Boğaziçi Üniversitesi'nde neler oluyor? Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yaklaşık bir buçuk aydır sürmekte olan haklı mücadelelerini, Doç. Dr. Zeynep Uysal ve Türkü Sakarya aracılığıyla, kendilerinden dinliyoruz.
Boğaziçi'lilerin, çok meşru bir talepleri var. Üniversitelerinin özgür ve özerk kendini yönetme geleneğini korumaya çalışıyorlar. Çok doğru ve haklı bir pozisyonda duruyorlar. Provokasyon çıkartarak konuyu ve gündemi değiştirmeye çalışanları, öyle görünüyor ki, en çok tedirgin eden, bu.
— / —
Meşru olan her zaman yasal olmayabilir. Yasal olan da her zaman meşru değildir.
Yasalar değişir, ama haklı ve meşru bir zeminde durmak, farklı bir şeydir.
Henry David Thoreau'dan Mahatma Gandhi'ye uzanan bir yelpazede bu konuyu Açık Bilinç’teki geçmiş bir programda ele almıştık: Sivil İtaatsizlik
— / —
Boğaziçi Üniversitesi'nde olanlara dair bir yazıda, üniversitenin öğretim üyelerinden Esra Mungan, "neden kabul etmiyoruz ve vazgeçmiyoruz?" sorusunu cevaplamış.
"Söz konusu olan bu ülkenin geleceğidir" diyor. Neden kabul etmiyoruz ve vazgeçmiyoruz?
— / —
Konuklarımızdan Doç. Dr. Zeynep Uysal, programda şunları söyledi: “Türkiye’nin en iyi işleyen kurumlarından birinin başına gelen, rektör atamasıyla başlayan süreç, üniversiteye danışılmadan, iki yeni fakülte açılmasıyla bununla sınırlı kalmayacağını göstermiş oldu. Bunun da büyük bir darbe olduğunu düşünüyoruz. Fakülte açmak çok ciddi bir mesele. Üniversitenin kapasitesi, imkânları, öğretim görevlilerinin sayısı gibi birçok açıdan değerlendirilmesi, uzun yıllar çalışılarak talep edilmesi gerekirken bir gecede gerçekleşti. Bu üniversitemizin gidişatı açısından kaygılarımızı arttırdı. Öğrencilerimizin direnişi, direnci devam ediyor. Bunun kısa süreli bir mücadele olmayacağını biliyorduk. Haklı olduğumuz şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Ne istediğimiz anlaşılmamış ki bu tür darbeler yapılıyor. Biz neyi istiyoruz, bir süre daha anlatmaya devam edeceğiz.
BÜ halihazırda işleyişi, demokratik yönetim biçimi hem de kampüs yaşamıyla, öğrencileriyle ilişkileri ve öğrencilerin birbiri ile ilişkileriyle de Türkiye üniversitelerine model olabilecek bir üniversite. Kutuplaşmayı ortadan kaldıracak, birlikte yaşam kültürünün nasıl oluştuğunu gösteren son derece önemli bir örnek. Bu nedenle de sadece Boğaziçi’nin başına gelen bir durum olarak görmemeliyiz.”
Üniversitenin öğrencilerinden Türkü Su Sakarya ise, “Öğrenciler olarak en başından beri, bunun sadece üniversite yönetimine vurulmuş bir darbe olmadığını, aynı zamanda eğitimine, yaşam alanlarımıza, kendi hayatlarımıza ve çalışmalarımıza da vurulmuş bir darbe olduğunu biliyorduk. Bu çok büyük bir risk barındırıyordu. Bu yüzden bir araya gelip meydanlarda sokaklarda kendi barışçıl eylemlerimize başladık. Ne istemediğimiz konusunda çok nettik. Kayyum rektör istemiyoruz.
Bilim, sanat, fikir ve kültürden yola çıkarak eylemler üretmeye başladık. Eylemlerimiz devam ederken, entelektüel alandan geri kalmak istemediğimiz noktada Alternatif Açık Akademi aracılığıyla bu iki süreci ortaklaştırdık. Açık dersler yaparak nasıl bir akademi istediğimizi de göstermiş oluyoruz. Çünkü biz akademi biat etmeyecek dedik. Mücadeleye de entelektüel üretime de devam edeceğiz” diye konuştu.