinin kitap fuarlarını aşamadıklarını biliyorum. O yüzden doğrudan ilişki kurmanın yollarını bulmalıyız. Bu, hem yeni tekniklerle, hem de kişisel temas denilen eski teknikle yapılabilir.
PC: Benim önerim; İsveç ile Türkiye’den yazarlar oturup pratik önlemleri konuşmalılar. Derneklerden, hükumetlerden fon bulmanın ve bu hedefe ulaşmanın yollarını aramalılar.