COP26: "Yıllardır ne söylüyorsak, ne kampanya yapıyorsak olduğu gibi alıyorlar, çalıyorlar!"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

COP26 iklim zirvesi için Glasgow'da bulunan Tan Morgül canlı yayın bağlantısıyla zirveden izlenimlerini paylaştı. 

(8 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete-COP26 özel programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: COP26 Glasgow başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafından hafta sonunda, Cuma’dan beri başlayan gelişen yürüyüşlerin protestoların ufak bir özetini kısmen de Guardian gazetesinden aktarmaya çalıştık size. Şimdi daha önce sabahleyin hem kendisinin gönderdiği sesleri yayınladığımız hem de kendisiyle bağlantı kuracağımızı açıkladığımız Tan Morgül var. Merhaba Tan!

Tan Morgül: Merhaba!

Özdeş Özbay: Merhabalar!

ÖM: Glasgow’ta havalar nasıl? 

TM: Soğuk ama yine en azından Cumartesi günkünden farklı olarak artık yağmur yağmıyor, sadece gösteride, yağmur ve rüzgarı diyeyim, o büyük eylemde yakaladı ama bütün o hava şartlarına rağmen o kalabalık hakikaten sadece hava şartlarıyla değil devlet şartlarıyla da diyelim -çünkü siz de sürekli haber vermişsinizdir muhakkak- insanlar herhalde iklim konferansları arasında en çok bunda zorlandılar. Yani pandemi dışında özellikle küresel güney yarım küreyi, oradan katılımları, vize koşulları, ulaşım koşulları, konaklama koşulları oldukça zorladı. En çok altı çizilen, benim katıldığım tarafta, “people summit”, yani halkların toplantısında COP’un, COP’a alternatif gibi ama bir taraftan da COP içerisinde de birçok insanın katıldığı konferansta altı çizilen şeylerden biri buydu. Eylemleri Ümit Şahin’le konuşmuştuk zaten; o da, kendisi de tanık olarak söylüyor: “gördüğüm en sorunlu temsilin olduğu konferans” diyordu. Aynısı bizim tarafta da geçerli, alternatif toplantıda da. Ama ona rağmen, sayıyı bilemiyorum ama devasa bir eylem oldu. Çok renkli, etkileyici yani inanılmaz bir rakam, o havada, o koşullarda, ben uzun zamandır böyle dirayetli bir yürüyüşe katılmamışım yalan yok. 4,5 saat falan biz de eylemdeydik ve bizden sonra da sürdü. Hava da yani iklim konferansında olduğumuzu hatırlatan her türlü şeyi yaptı ama ona rağmen o sizin de muhtemel seslerini yayınladığınız Glasgow, dünyadan da yayınladığınız Glasgow’daki o gösteri vuku buldu.

ÖM: Şunu da söylemek lazım yani çadırın, mesela kurulmak istenen bir çadırın da sökülüp rüzgar tarafından uçurulduğu, kontrol edilemediği hava şartlarından bahsediyoruz, ağır yağmur ve soğuk. Ona rağmen de organizatörlerin söylediğine göre katılımın 100 bin civarında olduğu, hatta 100 bini aşkın sayıda insanın katıldığını söylüyorlardı. Glasgow polisine de sormuşlar; o bir açıklama yapmamış rakam konusunda. Bu da manidar.

TM: Evet, her zaman açıklama yaparlardı ve 1,5 veya 2’yle çarpılırdı o rakam ama yani…

ÖM: Fakat şimdi çok ilginç değil mi yani? Bütünüyle Glasgow’un toplam nüfusuna baktım, 600 bin civarında, hatta onun biraz altında. 100 bin kişi katılmışsa her altı kişiden biri katıldı demektir ki bir sürü de işteş, senin de baştan sözünü ettiğin gibi engellenen aktivist filan oldu. 

"Otellerde geceliği 1100 Pound’a kalan insanlar oldu"

TM: Özellikle toplantılarda bu çok daha fazla hissediliyormuş, yani çok zorlamışlar. İngiltere’nin zaten Theresa May’den beri son dönemlerdeki sınır politikaları, içişleri bakanlığının söylediği yani, Guardian’ın da ortaya çıkardığı “hostile environment”, düşmanca hava yaratma şeyi, kendi içinde yaşayan göçmenlerine karşı bu tip durumlarda sınır politikalarında da ortaya çıkmış. Oldukça zorlanmış insanlar vize almada, alamamışlar. Afrika’dan çok fazla delege ret yemiş. Yani sadece şeyden bahsetmiyorum, toplantıya katılımdan, bayağı içeriye katılımdan bahsediyorum. Ama ona rağmen İngiltere’nin birçok yerinden otobüslerle, trenlerle insanlar gelmiş. Bu arada tabii şöyle şeyler de var yani, dayanışma çok önemliydi çünkü insanlar 400-500 Pound’a, hatta otellerde geceliği 1100 Pound’ kalan insanlar oldu. 

ÖM: 1100 Pound?

TM: Evet, gecelik ve buna hiç kimse müdahale etmemiş yani! AirBnb de müdahale etmiyor, otelleri kontrol eden mekanizma da, yani bir gece otele verilen paraya… Ve bu insan konferansa geliyor yani! Tatile de gelmiyor. Bu parayı vermek zorunda kalan insanlar kendileri vermiyor tabii bunları, özel bütçeler, fonlar, projelerle geliyordu ama akıl alır gibi değil yani! Bir gece konaklamaya bu verildi. Öte yandan benim gibi insanlar da dayanışma hanelerinde kalıyorlar para vermeden. Bu işin umutlu bir yanı var; aşağıdan hareket eden, bir de işte yukarıda yani bütün toplantılarda da bahsi geçen başka nedenlerle ticari, endüstriyel, kapitalist de tarafı var. 

ÖÖ: Geçen hafta bu bahsettiğiniz duruma dair Yokoluş İsyanı’ndan, Küresel Yokoluş İsyanı mail grubuna, daha doğrusu iletişim ağına bir mail düştü; başlığı “kapitalizm yılanı”. Yani genelde bu tarz başlıklar pek kullanmıyorlar ama oldukça sinirlenmiş belli ki Yokloluş İsyanı aktivistleri de. “Bu COP26’da bir COP26 kapitalizmi, piyasası kuruldu” deniyor. Sizin bahsettiğiniz sorunları “konaklama, gıda, hatta sandviç fiyatları bile radikal ölçüde artmış durumda kentte” diyor. Özellikle küresel güneyden gelen aktivistler, katılımcılar ki çok az kişi katılabildi zaten, bu yüzden “beyaz, kuzeyli ve zenginlerin COP’u” diyorlar bu COP26 zirvesi için. Buradan gelenlere kalacak yer bulunması konusunda yardım istiyorlardı. Hatta alenen bağışta bulunmasını istiyorlardı insanların çünkü gerçekten sandviç bile almak çok zor. Üstelik de gelenlerin ciddi bir kısmı, Glasgow’da evini açanların sayısı bile yetmemiş aktivistleri karşılamaya. “İki saat mesafede kalıyorlar, oradan da her gün gelip gitmeleri gerekiyor, bunun için de ciddi bir desteğe ihtiyaç var” diye böyle bir dayanışma çağrısında bulunmuştu. 

ÖM: Evet, belki şeyi de ekleyebiliriz buna, Avrupa’da iki çevre kuruluşu tarafından Oxfam adına hazırlanan araştırmaya göre dünyanın en yoksul %50’sinin karbon ayak izi, yine küçük kalacak ama, gezegenin en zengin %1’lik nüfusunun toplam karbon salımı da bayağı büyüyecek. 30 katına ulaşması bekleniyor; yani gezegenin sıcaklık artışını 1,5 derece santigratta tutabilmek için her bir kişiye düşen ortalama salım miktarının 30 katına ulaşması bekleniyor. Yani iklim değişikliğinden en büyük zararı dünya nüfusunun daha yoksul yarısı, yoksul %50’si görecek. Bu da şaşırtıcı sayılmaz değil mi? 

ÖÖ: Benzer bir şeyi zirvede de zaten bu az gelişmiş ülkeleri temsil eden grubun sözcülüğünü yapan Butan hükümet temsilcisi Sonam Puntşo söylemişti. Bu dünyanın en az gelişmiş ülkesi ağına 46 ülke dahil ve sözcü diyor ki “bir milyar insanı temsil ediyoruz ve küresel emisyonların sadece %1’inden sorumluyuz”. Bu 100 milyar dolarlık iklim fonu meselesi var ya, bunun ne kadar hayati bir şey olduğunu belki böyle açıklamak mümkün. “Dünya nüfusunun neredeyse 1/7’sini biz yoksullar oluşturuyoruz ve neredeyse hiç sorumluluğumuz yok ama 100 milyar Dolar’lık destek bile, hayatta kalmamız için gereken destek dahi verilmiyor” diyor.  

"Yeni Yeşil Düzen toplantısında bütün katılımcılar kadındı"

ÖM: Tan biraz havayı anlatır mısın?

TM: Bu konuda ben de bir ek yapayım o zaman; dün katıldığım panelde yeni New Green Deal (Yeni Yeşil Düzen) toplantısında -çok güzeldi- bütün katılımcılar kadındı, kolaylaştırıcı sadece erkekler.

ÖÖ: Hangi zirve, halkların zirvesi mi?

TM: Halkların zirvesi. Ben zaten sadece oradaydım, onun için geldim. Çok güzeldi, katılımcıların hepsi kadındı ve çok önemli insanlar. Aralarında Caroline Lucas var, biliyorsunuz tek Yeşil milletvekili İngiltere’nin. Brezilya parlamentosunun ilk yerli milletvekili, aynı zamanda hukukçu Joênia Wapixana, Brezilya’dan tabii ki yine Bolsanaro’nun, Bolsanaro’dan nefret için özel bir nedenim yoktu ama dün yine böyle bir Amazon halkına yapılan, Amazon’a yapılan, Amazon halkıyla birlikte bizatihi böyle hedef olarak öldürmeler artık yani akıl alır gibi değil, onları anlattı ama sizin söylediğinize ek olarak belki biliyorsunuzdur, muhtemelen çok anmışsınızdır ismini, yalan yok, ben orada öğrendim Patience Nabukalu, Uganda’dan Fridays of Future katılımcılarından, o dedi, artık yani “I beg you”, yalvarıyorum, yani “bizi yok etmeyi bırakın... Bütün bu politikanız bizi yok ediyor. Yani çocuklardan başlayarak herkese kadar bizi yok ediyor” dedi ve şeye dikkat çekti, daha korkunç yıkımlar getireceğini, Batı Afrika boru hattı projesinin ve sonuçlarının. Çünkü boru hattı şu anda fark ettiğim bütün bu “green washing” dediğimiz o şey de buna…

ÖM: Yeşil badana.

TM: Yeşil badana, çok güzel! Zaten hocam hep çok iyi karşılıklarını Türkçe’ye söylüyorsun. O yüzden böyle üç nokta da koymuşum bilemediğim için. Kapitalizm şirketleri olduğu için bunların yatırımları gelişmeye devam ediyor, büyümeye devam ediyorlar bütün bu fosil atık şirketleri. Bütün yaptıkları yatırımları mesela İngiltere’nin kuzey denizinin, İskoçya kıyıları da diyeyim hatta, inanılmaz genişleyen projeleri var, petrol çıkarma projeleri. Dolayısıyla bu büyümeye devam edecek; yani küresel kuzeyin ve gelişmiş ülkelerin, ülkeler arasında dönen şirketlerin, temelleri orada olan şirketlerin büyümesi dolayısıyla karbon ayak izi büyümeye devam ediyor. Dolayısıyla Nabukalu’nun bayağı -böyle hatta biraz duygusallaştı da- bunları şey yaparken heyecanlandı ama işin boyutları Uganda’dan geliyor, Patience, o da altını çizdi. 

ÖÖ: Ben minik bir parantez içi bir şey söyleyeyim; az evvel, işte Ömer beyin çevirisinden bahsetmiştiniz, İstanbul’daki yürüyüşte aslında Ömer beyin bir çevirisi slogan haline getirildi. “Laga luga yok, fosili bırak!” diye yürüdü iklim aktivistleri. 

TM: Bla bla bla. Ya şey çok komik, Boris Johnson kullanmış konuşmada. Zaten halkların toplantısında da “bunlar bizim her şeyimizi çalıp duruyor! Bizim yıllardır söylediğimiz şeyler, yani ne söylüyorsak, ne kampanya yapıyorsak olduğu gibi alıyorlar, çalıyorlar”, bütün toplantılarda bunu söylüyorlar. Yani en son ‘bla, bla, bla’yı bile kullandılar yani. Ama bizim takıldığımız…

Sosyal adalet ve iklim mücadelesi

ÖM: Ama bir şey fark etmiyor. Yani bu bence sabahleyin programa Sam Cooke’tan ‘A change is gonna come’la başladık, bu gerçekten, gerek senin gönderdiğin gerekse bizim baktığımız ve kullanmaya çalıştığımız videolarda da ve seslerde de görülüyor ki görülmemiş bir umut var. İşte senin ilk başta sözünü ettiğin iklim aktivistlerinden birinin de söylediği laf o, yani bu yürüyüşler “asıl umut burada, katılımda, direnişte” diye söylüyorlardı.

TM: Aynen aynen. Zaten dün Fatima İbrahim’in de -ne biçim konuşmaydı hakikaten- altını çizdiği şeyler benim de gerçekten… Kişisel olarak zaten o tip toplantılara katılıyorum, “ismini alabilirsiniz ama biz sadece bu isimleri değil altındaki ve etrafındaki bir sürü konuyla asırlardan beri ilgileniyoruz” dedi. O da işte dedi ki “sosyal adalet, yani bunları birbirinden bağımsız olarak görmüyoruz ve bizim bahsettiğimiz şey sistematik sorularımız ve sistematik değişim taleplerimiz de olduğu için ne kadar isterseniz isteyin, ismini alırsanız alın bizim yolumuzu ve yürüyüşümüzü değiştiremeyeceksiniz.” Hatta bence dünün, yani her günün bir sloganını falan bulmaya çalışıyorum konuşmalardan da, bence dün çok güzel bir laf etti. Bütün bu hareketin uluslararası bir hareket olduğunun da göstergesi olarak çok da böyle tutkulu bir şekilde söyledi: “Geride hiç kimseyi bırakmıyoruz, merak etmeyin” diye, “bırakmayacağız, bunu da böyle bilsinler” diye. “Yani ben burada mücadele verirken Kongo’daki tarım işçisini benim Londra’daki bir saatte trenle gittiğim yerdeki birisi kadar önemsediğimi onlar çok iyi bilsinler” dedi. “Önemseyeceğiz, önemsedik, böyle de devam edeceğiz” dedi. 

ÖM: Evet çok müthiş! Ben de hemen şeyi hatırlatayım; bunu kullandık biz de birkaç gün önceki Açık Gazete’de, Guardian’da bir “opinion” yazısı, yani fikir yazısı da yayınlandı Fatime İbrahim’in ve başlığı şuydu zaten: “Sadece gürültülü protesto; aslında politikacıları iklim felaketini önlemek için eyleme sevk edebilecek tek şey gürültülü protestolardır” dedi. Çünkü Britanya’nın bakanı böyle “dikkatli olmaları lazım” filan diye saçma sapan laflar etmişti, ona cevap da verdi, kendisine. Böyle “dikkatli yürümeliler, protesto ederken de sınırları aşmamalılar” gibi laflar ediyordu. Orada sadece gürültü patırtı lafını da kullanmıştı, işte “biz gürültü patırtıyla gezeceğiz” demişti.

TM: Yalnız bence 100 binin üstündeydi o gösteri.

ÖM: Öyle mi?

TM: Yani benim tanık olduğum, bence öyleydi yani. Ben de 18 yaşımdan beri katılıyorum bu eylemlere ve metrekare, yayılma hesabı. Bazı temel şeyler vardır, büyük bir caddede yürürken yavaş yavaş yürüyorsan, dura dura yürüyorsan ve bütün caddeye yayılıp kişiler arasındaki boşluklar küçükse ve o çok uzuyorsa yani bu onbinlerle ifade edilen bir şeydir. Benim söylemek istediğim şu; hiçbir şey olmadı, yani hiçbir şey olmadı, yani bir yol kenarından bir ses hani o kadar! Büyük şeylerde, önceden katıldığım yurt dışında, yurt içinde gösterilerden minik de olsa bir şeyler olurdu, olmadı. 

ÖÖ: Yani olay çıkmadı anlamında mı?

"İklim aktivistlerini kriminalize etme çabası zaten yeni bir şey değil"

TM: Gidip ne bileyim hani dikkat çekmek için veya özellikle altını çizmek için, konuya dikkat çekmek için derken mesela bir banka camına bir şey atılırdı veya orada bir şey yaratılırdı ama ne eylem öncesi ne eylem sonrasında, eylem sırasında hiç böyle bir şey olmadı. İşte bu iklim aktivistlerini kriminalize etme çabası zaten yeni bir şey değil. Arada bir dillendiriyorlar, yasa getirmeye çalışıyorlar. İngiltere’de, Avrupa’da bile bunu yapmaya çalışıyorlar. İklim eylemciliği suçu diye bir şey keşfettirecekler neredeyse ve bu çabalarını çok görüyoruz. Siz de eminim çok bahsetmişsinizdir ama öte yandan son derece barışçıl, pasifist, yaratıcı, yani sosyal forumları çok konuşmuştuk Açık Radyo’da, ben dünya sosyal forumlarının bir çeşit devamı, böyle daha kompakt devamı olarak görüyorum. Farkı şu, belki Glasgow’da olduğu için çünkü Latin Amerika’da birazcık daha farklıdır tabii, bir tık daha, bir tık değil hayli beyazdı Glasgow’daki eylem ama yani gelemedi insanlar, onu da biliyoruz. Ama mesele şu, Fatima İbrahim gibi insanlar da altını çiziyor, bunu sosyal adalet kavramıyla birleştirecek, onunla bunu birleştirebilecek aktivistlerin daha fazla yöntem ve söylemlerle de girmesi lazım. Çünkü ben İngiltere’den göçmen veya göçmen kökenli insanların, grupların daha fazla katılım göstereceğini bu sene düşünüyordum çünkü “black lives matter” hareketi İngiltere’de genç göçmen kuşağını çok fazla politize etti ve onlar artık ondan sonra o eylemlerde çok yer aldılar. Sonrasında başka türlü eylemlerde de yer almışlardı Londra’da. Yani Glasgow’a, iklim hareketine daha yansımadı bu ama şunu biliyoruz; umut var derken ben uzun zamandır, 5’indeki eylemde yoktum, çocukların yaptığı eyleme ben, 6’sına katıldım. Ben uzun zamandır toplantılarda ve gösterilerde bu kadar genç katılımı, bu kadar yüksek, yani sosyal forumlarla da kıyaslıyorum, bu kadar yüksek bir oluşum görmedim, bu son derece umut verici.

ÖM: Evet, son derece umut verici. Şeyin söylediği de o, İçişleri Bakanı Priti Patel’ın “böyle gürültü patırtı olmasını engelleyeceğiz” filan gibi bir lafa etmişti, Fatima İbrahim de ona cevap vererek “asıl gürültü patırtıyla olur bu işler, bunu kavramamışsın” filan diye açık bir mektup yazmıştı.

ÖÖ: Tabii bu 26.’sı, düşünün gürültü patırtı olmadan olsaydı, 26 yıldır bir araya geliyorsunuz, sizin bir şey yapmış olmanız lazım değil mi?

ÖM: Evet. 

TM: Hayır zaten, yani bütün bunlar özetle işte kriminalize etmek için söylenen şeyler. Dünkü toplantıda birisinin dediği, bir panelistin söylediği de, “asla”; bence çok önemli bir kelimelerden biri de oydu: “Asla depolitize etmelerine izin vermeyeceğiz bu hareketi”. Yani onu şirketlere yönelik söyledi. Sadece “yeşil badana” için değil, bir taraftan da daha böyle şeye, “aman sokaktan çıkartın daha liberal yaklaşın, hiç eylemlere gerek yok, zaten mesajınız alındı, anlaşıldı. Şirketler kendi kendine çeki düzen veriyorlar, merak etmeyin, sokağa artık gerek yok. Bir de dijital çağdayız.”

ÖÖ: Evet, radikal olmayın.

"Toplantı büyük bir fiyasko mu?"

TM: Hah! halbuki insanlık tarihinden birkaç güzel sonuçlar çıkartacaksak onlardan biri de asla radikal olmadan, yani gürültü yapmadan asla sesiniz duyulmuyor. Tabii ki içeride, toplantılarda başka tarafları da tartışılacak ama bu kadar inatçı, direngen ve gürültü çıkartan bir hareket olmadıkça da şirketler veya devletlerin bu konuda bir ilerleme göstermeyeceğini en azından biliyoruz. Şeye katıldım çünkü sabahki panelde, uluslararası halkların mahkemesi, “tribunal” yapmışlardı ve bütün charterlarda yine yani bayağı BM’nin maddelerinin ihlal edildiği karar verdi savcılar birçok konuda. Yani toplantı büyük bir fiyasko mu? Onu ben bilemem çünkü yani çok ciddi içeride çalışan aktivistler, katılımcılar da vardı. Onlar bir şekilde bir ilerleme, küçük de şey yapıyorlar ama bir taraftan hiçbir şey çıkmadığına dair de, sonuca dair, ama bunları siz çok daha iyi takip edip değerlendiriyorsunuz.

ÖM: Daha oradasın değil mi, Glasgow’da devam ediyorsun biraz? 

TM: Ben salı günü dönüyorum. 

ÖM: Belki bir kez daha konuşma fırsatımız olabilir mi diye şey yaptım. Tan Morgül çok teşekkür ederiz, Porto Allegre’den bu yana yurt dışından, yani Porto Allegre epey yıl önceydi…

TM: E tabii, bir 19 sene oluyor ilk bağlandığım.

ÖM: Evet, böyle güzel bir muhabbet…

TM: Ve hâlâ Açık Radyo’ya bağlanabiliyor olabilmek de çok güzel tabii 20 senedir!

ÖM: Bizim için de öyle, çok teşekkür ederiz.

ÖÖ: İstanbul’daki eylemin bitiriliş konuşmasında da Açık Radyo ve Ömer Madra’nın adı geçti ve teşekkür edildi bu arada. 

TM: E ama hak ediyor yani şimdi lütfen!

ÖM: Teşekkür ederiz. Peki görüşmek üzere Tan çok teşekkür ederiz. 

TM: Ben teşekkür ederim, kolay gelsin.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

TM: Görüşmek üzere.

ÖM: Evet, bu şekilde de bitiriyoruz programı. Ayrıca bu saatin destekçilerine ve Erdinç Gökalp’e de çok teşekkür ederiz. Şimdi bitiriyoruz. Covid konusundaki bütün şeylerimizi bir kez daha tekrarlayacak zamanımız da pek kalmadı. Maske, mesafe, musluk yani temizlik, kapalı mekanların havalandırılması ve aşıya çok dikkat etmenizi bir kez daha rica ederiz ve huzurlardan ayrılırız. Bendeniz Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Robi Tayar’la birlikteydiniz. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Hepinize günaydın!

ÖÖ: Günaydın!

Robi Tayar: Günaydın!