Yüzün üzerinde uzmanın iki senelik emeği sonucu ortaya çıkan, uluslararası proje "İstanbul ve Su: Çözüme Doğru"nun sonuçları üzerine Doç. Dr. Ender Peker ile konuştuk.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Akgün İlhan: Merhaba, Sudan Gelen’e hoş geldiniz. Bugünkü konumuz, kuraklık ve sel gibi iklim afetleriyle başa çıkma yöntemi olarak yağmur suyu hasadı. Yağmur suyu hasadı, sadece iklim afetleri değil, deprem gibi afetler karşısında da kentin kırılganlığını azaltıyor. Kahramanmaraş depremlerinden sonra kentlerin en önemli sorunların başında içme ve kullanma suyunun olmaması geliyordu. Maalesef halen su altyapısı tam olarak onarılmadığı için su sıkıntısı çeken kentlerimiz var. Yağmur yağdığında onu toplayıp depolayacak bir sistem kurulmuş olsaydı, hem depremlerden sonra meydana gelen aşırı yağışların sellere dönüşmesi engellenebilirdi hem de susuzluğa çare olacak ek bir su arzı yaratılmış olurdu. Pratikte yağmur suyu hasadına baktığımızda, tüm dünyada giderek yaygınlaştığını görüyoruz. Ülkemizde de yaklaşık iki buçuk sene önce bir yasal düzenleme yapıldı. 2000 metrekareden büyük parsellere kurulacak yeni binalarda yağmur suyu hasadı yasal zorunluluk haline getirildi. Bugün, ülkemizde yağmur suyu hasadını, sahadaki paydaşlarıyla birlikte ele alıp çalışan ve birlikte çözüm önerileri üreten bir projeden ve sonuçlarından bahsedeceğiz. "İstanbul ve Su: Çözüme Doğru" adlı projeyi birlikte yürüttüğümüz değerli arkadaşım ve meslektaşım, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ender Peker konuğum olacak. Ender, Sudan Gelen’e ve Açık Radyo’ya hoşgeldin.
Ender Peker: Hoş buldum Akgün, teşekkür ederim davetin için.
A.İ.: Ender, seninle bugün ev sahibi ve konuğu gibi değil de iki ev sahibi olarak yağmur suyu hasadını anlatalım istiyorum. Projenin fikir aşamasından uygulanmasına kadar her aşamasında yer aldığın için ilk seninle başlayalım. Neden böyle bir proje yazma ihtiyacı doğdu ve bu projeyle ne amaçlandı?
E.P.: Akgün, senin de açılışta söylediğin gibi, iklim değişikliğine uyum bağlamında su, suyun yönetimi konusu son derece önemli. Esasında; tarihsel süreçte, İstanbul’un bulunduğu coğrafyada suyun yönetimi her zaman problemliydi. Geçmişe baktığımız zaman Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerinde suyun yönetimi meselesinin, tüm çağlarda ortaklaşan zorluklardan biri olduğunu görüyoruz. Bugün, iklim kriziyle birlikte aynı zorluklarla daha sert bir şekilde karşı karşıyayız.
Buradan hareketle, ‘İstanbul ve Su: Çözüme Doğru’ projesi, İstanbul’un su yönetiminin tarihsel süreçteki değişimini anlamak üzere kurgulandı. Bu amaçla, farklı disiplinlerden araştırmacıları bir araya getiren bir proje tasarladık. Çok kısaca, belki ortaklardan bahsetmek iyi olabilir. Proje, Ankara’daki British Institute öncülüğünde hazırlandı. Ülkemizden İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), İngiltere'den Edinburg ve Northumbria Üniversitesi’nden farklı disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesi ile yazılmış bir proje. British Academy tarafından finansal destek alarak uygulandı.
A.İ.: Projede farklı araştırma paketleri vardı tabi. ‘İstanbul’un su yönetiminin tarihsel süreçteki değişimini anlamak’ dedin. Bu anlama çalışması, iki dönem üzerinden yapıldı diyebiliriz değil mi? Birincisi, Bizans yönetiminden Osmanlı İmparatorluğu yönetimine geçiş dönemi ve ikincisi de 1980 sonrası artan nüfus ile birlikte devam eden, içinde bulunduğumuz dönem.
Kentsel miras alanlarımız su depolama ve yağmur hasadı uygulamalarına dair çok önemli ipuçları veriyor
E.P.: Aynen öyle. Bizans’tan Osmanlı’ya geçiş dönemini anlamak için arkeologlar, tarihçiler ve mühendisler Topkapı Sarayı ve çevresinde geçmişte aktif olarak kullanılan su temin sistemleri, kuyular, sarnıçlar ve depolama sistemlerine odaklandı. Tabi, kentsel miras alanlarımız su depolama ve yağmur hasadı uygulamalarına dair çok önemli ipuçları veriyor. Bizim seninle birlikte yürüttüğümüz araştırma paketinin temel amacı da, ‘Acaba geçmişteki uygulamalar, su ile ilgili günümüz problemlerine ışık tutabilir mi?’ sorusunun cevabını aramaktı.
Bir yandan da planlı alanlar imar yönetmeliğine girmiş olan bir yağmur suyu toplama sistemi zorunluluğu vardı. Fakat yaptığımız uzman toplantıları bize şunu gösterdi: bu maddenin nasıl uygulanacağına dair, sahada bir takım soru işaretleri var. Dolayısıyla, bu ihtiyaç, projenin ana kurgusunun da bir belirleyicisi oldu diyebiliriz. Bunun için, biliyorsun, su yönetimi uzmanları, politika yapıcılar ve uygulayıcılarla birlikte katılımlı bir bilgi üretim süreci tasarladık.
A.İ.: Evet, çok aktörlü, katılımlı bir süreç dedin. Aslında, farklı kurumlardan 100’ün üzerinde bir katılımcı sayısından bahsediyoruz. İki yıl boyunca, başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İSKİ) olmak üzere ilçe belediyeleri (Kadıköy, Beylikdüzü, Kartal, Fatih ve Pendik ilçe belediyeleri), ilgili bakanlıklar (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı), Sivil Toplum Kuruluşları (STK), akademisyenler ve özel sektör temsilcileri ile birlikte çalıştık. Klasik bir araştırma projesi değildi aslında yaptığımız şey. Kapsamlı bir eylem araştırmasıydı. Dilersen bu eylem boyutundan biraz bahsedelim.
E.P.: Katılımlı bir eylem araştırması yapmadaki temel hedefimiz, araştırma süreci boyunca, araştırmaya katılan temsilcileri aynı zamanda eyleme geçirerek, yağmur suyu toplama sistemlerinin uygulanması için en anlamlı bilgiyi onlarla birlikte üretmekti. Tabi, bu süreçte öncelikle kapsamlı bir hazırlık yaptık. Yazın taraması ve yasal mevzuatı inceledikten sonra, araştırma sürecine katılması gereken tüm kurumlar ve ilgili birimleri tespit eden bir aktör haritası oluşturduk. Sonrasında da bizim sosyo-politik bilgi üretim süreci olarak adlandırdığımız, farklı katılımlı yöntem ve teknikleri içeren araştırma sürecimizi tasarladık. Tabi, tüm süreç boyunca bir dizi çalıştay, gerekli noktalarda birebir toplantılar, odak grup toplantıları ve birçok telefon görüşmesi gerçekleştirdik. Son derece iletişim, yoğun bir bilgi üretim süreciydi diyebilirim.
Bu noktada şunu söylemek isterim; diyalog yaratacak zeminler oluşturmak, katılımcılar arasında sürekli bir işbirliği yaratmak için son derece önemli. Bu bağlamda, araştırma sürecinde düzenlediğimiz çalıştaylarla kurulan diyalog ortamları, karşılıklı öğrenmenin gerçekleştiği ve bilginin ortak olarak üretildiği alanlara dönüştü. Her bir çalıştayda üretilen bilgiyi sistematik olarak raporladık, tekrar katılımcılara gönderdik ve üretilen bilgiyi geri bildirimler doğrultusunda anlamlaştırarak üst üste ekledik. Burada, bilgiyi birlikte inşa etmek bizim için çok önemliydi.
A.İ.: Bir kere, daha önce yapılmamış olan bir şeyi gerçekleştirdik. Farklı kurumları birlikte çalıştırmak çok kıymetliydi. Kültürel mirasımızda yer alan yağmur hasadı yöntemlerinin tekrar yaygınlaşması için öncelikle yağmur suyu toplama sistemlerine dair ne gibi sorunlar var, bunu tespit etmekle başladık işe. İlk çalıştayda, ‘yağmur suyu toplama sistemlerine dair sorunlar hangi aşamalarda ortaya çıkıyor?’, buna baktık. Bu aşamalar şöyleydi; stratejik planlama, imar planı, projelendirme, ruhsat onayı, inşaat, iskân onayı, kullanım, izleme ve denetleme aşamaları. Aşamaların bazılarında dile getirilen sorunlardan bir kaç örnek vermek isterim. Mesela stratejik planlama aşamasında, yağmur suyu hasadı yöntemlerinin üst ölçekli planlarda yer bulamaması, uygulamada kullanılacak kaynak ve araçların tanımlanmasını zorlaştırıyor. Başka bir aşamada, mesela projelendirme aşamasında, toplanacak yağmur suyu miktarı, yağmur suyu deposunun kapasitesi, suyun depoda kalma süresi gibi değişkenler pek hesaba katılmıyor. Bunlar hesaba katılmadığında, depoda uzun süre kullanılmadan bekleyen suda bakteri oluşma riski doğar. Ya da inşaat aşamasında, yağmur suyu toplama sistemlerinin gerektirdiği ilave donatıların inşaat maliyetlerini artırması ve müteahhitlerin ilk yatırım maliyetlerinden kaçmak istemesi. Yine kullanım aşamasına baktığımızda, yağmur suyu depolarının ve sarnıçlarının temizliğinin ve bakımının düzenli yapılamaması da örnek olarak verilebilir. Yine bu aşamada, sistemin işletilmesi için yeterli personelin bulunmaması, konuyla ilgili deneyim ve bilginin olmaması sayılabilir. Ve en önemlisi, yağmur suyu toplama sistemlerini izleme ve denetlemeden sorumlu kurumların belirsiz olması da saptadığımız sorunlar arasındaydı.
E.P.: Söylediğin gibi bütün bu sorunların hepsine ayrı ayrı odaklanmak gerekiyor. Bu bağlamda ne yaptık? Tüm katılımcılarla birlikte ilk etapta tespit ettiğimiz sorunlara yönelik çözümler geliştirdik. Çalıştaydan sonra yaptığımız analizler doğrultusunda, tüm uzmanların birlikte geliştirdiği bir çözüm önerisi, matriksi ortaya çıktı. Aslında, stratejik planlamadan denetlemeye kadar, senin az önce saydığın tüm o basamaklara dair çözümler geliştirilmiş oldu. Hepsini burada anlatamayız ama genel olarak, bu çözümlerin beş farklı eylem alanı altında toplandığını söyleyebiliriz. Öncelikle, birinci grupta, mevzuata dair eylemlere ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Mevzuatın, uygulamaya yön vermesi için güçlendirilmesi ve detaylandırılması gerekiyor. Yine finansmana dair, özellikle teşvik mekanizmalarının geliştirilmesine yönelik öneriler var. Yine, birçok kurumun yetki alanına giren yağmur suyu sistemlerinde yönetime dair ve sistemlerin bakım, onarım ve işletilmesine dair eylemlere ihtiyaç var. Ve tabi ki, son grupta da toplumda bu kültürün tekrar canlandırılmasına dair bir takım eylem tarifleri karşımıza çıkıyor.
Tabi bütün bunları aynı anda gerçekleştirmek çok kolay değil. Gördük ki katılımcıların temelde odakladığı ve önceliklendirdiği çözümler, aslında mevzuata dair eylemlerde yer alıyor. Ne tür çözümler üretildi dersen şöyle; mesela ‘yağmur suyunun sağlığını tehdit etmemesi için denetim kriterlerinin geliştirilmesi’ veya ‘mevzuatta, yağmur suyu sistemlerinin düzenli aralıklarla kontrolü için yasal düzenlemelerin yapılması.’ Yine ‘yağmur suyu hasadı sistemlerinin güvenilirliğine dair sertifika sistemlerinin geliştirilmesi’ ya da ‘denetimler sırasında tespit edilen ihlallerin cezai karşılıklarının düzenlenmesi’ gibi bir takım çözümler geliştirildi.
Denetleme imar onayı, iskân onayı ve kullanım aşamalarında olmalı
A.İ.: Tabii çok fazla öneri geliştirildi. Böyle olunca da ‘bu önerilerden en acili hangisidir?’, ‘ilk nereden başlanmalıdır?’ soruları ortaya çıktı. Yaptığımız geri bildirim toplantılarında, yağmur suyu toplama sistemlerinin denetimine odaklanmak gerektiği öne çıktı. Biz de, bu amaçla, yağmur suyu toplama sistemlerinin bileşenlerine (çatı, borular, filtre, depo, tesisat gibi) dair standartlar ve denetleme mekanizması konularını ele alan bir çalıştay düzenledik. Bunu İSKİ Genel Müdürlüğü ev sahipliğinde yaptık. Bu çalıştay şunu ortaya koydu; Mevcut mevzuat, yağmur suyu toplama sistemlerinin imar ve iskân aşamalarındaki denetimini belediyelere bırakmış durumda. Yağmur suyu hasadı gibi dağıtık bir yöntem söz konusu olduğunda, yerel yönetimlerin sorumlu kılınmış olması beklenen bir durum. Ancak çalıştay katılımcıları, yağmur suyu toplama projeleri arttıkça, - ki yasal zorunluluk sadece yeni binaları içerdiği için şu anda çok sayıda proje söz konusu değil - belediyelerin kurumsal kapasitelerinin (personel sayısı ve bilgisi) bu üç aşamalı denetlemeye yetemeyeceği kaygısında. Denetleme imar onayı, iskân onayı ve kullanım aşamalarında olmalı. Yağmur suyu toplama sistemlerinin denetiminde, su ve kanalizasyon idarelerinin de belediye gibi sorumlu bir kurum olarak tanımlanması gerektiği ortaya çıktı. Üstelik yağmur suyu toplama sistemi kurulduktan sonra kullanımı denetlemeye dair hiçbir yasal tanımlama yok. Kullanımın denetlenmesinde ilçe belediyelerine destek olacak üçüncü bir aktör grubunun (makine mühendisleri odası ve/veya özel sektör) mevzuatla tanımlanması gerektiği ortaya çıktı.
Kentsel ölçekte yağmur suyu hasadı, hem ek su arzı yaratma hem de sellerin ve taşkınların önlenmesinde etkili bir yöntem
E.P.: Parsel ölçeğindeki mevzuatın geliştirilmesinin yanı sıra henüz mevzuatta hiç yer almayan ama en az parsel ölçeği kadar önemli bir konu da ‘kamusal alanlarda yapılacak yağmur suyu toplama sistemleri’. Senin de en başta söylediğin gibi Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği, 2000 metrekareden büyük parseller için yağmur suyu toplama sistemlerini zorunlu kılıyor. Aynı yönetmelik, bu konuda yerel yönetimlere de kendi parsel büyüklüklerini tarif etme yetkisi veriyor. Örneğin, bugün baktığımızda, bu zorunluluğun, İstanbul İmar Yönetmeliğinde 1000 metrekare, Kadıköy plan notlarında da 400 metrekareye kadar düşürüldüğünü görüyoruz. Bunlar çok önemli gelişmeler. Fakat kentsel ölçekte baktığımızda, kamusal alanlarda yapılacak yağmur suyu hasadı da bir o kadar önemli. Neden önemli; kentsel ölçekte yağmur suyu hasadı, hem ek su arzı yaratma hem de sellerin ve taşkınların önlenmesinde etkili bir yöntem.
Pek çok yeşil alan şebeke suyuyla sulanıyor, iklim krizi bağlamında bu kabul edilemez bir durum
İstersen bitirmeden önce, bu konuda da yaptıklarımızı kısaca aktaralım. Aslında bu konuya odaklandığımız son çalıştayda, biz, bina ve parsel ölçeğinden çıkıp mahalle/semt/ilçe ölçeklerinde kamusal alanlarda yağmur suyu toplama ve depolama konularına odaklandık. Orada temel sorumuz şuydu; parsel ölçeğinin ötesinde düşünürsek, nerelerde yağmur suyunu toplayabiliriz ve yeniden değerlendirebiliriz. Bu çalışmalarda, katılımcılarla birlikte 11 farklı kamusal yağmur suyu toplama alanı tarif edildi. Yağmur suyunu nerelerde toplamak mümkün dersek, öncelikle yeşil alanlar öne çıkıyor. Bugün hala pek çok yeşil alan şebeke suyuyla sulanıyor. İklim krizi bağlamında bu kabul edilemez bir durum. Halbuki yağmur suyu hasadına yapılacak basit yatırımlarla, bunun önüne geçmek mümkün. Yeşil alanların dışında hangi alanlarda yağmur suyu toplanabilir dersek; derelerin çevresi, okullar gibi kamusal binaların bahçeleri, spor alanlarının altı, yol kenarları, meydanların altı, kıyılar, açık otoparkların altları, afet toplanma ve barınma alanları, millet bahçeleri, hal ve pazar yerlerinin altı gibi pek çok alanda bunu hayata geçirmek mümkün. Bunun için yerel yönetimlerin biraz daha inisiyatif alması gerekiyor.
Geçtiğimiz iki yılda 100’ün üzerindeki uzmanla yaptığımız çalışmalarla yağmur suyu hasadına dair bir yönetim mekanizmasının tohumlarını atmış olduk
A.İ.: Senin de dediğin gibi kamusal alanlarda toplanacak yağmur suyunun özellikle sulamada kullanımı iklim değişikliğine uyum bağlamında çok önemli. Bugün suyun ne kadar uzak kaynaklardan getirildiği, bunun enerji maliyetinin ne kadar yüksek olduğu hesaba katıldığında yağmur suyu daha da büyük bir önem kazanıyor. Zaten önceki çalıştaylarımızda da kamu kurumlarının yağmur suyu hasadı sistemlerini uygulama konusunda topluma öncülük etmesi gerektiği birçok defa dile getirilmişti. Biz de buradan hareketle bu konuda, Kadıköy Belediyesi’yle birlikte bir eğitim ve uygulama projesi yürütmekteyiz.
Toparlayacak olursak, geçtiğimiz iki yılda 100’ün üzerindeki uzmanla yaptığımız çalışmalarla yağmur suyu hasadına dair bir yönetim mekanizmasının tohumlarını atmış olduk. Bunun Türkiye bağlamında önemli bir katkı olduğunu düşünüyorum. İstanbul‘un su yönetimindeki gelişmeleri ülkenin geri kalanı için de belirleyici bir rol oynuyor. Buradan hareketle, İstanbul’da yağmur suyu toplama sistemlerinin kullanımının yaygınlaştırılmasını sağlayabilirsek diğer şehirlere yol gösterici bir model oluşturacağına inanıyoruz. Tabii daha yapılacak çok iş var. Bu doğrultuda çalışmalarımıza devam edeceğiz. Bütün bu süreç bize şunu gösterdi; birbirinden farklı pek çok kurumun bir arada uygulama bilgisini üretmesi çok önemli ve çok gerekli. Bizim bu birlikte çalışma kültürünü geliştirmemiz gerekiyor.
A.İ.: Evet programın sonuna geldik yine. Konuğum Doç. Dr. Ender Peker, konumuz ise yağmur suyu hasadıydı. Ender, tekrar çok teşekkür ediyorum sana programa konuk olduğun için.
E.P.: Ben teşekkür ederim Akgün davetin için.
A.İ.:Sudan Gelen’de bu haftalık bu kadar olsun. Kurak geçen bir kışın ardından yağmurlu ve yağmurdan en iyi biçimde faydalanabileceğimiz günler diliyorum. Hoşçakalın!