Açık Bilinç’te konumuz: İlahiyat'tan Felsefe'ye ve Bilim'e uzanan bir yelpazede ”olası dünyalar kuramı", yeni teknolojiler ve farklı dünyalara dair gelecek tasavvurları.
2018 biterken, bu yılın son programında, Bilim ve Felsefe dünyasına genel bir bakış…
— / —
"Dünyamız nasıl daha farklı bir dünya olabilirdi?" sorusu, özellikle 17. yüzyıldan itibaren İlahiyat ve Felsefe'de çok tartışılmış bir soru.
Benzer bir soru bugün, farklı yöntem ve motivasyonlarla da olsa, Bilim dünyasında baskın bir yere sahip olmaya başladı.
Niçin ve nasıl?
— / —
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en hızlı gelişen bilim alanları, önceki yüzyıllarda olduğu gibi Matematik, Fizik, veya Kimya değil. Genetik biyoloji, nörobilim ve bilişsel bilimler, ve Yapay Zeka.
Bu alanların hepsinin, gelecekte farklı bir dünya yaratma potansiyelleri var.
Kısa dönemde bilim hangi gelişmelerin eşiğinde duruyor?
Felsefeciler bugünlerde hangi konularla uğraşıyorlar?
Bu sorulara gelmeden önce, "olası dünyalar kuramı"nın tarihçesine kısaca göz atalım.
— / —
"Dünya, şimdi olduğundan nasıl ve ne şekilde farklı olabilirdi?" sorusu, öncelikle İlahiyat ve Din Felsefesi bağlamında ortaya çıkmış bir soru.
Bu konuda yazmış olan çok düşünür var ama içlerinde en önce büyük Alman matematikçi ve felsefecisi Gottfried W. Leibniz'i anmak gerek.
Aşağıdaki tablo için lüle saçlı peruğuyla poz vermiş olan Leibniz, 17. yüzyılda bir yandan Descartes ve Locke gibi felsefecilerle metafizik, bir yandan Newton'la gökbilim üzerine tartışır, diğer taraftan kalkülüs hesaplama sistemini geliştirirken, İlahiyat üzerine eserler vermekten geri kalmıyor.
Dindar bir kişi olan Leibniz'i çok meşgul eden bir soru, şu:
Tanrı, her şeyi bilen, her şeyi yapmaya gücü yeten, ve içinde kötülük barındırmayan bir varlıksa, onun tasarladığı dünyamızın, olası bütün dünyalar içinde en iyi, en güzel, en kusursuz dünya olması gerekmez mi?
Peki ama içinde yaşadığımız dünya, gerçekten olabilecek en iyi, en kusursuz dünya mı?
Değilse, ve dünyanın eksikleri insanın kendi kusurundan kaynaklanıyorsa bile, Tanrı insanı daha az kusurlu yaratıp daha iyi bir dünyada yaşıyor olmasını sağlayamaz mıydı?
— / —
Tek tanrılı Semavi dinlerin hepsi için İlahiyat literatüründen çok tartışılan (bazen "Kötülük Sorunu" olarak da bilinen) bu temel soruya Leibniz kendi cevabını, hayatının son yıllarında 1710'da yayımladığı "Théodicée" (Tanrısal Adalet) başlıklı kitabında veriyor.
Leibniz'e göre, içinde yaşadığımız dünya, olabilecek dünyalar arasında en iyisi.
Tanrı'nın en kusursuz olmayanı yaratmış olacağını nasıl düşünebiliriz?
Kitabın çok fiyakalı tam başlığı şöyle: "Tanrı'nın İyiliği, İnsanın Özgürlüğü ve Kötülüğün Kökenine dair Tanrısal Adalet üzerine Makaleler"
["Tanrısal Adalet ve Kötülük Sorunu", içinde özgür irade sorusunu da barındıran, çok katmanlı bir tartışmanın konusu. İlgilenenler, Açık Bilinç arşivinde, bu konuları detaylıca ele aldığımız Din Felsefe ve Özgür İrade serilerine bakabilirler.]
Peki, Leibniz'in günümüzün bilimsel anlayışıyla ne ilgisi var? Girişi niye buradan yaptık?
Şu yüzden: 17. yüzyılda Tanrısal yaradılış inancıyla İlahiyat'ın alanında kalan "olası dünyalar" düşüncesi, bugün bilimin en önemli meselelerinden biri olmaya aday.
— / —
Günümüzün yükselen bilimleri yalnız neyin nasıl olduğunu sorgulamakla kalmıyor, neyin nasıl olabileceğini, yani farklı dünyaların nasıl kurulabileceğini de araştırıyor.
Bu anlamda, geleceğe dair ciddi etik soruların eşiğinde durmaktayız. Bu da, Felsefe'nin yükselen alanlarından.
Genetik Biyoloji, bakteriler kullanılarak yapılan gen kesme/biçme (CRISPR) teknolojisiyle, genetiği değiştirilmiş insanlar yaratmanın eşiğinde.
Yapay Zeka, farklı bir tür akıla sahip sentetik yeni bir tür yaratmanın eşiğinde.
Bizi, yakın gelecekte, eğer gezegenimizi yok etmemişsek, farklı bir dünya bekliyor!
— / —
2018'in en önemli bilim haberlerinden birisi, Çin'de genetiği değiştirilmiş embriyolardan, çiçek ve kolera hastalığına ve HIV virüsüne bağışıklığı olan ikiz bebeklerin doğmuş olduğunun duyurulmasıydı: 'Dünyanın ilk genetik tasarımlı bebekleri Çin'de doğdu'
Çin'de yapılan genetik çalışmalara dair ilk makale, 2015 yayımlanmıştı. O günlerde, CRISPR teknolojisinin ne olduğunu ve insanlarda genetik modifikasyon araştırmalarını, Dr. Aysu Uygur ve Dr. İlker Öztop ile konuşmuştuk.
Genetik bilimlerle Yapay Zeka'yı birleştiren ve insan-makina arayüzleri üreten "siborg teknolojileri" de, "cesur yeni dünya"nın bir başka habercisi.
Bu konuyu ele aldığımız program.
— / —
Şimdi, "olası dünyalar" düşüncesini, tanıdık bir sima üzerinden somutlaştırmaya çalışayım. Bu aralar Açık Radyo'da adı sıkça geçen, 15 yaşındaki İsveç'li iklim aktivisti Greta Thunberg.
[Şurada Greta hakkında güzel bir yazı var, İngilizce.
Greta, tıpkı küçük kız kardeşi gibi, Otizm tipolojisinde yer alan Asperger sendromuna sahip bir genç kız.
Asperger sendromlu insanlar, yüksek zeka ve dil yeteneklerine rağmen, sosyal etkileşim ve iletişim konularında zorluk yaşayabiliyorlar. Öte yandan, kafalarına taktıkları soruların peşinden gitmek konusunda olağanüstü sebatlılar.
Annesi Greta'nın iklim aktivizmi konusundaki azmini ve ısrarını, Asperger sendromuna bağlıyor.
Kızının dünyaya Asperger penceresinden bakması yüzünden, başkalarının dikkat bile etmeyeceği detaylara önem verdiğini, iklim konusunu da 9 yaşında kendine dert edindiğini ve o günden bu yana hiç vazgeçmediğini söylüyor.
Greta'nın, küresel ısınma konusunda, bilimsel verilere dayalı ve çok mantıklı konuşma tarzı bana biraz çocukluğumuzun Uzay Yolu dizisindeki Mr. Spak karakterini hatırlatıyor.
Leonard Nimoy'un ölümünün ardından, bir Uzay Yolu uzmanı olan Cem Say ile Mr. Spak'tan söz etmiştik; bu vesileyle bir kez daha anmış olalım.
— / —
Bu tür sendromlara sahip olmayan insan nüfusunun çoğunluğuyla Greta'yı, ya da bambaşka bir sendromu düşünelim, Down sendromluları ayıran genetik farklar, aslında biyolojik açıdan çok cüz'i.
Yani küçük bir mutasyon, insan türünü, ve dolayısıyla dünyayı çok farklı yapabilir(di). Belki Greta'lardan oluşan bir insanlık, gezegenin haline daha duyarlı bir kültür yaratabilirdi.
Genetik bilimlerdeki gelişmeler, ve insan türünün evriminin yine insan eliyle yönlendirilebileceğinin somut işaretleri, bizleri olası farklı dünyalara dair etik sorunlar hakkında daha dikkatli düşünmeye ve özenli davranmaya yönlendirmeli.
— / —
Bilimin yükselmekte olan yeni yıldızları arasında, son olarak, Astrobiyoloji'yi saymak isterim.
Astrobiyoloji, evrenin başka köşelerinde belki var olan ve keşfedilmeyi bekleyen diğer dünyalardaki yeni yaşam koşullarını ve türlerini araştıran çok disiplinli yeni bir alan.
Astrobiyolojiyi, gelecekte yeni yaşam ve akıl formlarının bulunması durumunda, henüz varolmayan Astronöroloji ve Astropsikoloji de izleyebilir.
Astrobiyoloji ve evrende yaşamın başlangıcı konusunu, Dr. Betül Kacar ile konuşmuştuk.
— / —
İki konuya daha temas ederek bitireyim:
1. Bilimi anladık, peki bugünlerde Felsefe dünyasında neler oluyor?
2. Türkiye'den bir Yapay Zeka örneği: Konyaspor'lu robotlar.
— / —
Felsefe dünyasının, kendine özgü ve bilimden farklı bir kronolojisi var. Bir yıldan ötekine, cevapları bırakın, felsefi sorularda bile büyük değişiklikler olmuyor.
Felsefede yeni eğilimleri daha ziyade onyıllar, hatta yüzyıllar ölçütüyle değerlendirmek gerekiyor.
Yaklaşık son çeyrek yüzyıldır Felsefe'de çok gündemde olan bir konu "Bilincin Zor Sorunu" diye adlandırılıyor. Daha önceleri birkaç kez kısaca değinmiştik.
Son zamanlarda, kökleri çok eskiye, Antik Yunan dönemine dayanan bir görüş, "pan-psişizm", bu bilinç sorununa bir cevap olarak yeniden gündeme gelmiş durumda. Bu konuda pek çok yeni makale, kitap, konferans görmek mümkün.
"Pan-psişizm" akıl ve/ya ruhun, evrenin her zerresi içinde var olduğunu iddia ediyor.
Bu görüşün savunucularından felsefeci Philip Goff'un, pan-psişizmi özetleyen yazısını Türkçe çevirisiyle okuyabilirsiniz.
Pan-psişizmin "çılgınca" olduğu açık ama gerçekten doğru mu?
Belki daha önce sormamız gereken sorular da var: Pan-psişizm niye yeniden rağbette? Bilinç sorununa bir çözüm olabilir mi?
Bu soruları kendi başına ilerideki bir programda ele alacağım.
— / —
Son olarak, bir tanıtım gösterisinde sahneden düşerek aksamı kırılan Konya'lı yerli ve milli robotumuza değineyim.
Müziğin ritmine kendini kaptırdığı için heyecanlanıp düştüğü iddia ediliyor. Diğer robot arkadaşları hastanede ziyaretine gelip kolonya ve etli ekmek getirmişler.
Bu tür iddialarda bir mizah unsuru olduğunu görmek gerek. Ama mizahın ötesinde ne olduğunu da merak ediyorum.
Gerçekten kendini müziğin ritmine kaptırabilecek, ya da yere düşen diğer bir robotun durumunu dert edinecek bir robot yaratmak, Yapay Zeka'da Türkiye'ye çağ atlatırdı.
Oysa, söz konusu robotlarla ilgili haberlerde, tanıtım amaçlı ve "miş gibi yapmak"dan öte bir davranış göstermeyen sistemler görüyoruz.
Düşen robota geçmiş olsun. Kendisini bir gün yanındaki darbuka çalan veya çiğ köfte yoğuran insanlarınkine benzer beceriler gösterirken görmek dileğiyle...
2018 sonu itibarıyla Türkiye'den ve dünyadan bilim haberleri, hal ve gidişat, böyle.
8 Ocak Salı sabahı buluşmak üzere, herkese şimdiden güzel bir yeni yıl diliyorum.