CIA'nın Seçimle Gelmiş Demokratik Bir Hükûmete Yaptığı İlk Darbe'nin 50. Yıldönümünde Ajax OperasyonuABD'nin Tezgâhladığı 1953 İran Darbesine Bir Bakış
25 Ağustos, 2003
Britanya, askeri harekat seçeneği üzerinde de düşündükten sonra hükûmet darbesi yapmaya karar verdi. Başkan Harry Truman darbe kararına karşı çıktı. Ama Dwight Eisenhower Beyaz Saray'a yerleştiğinde, CIA'ya yabancı bir hükûmete karşı ilk gizli operasyonlarından birine girişme emrini verdi. Darbe, Başkan Theodore Roosevelt'in torunu Kermit Roosevelt adlı ajan tarafından yönetildi. CIA genç ve kendine güveni olmayan Şah'ın bir kararla Musaddık'ı görevden alacağına güveniyordu. Kermit Roosevelt'e, Norman Schwarzkopf'un aynı adı taşıyan babası Norman Schwarzkopf yardım etti. CIA ve Britanya, rüşvet, iftira ve tezgahlanan ayaklanmalarla Musaddık hükûmetinin kuyusunun kazılmasına yardımcı oldu. Kendine komünist süsü veren ajanlar dini liderleri tehdit ettiler. Bu arada ABD büyükelçisi başbakana, ABD vatandaşlarına saldırılar olduğu yolunda yalanlar söyledi. Dr. Musaddık ve BaşkanTruman, Washington D.C. [Açık Site okurları için not: The New York Times gazetesi’nin Türkiye bürosu şefliğini 4 yıl yürütmüş olan Kinzer, 2001’de ülkeden ayrıldıktan sonra Türkiye üzerine gözlem ve yorumlarını içeren “Hilal ve Yıldız” adlı bir kitap yazmış, Açık Radyo’da “Smokestack Lightnin’” adlı bir blues programını da iki yılı aşkın bir süreyle yürütmüş, zaman zaman Açık Gazete programına da gönüllü muhabirlik yapmış ve konukluk etmiştir.]* Prof. Ervand Abrahamian Baruch College, City University of New York'ta Orta Doğu ve İran uzmanı. Yazdığı birçok kitap arasında Humeynism: İslam Cumhuriyeti Üzerine Makaleler (Essays on the Islamic Republic, University of California Press, 1993) de var. Dr. Muhammed Musaddık Darbeciler Şah'ın portresini taşıyor, 19 Ağustos, 1953
AMY GOODMAN: Hoşgeldiniz Stephen Kinzer, sizinle başlayalım. Ağustos 2003, CIA tarafından Musaddık hükûmetine karşı İran'da düzenlenen darbenin 50. yılı. Bunun hikayesini bize kısaca anlatır mısınız?İran başbakanı Musaddık, petrol endüstrisini millileştirdikten sonra CIA ve Britanya istihbaratı tarafından düzenlenen bir darbe ile düşürülmüştü. Stephen Kinzer (Şah'ın Bütün Adamları: Bir Amerikan Darbesi ve Orta Doğu Terörünün Kaynakları adlı kitabın yazarı) ve Prof. Ervand Abrahamian (Baruch College) ile söyleşi yapıyoruz. Bu ay ABD'nin demokratik bir seçimle işbaşına gelmiş bir hükûmeti devirmesinin 50. yıldönümü.1953'te CIA ve Britanya istihbaratı hazırladıkları bir darbe ile İran'ın demokratik bir seçimle başa gelmiş hükûmetini devirdiler. Muhammed Musaddık hükûmetini. Darbenin artçı şokları hala hissediliyor. 1951'de başbakan Musaddık petrol sanayiini devletleştirerek Britanya'yı kızdırdı. Musaddık Anglo-Iranian Oil Company adlı şirketin tekelinde bulunan büyük petrol rezervlerinden İran'ın yararlanması gerektiğini savunuyordu. Şirket daha sonra British Petroleum (BP) adını aldı.
Tahran sokaklarında yapılan silahlı çatışmalarda 300 kişi öldü. Musaddık devrildi, önce üç yıla mahkum oldu, sonra da ömür boyu ev hapsine. İran'ın ilk demokratik hükûmetinin yokedilmesi, Şah'ın yirmi yıldan fazla sürecek , ABD'nin askeri ve parasal yardımına dayalı diktatörlüğünün kapısını açtı. Halkın Amerika'ya karşı duyduğu tepki bütün bölgeyi sarsarak 1979'da Şah'ın devrilmesine ve İslamcı militarizmin yaygınşalmasına yol açtı. Başkan Jimmy Carter, 1979 ihtilali ile tahttan indirilen Şah'ın ABD'ye gelmesine izin verdi. Şah'ın geri dönüp idareyi ele alacağından korkan İranlı militanlar ABD büyükelçiliğini işgal edip yüzlerce kşiyi rehin aldılar. Darbenin 50. yıldönümü İran gazatelerinde manşetlerdeydi. Christian Science Monitor, bir İran gazetesinin üç yıl önce açıklanan CIA belgelerinden alıntılar yayınladığını yazdı. Üç yıl öncesine kadar Musaddık'ın düşürülmesinde ABD'nin parmağı olduğu resmen kabul edilmiyordu. Mart 2000'de zamanın Devlet Bakanı Madeleine Albright New York Times'ta yayınlanan yazısında "Darbe İran'daki siyasi gelişmenin önünde gerçek bir engeldi. Şimdi birçok İranlının Amerika'nın içişlerine müdahalesini neden nefretle karşıladıkları kolayca anlaşılıyor."Kinzer Şah'ın Bütün Adamları adlı kitabında "Ajax operasyonu (darbenin adı), Şah'ın baskıcı rejimi ve İran Devrimi ile New York'ta Dünya Ticaret Merkezini yutan alevler arasında bağlantı kurmak fazla abartılı olmaz" diyor. * Stephen Kinzer Şah'ın Bütün Adamları, Bir Amerikan Darbesi ve Orta Doğu Terörünün Kaynakları (All the Shah's Men, An American Coup and the Roots of Middle East Terror) adlı kitabın yazarıdır.
Nkrumah öncesi, Nasır öncesi dönem. Musaddık'ın New York'a çıkagelip, İran'ın ve buna bağlı olarak fakir ülkelerin zengin ülkeler karşısındaki durumunu açıklaması, bütün dünya için çok ama çok yeni birşeydi. Müthiş bir kişiliği vardı. Bu kitap ilginç kişiliklerle dolu. Sadece darbeyi planlayan adam, Kermit Roosevelt değil. Mesela Musaddık.Uzun boylu, sofistike, Avrupa'da öğretim görmüş, aristokrat ve aynı zamanda son derece duygusal; Parlamentoda yaptığı konuşmalarda İran halkının çektiği acıları anlatırken hıçkırıklarını tutamayan, bazan fenalaşıp kendinden geçen adam. Musaddık dönemin milli davasını, Anglo-Iranian Oil Company'nin devletleştirilmesini benimsediğinde, dünyanın büyük güçleriyle bir çatışma içine girdi. Bu çatışmadan doğan sonuçların etkilerini hala yaşıyoruz. AMY GOODMAN: Anglo-Iranian Oil Company'den bahsedelim.STEPHEN KINZER: Anglo-Iranian Oil Company İran'a yirminci yüzyılın başlarında geldi. Geldikten kısa bir süre sonra dünyanın en büyük rezervine sahip petrol yatağını buldu. Ondan sonraki çeyrek yüzyıl boyunca bu yataktan yüzlerce milyon dolarlık petrol çıkarıldı. İran petrol tekeli Britanya'nın elindeydi. Bu çıkarılan petrolden elde edilen kârdan İran'a çok küçük bir pay, %16 olduğu anlaşıldı, verildiği anlamına geliyordu. Böylece 1930'lar, 40'lar, 50'ler boyunca Britanya refahını ve yüksek askeri gücünü İran petrolleri sayesinde sürdürdü. Bu dönemde İranlılar'ın kendi topraklarından çıkan petrolden elde ettikleri gelir, yok denecek kadar azdı. Doğallıkla, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde dünyada milliyetçi görüşlerin yaygınlaşması ile birlikte, bu durum İran halkını gittikçe daha fazla sinirlendirmeye ve rahatsız etmeye başladı. Bu yüzden büyük bir coşkuyla Musaddık'ı iktidara taşıdılar. Onun başbakan seçildiği gün, Parlamento da oybirlği ile petrol şirketinin millileştirilmesine karar verdi. Britanyalıların tepkisi tahmin ettiğiniz gibi oldu. İlk tepkileri inanamama idi. Uzak ve garip bir ülkenin, İran'ı böyle algılıyorlardı, bu kadar önemli bir tekele karşı durup meydan okuyabileceğine inanamadılar. Üstelik bu Britanya İmparatorluğu'ndaki en büyük şirketti. Sonunda Musaddık'ın niyetinin çok ciddi olduğu ortaya çıkınca, Britanyalılar İran'ı işgal etmeye karar verdiler. Petrol rafinerisini ve petrol yataklarını ele geçirmek için planlar yaptılar. Ama Başkan Truman bu planı öğrenince keçileri kaçırdı ve Britanyalılara İran'ın işgalini hiçbir koşul altında hoşgörmeyeceklerini söyledi. Bu yüzden Britanyalılar ikinci planlarını uygulamaya soktular. Plan, Birleşmiş Milletler'den Musaddık'ın petrol şirketini geri vermesi yönünde bir karar çıkarmasını talep etmekti. Ama Musaddık Birleşmiş Milletlerde müzakere düşüncesini coşkuyla benimseyip kalkıp New York'a geldi ve o kadar etkili oldu ki, Britanya karar tasarısı Birleşmiş Milletler'de reddedildi. En sonunda Britanyalılar Musaddık'ı devirecek bir darbe hazırlamaya karar verdiler. Ama Musaddık bunu haber aldı ve yapabileceği tek şeyi yaptı, kendini darbeye karşı korudu. Britanya büyükelçiliğini kapatıp, aralarındaki darbe planları yapan gizli ajanlar dahil, bütün Britanyalı diplomatları kapı dışarı etti. Bu durumda Britanyalıların ABD'ye başvurmaktan başka çaresi kalmadı. Truman'a gidip Musaddık'ı devirmesini rica ettiler. Truman hayır dedi. CIA'nın hiçbir zaman hükûmet darbesi yapmadığını ve kendisinin de bunun hiçbir zaman yapılmaması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Bu durumda Britanyalıların bütün kaynakları kurumuştu. İran'ı işgal edemiyorlardı, BM şikayetlerini reddetmişti, darbe yapacak ajanları yoktu. Tıkanmışlardı. Kasım 1952'de işler değişmeye başladı. O tarihte Britanya dışişleri bakanlığı heyecan verici haberi aldı. Dwight Eisenhower başkan seçilmişti. Ajanlarından birini alelacele Washington'a yolladılar. Ajan Eisenhower hükûmetinde görev alacak ekipten özel ricada bulundu. Ekiptekiler Truman politikasını tersine çevirerek darbe kararına evet dediler. Kermit Roosevelt darbe yapmak üzere Tahran'a gönderildi. AMY GOODMAN: Şimdi bu işe öncülük eden, Teddy Roosevelt'ın torunu, CIA ajanı Kermit Roosevelt'ten bahsedelim.STEPHEN KINZER: Bu son derece önemli bir olay. Tarihsel açıdan bakınca bu olayın Orta Doğu ve diğer bölgelerde son 50 yılı biçimlendirdiğini görüyoruz. Aynı zamanda Amerikalıların çoğunun varlığından habersiz oldukları bir olay bu. Kitabımı yazarken büyük ölçüde unutulmuş bir olayı irdelediğim duygusuna kapıldım. Musaddık'ın darbeden önce 1951'de Time dergisi tarafından yılın adamı seçildiğini öğrendim. Bunu öğrendikten sonra uğraşıp o derginin bir kopyasını buldum ve çerçeveletip duvarıma astım. Bunu yaparken sadece bu olayı didiklemeyip, kişi olarak Musaddık'ı tekrar hayata döndürdüğüm duygusuna kapıldım. O geçen yüzyılın ortasında, dünya sahnesindeki gerçekten önemli kişilerden biriydi.O dönemde, şimdi Üçüncü Dünya olarak adlandırdığımız kesimin sesini dünya konseylerinde hiçbir zaman yükseltmediğini unutmamak gerek. Bu dönem, Castro öncesi,
getirirken anladığım bir başka şey de, zengin ve güçlü bir ülke için fakir bir ülkeyi kaosa itmenin ne kadar kolay olduğu.STEPHEN KINZER: Bu kitabı yazmak istememin nedenlerinden biri, bir hükûmetin hangi yöntemlerle, nasıl düşürüldüğünü merak etmemdi. Bir ajan seçip eline bir sürü para verdikten sonra ne yapıyorsunuz?Hangi yöntemleri kullanıyorsunuz? Kermit Roosevelt bu sorulara cevap vermek için mükemmel bir örnek. Olan şuydu: Dediğiniz gibi Teddy Roosevelt'in torunu olan Kermit Roosevelt, CIA'nınYakın Doğu direktörüydü. 1953 haziranının sonuna doğru gizlice İran'a geçti. İran'da toplam üç haftadan az kaldı. Musaddık hükûmetini devirmek için bu kadarcık zaman yetmişti. Bu hikayenin parçalarını biraraya
Peki Roosevelt ne yaptı? Yapmak istediği ilk şey Tahran'ı yakmaktı. İran'ın kaos ortamına girmesini istiyordu. Bir sürü politikacıya, Parlamento üyesine, dini liderlere, gazetelerin genel yayın yönetmenlerine ve gazetecilere, Musaddık karşıtı bir kampanya başlatmaları için rüşvet verdi. Bu programlı kampanya boyunca parlamentoda Musaddık hakkında yalanlarla dolu birçok karalama yapıldı. Ama camilerde ve sokaklarda Musaddık'ı ciddi şekilde suçlayan yoktu.Derken Roosevelt dışarı çıkıp sokak çetelerinin liderlerine rüşvet verdi.O tarihte İran'da bir tür "kiralık çete" ortamı vardı. Roosevelt bu çetelerin liderleriyle temas kurdu. En sonunda da zamanı geldiğinde birliklerini onu desteklemek için harekete geçirecek subaylara rüşvet verdi. Darbe zamanı geldiğinde işin bahanesi, Şah’ın imzaladığı belgeydi. Musaddık'ın başbakanlığını reddeden, daha doğrusu onu görevden alan belge. Demokratik İran'da başbakanlar ancak Parlamento'nun iradesiyle görevden alınabildiklerinden, bu belgenin yasallığı su götürürdü. Herneyse, belge Musaddık'a bir geceyarısı evinde tebliğ edilecek ve büyük bir olasılıkla tebliğe uymayı reddedeceği için tutuklanacaktı. Senaryo buydu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Kermit Roosevelt'in belgeyi geceyarısı Musaddık'ın evine götürüp onu tutuklaması için seçtiği subay, belgeyi verirken karanlıklar arasından beliriveren başbakana sadık askerler tarafından tutuklandı. Darbe ihanete uğramıştı. Senaryo tutmamıştı. Musaddık'ı tutuklaması gereken subay kendi tutuklanmıştı.
Kermit Roosevelt ertesi sabah uyandığında CIA'daki üstleri tarafından yollanmış bir telgraf buldu: “Aman tanrım, başarısız oldun, onlar seni bulup öldürmeden tüymeye bak!” Ama Kermit Roosevelt kendi başına hareket ederek kalmaya karar verdi. “Bu işi hâlâ yapabilirim!” diye düşündü. Mâdem buraya hükûmeti düşürmek üzere gönderildim, ben de kendi planımı kendim yaparım.” AMY GOODMAN: Schwarzkopf'un babası Norman Schwarzkopf'tan daha önce yardım almıştı değil mi?STEPHEN KINZER: Norman Schwarzkopf bu hikayenin hayret verici kadrosundaki karakterlerden biri. New Jersey emniyetinde çalışırken Lindbergh’in çocuğunun kaçırılması vakasını soruşturan ekibin başındaymış, 1940'larda uzun yıllar İran'da kalmış. Şahın üstünde etkisi olan parlak bir kişilik. Kermit Roosevelt'in ürkek Şah’a baskı yaparak o uğursuz kararı imzalaması için kullandığı insanlardan biri. Söylediğim gibi karar işe yaramadı. Roosevelt kendi planını uygulamaya koydu. Önce kendine Musaddık yanlısıymış gibi gösterilen asileri sokaklara çıkardı. Onlardan "Musaddık'ı ve komünizmi seviyorum, halk cumhuriyeti istiyorum!" diye bağırmaları, dükkanları yağmalamaları, camilere ateş etmeleri, cam-çerçeve indirmeleri ve genel olarak sıradan vatandaşlar üstünde nefret duyguları uyandırmaları istendi. Üstelik, bu çeteye saldırmak üzere ikinci bir çete kiraladılar. Böylece İran'ın bir anarşi ve kaos ortamına sürüklendiği izlenimi doğdu.
Olayların zirveye ulaştığı 19 Ağustos 1953'te Roosevelt bütün çeteleri biraraya getirdi, askeri birlikleri harekete geçirdi, bazı hükûmet binalarını bastı. Musaddık'ın evinde darbe başarıya ulaşıncaya kadar süren silahlı çatışmalarda yüz kişi öldü. Kaçmak zorunda kalan Musaddık daha sonra yakalanıp tutuklandı. Birkaç gün önce tehlike işaretleri belirir belirmez panik halinde pılıyı pırtıyı toplayıp kaçan Şah, muzaffer bir şekilde Tahran'a geri dönüp, 25 yıl sürecek zalim ve baskıcı idaresine başladı.AMY GOODMAN:Orta Doğu ve İran uzmanı Prof. Ervand Abrahamian, ABD'nin hem Musaddık yanlısı ama komünist süsü verilen gruplara hem Şah yanlısı gruplara destek vermesi konusunda görüşlerini söyleyecek. Bu dönemde Britanyalılar güya ABD'yi tuzağa düşürmek için anti-komünizm hilesine başvurdular. Sizce ABD bu işin özünde petrol meselesi olduğunun tamamen farkında mıydı?ERVAND ABRAHAMIAN: Evet sanırım ana mesele petrol. Ama tabii bu iş Soğuk Savaş'ın en şiddetli olduğu zamanda yapılmıştı ve o zaman bu konuyu inceleyenler çoğunlukla konuyu Soğuk Savaş'la ilişkilendirdiler. Bence Stephen Kinzer'in yazdığı bu harika kitap dahil birçok liberal tarihçi, trajik 53 darbesini çok iyi incelemekle birlikte, konuya hala bu liberal çerçeve içinde bakarak, başlangıçta iyi niyetin sözkonusu olduğunu düşünüyor. Yani ABD'nin bu işe gerçekte Soğuk Savaş nedeniyle girdiğini, petrol çıkarları olan kötü Britanyalıların onu aldatarak işin içine soktuklarını düşünüyor. Yani, “ABD ve Eisenhower gerçekte anti-komünizm meselesi ile ilgileniyorlardı; ABD Britanya'dan farklıydı...” görüşü. Ben bu yoruma pek katılmıyorum. Bana göre petrol hem ABD, hem de Britanya için önemliydi. Bu sadece İran'daki petrol meselesi değil. Petrolun uluslararası kontrolü meselesi.
Dr. Musaddık ve destekçileri ile meclisin önünde
vazgeçmeye zorlanabileceğine inandırılmıştı.Bir formül bulunarak petrol sanayii kamulaştırılmış gibi gösterilebilir ama gerçekte güç batılı petrol şirketlerinin elinde kalabilirdi. Ve Musaddık zevahiri kurtaran bu formüle hayır dedi. O, teoride de pratikte de gerçek kamulaştırma istiyordu. Bir bakıma Truman idaresinin kontrolü elde tutma konusundaki düşünceleri, temelde Britanya'nın görüşlerinden çok da farklı değildi.Eğer Musaddık İran'da Britanya petrol endüstrisini kamulaştırmayı başarabilseydi, bu diğer ülkelere örnek olacaktı. ABD'nin dünya üzerindeki petrol çıkarları tehdit altına girecekti, çünkü diğer ülkeler de aynı şeyi yapacaklardı. Kontrolü bir kere ele geçirirseniz, artık kendi ülkenizde ne kadar petrol üreteceğinize, kime satacağınıza, ne zaman satacağınıza siz karar verirsiniz. Bu da temelinde gücün British Petroleum ve Amerikan şirketlerinin elinden, İran ve Venezuela gibi ülkelerin eline geçmesi anlamına gelir. Bu nedenle, İran petrollerinin kamulaştırılmasını önlemek, Britanya'nın olduğu kadar ABD'nin de çıkarınaydı. Bu anlamda ABD ile Britanya arasında temel bir farklılık yok. Mesele daha çok taktik meselesiydi. Truman Musaddık'ın kamulaştırma işinden
Truman politikasına göre, Musaddık ancak işbirliğine istekli olmazsa, Şah’ın veya Parlamento’nun onu görevden alması yoluyla devrilmeliydi. Ama tekrar ediyorum, yine de bu görüş Britanya'nın görüşünden çok farklı değildi. Görüş değişikliği, Temmuz 1953'te, Musaddık'tan politik süreçlerle kurtulmanın mümkün olmadığının, ABD büyükelçisinin bile kafasına dank etmesiyle gerçekleşti. Musaddık çok seviliyordu, 1953 Temmuzundan sonra ABD darbe konusunda, yyani gerçek bir askeri darbe konusunda Britanya ile görüşbirliğine vardı. ABD daha Eisenhower iktidara gelmeden önce Britanya ile darbe yapma konusunda işbirliği yapıyordu zaten. Darbenin sonucunda petrol sanayii kâğıt üstünde tabii ki İran'ın oldu, kamulaştırıldı, ama gerçekte bir konsorsyum tarafından kontrol ediliyordu. Bu konsorsyumda Britanya'nın payı %50'nin üstündeydi; ABD de kontrolün %40 gibi önemli bir bölümünü elinde tutuyordu. AMY GOODMAN: Başlangıçta bu ay Orta Doğu'ya ilk müdahalesinin 50. yıldönümü olduğunu söyledim ama aslında ilk defa demokratik şekilde seçilmiş bir hükûmetin devrilmesi demem gerekirdi. Stephen Kinzer, kitabınızda ABD'nin darbe dediği Ajax operasyonu, Şahın baskıcı idaresi ve İslami devrim ile New York Ticaret Merkezini yutan alevler arasında bağlantı kurmanın abartılı olmadığını söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?STEPHEN KINZER: Darbenin amacı Musaddık'ı devirip, Şahı tekrar tahta geçirmekti. Bunu yapmayı başardık. Fakat tarihin onlarca yıllık perspektifinden bakınca, dönüp kendimize bu gerçekten bir başarı mıydı diye sorabiliriz. Tekrar iktidara getirdiğimiz Şah zalim bir diktatördü. Onun baskısı 1979 devrimine neden oldu ve devrim fanatik şekilde batı karşıtı bir grup din adamını, ulemayı iktidara getirdi. Kurdukları hükûmet, Amerikan hedeflerine yönelik teröre destek verdi ve kapı komşuları Afganistan dahil, başka birçok ülkede bağnazlara ve yobazlara esin kaynağı oldu. Afganistan'da Taliban iktidara geldi ve El Kaide'ye Usame Bin Ladin'e sığınacak bir yer sağladı. Tarihte sebep sonuç ilişkilerinde kesin çizgiler çizmek her zaman için zor olsa bile, sanırım bunun ABD üzerinde yıkıcı etkileri olduğunu söyleyebiliriz.
Bir de bunun yaratmış olduğu olumsuz etkiler üzerinde duralım. 50 yıl önce demokratik bir hükûmeti devirmekle, sadece İran'a değil, bütün Orta Doğu'ya bir mesaj vermiş olduk. Mesaj, ABD'nin demokratik hükûmetleri desteklemediği, petrol çıkarlarını garanti eden, güçlü tek-adam idarelerini tercih ettiği mesajıydı. Bu da bir nesil boyunca liderleri demokrasiden uzak tuttu. Göndermemiz gerekli mesajın tam tersini gönderdik. “Demokrasi istiyoruz” mesajı yerine biz “Orta Doğu'da diktatörler istiyoruz” mesajını gönderdik ve Orta Doğu'daki birçok insan bu mesajı net bir şekilde anladı. Bu da şimdi içinde bulunduğumuz politik sorunların doğmasına yol açtı. AMY GOODMAN: İran devrimi ve Ayetullah Humeyni tarafından Şahın tahttan indirilmesinden hemen sonra İranlı öğrenciler ABD büyükelçiliğini işgal etti. 1953 darbesine geri dönersek, Şah darbe başarılı olmaz korkusuyla apar topar kaçmış, ABD de onu geri getirip tahtına kavuşturmuştu. Şimdi, İslam Devriminden sonra da Jimmy Carter ona ABD'ye giriş izni veriyordu: öğrenciler de gene bir darbe olur korkusuyla Amerikan büyükelçiliğini basıp oradakileri rehin almış olabilirlerdi. Acaba işgalin sürdüğü yüzlerce gün esnasında basın, bu konuların öğrencilerde yarattığı yeni darbe korkularını ve işgalin bu nedenle gerçekleştiği konusunda açıklamalar getirdi mi? Dr. Muhammed Musaddık
Çünkü 53 darbesinin aslında o büyükelçilikte tezgâhlandığını biliyorlardı. AMY GOODMAN: Yani tam da işgal ettikleri binada.ERVAND ABRAHAMIAN: Evet tastamam o binada. İşte bu İranlılar için temel meseleydi. ABD medyası meseleyi öfkeli ve duygusal İranlı güruhların caddelerde Amerika'ya ölüm diye bağırdıkları bir rehine krizi şeklinde gördü ve gösterdi. 53 darbesi bilerek gündeme getirilmedi. Büyük televizyon kanallarındaki haber yığınlarına bakarsanız 444 gün süren kriz boyunca 53 darbesinen çok az bahsedildiğini görürsünüz. Bu kasden yapıldı. Buradaki medya konuyu 1953'le hiçbir şekilde ilişkilendirmek istemedi. ERVAND ABRAHAMIAN: Sanırım bu konuda ABD kamuoyu ile İran kamuoyu arasında büyük bir kültür farkı var. Stephen'ın kitabında gayet iyi bir şekilde ortaya koyduğu gibi, İranlılara göre 53 darbesi İran tarihini biçimlendirdi. Ama Amerikalılar için 53 darbesi gerçek birşey değildi. Darbenin farkında bile değildiler. Farkında olanlar içinse bu Jimmy Carter'ın dediği gibi “tarihte kalmış birşey”di. Bu Amerikalılar için tarihte kalmış eski bir olay olabilir, ama İranlılar için hiç de öyle değil. İşgal sırasında büyükelçilikten "casus yuvası" diye bahsediyorlardı.
Çeviren: İnci Ötügen
(28 Ağustos 2003’tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında
orijinal ses kayıtları ile yayınlanmıştır.)