Büyük mevzuların ‘küçük suretleri’ güncelleniyor

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Minyatür 2.0 sergisi, Pera Müzesi’nde 40’ı aşkın yapıtı 14 uluslararası imza ile buluşturuyor. 17 Ocak’a dek süren sergi, Doğu’nun yüzyılları aşan minyatür üretim anlayışını, 21’nci yüzyıl sanatının ifade özgürlüğü ve yorum çeşitliliği ile yeniden ele alıyor. Sergiyle eş zamanlı olarak Vakıfbank Kültür Yayınları’nca basılan Gözün Menzili kitabı ise, konuya felsefi, sanat tarihsel ve kültürel boyutlarıyla bakış için, bir alternatif niteliğinde
 

Saira Wasim, Sessiz Talep

İstanbul Tepebaşı’ndaki Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde, ‘Güncel Sanatta Minyatür’ü küresel örneklerle teşhir eden geniş kapsamlı bir sergi düzenlendi. Pandeminin yarattığı lojistik ve stratejik koşullar, daha açılmadan serginin ömrünü de uzattı. Genel Müdür Özalp Birol, geçen hafta sergi için düzenlenen basın kahvaltısında, küratörlüğünü Azra Tüzünoğlu ve Gülce Özkara’nın üstlendikleri etkinliğin geçmişinin 2018 Ocak ayına kadar uzandığını vurguladı. Sergi, aslen Mart 2020 tarihi için düşünülse de, araya Covid - 19 ve sokağa çıkma kısıtlaması gibi nedenler de girince, serginin açılışı Ağustos ayını buldu. Birol, bu süreçte özellikle yurt dışından ödünç alınan yapıtların yer aldığı böylesi bir sergiyi istedikleri gibi gerçekleştirmenin, önceki yıllarda gerçekleştirdikleri sergilere kıyasla, gerçekten zor hale geldiğinin altını çizdi.


Müzenin iki katına yayılan sergide, Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan, Azerbaycan gibi farklı coğrafyalardan seçilen Hamra Abbas, Rashad Alakbarov, Halil Altındere, Fareydoun Ave, Dana Awartani, CANAN, Noor Ali Chagani, Cansu Çakar, Hayv Kahraman, Shahpour Pouyan, Imran Qureshi, Niima Sheikh, Shahzia Sikander, Saira Wasim gibi sanatçıların, heykelden videoya, tekstilden yerleştirmeye, farklı mecralarda ürettikleri eserler yer alıyor. 


Tüzünoğlu’na göre, 

Minyatür 2.0 sergisinde yer alan eserler, minyatürü zamanda donduran ve kültürel bağlamından koparan nostaljinin karşısında harekete geçmeyi savunuyor. Bugün, sahte bir geçmişe özlem duyan bu söylemler çoğalırken, daha iyi bir gelecek ve şimdi için belki de geçmişi sorunsallaştırmak gerekiyor. Küresel düzeyde etki eden bu yerel söylemler, bugün kültürler ve uluslararası düşünmenin aciliyetini ortaya koyuyor. Yaratıcı direniş biçimlerini dünyanın pek çok yerinde gözlemlerken, dünyaya bakış açımızın da güncellenmesi gerekiyor. Tıpkı, minyatürün güncellendiği gibi… Geçmişin yaratıcı kullanımı, politik nostaljinin aksine daha iyi bir gelecek için günümüzün gerçekleri ile uğraşıyor. Sergi, minyatürü ideal bir geçmişe dönüşün acımasız vaatlerine bir karşı duruş olarak teklif ediyor.


Gülce Özkara ise, serginin değerlendirmesini şu sözlerle yapıyor:


Minyatür, bir anlatıyı, şiiri, hikâyeyi, masalı görselleştiren kitap illüstrasyonudur. Hükümdarların himayesinde geleneksel bir sanat formuna dönüşen minyatürün tarihi, 12’nci yüzyıla dayanmaktadır. Geniş bir coğrafyada, 18’nci yüzyıla dek, eksiksiz bir ifade biçimi olarak kullanılmıştır. Minyatür, biçimsel özellikleriyle minyatürün evrenini, naturalist teoriler aracılığıyla ele alan Batı merkezli sanat tarihi tarafından tanımlanmıştır. Bu eksende minyatür estetiğini Batı resminden ayıran temel nitelik, perspektiftir. Minyatürlerde tek bir perspektif yoktur. Sabit bir noktadan bakmanın yarattığı illüzyonun aksine, çoklu perspektifler mevcuttur. Rönesanstan itibaren egemen olan tek odaklı ve göz merkezli sanat anlayışı, kültürel bir egemenlik kurmuştur. Perspektif, Batılı görsel kültürün üstünlüğünü belirtir. Modernitenin başarısını sembolize eder. İlerici bir anlatı içinde, akıcılığa ve Batı bilimine yönelik bir başarı olarak görülür. Perspektif, 20’nci yüzyılın ilk yarısından bir eserin değerlendirilmesinde oynadığı rolü kaydetmiştir. Ancak, sanat tarihinde perspektifin bir ilerleme çizgisi olarak kavramsallaştırılması, onu bugün dahi Batı egemenliğinin sembolü yapmaktadır. Perspektif, rasyonelliği, geleceği, ilerlemeyi, medeniyeti ve aynı zamanda Batılı beyaz erkek ideal bir bireyi temsil eder. Minyatürün göz odaklı, tek merkezli perspektif kuralının karşısında duran çok odaklılığına, birden çok bakış açısına izin veren bakış açısı, sergideki eserler tarafından bir görme biçimi olarak benimsenmiştir. Bu çok odaklılık, yanıltıcı bir tarihi, ayrımcı, ilerici anlatıları teşkil eden ve farklılıkta tehlike, benzerlikte rahatlık bulan, tedrici politik iklime karşı durmaktadır.


Tüzünoğlu, Özkara’yı şöyle tamamlıyor: 


Sergi, minyatürü bir sanat yapma biçimi, dünyaya bakış yöntemi olarak ele alır. Minyatürü, şimdiki zamanı, geçmişi ve geleceği birlikte hayal etmek için kullanır. Heterojen, kapsayıcı, kucaklayıcı, alternatif bir küresel düzenin nasıl olabileceğini düşünür. Sergi, hem minyatürün kendine ait yasalarını, hem de günümüz koşullarını takip eder. Yalnızca biçim değil, minyatürün kendine has yasaları da eserlerde dönüşür. Sanatçıların minyatür aracılığı ile dünyaya bakmaları, geleneğin kalıntıları içerisinden soru sormalarını da eleştirir. Bazen içerik, bazen ise form, üretimlerinde tetikleyici unsurdur. Sergi, bireysel düzlemde yaşadığımız sorunları toplumsal, kitapların içinde, özel alanda tüketilen minyatürleri ise, kamusal bir düzleme çeker. Sultanların, şahların, hükümdarların kendi hikâyelerini anlatmak için sipariş verdikleri minyatürler, günümüzde güncel sanat aracılığı ile başka hikâyeler anlatır. Kenarda, köşede, tozlu raflarda, köşede kalanlar, unutulmak istenenler kayıt altına alınır. Sergide yer alan güncel minyatürler, eşitsizlikleri, sosyal şiddeti, ötekileştirmeyi konu edinirler. Tarihi aşağıdakilerin bakış açısıyla bugünden yazarlar. Manâ, üslûp, perspektif gibi farklılıklar üzerinden ana akım sanat yapma biçimlerine kıyaslanarak tanımlanan minyatür, kendisine yüklenen anlamları tersine çevirir ve kendini bugünün gereksiz gündemi üzerinde tespit ederek yeniden kurar.


Sergi, beraberinde arşivsel değer taşıyan bir kataloğu da getiriyor. Tüzünoğlu ve Özkara’nın küratöryel metnine, minyatür sanatının tarihsel ve güncel uygulamalarına ilişkin yazıları ile, küratör Hammad Nasar, akademisyen - minyatür sanatçısı Filiz Adıgüzel Toprak, akademisyen - kültür, politika ve kadın hakları uzmanı Vishakha N. Desai ve sanat tarihi profesörü Nada Shabout katkıda bulunuyor.


Minyatür 2.0 sergisi, post-modernizmin varlığını 2020’de alabildiğine kanıtlayan, Oksidentalizm’in hayaletinin halen aramızda gezindiğini ispatlayan bir imâ özgürlüğü saçıyor. El ve göz işçiliğine, siyasal, kültürel hakların getirdiği propagandist isyankârlığın refakat ettiği pek çok yapıt, sergideki sanatçıların samimi müdahaleleriyle bir araya gelince, görsel bir miting havası üretiyor.


Dünyanın altının üstüne geldiği şu günlerde Doğu - Batı, Batı - Doğu mukayeselerinin ekonomik, ekolojik ve estetik bakımdan ne derece manâsızlaştığı, bu enternasyonal sergide kendini çok daha fazla belli ediyor. İroni  kadar, çekilen acılara saygı ve nezaketin de unutulmadığı yapıtların resmi geçit yaptığı Minyatür 2.0 sergisi bu yönüyle hem göze, hem gönüle ve hem de gündeme doğrudan hitap ediyor. 
Bu anlamda sergiye özel yapıtlarıyla Imran Qureshi, toplumsal önyargılara meydan okuyan “Moderate Enlightment” (Ilımlı Aydınlanma) isimli minyatür serisini, 11 Eylül’ün ardından dünyada dindar insanlara karşı yükselen ayrımcılığa tepki olarak üretmiş bir isim. Kendisine uluslararası bilinirlik kazandıran bu seriyi, MET ve British Museum gibi kurumların ardından Pera Müzesi’de sergileyen Qureshi’nin sergiye has “Hafızanın Sonsuz Görünen Yolu” başlıklı yerleştirmesi, “İçeri Adım-Dışarı Adım” guaj boya serisi ve “Nefes Almak” başlıklı videosu da güncel motiflerin ve soyut resmin biçimsel dili ile, geleneksel motif ve tekniklerin bir bileşkesi olarak, sergide öncelikle akılda kalıyor. 

 

Shahzia Sikander Parallax, 2013

Shahzia Sikander; Parallax, 2013


Serginin en narin ve etkili, performatif yapıtlarından bir diğeri ise, Dana Awartani’nin yerleştirme ve videosu. Çekimleri Cidde’nin eski bir mahallesinde, bir zamanlar büyükbabası ile ninesinin yaşadığı evde gerçekleştirilen video için sanatçı, evin zeminini İslam sanatındaki geometrik karoları anımsatan formlarda kumla kaplıyor. Bu zahmetli işlem tamamlandığında ise kültürel mirasın yıkımına sembolik bir referansla, Awartani yerleri süpürüyor. Bana kalırsa, neyin geçici, neyin kalıcı olduğunun artık iyiden iyiye belirsizleştiği şu günlerde izlediğimiz bu yapıt, gerek İstanbul, gerekse Dünyanın geri kalanı özelinde, zaman ve mekânın ruhuna yakılmış çarpıcı bir ağıt olma özelliğini taşıyor. 


Sergide hayal ve gerçeğin gündelik hayattaki dramatik koalisyonunu ortaya koyan bir başka illüzyonik yapıt ise, Azeri Rashad Alakbarov’un imzasını taşımakta. Sanatçı sıradan, buluntu nesnelerle beklenmedik sahneler yaratıyor. Işık ve gölgeyi eserlerinin temel elementleri olarak konumlayan Alakbarov, başta gelişigüzel kenara bırakılmış bir yığın metal veya plastik obje gibi görünen bu kompozisyonlarla sıradışı ‘gölge resimleri’ yapıyor. (Sanatçının bu yapıtı, akla İstanbul’daki acımasız trajik bir dönemi ve bir özel yapıtı daha getiriyor: 2003 yılında sinagoglara yönelik terör saldırılarının ardından HSBC’nin Levent merkez binasına ve İngiliz Konsolosluğu’na yapılan bombalı saldırılar, can kayıplarına neden olurken binalar da kullanışsız hale gelmişti. HSBC’nin düzenlediği, Esentepe’deki yeni merkez binasının önünü süsleyecek ‘Barış’ temalı heykel yarışmasını, hatırlanacağı gibi, sanatçı Sibel Horada kazanmıştı. Horada’nın ‘Barış Güvercini’ adlı eseri HSBC binası önüne yerleştirilmişti.) 

Minyatür 2.0 sergisine geri döndüğümüzde, Saira Wasim, sergi ismi ve  misyonuna doğrudan hizmet eden çarpıcı örneklerle karşımıza çıkıyor. Politik samimiyetlerinden ödün vermeyen yapıtlar arasında 2018 tarihli ‘Silahlara İnanırız’, ‘Sessiz Talep’, ‘Biz Günahkâr Kadınlar’ (2019), ‘Ben Varım’ (2020) gibi çok değerli örnekler İstanbul’a taşınmış. Aynı dönüştürücü tavır, sergideki eserleriyle Halil Altındere, Hayv Kahraman, Cansu Çakar ve Shahpour Pouyan’ın üretiminde de kendini bambaşka görsel lehçelerle ve içeriklerle belli ediyor.

Keza, sürekli varoluşsal karın ağrıları çeken Asya ve Ortadoğu’nun dertlerini, geleneksel dile kazandırdığı geleceksel yaklaşımla eleştiren Shazia Sikander’in, ilk kez Sharjah Bienali’nde yer bulan 2013 tarihli video düzenlemesi ‘Parallax’ da, klasik Hindu-Paki minyatür sanatından edindiği bu emaneti geleceğin kurgusu adına teknolojik kabiliyet refakatinde devralıyor. Eser, Ortadoğu petrollerinin %40’ının transit gemilerle taşındığı Hürmüz Boğazı’nın jeostratejik önemine vurgu yapıyor. Bunun gibi, Noor Ali Chagani ve Hamra Abbas da, geleneksel görsel dile kattıkları güncel, biricik yorumlarla, serginin değerini perçinliyor.

Kaçınılmaz biçimde Türkiye çağdaş sanatından imzalara da yer veren Minyatür 2.0 sergisinde, CANAN’ın ise adeta gizli bir kişisel sergisine yer verilmiş: Etkinlikte, sanatçının ‘üç boyutlu resimler’ misâli titizlikle, detaycılıkla ürettiği ‘Güzel ve Çirkin’ ya da ‘Aslan ve Ceylan’ (2020) ve ‘Ademler ve Havvalar’ başlıklı, geçmiş ve bugünü birleştiren heykellerin yanı sıra, Falname (2020) başlıklı bir çizim serisi bulunuyor. Sanatçı bu seriden yola çıkarak, müze ziyaretçilerinin de fallarına bakmayı planlamış. Sergide ayrıca yine, aynı imzanın 2014 tarihli ‘Rüya, Rüya, Rüya’ isimli, 2014 tarihli yapıtı ve 2009 tarihli ‘İbretnüma’ video düzenlemesi de görülebiliyor.

Bu noktada yeri gelmişken belirtelim; 17 Ocak’a kadar görülebilecek olan sergi, ilginç bir zamanlamayı da işaret ediyor. Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan Sanat başlığı altında çıkan Özlem Hemiş imzalı ‘Gözün Menzili: İslâmi Coğrafyada Bakışın Serüveni’ kitabı, Minyatür 2.0 sergisi ile eş zamanlı olarak, tesadüf eseri raflarda yerini almış durumda. Minyatür 2.0 sergisinin ihtiva ettiği sıkıntı ve çözümlerle satır satır ilgilenmek isteyenler için, bu kitap da çok özgün önermeler vadediyor. Hemiş, Zeynep Sayın ve Dikmen Gürün gibi hocalarının da desteğini arkasına aldığı kitabının sunuşunda bize niçin böyle bir yola çıktığını şöyle özetliyor: 

...temsilin ve bakışın sorunsallaştırıldığı bu çalışmada, inceleme alanı olarak Osmanlı minyatürlerini, bu alanın soy kütüğünü ve neşet ettiği iklimi seçtim, çünkü hem göz-resim-yazı ilişkisi ile nakkaşın amelindeki güdülerin anlaşılması için, hem de performativitenin canlılığını deneyimlemekte ve / veya misal âleminden ibret almakta lezzet bulan bir seyir geleneğinin bugüne düşen izini aramak için uygun düşen bir mecra olarak görünüyordu. Tiyatrosal temsilin gereksindiği sabit bakışın dışında bir bakış olanağı hayatı sanata tercüme etmenin başka imkânlarına yol açıyor, kendine özgü bir dili olan minyatürlerin canlılık uyandıran etkisi, seyircisine sanat yapıtı ile karşılaşmada, adına ‘hayret’ diyeceğim farklı bir deneyim alanı vaadiyle de cezbediyordu.

Imran Qureshi Ilımlı Aydınlanma
Imran Qureshi, Ilımlı Aydınlanma