Nereye Doğru'da Aktar'ın gündeminde Türkiye'deki döviz krizi, Şili'de başkan seçilen genç lider Boric ve ülkedeki yeni anayasa yapım süreci, Polonya'da ulusal mahkemenin AB Adalet Divanı'na karşı aldığı karar ve Libya'daki gelişmeler vardı.
(22 Aralık 2021 tarihinde Açık Radyo’da Nereye Doğru programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Cengiz merhabalar!
Cengiz Aktar: Günaydın Ömer, Günaydın Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
CA: Günaydın Selahattin! Evet, ortalık gene yangın yeri. Onunla ilgili bir iki kelam etmek gerekirse, iktisatçılar bunun fakirlerle zenginler arasında bir kaynak ve para transferi olduğunu söylüyorlar tabii, haklı olarak. Çünkü parası olan bankaya yatırır hüsnü kabulünden kalkarak ama ben işin oralara kadar gideceği kanaatinde değilim. Malum zaten dün döviz tekrar çıkmaya başladı, çünkü bu çok uzun vadeli bir enstrüman, bir mali ürün ve en az altı ay paranı TL olarak yatıracaksın, ondan sonra birileri senin için o döviz farkını hesaplayacak, senin TL’den aldığın faizin üzerine o döviz farkını, o dövizle gelen faiz farkını ekleyecek ve sana altı ayın sonunda paranı faizli bir şekilde geri verecek, faiziyle. Yani amiyane tabiriyle “Ölme eşeğim ölme!”. Altı ay ne demek? 180 gün demek değil mi? Türkiye önünü bir gün, 24 saat dahi göremiyor; bırak 24’ü, 10 saat bile göremiyor. İnsanlar parayı bozduracak, TL olarak bankaya yatırıp altı ay unutacak! Ohhoo! Yabancılar çok büyük meblağlarla buraya girip ondan sonra o kağıtları uluslararası piyasada alıp satabilirler tabii, yani öyle bir spekülasyon olabilir tabii ama yani Türkiye’nin içindeki yerleşiklerin böyle bir operasyona girebilecek kanaatinde değilim. Neyse bu tatsız konuyu daha fazla uzatmayalım bence.
ÖM: Evet, çok hareketli ve karışık bir konu. Yakından takip etmeye de çalışıyoruz anlayabildiğimiz kadarıyla tabii ama bakalım neler olacak?
CA: Bu yürümez yani, kimse gidip oraya altı aylık TL yatırmaz. Bir de yani neye göre? Çünkü mesela TÜİK’in rakamlarına göre enflasyon hesaplayacak! Kim inanıyor ki o rakamlara? Mesela “Kusura bakmayın bu kadar enflasyonla, altı ay sonunda sizin faiziniz ancak bu kadarcık!” diyecek. Kim alır o riski?
ÖM: Evet, biraz opak, biraz değil bir hayli opak da bir durum olduğu için şeffaflıktan uzak. Neyse daha ideal bir şey konuşarak devam edelim.
Şili halkının %78'i yeni anayasaya 'evet' dedi
CA: Evet, evet hakikaten yani daha hoş bir şey konuşalım. Şili’de Gabriel Boric, 35 yaşındaki sol eğilimli -ama sol çok yuvarlak bir laf artık yani- yeni bir politikacı bu. Bir kere Pinochet, yani Allende sonrası korkunç Şili’yi yaşamış bir politikacı değil Gabriel Boric ve aslında Şili bize çok uzak tabii ama belki o anlamda da 14 bin kilometre ötede ve orada çok… Sadece bu seçim değil, seçimden önce yeni rüzgarlar esmeye başladı, öyle diyeyim. Şili bir anayasa yazım sürecine girdi ve Pinochet döneminden kalan anayasanın yerine yeni bir anayasa yapabilmek için referanduma gittiler. Referandumda iki soru soruldu halka: “yeni bir anayasa istiyor musunuz?”, “Yeni anayasayı halk tarafından seçilen bir konvansiyon mu yoksa bir bölümü halk diğer bölümü de mevcut parlamentodan oluşacak bir karma konvansiyon mu yazsın?” diye halka sordular. Sonuçlara göre Şili halkı yeni anayasa yapılmasına 78%’lik bir oyla “evet” dedi ve aynı oranda bu anayasanın tamamen halk tarafından seçilen kurucu meclis, yani bir nevi konvansiyon tarafından yapılmasına onay verdi. Müthiş bir şey bu! Yani %78 ne demek? Boric’in rakibi olanın aldığı oy ne kadar? %45 falan.
ÖM: Evet, hatta 44’ten daha düşük.
CA: Neyse, ama o %44 içinden de böyle bir anayasa isteyenler olmuş demek, çünkü 78’le yeni anayasa referandumu geçiyor. Şimdi o andan itibaren yepyeni bir süreç başladı. Yani aslında Gabriel Boric’in seçilmesi biraz bu rüzgarların sonucu, yani bu o sürecin sonucu.
ÖM: Ben de bir şey ekleyeyim, sözünü kestim kusura bakma, yani Ekim 2019’da başlayan büyük, muazzam protestolar...
CA: Evet, tabii evveliyatı var.
ÖM: Evet, onları da o tarihte Açık Radyo’dan iyi-kötü takip etmeye çalışmıştık, o sırada başı çekenlerden bir tanesi genç Boric Gabriel.
CA: Ama yani Şili’de hakikaten çok ilginç şeyler oldu ve bir kere Pinochet sonrası dönemin ülkeye yetmediği ortaya çıktı. O Bachelet falan, yani o sağ, orta sağ falan kesmedi Şili halkını, öyle diyelim. Geçen 15-16 Mayıs’ta bu konvansiyon için, yani anayasayı yazacak olan heyet için seçimler yapıldı. 155 kişilik bir konvansiyon, çok büyük. Yerel halklara, yani Şili’nin yerlilerine 17 kişilik bir kontenjan ayrıldı. Kadın-erkek üye sayısının eşit olması bir şarttı, 78 erkek 77 kadın temsilci girdi konvansiyona ve delegelerin çoğu, yani şu sırada anayasayı yazan delegelerin çoğu daha önce kamu görevinde çalışmamış, yani kamuda çalışmamış, daha ziyade sol tandanslı olarak tabir edilen ve esas kendini feminist ve çevreci olarak tanımlayan insanlardan oluşuyor.
Şili tarihinde ilk defa, cinsiyet eşitliği ve yerli temsili olan demokratik bir anayasa hazırlanıyor
ÖM: Evet, bu önemli, zaten Boric daha ilk konuşmasında da hem Greta Thunberg’in hem de Şili’de başı çeken genç aktivist kızın adını vererek bu işte, yani iklim değişikliği konusunda muazzam bir devrimci dönüşümün başını çekerek destekleyeceğini de açıkladı.
CA: Tabii, geliyorum şimdi oraya. Konvansiyon, Şili tarihinde ilk defa, cinsiyet eşitliği ve yerli temsili olan demokratik bir anayasayı hazırlamakla görevli. Üstelik bunun çok ilginç talimatları var; mecliste bulunan hiçbir grubun veto yetkisi yok ve bu da o 155 kişinin arasında bir uzlaşmayı ister istemez kaçınılmaz hale getiriyor. Bu konvansiyonun başına da ülkenin en kalabalık yerli unsuru olan Mapuçe halkından bir kadın seçildi: Elisa Loncon. Kendisi öğretim üyesi ve bu ikinci turda 155 delegenin 96’sının oyunu alarak seçildi. Loncon, 58 yaşında bir Mapuçe’ye ve “Bu ülkenin tarihini değiştirecek bir kadına oy verdikleri için herkese teşekkür etmek istiyorum” dedi ve delegelere Mapuçe halkının dili Mapudungun dilinde ve İspanyolca olarak hitap etti. Bak bak neler oluyor ya?!
ÖM: Evet.
CA: Mecliste Kürtçe konuşanın ne hale geldiğini biliyoruz!
ÖÖ: Ben de diyecektim ki bilinmeyen bir dilde konuşmuş.
CA: Bilinmeyen dil! Evet, konvansiyonun işini bitirmek için dokyz ayı var. Bu 5 Temmuz 2022’ye tekabül ediyor. Eğer dokuz ayın sonunda beceremezlerse buna üç ay daha eklenecek. Fakat unutmayalım burada tabii Boric’in seçilmesi bu anayasa yazım sürecine ister istemez yeni bir dinamik kazandıracak.
ÖM: Evet, bence de öyle. Çok şey var, oldukça umut verici gelişmeler de var. İlerici Enternasyonel’de zaten bir şey geldi, korkunun yerine umut.
CA: Evet, Şili dünya gündemine oturuyor ve bu sayede bu değişik, yeni ve hakikaten çok renkli bir anayasa konvansiyonu ve anayasa yazım sürecinin nasıl geliştiği, bütün bunlar tabii gündeme oturacak. Elbette ilk defa böyle bir anayasa yazılmıyor ama işte Güney Afrika Anayasası var, vb. daha önceden iyi örnekler var ama bu kapkaranlık dünyada bir ışık olarak parlıyor. Şimdi bu konvansiyonun yedi tane alt komitesi var; birincisi siyasi sistem, hükümet, yasama organı ve seçim sistemi üzerine çalışıyor. Diğeri, ikincisi, anayasal ilkeler, demokrasi, milliyet ve vatandaşlık üzerine çalışıyor. Üçüncüsü, devlet biçimi, yerel yönetim, eşitlik -arazi adaleti diye bir kavram geliştiriyorlar-, yerel yönetimler ve vergi yapısı üzerine çalışıyor. Dördüncü alt komite temel haklar üzerine çalışıyor. Beşinci alt komite çevre ve doğa hakları, doğal müşterekler ve ekonomik model üzerine çalışıyor. Yani ekonomiyle ekolojiyi birlikte ele alıyorlar, bu alt komite de fevkalade önemli. Altıncı alt komite adalet sistemleri, özerk denetim organları ve anayasa reformu üzerine çalışıyor. Son olarak yedinci alt komite bilgi sistemleri, bilim ve teknoloji, kültür, sanat ve Şili’nin mirası üzerine çalışıyor. Yani hakikaten müthiş bir iş, takip etmek lazım bunu. Bilgi maalesef uluslararası basında çok yok, yani bilgi ve veri yok bu olup bitenle ilgili ama, şimdi dediğim gibi, Boric’in seçilmesiyle birlikte belki Şili dünya radarına girer yani.
Tamamen halktan çıkan bir anayasa hazırlık konvansiyonu
ÖM: Zaten hafif bir dalgadan da bahsetmek mümkündü aslında, Latin Amerika’nın bazı ülkelerinde de ilerici yönde değişiklikler oldu ama bu en ileri olanı gibi geliyor şimdi. Son zamanlarda epey bir yeni şeyler gelmişti yani.
CA: Şimdi bu çıkacak olan metnin, bu 155 delegenin 2/3’ünün çoğunluğuyla kabul edilmesi gerekiyor. Eğer böyle bir sonuç çıkarsa o zaman referanduma gidiliyor, yani bu metin halk referandumuna sunulacak ve hakikaten ilk defa halkın seçtiği temsilcilerden oluşan ki bu çok önemli, yani en başında Türkiye’de anayasa tartışması yapılırken, 2011’deki süreci hatırlayın, orada sivil toplumun pek çok katkısı olmuştu fakat iş döndü dolaştı meclisteki vakti zamanındaki dört partide takıldı kaldı biliyorsunuz. Hoş Allahtan BDP vardı da o zamanlar doğru dürüst bir iki madde yazılabildi ama tabii hepsi çöp oldu gitti. Bu tamamen halktan çıkan, deneyimi de olmayan -yani en azından bu tip anayasa yazım deneyimi olmayan- 155 temsilciden oluşması açıkçası çok heyecan verici.
ÖM: Ben hep antik, kadim demokrasi deneyimi…
CA: Evet.
ÖM: Evet, öyle. Yani çok eski, Yunan medeniyetine mal ediliyor ama aslında bizim Miletos’ta…
CA: Evet, tabii.
ÖM: İlk uygulamasının orada olduğu, kurayla seçilen ve ne kadın ne de kölelerin dışarıda bırakılmadığı, daha doğrusu kölelerin olmadığı ilginç bir medeniyetten de bahsediyor tarihçiler. Belki onun bir devamı gibi olacak.
CA: Milet bizim oralarda.
ÖM: Tabii, Anadolu’da Miletos, Milet. Yani şu de güzel aslında, Latin Amerika’da, işte 2019’da Alberto Fernandes’le Arjantin’de başladı, geçen sene Bolivya’da Luis Arce geldi, bu sene Peru’da Pedro Castillo geldi, Honduras’ta da Xiomara Castro yeni…
CA: Galiba Bolivya da geliyor.
ÖM: Geliyor evet, gelecek sene de belki Lula Brezilya’daki…
CA: Büyük ihtimalle.
ÖM: Bayağı değişik olabilir. Hatta eski bir gerilla, Gustavo Petro’nun da Kolombiya’da, Kolombiya seçimlerini kazanması…
CA: Evet, hadi hayırlısı. Güney Amerika dünyaya ışık tutuyor yani müthiş!
ÖM: Evet.
CA: Bu Şili’yi izlemeye devam etmek lazım, özellikle bu anayasa yazım süreci ve konvansiyonun çalışmalarını izlemeye devam etmek lazım.
ÖM: Peki, Cengiz bir de senin asıl üzerinde epey çalıştığın, kitap da yazdığın…
CA: Adem-i merkeziyetçi bu anayasa tabii.
ÖM: En büyük özelliklerinden bir tanesi o.
CA: Tabii ki.
ÖM: Bunun da bir daha altını çizelim değil mi?
CA: Tabii tabii, tamamen adem-i merkeziyetçi. Yani alt komitelerde ademi merkeziyet lafı geçmiyor ama yerel yönetimler, vergi yapısı, arazi adaleti, doğa hakları, çevre, ekonomik model, bunların hepsi ister istemez ucundan kenarından adem-i merkeziyet ilkesine dokunuyor ve tabii ondan esinleniyor.
ÖM: Yerel çok önemli, zaten bir zamanlar, vakti zamanında “yerel, yatay, yavaşça” diye bir slogan vardı, ona da uygun düşüyor.
CA: Evet, tabii ki öyle. Çok heyecan verici açıkçası. Yani Türkiye’de olan herhangi bir şeye heyecanlanamıyoruz ama Şili’ye heyecanlanalım bari değil mi?
ÖM: Evet, aynen öyle.
Polonya ulusal mahkemesinden cüretkar karar
CA: Şimdi son dakikalarda gelelim kötü haberlere; bu Polonya’daki hazretlerden başlayalım. Orada, böyle bir türlü Yahudi soykırımıyla yüzleşemediği için ki bence nedenlerden bir tanesi düzelemeyen ve hukuk devletini tesis edemeyen bir ülke olması… Şimdi de orada bir mahkeme, AB Adalet Divanı’nın normal olarak ulusal hukuklara üstün olması ilkesinden kalkarak kararlar verdiği ve böylece görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle bütün bu AB Adalet Divanı yargıçlarına karşı bir ön ceza soruşturması başlatmak üzere benzeri görülmemiş bir karar aldı iyi mi?
ÖÖ: Anlayamadım, Polonya mahkemeleri Avrupa’da…
CA: Mahkeme, Avrupa Adalet Divanı’nı, bütün AB’yi ilgilendiren herhangi bir karar alıyor diyelim. Bunun Polonya’da da uygulanması gerektiği için “Bir dakika siz haddinizi aşıyorsunuz, sizin Polonya yargısı konusunda söyleyecek hiçbir sözünüz olamaz” diyen, birilerini hatırlatıyor değil mi bu? Adalet Divanı yargıçlarıyla ilgili ceza soruşturması başlatmak üzere karar almış adamlar.
ÖM: Bu benim de senden duyduğum en çarpıcı şeylerden biri.
CA: Adamlar ve kadınlar, evet.
ÖM: Ben artık tamamen bırakıyorum…
CA: Polonya iflah olmaz bir yer, yani hakikaten bir kabus.
ÖM: Doktora tezimi baştan yazacağım!
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terör raporunda Türkiye 'kaynak ülke' olarak gösterildi
CA: Lütfen Ömer! Şimdi gelelim diğer önemli gelişmeye; bu ABD Dışişleri Bakanlığı State Depertment’ın “country terror” biriminin yıllık terör raporu yayınlandı, mutat bir rapor bu. Raporda ilk defa, tercüme ediyorum, edilmiş zaten “Türkiye IŞİD’e ve Suriye ile Irak’ta savaşan diğer terörist gruplara katılmak isteyen yabancı terör kuvvetlerinin -bu bir kavram, buna ‘foreign terrorist forces’ deniyor, FTF- yanı sıra Suriye’den, Irak’tan ayrılmak isteyen yabancı terör kuvvetleri için bir kaynak ülkedir ve geçiş ülkesidir” diyor.
ÖM: Kaynak mı?
CA: Ya! “Source country” diyor. Şimdi bu hüküm BM raporlarında vardı. Eskiden BM Güvenlik Konseyine sunulan raporlarda epeydir vardı, yani neredeyse 2015-16’dan beri vardı ama ilk kez bir müttefik ülkenin resmi belgesine girmiş bulunuyor. Tabii belgede, ‘country report’dan alındı, Türkiye’nin Daeş’e karşı koalisyondu bulunduğu, işte bu yabancı terör kuvvetleri grubunda eş başkanlık ettiği, mücadele operasyonlarına katıldığı, tesislerini ve hava sahasını bu operasyonlara açtığı filan deniyor ama diplomatik dille yazılmış olan raporlar hep böyledir yani bir sıcak üfler bir soğuk üfler. Tabii Dışişleri Bakanlığı hemen tepkisini koydu ve “Türkiye’nin terör örgütlerine karşı mücadelesinin bu alanda uluslararası çabalara etkin katkılarının hakkaniyetle değerlendirilmediği, raporun bu konuda eksik ve önyargılı bir yaklaşımı yansıttığı görülmektedir” diyor, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç söylüyor. Bu hakkaniyet lafı, gene ona takıldım ben. Bu münhasır ekonomik bölgelerle ilgili aynı kavram kullanılır, uluslararası hukukta böyle bir kavram yok, “hakkaniyet” diye bir kavram yok, bu dini bir kavram. Ondan sonra Türkiye bunu devamlı “ama olur mu?” falan, böyle hani mızıkçılık var ya, yani cicoz oyununda hakkaniyet gibi bir şey. Saçma sapan bir kavram, yani hiçbir hukuki karşılığı olan bir kavram değil. Bunlar, eğer sen hakkın yendiğini düşünüyorsan oturursun masaya “böyle değildir, böyle” diye kağıtları, belgeleri de önüne koyarsın anlatırsın. Öyle bir durum da yok ortada.
Libya'da seçimler ülkenin üçe bölünmesine yol açabilir
Neyse, devam edelim, şimdi son olarak bu işler Libya’da tahmin ettiğiniz gibi -ve devamlı işliyoruz bu konuyu biliyorsunuz- giderek karışıyor. Cuma günü, iki gün sonra sözüm ona seçim var, başkanlık seçimi bu. Aslında iki seçim birden yapılacaktı, yani başkanlık ve parlamento seçimleri ama onun olamayacağı ortaya çıktı. Parlamento seçimleri 2022’nin başına ertelendi. 2,5 milyondan fazla seçmene oy kartları dağıtıldı ki bu çok büyük bir rakam çünkü Libya’nın tahmin edebileceğinizin aksine nüfusu çok azdır, beş milyon falan, yani o kadar, belki o kadar bile değil yani. O devasa ülkede insanlar ağırlıklı olarak sadece kıyıda yaşadığı için maalesef iş tamamen çatallaşmış vaziyette. Son gelen bir haber vardı, Trablusgarp’da yollara kum tepeleri yığılmaya başlanmış, yani geçişleri engellemek için. Yani bazı silahlı ve zaten daha önce de burada söylediğimiz gibi Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler örgütü ön alıyor, seçimlerin yapılmamasını söylüyor. Türkiye de bunu galiba bir şekilde, yani Türkiye söyledi mi söylemedi mi bilmiyoruz ama, o Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeş söyledi geçenlerde: “Bu durumda seçim meçim olmaz” dedi. Çünkü kendi adayları Abdulhamid Dibeybe yani halihazırdaki başbakan yasaklı, giremiyor o seçime. Bu Seyfülislam Kaddafi, Kaddafi’nin oğlu “İslamın kılıcı” namlı aday da giremiyor, ama Halife Hafter girebiliyor. Bir de tabii yine Ankara’nın adamlarından biri olan Fethi Başağa girebiliyor, o da Müslüman Kardeş. Bakalım ne olacak ama hiç iyi gitmiyor yani ve bu Libya da artık de facto, zaten de facto, yani fiilen ikiye bölünmüş vaziyette. Yani herhalde artık Sirenaik bölgesiyle öbür taraf, hatta Fizan üçe, belki Fizan, Sirenaik ve Trablusgarp olarak üçe bölünmesinin belki yolunu açacak olumsuz bir gelişme.
ÖM: Seçim meselesini takip edeceğiz. Peki bitiriyoruz o zaman, bugünün iyi haberiyle ilgili bir parça seçtik. Victor Jara’dan ünlü aktivist, şarkıcı, müzisyen.
CA: Kolları kesilen?
ÖM: Evet ve sonrasında Santiago’da öldürülen.
CA: Gitarist değil mi? Çalmasın diye kolları kesilen.
ÖM: Evet, o da çalmaya devam etti son ana kadar ama öyle bir ‘El derecho de vivir en paz’ (barış içinde yaşama hakkı)…
CA: Dereco, hak evet, valla ruhu şad olsun!
ÖM: Evet, hakikaten ruhu şad olsun. Peki, çok teşekkür ederiz Cengiz.
CA: Hayırlı günler!
ÖÖ: Görüşmek üzere.