Ahmet İnsel, Bolivya'daki son gelişmeleri Ufuk Turu'nda analiz etti: "Bu darbenin de arkasında başka bir darbe yok mu, yani Morales bu duruma sadece ABD’nin, uluslararası güçlerin zorlaması, ittirmesi ve karşı çıkması nedeniyle geldi mi derseniz, hayır derim."
(12 Kasım 2019 tarihinde Açık Radyo’da Ufuk Turu programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ahmet!
Ahmet İnsel: Günaydın! Bu dinlediğimiz 31 Ekim’de Santiago’da meydanda hem orkestranın hem de oraya toplanmış olan halkın söylediği Latin Amerika’nın ünlü sloganının müziğe dönüştürülmüş hali, yani “birleşmiş halk hiçbir zaman yenilmez!”
Can Tonbil: Şili’de.
Aİ: Evet Şili’nin başkenti Santiago’da.
ÖM: Bayağı fraklı bir orkestra şefi yönetiyordu değil mi?
CT: Etkileyici bir görüntüydü, oldukça da kalabalık bir orkestra da ona eşlik ediyordu.
Aİ: Evet. Büyük bir senfoni orkestrası eşlik ediyor ve meydanda toplanan halk da bu sloganı müzik eşliğinde söylüyor. Şili’deki gelişmeler Bolivya’daki gelişmelerden biraz farklı; Bolivya’ya geleceğiz. Siz de biraz evvel saat 08:00-09:00 aralığında epey detaylı bilgiler verdiniz. Şili’de tartışmalar yani başkan Piñera’ya olan muhalefetin yoğunlaştığı talep, Piñera’nın istifasının dışında anayasanın değişmesi.
Yani 1980’de Pinochet’nin döneminde hazırlanmış olan anayasanın – ki tabii 1989’dan sonra bir çok maddesi üst üste değiştirilmiş olmasına rağmen – ruhu, gövdesi hâlâ Pinochet anayasası. Bu anayasanın değişmesini talep ediyorlar ama sadece değişmesini değil, Şili tarihinde ilk defa anayasanın demokratik biçimde, seçimle gelmiş bir anayasa meclisi, kurucu meclis tarafından yapılmasını talep ediyorlar. 1925’te böyle bir taleple ilk defa anayasa yapılırken en sonunda bir teknisyenler grubunun eline bırakılmış anayasa.
Dolayısıyla Şili’de Pinochet anayasasına tepkinin ötesinde bir de anayasanın – bizim 1990’ların sonunda Türkiye’de de böyle bir hareket çıkmıştı – sivil anayasa olmasını talep ediyorlar; teknokratik veya militer anayasa değil, sivil bir süreçten geçen ve onun onayından, toplumun onayının ardından geçen bir anayasa talep ediyorlar. Tabii bu çerçevede de sadece sivil değil, aynı zamanda sosyal bir anayasa olmasını talep ediyorlar ve bu Şili açısından son derece önemli.
Biliyorsunuz, Şili Margaret Thatcher ve Reagan’ın İngiltere ve ABD’de başa gelmesini sağlayan seçimlerden itibaren 1979-80’den sonra dünyaya yayılan neoliberal büyük sömürü dalgasının öncüsü olmuştu darbede sonra. Neoliberalizm ilk defa Şili’de uygulandı ve belki en vahşi şekilde uygulandı. Şili, toplumun pazar ekonomisinin, piyasa ekonomisinin vahşi kurallarına bütünüyle terk edildiği bir ülke haline dönüşmüştü. Şimdi ayaklananlar işte buna son verilmesinin de anayasa kuralı haline gelmesini talep ediyorlar aynı zamanda. Önümüzdeki günlerde göreceğiz, başkan Piñera anayasa değişikliğinin gerekli olduğunu kabul etti ama bunun nasıl bir süreçten geçeceğini henüz bilmiyoruz. Şu anda Şili’de sokak eylemleri biraz yatışmış gibi gözüküyor, fakat Şili’deki bu gösteriler, özellikle gençlerin başını çektiği bu gösteriler maalesef 24 kişinin hayatına mal oldu.
ÖM: Piñera’nın da 2.8 milyar dolarlık servetiyle bu neo liberalizmden vaz geçmesi biraz zor olur diye de düşünüyor insan.
CT: Bir de geçtiğimiz günlerde bu olağanüstü halle alakalı çeşitli yasalar çıkarılmıştı; maskeyle sokağa çıkmanın, toplumsal gösteri yapmanın yasaklandığı yasalar...
Aİ: Evet ama onlar şu anda pek uygulanmıyor doğrusu, olağanüstü hal devam etmiyor, o geçiciydi, bildiğim kadarıyla şu anda devam etmiyor.
CT: Sadece şehirlerde mi durum böyle? Ondan haberiniz var mı? Yani kırsaldaki durum ne, oralar sakin mi?
Aİ: Öyle evet şehirlerde, ama sadece Santiago’da değil, kuzeyden güneye birçok şehirde sokağın duruma hakim olduğunu söyleyebiliriz. Ama şu anda biraz daha yatışmış gibi gözüküyor – en azından birkaç günden beri.
Tabii Bolivya’daki gelişmelerin ne olacağını bilmiyoruz. Ömer’in dediği gibi milyarder Piñera aynı zamanda bu neoliberal vahşi sermaye birikiminin en kanlı-canlı temsilcisi aynı zamanda ve kendisi iktidarda maalesef. Sonuçta böyle bir halk hareketi karşısında kendisi de boyun eğmek zorunda kalabilir. Bolivya’da ise maalesef Evo Morales’in yaptığı büyük hata, yani 2006’da yaptığı ve ısrarcısı olduğu büyük hata kendisinin ülkeyi terk etmesine, Meksika’dan yollanan ve Peru üzerinden gelen bir uçakla dün akşam saatlerinde ülkeyi terk etmesine yol açtı. Bu bir darbe mi, değil mi? Bir cephesiyle bir darbe. Ordunun yönetime el koyduğu bir darbe mi? Değil. Ordunun devlet başkanını korumayı reddettiği bir darbe. Bunu doğru tarif etmek lazım. Pazar günü hemen hemen her şeyin tersine döndüğü ve Morales’in iktidarı kaybettiği gün Pazar günü idi aslında.
Şunu hatırlatmakta yarar var, Morales’in 2019 seçimlerine katılmasının gayrimeşru olduğunu başından itibaren iddia eden ve bundan memnun olmayan – ama eskiden Morales’i desteklemiş – önemli bir kesim desteğini çekmişti. İsterseniz kısa bir hatırlatma yapalım: Morales 2005 yılında seçimlerde daha önceden koka yaprakları sendikalarının lideri olarak katılmıştı. Kendisi eski bir koka toplayıcısı, Aymara yerlilerinden gelme, çok yoksul bir aileden gelme bir sendikacı. 1998’de meclise milletvekili olarak girdikten sonra da bu sendikal hakların, işçi haklarının ve yerli haklarının güçlü bir temsilcisi olarak 2001’de zaten cumhurbaşkanı adayı olmuş ve oyların %20’sini alarak elenmişti ama 2005’te oyların %54’ünü alarak birinci turda seçilmişti. Arkasında da sosyalizme doğru yürüyüş veya sosyalizme doğru hareket partisi (MAS) vardı: Çok ciddi bir işçi sınıfı, yoksul kesim ve yerliler ittifakına –tabii gençlerin, üniversite öğrencilerinin de dahil olduğu bir ittifaka– önderlik ediyordu. Yerlilerin haklarını ön plana çıkartan bu ittifak, Bolivya’da yerli nüfusun %60-65’ini temsil ediyordu, bunu da unutmamak lazım.
Evo Morales 2009’da ikinci kere oylarını arttırarak %64 oyla birinci turda seçildi. Bu arada çok önemli bir şey yapıp Bolivya’nın petrol ve gaz üretimini devletleştirdi. Bu devletleştirme sayesinde de kamu gelirlerinin evvelden bunu işleten şirketlerin devlete ödedikleri kira veya kardan pay 1 ise bunu 6’ya çıkarttı, böylece kamu gelirleri 6 misli arttı. Tabii aynı zamanda 2000’lerde uluslararası petrol fiyatlarının hızla yükselmesinin yarattığı imkânı da kullanarak çok ciddi bir yoksulları destekleme programı uyguladı. Çocukların okula gitmesi için okul yardımı, çocuklu annelere anne yardımı, yaşları 60’ın üzerinde olanlara yaşlılık, geliri olmayanlara, çalışmayanlara yoksulluk yardımı gibi çok ciddi etkisi olan yardımlar uyguladı. 2005 yılında nüfusun %46’sı yoksulluk sınırının altında iken bunu %20’lerin altına düşürdü. Örneğin Bolivya’da 2018’de günde 1,90 USD geliri harcayan nüfusun sayısı 2005’te nüfusun yarısından azına inmişti. Ciddi bir ekonomik istikrar da gelmişti: Bolivya parası 10 yıldan beri dolar karşısında değer kaybetmemişti, genç işsizlik yüksek olmakla beraber işsizlik azalmıştı. Morales bu ortamda 2009’da seçildikten sonra bir anayasa değişikliği önerdi kendisinin anayasada 2 defa üst üste seçilmesine izin veren anayasayı istisnai olarak 3.kere seçilme hakkı tanınmasını öngören bir anayasa değişikliği kabul edildi referandumda. Böylece 2014’de oyların %61’ini alarak birinci turda 3.defa seçildi. Buraya kadar çok güzeldi, fakat 2015’ten itibaren bu sefer kendisinin sınırsız biçimde seçilmesini öngören bir anayasa değişikliğini gündeme getirdi.
CT: Kendisinin mi yoksa o pozisyondaki insanların mı?
Aİ: Elbette kendisi için demek lazım!
CT: Ne bileyim, öyle bir anlattınız ki sanki!
Aİ: Kendisi iktidarda, dolayısıyla ancak kendisi söz konusu olabilir – 4. kere seçilmesi. Öbürküler ilk defa 1 kere, 2 kere, 3 kere seçilecekler ki ondan sonra 4. kere seçilmeleri ancak 15-20 yıl sonrası için sözkonusu olabilir. Şunu da belirteyim, 2009 anayasasında pachamama hakları gibi çok önemli ilkeler anayasaya girdi, yani doğa tanrı ilkesi.
ÖM: Toprak ananın hakları yani?
Aİ: Evet. Onun kadar önemlisi Bolivya devletinin çok uluslu bir devlet olduğu ilkesi girdi anayasaya. Üç dil var Bolivya’da resmî dil olarak kullanılan: İspanyolca, Kechua ve Aymara dilleri. Buna karşılık, Bolivya’da konuşulan 50’den fazla dilin de kabul edilmesi sağlandı. Şu andaki anayasaya göre Bolivya çok uluslu bir devlet. Bütün bunları yan yana getirdiğinizde elbette Evo Morales’in hakikaten çok büyük işler başardığını kabul etmek lazım. Belki Brezilya eski başkanı Lula kadar cazibesi yok, o yüzden çok tanınmadığı söylenebilir, ya da Venezuela’da başkan Chavez gibi 4-5 saat boyunca bitmek tükenmek bilmeyen konuşmalar yapmadı falan, ama belki daha bile etkiliydi. Yani Bolivya, Güney Amerika’nın en yoksul, eşitsizliklerin en büyük olduğu ülkelerinden biri iken Güney Amerika’nın en istikrarlı, yoksulluğun en hızlı düştüğü, eşitsizliğin Gini endeksine göre 0,44-0,45’e düştüğü – eşitsizlik göstergesidir yani 1’e yakın olması eşitsizliğin çok yüksek olduğunu gösterir– bir ülke oldu Bolivya ve 5-10 yıl gibi bir süre içinde bu kadar hızlı düşüşler çok zordur.
Bolivya halkı 2016’da başkanın seçim süresinin sınırlanmaması ilkesine referandumda %51.3 oyla hayır dedi. Morales bunu 2017’de anayasa mahkemesine götürdü. Bu sefer kendisinin seçilme hakkının sınırlandırılmasının temel insan haklarına aykırı olduğunu belirten bir taleple ve anayasa mahkemesi – ki 10 yıldan beri iktidarda olduğu için büyük ölçüde kendisinin atadığı kişilerden oluşuyordu haliyle – kendisine hak verdi. Kendisinin başkanlık adaylığının zaman içinde sayısal olarak sınırlandırılmasının insan hakları ihlali olduğunu söyledi. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu pek kimsenin aklına gelecek bir şey değil. Morales, böylece 2019 seçimlerinde de aday oldu ama şunu kabul etmek lazım ki tıpkı bizim Türkiye’de kullandığımız “anayasa darbesi”, “anayasa mahkemesi darbesi” veya “367” darbesi gibi bu da bir anayasa mahkemesi darbesi idi tam anlamıyla. İşe oradan başlamak lazım.
Morales bunun arkasından aday oldu, seçimlere girdi. Ama iktisadi durum eskisi kadar iyi değil, petrol fiyatları düşmüş durumda. 2017’den itibaren de yolsuzluk iddiaları başlamıştı. Özellikle MAS partisinin etrafında, iktidardakilerin etrafında yolsuzluk iddiaları yayınlanmaya başladı gazetelerde. Morales’in eski bir kadın arkadaşı olduğunu zannediyorum, işte onunla ilgili ciddi yolsuzluk iddiaları çıktı. İddialar kendisiyle ilgili değildi, çünkü unutmayalım ki Morales 2005’te iktidara geldiğinde kendi maaşını ve galiba bakanların maaşını – milletvekillerini bilmiyorum– yarı yarıya indirmişti. Lübnan’da geçtiğimiz günlerde istifa eden başbakan Hariri’nin yaptığı öneri gibi hakikaten yarıya indirmişti. Kendisinin şahsen yolsuzluğuna dair hiçbir haber okumadım, hiçbir iddia okumadım ama çevresindekilerin bazı yolsuzluklara karıştıkları iddiaları gündeme gelmeye başlamıştı.
Bolivya seçimlerini geçen hafta ele almıştık: Seçim sonuçları açıklandığı sırada birdenbire Bolivya’nın yüksek seçim kurulu seçim sonuçlarının açıklanmasına ara verdi, 20 saat boyunca durdurdu. Şimdi bütün bunlar yan yana getirildiğinde, hani darbe tamam ama bu darbenin de arkasında başka bir darbe yok mu, yani Morales bu duruma sadece ABD’nin, uluslararası güçlerin zorlaması, ittirmesi ve karşı çıkması nedeniyle geldi mi derseniz, hayır derim. İlk baştan kendisi bu ortamı hazırladı. Hayri Kozanoğlu’nun Birgün’de çıkan makalesini aktardınız biraz önce. Kozanoğlu’nun yazının başlarında söylediği gibi, bu işin başında nerede iş yanlış yapılmaya başladı derseniz, anayasa referandumunda reddedilen, zaten olmaması gereken bir talepti zaten; ama Morales’in anayasa referandumunda da reddedilmesine rağmen böyle saçma sapan bir anayasa mahkemesi kararıyla seçimlere girmesi zaten meşruiyetini kaybetmiş olduğunu gösteriyordu.
ÖM: Evet 2016 referandumunu kaybetmişti, buna rağmen de üçüncü kez başkan adayı olması –
Aİ: – Dördüncü kez!
ÖM: Evet, dördüncü kez hatta.
Aİ: Zaten bir kere anayasa değişikliği kabul edilmişti. İki kere sınırını değiştirip üçüncü kez seçilme hakkı elde etmişti zaten Morales. Şimdi ise sınırsız yani anayasada başkanın seçilmesinin sınırının kaldırıldığı bir ilke getiriliyor. Şunu da hatırlatalım, iş Pazar sabahı döndü. Morales’in Amerikan Devletleri Teşkilatı (OAS) ile 1 hafta önce yaptığı bir anlaşma – kendisi yaptı bu anlaşmayı ve anlaşmanın içinde OAS’ın vereceği raporun sonuçlarına uyacağını önceden vaad etmişti 30 Ekim’de. Pazar günü sonuçların açıklanmasından önce Evo Morales. Bu OAS raporu ABD’nin denetiminde veya etkisinde yapılmış olabilir ama sonuçta hükümetin yaptığı bir anlaşmaydı bu – teşkilatın vereceği raporun değerlendirileceği kararı.
Pazar sabahı ülkeyi sakinleştirmek için yeni seçimler yapılacağını açıkladı Evo Morales ama artık çok geçti. Çünkü bunu açıkladıktan sonra Morales’in en büyük destekçisi olan Bolivya’nın en büyük işçi sendikası Bolivya İşçileri Komisyonu Morales’ten desteğini çektiğini ilan etti. Arkasından Morales’in partisinden 10-15 milletvekili ve senatör istifa ettiklerini ilan ettiler. Onların arkasından senato başkanı istifa ettiğini ilan etti. Onun arkasından en önemli bakanlardan 3-4 tanesi, örneğin petrol bakanı istifa ettiğini ilan etti. Bunlar daha ordunun yaptığı “istifa et!” çağrısından önce yapılan istifalar. Örneğin petrol bakanı Alberto Sanchez “Olayların gelişmesi benim bireysel ilkelerime, demokratik ve manevi değerlerime aykırıdır” diyerek istifa etti. Daha sonra da Poliste ayaklanma başladı, ordu halka karşı müdahale etmeyeceğini, yani nötr kalacağını ilan etti. Arkasından ev yakmalar başladı – yani muhalefettekiler iktidardaki kişilerin evlerini yakmaya başladılar. Evo Morales’in evinin de basıldığını söylediniz ama galiba yakıldı da.
ÖM: Öyle mi?
Aİ: Evet, ama buna karşılık muhalefet liderlerinin evlerini de Morales taraftarları yakmaya başladı. Örneğin La Paz Üniversitesi rektörünün evi yakıldı. Ölümler de başlamıştı ve en sonunda kara kuvvetleri komutanı, sizin de programda dediğiniz gibi, şöyle bir deklarasyonda bulundu: “Ulusal çatışmayı inceledikten sonra barışın yeniden tesisi ve ülkede istikrara dönülmesi için başkandan başkanlıktan vaz geçmesini talep ediyoruz.” Evo Morales’in tutuklanması talebi gündeme geldi çünkü aynı zamanda da OAS seçim sayımında çok ciddi bilgisayar ortamında tahrifat yapıldığını tespit ettiklerini belirtti.
ÖM: Ama buna dair bir delil vermemiş işte
Aİ: Daha bu ön rapor çünkü: yani Pazar günü ön raporunu ilan etti, herhalde önümüzdeki günlerde de bir delil vereceklerdir. Şunu da unutmamak lazım, Evo Morales’in bu ısrarı ve aynı zamanda seçimlerde 1.turda işi bitirme arzusu rol oynadı. Yani 2.tur seçimlerinin yapılmasını kabul etseydi, belki kazanacaktı. İlla 1.turda seçilmek arzusu baskın çıktı. Çünkü 2.turda muhalefetin o aradaki farkı kapatacağı kesin değildi, kendisi %46-47 ile 1.turu bitirmiş bir başkan olarak 2.turu kazanabilirdi.
ÖM: İşte Lord Acton’un dediği gibi iktidar bozuyor...
Aİ: Şu anda çok ciddi bir iktidar boşluğu var Bolivya’da. Yani darbe yapıldı ama kim iktidarı aldı, orası belli değil. Senato başkanı istifa ettiği için, devlet başkan yardımcısı istifa ettiği için...
CT: Savunma Bakanı da aynı zamanda istifa edenler arasında.
Aİ: Şimdi başkan istifa ettiğinde devlet başkan yardımcısının geçici olarak görevi devralması lazım ama o da istifa etti. Onun yerine senato başkanının görevi alması lazım, ama o da istifa etti. Senato başkan yardımcısının görevi alması lazım ama o da istifa etti. Onun yerine millet meclisi başkanının, yani milletvekilleri meclisinin başkanının görevi alması lazım, o da istifa etti. Şu anda görev, senato ikinci başkan yardımcısı olan muhalefetten seçilmiş bir kadına kalmış durumda. O da 22 Ocak’ta seçimlerin yapılacağını ilan etti. İnanılmaz bir iktidar boşluğu var, El Alto’dan yola çıkan bir grup Morales taraftarı yerli halkların bayrağı ellerinde “evet şimdi iç savaş!” diyerek La Paz’a yani başkente doğru yürüyorlar 5 saat öncesinden beri.
ÖM: Öyle mi? Çok kaygı verici durumlar bunlar. Bu arada, Jeanine Áñez’miş o hanımın adı.
Aİ: Evet 50 yaşlarında muhalefet partisinin üyesi bir senatör, senato ikinci başkanı. Şimdi Küba ve Venezuela Bolivya’daki darbeyi telin ettiler, Arjantin de yanılmıyorsam bunu bir darbe olarak tanımladı. Fakat bu Bolivya 1825 ile 1985 yılları arasında 190 darbe yaşamış bir ülke – dünyanın en çok darbe yapılmış olan ülkesidir Bolivya.
ÖM: 4 tanesini biliyorduk da: 1952-1964-1970 ve 1980’deki darbeleri. Son 70 yıl içinde 4 darbe görebiliyoruz yani.
Aİ: Evet ama toplam 190 darbe, yani dünyanın darbe geleneğinin en güçlü olduğu ülkesinde çok ciddi bir toplumsal barış ve istikrar sağlanmışken oldu bu. Yani ben, ABD’ydi vb. diye herkesi suçlamadan önce Morales’e bakıyorum: İlk başta bu kadar büyük başarının sonunda yardımcısına veya kendi partisinden başka bir kişiye yerini bırakmayıp da kendisinin illa orada oturmakta ısrar etmesini doğrusu tarihe, toplumsal hareketlere ve sosyalizme çok ciddi bir ihanet olarak görüyorum.
ÖM: Ben de katılıyorum. Yani Hayri Kozanoğlu’nun da yazdığı gibi büyük bir hata.
Aİ: Bu hatadan öte, yani bu hata değil, suç! Ama bundan sonra olacak olanlardan da tabii ki muhalefetin demokrat olmayan kesimleri güçlü çıkacaklardır. Muhalefetin önde gelen kişilerinden birinin ilk yaptığı öneri, askerlerin de içinde yer aldığı bir geçiş dönemi hükümetinin hızla kurulmasıydı. Bilmiyoruz şimdi neler olacağını ama dünyada neoliberalizmin çivisi çıkmaya ve halkların “Yeter artık!” (“Basta ya!”) diyerek Cezayir’de, Lübnan’da –
CT: – Irak’ta...
Aİ: Evet, Irak da çok önemli, sonra Ekvador’da...
CT: ...Hong Kong’da
ÖM: ...Haiti’de, her yerde...
Aİ: Hong Kong’da, Haiti’de, Ekvator Gine’sinde vb. bu iktidarı ellerinden bırakmayanlara, büyük sömürü mekanizmalarına, çeşitli tahakkümlere karşı “yeter artık!” diyerek haykırdıklarına şahit oluyoruz. Aslında dünyanın oturmuş düzeninin, haksız ve eşitsiz düzeninin çok ciddi şekilde çatladığı bir dönemdeyiz.
CT: Bir hareketlenme var...
Aİ: Belki şimdi Cezayir’den de böyle bir sadaya kulak verebiliriz. Şimdi dinleyeceğimiz müzik Cezayir’den. Cezayir futbol kulübünün taraftarlarının oluşturduğu Ouled El Bahja grubunun 2018’de bestelediği, yarattığı bir şarkı: “La Casa Del Mouradia” yani Casa Del Papel adlı soygun konulu TV dizisinden hareketle adı konulan Şu meşhur dizi var ya asrın en büyük soygunu olarak tanımlanan dizi Casa Del Papel?”
CT: İspanyol dizisi.
Aİ: İşteradan hareketle yapılmış: Mouradia, Cezayir’de cumhurbaşkanının sarayının adı, Casa Del Mouradia şarkısı – ki bu, taraftarların 2018’den itibaren stadda söyledikleri şarkı – 2019’dan sonra başkan Bouteflika’nın 5. kez seçilmesine karşı “yeter artık!” diyerek sokaklara dökülen halkın şarkısı haline dönmüş durumda.
ÖM: Tamam, biz de şimdi onu dinliyoruz. Çok teşekkürler Ahmet, görüşmek üzere..
Aİ: İyi günler!
CT: Çok teşekkürler Ahmet bey.