Ufuk Turu’nun gündeminde Yunanistan'daki yasa değişikliği ve Slovakya’daki seçimler sonrası yaşananlar vardı.
Ufuk Turu’na başlangıç, komşumuz Yunanistan’daki gelişmelerle yapıldı. Meclis’te çoğunluğa sahip olan Yeni Demokrasi Partisi, 28 Eylül günü bir yasa değişikliğini oyladı. Buna göre emek piyasasında büyük bir düzensizleştirme söz konusu olduğunu aktaran Ahmet İnsel, 2015’te Birleşik Krallık’ta da muhafazakarların gündeme getirmiş olduğu sıfır saatli çalışma sözleşmesinin Yunanistan’da da gündem olduğunu söyledi. İnsel, bunun neoliberal politikaların zirvelerinden biri olduğu değerlendirmesinde bulundu. Sözleşmenin ayrıntılarına değinerek, işverenin çalışanları kendine bağımlı bir hale getirdiğini gösteren İnsel, bu yasanın Yunanistan Meclisi’nden geçtiğini ekledi. Bunların yanı sıra, haftalık 48 saatlik çalışma süresine ilaveten ikinci bir işte daha haftada 72 saate kadar yasal olarak çalışma izni çıktı. Ek olarak, haftada beş günlük çalışma takvimini bir gün daha uzatarak altıncı gün de aralıksız çalışma; bir günde de birkaç işi art arda yaparak yasal olarak günde 13 saat çalışmaya izin verildi. İnsel, tüm bunlara karşı, özellikle kamu sektörü sendikalarının bu yasa tasarısına büyük bir protesto yürüyüşüyle karşı çıktığını ve bunu modern kölelik yasası olarak gördüklerini sloganlarla belirttiklerini aktardı. Bu yasadan hükümetin beklentisi ise, sosyal sigortalara yansıtılmayan istihdam ve gelirin yasallaşacağı ve böylece kamu gelirlerinin artacak olması. Çalışma bakanının iddiasına göre ise, yaşanabilir istihdam olanakları artırılabilecek. Yunanistan’da işsizlik oranının %11 ila %12 arasında olduğunu, bunun da Avrupa ortalamasının yaklaşık iki misline denk geldiğini belirten İnsel, bu yasanın işsizliğe bir çare olarak düşünüldüğünü aktardı. İnsel, bunlara ek olarak Yunanistan’da emeklilik yaşının 67 olduğunu fakat şimdi isteyen çalışanlara 74 yaşına kadar emekli olmadan çalışma imkanının da tanınmış olduğunu belirtti. Meclis’te bu yasa tasarısı oylanmadan iki gün önceyse hükümet temsilcisi, ülkede kayıtlı olmadan çalışan göçmenlerden yaklaşık 300 bin kişinin durumunun yasallaştırılması ve çalışma izninin verilmesinin öngörüldüğünü açıklamıştı. İnsel, bunun sebebinin ise özellikle tarımda ve yanı sıra inşatta ve yeme - içme sektöründe çok büyük istihdam açıklarının bulunması ve bunun kapatılmaya çalışılması olduğunu belirtti. Buna karşı Yunanistan’da sendikaların güçlü bir konumda bulunduğunu da ekledi.
Ahmet İnsel, Yunanistan’ın ardından Slovakya’daki gelişmelerle devam etti. Ülkede 30 Eylül’de yapılan seçimler sonucunda hiçbir parti tek başına hükümeti kuramadı. 2018’de bir gazetecinin öldürülmesi sonucunda iktidardaki milliyetçi muhafazakâr parti SMER-SSD’nin lideri Robert Fico büyük protestoların baskısıyla istifa etmek zorunda kalmıştı. Bunun ardından çeşitli iktidar değişimlerinin yaşandığını aktaran İnsel, partiler arasındaki konsensüs ile erken seçim kararının alınmış olduğunu belirtti. Fico’nun SMER-SSD Partisi'nin Ukrayna-Rusya savaşında Slovakya’nın Rusya karşıtı bir pozisyonda durmasına ve Ukrayna’ya yardım edilmesine karşı çıktığını; bundan dolayı da Macaristan ile yakın iş birliği yapmayı vaat ettiğini ekledi. Partinin sosyal politikalar bakımından sosyal demokrat, siyasi tavır bakımından ise hem muhafazakâr hem de milliyetçi olduğunu söyleyen İnsel, diğer tarafta kendini ilerici olarak tanımlayan PS Partisinin de Fico karşıtı bir koalisyon hazırlığı içinde olduğunu belirtti. Bu koalisyon, Avrupa Birliği (AB) yanlısı ve Rusya karşıtı olarak kendini konumlamakta olduğunu iddia etmekte. İnsel, eğer çoğunluk hükümeti Fico tarafından oluşturulursa, AB içinde Macaristan ile beraber Rusya destekçisi bir ülke yönetiminin daha ortaya çıkacağına dikkat çekti. Bunun ise Avrupa Konseyi’nde Ukrayna’yı destekleme kararlarının alınmasında giderek daha fazla zorluk yaşanmasına sebep olacağı değerlendirmesinde bulundu. İnsel buradan, Polonya’da 15 Ekim’de gerçekleşecek seçimlere değinerek devam etti. Sekiz yıldır iktidarda olan milliyetçi ve muhafazakâr Adalet ve Hukuk Partisi’nin Erdoğanizm’e benzer bir iktidar-yargı ilişkisi kurulmasına teşebbüs etmekte olduğunu belirtti. Bunu karşısında ise kürtaj hakkının serbest bırakılmasını isteyen bir liberal kampın da varlığına değinen İnsel, muhalefet ittifakının başında eski sağ liberal Başbakan Donald Tusk’ın bulunduğunu ekledi. Donald Tusk’ın küçük kentlerde ve kırsal alanlarda sosyal politikayı darmadağın eden neoliberal uygulamaları sebebiyle hala bir nefret objesi olduğunu hatırlattı. 1 Ekim Pazar günü Polonya’da gerçekleşmiş olan ve bir milyonu aşkın kişinin katılmış olduğu yürüyüşün seçimlerle ilgili olduğunu belirten İnsel, en önemli tepkinin iktidarın yolsuzluklarına ve anayasanın çiğnenmesine karşı olduğunu ekledi. Polonya’da da Ukrayna konusunda ihtilaf yaşandığını aktararak devam eden İnsel, geçtiğimiz haftalarda Polonya’nın Ukrayna’ya silah yardımını askıya aldığını söyledi. Hükümetin, Ukrayna’dan gelen buğdayın Polonya çiftçisini mağdur ettiği yönünde iddialarda bulunduğunu belirtti. Polonya’nın bu tutumuyla birlikte AB içinde Ukrayna yanlısı kampın giderek zayıfladığına dikkat çekti. Polonya’daki sağdan sola çok geniş bir yelpazede bir araya gelen muhalefet koalisyonunun, aynı Türkiye’de ve Macaristan’da olduğu gibi yalnızca popülist otoriter rejimlere karşı olmakla yan yana geldiğini de belirten İnsel, bu muhalefet kanadının yeterli bir seçmen desteğine ulaşıp ulaşamayacağının izlenmesi gerektiğini ekledi.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Elif Gözlüklü’ye teşekkür ederiz.)