Nature dergisinin Haziran 2021 senaryosu: 250 milyon kişi enfekte, 1,75 milyon hayatını yitiren birey 

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, çeşitli ülkelerden son gelişmeleri aktarırken bilimsel yayınlardan da örnekler sundu.

Fotoğraf: Reuters

(17 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Özdeş Özbay: Merhaba Selim Bey, günaydın!

Selim Badur: Günaydın Özdeş, günaydın Can, günaydın Feryal, iyi haftalar. 

Can Tonbil: Günaydın Selim hocam.

SB: Teşekkürler ve hepinize iyi haftalar. Biraz önce Özdeş’e sayın Madralarla ilgili bu sabah herhangi bir bilgi alamadım, hafta sonu bilgilerini aktarayım diyordum ama Meral Madra’dan bir mesaj geldi. Hafta sonunu sorunsuz ve gayet rahat geçirdiklerini, bir süredir ateş yükselmesi olmadığını, kan değerlerinin normale döndüğünü, bu nedenle dinlenme ve gözlem sürecinin büyük bir olasılıkla bu hafta ortasında biteceğini ve çarşamba gününe doğru hastaneden ayrılacaklarını belirttiler. O nedenle bunu söyleyerek başlayım Korona Günleri’ne.
ÖÖ: Güzel haberlerle başlıyoruz.

SB: Evet. Bir başka güzel haber daha, hafta sonu İstanbul dahil birçok tabip odası seçimi vardı ülkemizdeki farklı kentlerde. Önce bir Samsun’dan haber vereyim, 2015 yılında sağlıkta şiddete kurban verilen Dr. Kamil Furtun’un eşi ve Çağdaş Hekim Grubu’nun adayı Dr. Funda Furtun Samsun Tabip Odası’nın ilk kadın başkanı olmuş. Kendisini radyo olarak ve Açık Gazete olarak kutlayalım. Bunun dışında tabii İstanbul Tabip Odası önemli, ağırlığıyla önemli, konumuyla önemli ve baktığımızda bizim de Önce Sağlık programında konuk aldığımız Prof. Dr. Pınar Saip’in başkanlığındaki grup, Demokratik Katılım Grubu seçime giriyordu ve dün yapılan seçimlerde %70 civarında oy alarak çok ciddi bir farkla ve liste hiç delinmeden bu grup seçimi kazandı. Bu arada oy veren bir hekim arkadaş şöyle bir bilgi verdi: “Bugün tabip odası seçimi vardı, normalde üşendim gitmeyecektim. Dün akşam sağlık müdürlüğünden aradılar ve “hekim hakları” ekibine yani muhafazakâr gruba destek istediler. Telefon benim gibileri motive etti ve üşenmeyerek gidip Demokratik Katılım Grubu’na oy verdik. Yaklaşık %70 oranında da kazandı”. Böyle bir ortamda oldukça önemli bir kazanım, hemen hemen Türkiye’deki bütün tabip odası seçimlerinde Demokratik Katılım Grubu’nun aldığını söyleyerek bu bilgiyi aktarmış olayım. 

Bir süreden beri Özdeş sayıları veriyordu, ben de aradaki farktan bazı çıkarımları elde etmeye çalışıyordum. Biz bundan önceki programımızı perşembe günü yaptık; cuma, cumartesi, pazar üç gün geçti ve sonuçta üç günün sayısal değerlerine baktığımda üç gün içinde ilk kez dünyada 1 milyon 118 bin 484 yeni olgu saptandı. Bu demektir ki günde bu 3 gün boyunca ve her gün 372 bin 828 olgu bildirilmiş. Biz bir süreden beri böyle günde 270, 280 bin ortalama olgu sayısından bahsediyorduk, şimdi birdenbire 372 bine çıkmış olgu sayısı. 

ÖÖ: Bu sefer bunu rekor olarak vermediler haberlerde, normalde veriliyordu sürekli “yeni rekor, yeni rekor!” diye.

SB: Yarın yeni bir rekor gelecek diye herhalde acele etmediler! 

ÖÖ: Belki.

SB: Örneğin bizim program yaptığımız 13 Ağustos Perşembe günü dünyada küresel olarak ölüm sayısının 750 bini geçtiği bildirildi. Tabii Latin Amerika işin içinden çıkamıyor doğrusunu isterseniz, yaklaşık 6 milyon olgu ve 235 binden fazla kaybedilen insan var. Latin Amerika zor durumda, en çok olgu Brezilya, Meksika ve Peru’da diyorduk ama nüfusa oranlarsanız eğer Şili birinci sırada, Panama, Peru ve sonra Brezilya dördüncü sırada geliyor. Ancak ülkeler arası kıyaslamayı yapmak da zor, çünkü kriterler ülkeden ülkeye değişmekte. Peru’ya bakıyoruz, dünyada en fazla test yapan bir ülke ama garip bir test kullanıyorlar, hızlı tanı testi. Duyarlığı, özgünlüğü çok kanıtlanmamış, başka ülkelerin pek rağbet etmediği bir test. Böyle bir durum var. Yeni Zelanda’ya ait bir bilgi vermek istiyorum, 100 gün kadar hiç olgu bildirilmeyen bu ülkede, her şey yolunda gidiyor deniyordu. Önce aynı ailede 1, sonra 4 kişinin enfekte olduğu saptandı, Auckland’a kısıtlamalar getirildi, olgu sayısı 30’a çıktı. Dün ise 19 Eylül’de yapılacak olan genel seçimlerin tarihini 17 Ekim’e aldılar. Yani işler Yeni Zelanda’da çok iyi gitmiyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim, Venezuela’nın başkentinde 70 yaşındaki ulusal hükümet temsilcisi Dario Vivas ki kendisine 1 ay önce Covid-19 tanısı konmuştu, cumartesi günü yaşamını yitirdi. Kısacası pandemi nedeniyle bazen politikacılar da kaybediliyor. Avrupa’ya baktığımızda Sırbistan, Norveç, Danimarka maske zorunluğunu getirdi. Yunanistan Arnavutluk’tan gelen mevsimlik işçilere sınırını kapattı. İtalya 7 Eylül’e dek Hırvatistan, Yunanistan, Malta ve İspanya’dan gelenlere zorunlu test uygulayacağını ilan etti. Fransa’nın denizaşırı

ÖÖ: Malta dediniz değil mi?

SB: Evet.

ÖÖ: Oraya hiç dikkat etmediğimi şu anda fark ediyorum. 

SB: Malta ve İspanya’dan gelenlere zorunlu test uygulayacak. İngiltere Fransa’dan gelenlere karantina zorunluluğu uyguluyor. Fransa uzun süreden beri hep günde 600 olgu civarında gidiyordu, ilk kez hafta sonu 1962 olgu bir günde bildirildi ve iş yerinde maske kullanımı zorunluluğu tartışılıyor. Fransa’dan ilginç bir haber var, buradan bir genellemeye gidilebilir diye düşünüyorum. Çeşitli işletmelerde, örneğin bir pizzacıda çalışan ve aylık diyelim ki 1800 Euro maaş alan bir kişi, bunlar kalkıp gidip patronlarına, işverene “bizim maaşımızda 500 avro indirim yap, buna karşılık bizi işten çıkartma!” çağrısında bulunmaya başlamışlar. Bu durumun ne kadar garip ve şimdiye dek yaşanmamış bir durum olduğunu gösteriyor. Aylık 1800 avro alan kişi maaşında 500 avro indirim yapılması sonucu, bundan sonra demek ki yaz tatillerinde İspanya’ya filan kamp yapmaya gidemeyecek. Bu konunun herhalde sosyal alanlarda ne denli zarar ve harabiyet verdiğini sanıyorum kimse farkında değil ya da ben gözlemlemiyorum okuduklarımda. Uzun vadede herhalde bu sürecin olumsuzlukları çok daha iyi anlaşılacak. Bu arada Nature dergisinde çıkan bir yazıda ‘Gelecekte bizi ne bekliyor pandemiler açısından?’ diye bir yazı var. Bu yazıyı bir sonraki programımızda biraz daha ayrıntılı irdelemek istiyorum ama şöyle başlıyor yazı “tarih Haziran 2021, 1.5 yıldan beri pandemiyle yaşıyoruz, yavaş yavaş virüs hiç aralık vermeden yayılımını sürdürüyor. Dönem dönem yasaklar ülkelerde konmakta, kaldırılmakta. Ancak bilinen bir şey var ki olgu sayısı 250 milyon oldu, dünya üzerinde de 1,75 milyon insan öldü.” Tabii böyle bir durum gerçekleşir mi? Bunu bilemiyorum ama şu andaki tempoya bakılırsa buraya doğru gidiliyor gibi. Yani çok karamsar bir tablo çizmek istemiyorum. “Farklı ülkelerde politik olarak ve sosyal yaşantıyı da etkiliyor” dedim. İki örnek vermek istiyorum, bunlardan bir tanesi ABD seçimi. Gelecekteki seçimlerde biliyorsunuz demokratların adayı John Biden oldu. Ilımlı bir aday olduğu için de Bernie Sanders’a karşı partisinin adayı seçildi; bu şekilde tanımlanıyordu. Bu arada kendisi geçen süreçte demokrat sol oyları kazanmak için hem biraz söylevlerinde bu gruba hitap eden, onların hoşuna gidecek söylevlerde bulunuyor hem de Wall Street ya da Silikon Vadisi’ni etmek için de biraz daha teknoloji firmalarına yakın olan merkezdeki bir politikacı Kamala Harris’i seçtiğini biliyoruz. “Bütün bu gelişmelere paralel olarak Covid-19 sorunu da politikasını belirliyor” şeklinde yorumlar var. Yavaş yavaş Bernie Sanders’ın görüşlerine dönmekte, buna bir örnek asgari ücret için saat başına şu an için 7,25 dolar olan miktarın 15 dolara çıkartılacağını, yani neredeyse 2 misline çıkartılacağı vaadinde bulunuyor. Vergilerin arttırılması 10 yılda yaklaşık 385 milyar dolarlık ek bir gelir sağlayacağı üzerine vergilendirme yapacağını; bunun ¾’ünü, en zengin %1’lik kesimden alacağını ilan etmiş. Bunlar şu anda yaşanan Covid-19 dönemindeki tüm ekonomik olumsuzluklar ve sıkıntılardan hareketle böyle bir yaklaşım değişiminde bulunduğunu ve sonuçta Biden’in söylevindeki değişimde Covid-19’un etkisi olduğu vurgulanmakta. Bir diğer konu da büyük yolcu gemileri bu ‘cruise’ler. “Bu dönem bitti artık” deniyor, Fransa’da bir sivil toplum, bir ekoloji kuruluşu var “Roben Des Bois”, Robin Hood kuruluşu adı. Bu büyük gemiler artık işlevini yitirdiler ve özellikle bunlar ciddi çevre kirliliğine neden olan fuel oille çalışan gemiler. Bunlar yavaş yavaş sökülmekteler, bunlar sökülünce de, parçalanınca da ciddi ve farklı bir çevre kirliliği nedeni olacak bu işlem, bu süreç. Peki Can bilmiyorum konudan haberdar mı ama bu sökülmesi gereken büyük yolcu gemilerinin sökümü için 6 tanesi nereye gelmiş bil bakalım? Türkiye’deki Aliağa’daki söküm alanına gönderilmiş. 

CT: ‘Aşk gemilerinden’ bahsediyoruz değil mi?

SB: Doğrusunu isterseniz bu gemilerin işlevsel ayrıntılarını bilmiyorum.

CT: Cruise’ler.

SB: Bu arada ABD’de geri kalan bu gemilerle seyahat 31 Ekim’de başlayacakmış. Sektöründe dünya lideri ‘Carnaval Cruies’ varmış, ancak mayıs ayında tüm faaliyetini durdurmuştu. Can sen buna üzülüyordun biliyorum ama 31 Ekim’de tekrar başlayacakmış. Aslında bu gemilerle yapılacak seyahat turistik amaçlı bu tarz seyahatler sadece ABD’de 420 bin kişinin çalıştığı yaklaşık 12,5 milyon yolcuyu taşıyan oldukça büyük bir sektör. 

Türkiye’den bir iki haber vermeden önce son olarak pazar günüyle ilgili bir yürüyüşe değineyim; Brüksel ve Madrid’te büyük katılım olmamış belki 1000 kişi civarında, ama yine de ilginç bir protesto gösterisi gerçekleşmiş. Pandemi için alınan önlemlere karşı bu ‘antimaske’ grupları gibi birtakım gruplar, her şeyi ilaç sektörünün düzenlediğini, haberlerin sahte olduğunu ve bunun aslında adının coronavirüs değil ‘corona-circus’ olması gerektiğini, slogan olarak da ‘bu benim vücudum, benim tercihim, ben ister takarım maskeyi ister takmam’ diyorlar; aşı karşıtları ‘bu benim çocuğum, ister aşılatırım, ister aşılatmam’ da diyorlardı. Son haber de, Fransa bir takım karantina ilkeleri uygulanarak Beyrut’ta olup bitenden sonra Lübnan’dan geleceklere dayanışma için vize işlemini kolaylaştırdığını ve ülkeye kabul etmeye başladığını bildirmiş. Bu da pandeminin ve yaşananların politik yansıması dolaylı yoldan. 

Hafta sonu oldukça önemli bir duyuru yapıldı, Türkiye'de ’biliyorsunuz çeşitli uzmanlık dernekleri, tıpta uzmanlık dernekleri, çok sayıda böyle dernek var ve bunlar çok ciddi çalışmalar da yaparlar. Benim bilebildiğim kadarıyla bunların arasında Avrupa’daki muadilleriyle en iyi entegre olmuş, çeşitli bord sınavlarını Avrupa dernekleriyle birlikte yapan en önemli, en köklü derneklerden bir tanesi Türk Toraks Derneği (TTD)’dir. TTD’nin iki etkinliğine değinmek istiyorum, bir tanesi 15 Ağustos’ta TTD üyelerinden Hasan Bayram, Nurdan Göktürk, Osman Elbek, Oğuz Kılınç, Abdullah Sayıner ve Elif Dağlı’nın imzasıyla Lancet dergisinde çıkan yazıları; bu makalede Türkiye’deki bilimsel araştırmaların nasıl denetim altına alınmaya çalışıldığı, Türkiye’de pandemi sürecine ait neler yaşandığını özetleyen bir yazı. Özellikle İstanbul örneğinden hareketle bir yıl önceki aylık ölüm istatistikleriyle bu yılın ölüm istatistikleri arasındaki farkın başka nedenlerle açıklanamadığına vurgu yapılıyor. Daha sonra pandeminin başlangıcında Sağlık Bakanlığının aldığı önlemlerin uygun olduğunu ama daha sonra şeffaflıktan tamamen uzaklaşıldığını ve son olarak da etik komite onayı almış bile bazı bilimsel çalışmaların bakanlık onayına sokulması gereği şeklinde bir karar alındığını belirtmişler. Belirtilen yazıda “biz Toraks Derneği olarak çok kapsamlı, çok ayrıntılı, çok merkezli bir çalışmamız ki batı standartlarında hazırlanmış bir projedir; bu projenin bilinmeyen bir nedenle sağlık bakanlığı tarafından onaylanmadığını dile getiriyorlar. Bu durumun aslında anayasaya aykırı olduğunu, çünkü herkesin bilime erişme ve bilimi kullanma, özgür bir şekilde öğrendiklerini ya da bulduklarını açıklama, bildirme, yayma hakkına sahip olduğunu belirtmişler Tüm bu nedenlerden ötürü ülkedeki sağlık bakanlığı başta olmak üzere yetkililerin bu kararlarından geri dönmeleri gerektiğini, bunun ciddi bir olumsuzluk yarattığını bildiren bir yazı yazdılar. Bu yazı Lancet dergisinde yayınlandı. Böylece dünyada konuyla ilgilenenler de Türkiye’de ne olup bittiğini biraz daha anlamış oldular. TTD’nin bir diğer basın bildirisi de yine hafta sonu özellikle yoğun bakım tedavisi gereken hasta sayısında ciddi bir artışın olduğunu gözlediklerini bildiriyorlar. Çok önemli bir basın bildirisi, bu bilgilerden de yola çıkarak pandeminin kontrolünün kaybedildiği kaygısını taşıdıklarını ve birinci dalganın ikinci zirvesine doğru hızla yaklaşıldığını düşündüklerini belirtiyorlar.

ÖÖ: Bu bildiriyi zaten ‘Toraks uyarıyor’ başlığıyla yayınlamışlar. 

SB: Evet bu başlıkla. Eşzamanlı olarak hastanedeki pandemi servisleri azaltılmış, bu normalleşme süreciyle birlikte fiziksel mesafeyi ortadan kaldıran düğün, sınav, toplu taşıma, toplu ibadet, turistik seyahatler gibi etkinlikler olağan kılındığı belirtiliyor. Hastaneler kapatıldı, bazı hastaneler pandemi hastanesi olmaktan çıkarıldı, PCR testiyle hastaların sadece %40’ının saptanabildiği bilindiği halde “hasta ve ölüm sayılarında sadece PCR testi sonucunun kriter olarak alınması sonucunda hastaların yarısından azı bildirilmekte” deniyor. Aynı zamanda bu testin kime uygulanacağı konusuna değinerek, bu testin yani PCR testinin ki duyarlılığını eleştiriyorlar, ben de Korona Günleri’nde bu konuyu sizlerle bu durum artık kriterden çıkarıldı. Yani “ben koronavirüs ile enfekte oldum, kardeşim, çocuğum, aynı evi paylaştığım, ortamı paylaştığım bir kişi benimle yakın temasta olduğu için bakalım acaba onda bir pozitiflik saptanacak mı?” diye bakmak artık mümkün değil, PCR size uygulanmıyor çünkü sizde klinik bulgular henüz yok, klinik bulgular olmadan bu testin yapılması gerekmekte aslında. 

ÖÖ: Evet biz konuşurken yayında bir sorun olduğunu öğrendik, bu arada bir şarkı dinleyerek idare etmeye çalıştık. Şimdi TTD’nin açıklamalarından, bildirisinden bahsediyorduk Selim Bey. İsterseniz birazcık daha tekrarlayalım burayı. 

SB: Evet. Tam olarak birtakım eleştirilerden sonra gelinen noktada hastane ve yoğun bakım yatak kapasiteleri son zamanlarda artan hasta sayısını karşılayamadığı, kamu yöneticilerinin kamuoyuna yeterli bilgilendirme yapmadıkları, bazı anti-viral ilaçların bulunmasında sıkıntı olduğu ve sağlık çalışanlarında tükenmişlik izlendiğini bildiriyorlar. Bu duyuruların da TTD’nin bu son belirttiğim sağlık çalışanlarında tükenmişlik hizmetleriyle ilgili izlendiğini belirttikleriyle ilgili olarak örnek vermişler. Alanya, Batman, Manisa başta olmak üzere bazı yörelerde göğüs hastalıkları hekimleri istifalarını vermekte ve emekliliklerini istemekteler deniyor, yani artık dayanamıyor sağlık çalışanları. Sonuçta da “pandeminin kontrolü için aşağıdakileri talep etmekteyiz” diyorlar. “Pandemiyle mücadele bireylere bırakılmamalı, test sayısı arttırılmalı, hastane planlaması tüm paydaşları içermeli, ilaçlara ulaşım sorunu çözülmeli, tüm epidemiyolojik veriler sağlık çalışanları ve kamuoyuyla paylaşılmalı, nihayet kamu yönetimi pandemiyi yönetirken şeffaf ve gerçekçi veriler sunmalı”. Bunlar tabii önemli saptamalar ve bu bağlamda hem Lancet’te çıkan hem derneğin yaptığı basın duyurusu önemli. F

Konu ile ilgili farklı haberler geliyor, örneğin Kırklareli’nde bir aile hekimi o ilimizde yaşanan bir olumsuzluğu bildiriyor: “Bölgede bir fabrikada yaklaşık 70 kişi tespit edildi, bu kişilere PCR testi yapıldı ancak siyasiler ve üst düzey yetkililerin baskısıyla fabrikanın üretimini durdurmak için işçilerin testleri sisteme girilmedi; hastalar gelip ‘hocam PCR testinin sonuçları çıktı mı?’ diye sorduklarında sistemde bu sonuçların görülmediği, imha edildiği saptandı” diyorlar. Pozitif çıksa da örneğin bazı market çalışanlarında işveren çalışmaya zorluyormuş Kırklareli’nde. Böyle birtakım olumsuzluklar yaşanıyor, bunlar tabii hastalığın belki de öneminin ve durumun ciddiyetinin çok şeffaf bir şekilde açıklanmamasından kaynaklanan olumsuzluklar. 

Biraz önce değindiğim bu 2021 yılın için bir senaryo var demiştim Nature dergisinde yayınlanan. 250 milyon kişi enfekte, 1,75 milyon hayatını yitiren birey Haziran 2021 tarihli bir senaryo. Biraz daha somut şeylerden bahsedelim, örneğin Jama dergisi James Schultz ve arkadaşları ABD’nin özellikle doğu sahillerini vuran kasırgalar meşhurdur, bunların hepsinin değişik isimleri vardır. 25 Temmuz tarihinde Hanna kasırgası vuruyor güney Teksas’taki Cortus Christie bölgesini ve daha sonra Meksika’ya doğru gidiyor bu kasırga. Buradan hareketle diyorlar ki bu yazıda “biz sonbahar aylarında 6 ile 10 kadar çok büyük kasırga bekliyoruz bu bölgede. Bu kasırgada yaşanacak tüm olumsuzluklar Covid-19 pandemisi dönemine rastladığı için biz çok farklı yaşayacağız bu kasırgaları ve yaratacağı olumsuzlukları.” Buna dikkat edip çeşitli stratejiler önermişler. Bunu belki Can bize daha sonra anlatır diye düşünüyorum. 

CT: Tabii efendim.

SB: Bir de hep tedavi protollerinden bahsedilir, aşının yanında alternatif olarak bir koldan da antiviraller geliştiriliyor diye. Burada ilginç bir çalışma var, ne kadar hayata geçer bilemiyorum ama çünkü bu AIDS’te de önerilmişti ama bir türlü gerçekleşmedi. Biliyorsunuz Spike proteinleri dediğimiz virüsün dışına doğru uzanan birtakım çıkıntıları var, bunlara kısaca S protein diyoruz; virüs, bu S proteini aracılığıyla insanlardaki hücreler yüzeyinde bulunan AC2 reseptörüne bağlanmakta, algaça bağlanmakta. Yapılan çalışma Anum Glasgow ve arkadaşları San Francisco’dan bildiriyorlar, henüz hakem denetiminden geçmemiş bir yazı ama ilginç bir yazı; çünkü diyorlar ki “biz eğer bu ACE reseptörüne bağlanacak bir molekül bulup bunun ligantını vücuda verirsek bütün bu reseptörleri bloke etmiş, kapatmış oluruz. Böylece virüs bağlanacak bir reseptör bulamaz ve enfeksiyon yayılmaz.” Buna ait bir yazı, hakemsiz dergi dedim ama paralel yazı da Science dergisinde Ağustos’un başında çıktı. Kui Chan ve arkadaşları yine ACE reseptörünü bloke etmek ve bu yaklaşımın bir tedavi alternatifi olarak kullanılıp kullanılmayacağını soruyorlar. 

Bilimsel çalışmalarla ilgili önemli bir yaklaşım da farklı muayene maddelerini kullanmak yani burun ya da boğaz salgısı alınırken bazı olumsuzluklar yaşandığı bilindiğinden, daha kolay toplanacak ve bir kaba verilecek olan tükürük ya da balgam örnekleri acaba işe yarar mı diye araştırmışlar. Kore’den yapılan çalışma Journal of Korean Medical Science’da yayınlanmış ve Seong Eun Kim ve arkadaşları yapmışlar. Tükürüğün uygun olmadığını belki balgamın bu sürüntü almak yerine kullanabileceğini saptamışlar. Tükürükten çıkan virüsün saptanma oranı düşük bulunmuş. Bir de enfeksiyon deride belirtiler oluşturduğu için, acaba deri biopsisinde Sars-Cov-2 PCR testi uygulanabilir mi? Bunun bir getirisi olur mu? Bu konuyu irdeleyen çalışmalar var. Vaktim dolduysa burada durayım ve aşılar konusunda özellikle Can’ın büyük beklenti içinde merak ettiği Rus aşısıyla ilgili olup bitenleri perşembe gününe bırakalım. Perşembe günü biraz daha ayrıntılı konuşuruz aşılar konusunu. 

ÖÖ: Peki çok teşekkür ederiz o zaman Selim Bey. 

CT: Çok teşekkürler efendim. 

SB: Ben teşekkür ederim, size iyi yayınlar.

ÖÖ: Perşembe günü görüşmek üzere. 

CT: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun.