İnsanlar ve hayvanlar

-
Aa
+
a
a
a

Hayvanlar, insanların nesi olur? Uzak-yakın akrabalarımız mı, ötekimiz mi? Açık Bilinç’te: Hayvan zihinleri çalışmaları hangi aşamalardan geçti, şimdi nerede; bu konu felsefi ve etik sorular için niçin önemli?

İnsanlar ve hayvanlar
 

İnsanlar ve hayvanlar

podcast servisi: iTunes / RSS

Daha önce Açık Bilinç'te hayvan zihinleri, tür ayrımcılığı, doğada diğerkamlık ve sinir sistemlerinin çeşitliliği üzerine pek çok program yapmıştık.

Bu hafta, hayvan zihinleri üzerine yapılan araştırmalarda yeni bir evre olarak adlandırılan ('The Animal Turn') "Hayvanlar Dönemi"ne nasıl ve hangi aşamalardan geçerek geldiğimizi özetlemek, ve akademide hayvan çalışmalarının hangi konumda olduğunu değerlendirmek istiyorum.

— / —

Hayvan zihinleri konusu, Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabının yayımlanması sonrasında, 19. yy'ın ikinci yarısında, çok canlı tartışmalara sahne oluyor.

Fakat bu yükseliş, hayvanlar üzerine çalışan psikologları zor durumda bırakan  kırılma noktasıyla hızını kaybediyor.

Bu kırılma noktalarından ilki, 20. yy. başlarında büyük ilgi gören, toplama ve çarpma yapmayı becerdiği iddia edilen bir atın hikayesi; sonradan bir aldatmaca olduğu ortaya çıkan "Akıllı Hans" vakası.

Bu konuya, şu programda daha detaylıca değinmiştik:

https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/sayilar-adalet-isyan

İkinci kırılma noktasıysa, 20. yy. sonlarında, 1970lerde Columbia Üniversitesi'nde işaret dili öğretilmeye çalışılan (dilbilimci Noan Chomsky'ye atıfla) Nim Chimpsky isimli şempanze yavrusunun üzücü hikayesiyle ortaya çıkıyor.

Nim'in hayatını konu eden film de izlemeye değer.

— / —

Aynı dönemlerde, hayvan araştırmaları konusundaki tereddütlerin merkezinde, zihin için dil olması gerektiğini öne süren ve insan diline sahip olmayan hayvanları çalışmanın aydınlatıcı olmayacağını varsayan farklı düşünce okullarının baskın çıkması da önemli rol oynuyor.

Örneğin, dili anlamak için zihni anlamayı öncelemek yerine bunun tam tersini, yani zihni anlamak için önce dili anlamayı savunan Anglo-Amerikan analitik felsefe akımı, Chomsky'ci dilbilim, ve Lacan'ın izinden giden Psikanaliz okulu, hayvan çalışmalarını hep ikinci planda görüyor.

Aslında birbirleriyle pek çok konuda hiç anlaşamayan bu düşünce akımlarının, zihin için dilin merkeziliği konusunda böyle bir ortak platformda buluşmaları, kendi başına tartışılabilecek, ilginç bir konu.

Benim öğrencilik yıllarımda analitik Felsefe literatürü konuya nasıl yaklaşıyordu, ondan örnek vereyim.

— / —

1990'larda analitik felsefeciler, hayvan zihinleri konusuna iki farklı soruyla yaklaşıyorlardı:

1. Hayvanlarda akıl yürütme var mı; rasyonel canlılar mı?

2. Farklı duyuları olan hayvanların iç dünyalarını bilimsel olarak anlayabilir miyiz?

Bu iki sorunun da cevabı büyük ölçüde “hayır" idi.

Hayvanlarda akıl ve rasyonalite konusunda, olumsuz anlamda en etkili olmuş makalelerden birisi olarak, Donald Davidson'un "Rational Animals" yazısını örnek gösterebiliriz.

Hayvanların iç dünyası ve bilinç konusundaysa, yine karamsar bir sonuca ulaşan ve son 50 yılın belki en çok atıf almış olan felsefe makalesi olan, Thomas Nagel'ın "What is it like to be a bat?" yazısı örnek gösterilebilir.

— / —

Bu yazılar, iki iyi felsefecinin yazdığı ve ciddi sorular soran, önemli makaleler.

Ama ikisinin de sonuç olarak yansıttığı olumsuz havanın yanlış olduğu kanısındayım.

Gerek duyularımız gerek aklımız açısından, evet, diğer hayvanlardan farklıyız.

Ama konuyu özellikle ilginç ve verimli kılan bu değil mi, tam da bu farklılıklar yüzünden hayvan zihinlerini çalışmamız gerekmez mi?

— / —

Bugün için ilginç olan noktaysa, şu:

Hayvan zihinleri araştırmalarındaki durgun, karamsar ve/veya ilgisiz dönem sona ermiş gözüküyor.

Nasıl oldu da, 2000'li yıllarda "hayvan dönemeci" ortaya çıktı, hayvan zihinlerine ilgi birden arttı?

Bu soruya kesin bir cevap vermek için henüz erken olabilir.

Fakat ben hayvan zihinlerine olan ilgi yükselişinin, iklim ve ekoloji konusunda artan farkındalık ve hassasiyetle ilintili olduğunu düşünüyorum.

Veganlık ve vejeteryanlığın yaygınlaşmasının da bir nedeni bu olabilir.

— / —

Bilim dünyası da bu akımlara ilgisiz değil. Örneğin, 2012'de pek çok araştırmacının imzaladığı "Cambridge Bilinç Beyannamesi", beyinleri insanlarınki gibi olmasa da pek çok hayvan türünde bilinç olabileceğinin kabul edilmesi gerektiğini söylüyor:

https://fcmconference.org/img/CambridgeDeclarationOnConsciousness.pdf

— / —

Hayvanlar konusunda cevabı konusunda henüz görüş birliğine ulaşılmamış pek çok zor soru var. 

Örneğin, hayvan haklarını hangi ölçütler üzerinden belirleyeceğiz? Akıl mı, duyular (acı hissetme) mı, beden / sinir sistemi yapıları mı?

Çıplak gözle göremediğimiz ve her gün farkında bile olmadan binlercesini öldürdüğümüz mikro-hayvanları, bitkileri nereye koyacağız?

[18. yüzyılda Hristiyanlık tarihinin en büyük skandallarından birine sebep olan mikro-organizmalar konusuna, bu seri içinde döneceğim.]

Bu sorulara, Dr. Bikem Akten ile, doğada sinir sistemlerinin çeşitliliği ve evrimi üzerine yaptığımız iki programda değinmiştik:

1. Hayvanlar: https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/basit-sinir-sistemleri-1-hayvanlar

2. Bitkiler: https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/bitkilerde-akil-algi-aci-hissi

— / —

Hayvanlarda zihin ve hayvan hakları konularıyla ilgilenenlere, Açık Radyo'da Işıl Karalemas ve

 Melike Dirikoç'un birlikte hazırladıkları "Türlerin Yaşam Hakkı" programını da öneririm.

https://acikradyo.com.tr/program/turlerin-yasam-hakki

— / —

Bu akışı, 20. yy'ın en önemli Yapısalcı antropologlarından Claude Levi-Strauss'un Türkçe'ye "Günümüzde Totemizm" başlığıyla çevrilmiş olan kitabında söylediği bir cümleyle bitireyim:

"Hayvanlar, (biz insanlara, kendimiz hakkında) düşünmek için yardımcı olur."

Tabii yalnızca bu değil. 

Hayvan hakları konusu, ekoloji ve iklim konusundaki tutumumuzla da ilgili. 

Üstelik hayvansız bir dünya, çok renksiz ve yoksul bir dünya olurdu, bunu da unutmayalım.

Gelecek hafta ve birkaç hafta daha, insanlarla (diğer) hayvanların ilişkileri üzerinde durmaya devam edeceğiz.