Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, son günlerde çıkan çalışma ve raporların ayrıntılarına değindi.
(21 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhaba.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın Özdeş. Farklı biçimde değişik konularla bu programa, Korona Günleri’ne başlamak istiyorum ama biraz önce siz Prof. Dr. Kayahan Pala’dan bahsettiniz, o nedenle benzer birtakım yakınlıkları olan, farklı bir gelişmeye değinmeme izin verin lütfen başlamak için.
ÖM: Estağfurullah.
SB: Bilemiyorum atlamış olabilirim, siz değindiniz mi Açık Gazete’de, daha doğrusu geçen hafta Özdeş ve Evrim değindiler mi hatırlamıyorum ancak 19 Nisan günü Eyüp Nişancı Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Dr. Yavuz Kalaycı covid19 nedeniyle yaşamını yitirmişti. Kendisi 2 küçük kız çocuğu babasıydı ve ölümünden önce son bir mesajında “kızlarım küçük, sahip çıkarsınız değil mi?” şeklinde bir mesajı vardı. Bu mesaj yankı uyandırdı ve çok çeşitli kesimlerden kendisine ve ailesi yardım için bir yardım kampanyası açılması talebi oldu. Bunları İstanbul Tabip Odası organize etti ve 22 Nisan tarihinde ailenin de iznini alarak bağış kampanyası açmak için gerekli müracaatlarda bulunacağı söylendi, bu karar alındı. Daha sonra çocuklarının eğitim ve öğretim masrafları, sadece çocuklarının eğitim, öğretim masrafları ile sağlık, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesine katkıda bulunmak üzere 3 ay süreli bir bağış kampanyasının açılmasına karar verildi. 7 Mayıs 2020 tarihinde de İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’ne resmi başvuruda bulunuldu Tabip Odası tarafından. Bunun üzerine ilgili müdürlükten Tabip Odası’na 9 Temmuz 2020 tarihli bir yazı ile kampanyaya İstanbul Valilik makamının belirli sayı ve tarih olur’u ile izin verildi. Yardım toplama faaliyetinin denetimi amacıyla bir görevlinin denetçi olarak görevlendirildiği bildirildi. Bütün bunlar iyi hoş ama bu yazı 9 Temmuz’da gönderilmişti, 16 Temmuz’da kampanya başlatıldı ve ilk gün 160 bin TL bağışta bulunuldu. Aradan bir gün geçti ve 17 Temmuz günü yaklaşık sekiz gün önce izin verdikleri bu kampanyayı valilik durdurduğunu ilan etti.
ÖM: Durdurma gerekçesi nedir?
SB: Herhangi bir gerekçeyi ben bilmiyorum.
ÖÖ: Dün akşam böyle bir gerekçe açıkladılar, aile “bizden öyle istedi” diyorlar ama aile bir kampanyaya son vermek istiyorsa niye valilik bunu durduruyor? Orası muğlak.
SB: Ailenin onayı alınmıştı, öncelikle İstanbul Valiliği tarafından yazılı bildirim olmadığı, henüz bir bildirim olmamış Valilik tarafından Tabip Odası’na. Dün bekleniyordu, gelip gelmediğini bilmiyorum ama bu sadece sözel. Yani kısaca buradan hareketle özellikle Prof. Dr. Kayahan Pala’nın da başına gelenler ya da kendisine Uludağ Üniversitesi tarafından açılan soruşturmanın düşündürdüğü bir nokta var. Şu anda farklı ülkelerde yaşanan politik tabloda belirli yöneticileri destekleyen, onlara yandaş olan birtakım bürokratlar var ve bir hareket üzerine örneğin Trump’ı destekleyen söylevler ortaya çıkıyor. Bizde bir adım öteye gidiliyor galiba, yöneticiler herhangi bir şey yapmadan da o yöneticilere yaranmak için böyle bir hamle yapıyorlar işte Uludağ Üniversitesi’nin yaptığı gibi, valiliğin yaptığı gibi. Çok ilginç, bunu anlamak çok zor, bu konuda ne düşüneceğimi bilemiyorum, en azından böyle başlayayım Prof Dr Kayahan Pala’nın ve yaşamını yitiren Dr. Yavuz Kalaycı’nın konuları hüzünlü birer örnek. Yani bunlarla niçin uğraşıldığını anlamak pek akıl kârı değil gibi geliyor.
Koronavirüs yayılımına hızla devam ediyor sizin de belirtiğiniz gibi ve k0nu gündemden de hızla düşmekte. Gelişmiş ülkelerde hafif bir artış olduğu biliniyor özellikle Avrupa ülkelerinde ancak bunun ikinci dalga olarak tanımlanması mümkün değil ve Fransa’da yaklaşık 500 kadar epidemi odağı saptandı. Bunları biliyoruz ama benim vurgulamak istediğim bir nokta, dün çıkan bir haber hem Fransa hem de İngiltere’den. Nasıl oluyor da Avrupa’da salgın, yoksulları, yoksul kesimi daha çok vuruyor; bunu gösteren iki çalışma. Bir tanesi bir Avrupa ortak projesi, Fransa’da Economie de Paris ve Norwegian School of Economics kuruluşları bunlar bir rapor yayınladılar ‘Poorly Understood Diseas’ (Zor anlaşılan bir hastalık) ve ‘Covid19 nedeniyle ölümlerin eşitsiz dağılımı, Fransız belediyelerinde bir çalışma’ diye bir başlık atılmış bu çalışmaya. Şöyle ki geçtiğimiz yıla oranla farklı yerleşim birimlerinde Fransa’daki ölüm oranlarına bakılmış ve şu saptanmış, Covid-19’la ilintili olarak geçen yıla nazaran varlıklı belediyelerde, komünlerde yüzde 50’lik bir ölüm artışı olurken yoksul komünlerde bu artış yüzde 88’e çıkmış. Yani aradaki yüzde 38’lik bir mortalite farkı var, bir ölüm farkı var. Bu çarpıcı ve ayrıntılı bir rapor, bunu size ileteceğim.
ÖM: Evet muazzam bir fark var gerçekten!
SB: Çok! Bir de ilginç, aslında çok iç acıtıcı bir haber gibi geldi bana, İngiltere’de Leicester’de bir tekstil bölgesi anladığım kadarıyla “tekstil sektöründe modern kölelik” olarak yansıtılıyor bu haber. Yasal asgari ücretin hemen hemen yarısı kadar ücret ödenen tekstil işçileri sorunu yaşanmaktaymış ki işçilerin yüzde 37’si Hintli. Kendilerine şu bildirilmiş, bırakın korunmayı, sosyal mesafeyi “Covid19 bulguları olsa bile işe gelip çalışmak zorundasınız!” Bu bildiri ortaya çıkmış. Yani nasıl vurduğunu belki de neden ulusal kanallardan ya da batıda da medyadan ilk sıralardan düştüğünün böyle bir açıklaması da olabilir. Yoksulun sorunuyla pek ilgilenilmiyor ya da istenmiyor herhalde. Yapılan çalışmalar var değinmek istediğim.
ÖM: Pardon ona geçmeden ben de bir ufak ilavede bulunayım izninizle. Leicester şehri zaten endüstri devriminin başında ilk dönüşen şehirlerden bir tanesi. Yani ‘ücretli köleliğin’ de kullanıldığı 1794’ten beri endüstrinin geliştiği bir yer olarak hâlâ demek devam ediyor.
SB: Ben de onun için tereddüt ettim, yani hâlâ devam ediyormuş demek ki tekstil sektörü orada varlığını sürdürüyormuş, ilginç! “Mortaliteye, ölüm oranlarına Fransız komünlerinde, belediyelerinde böyle bir durum var” demiştik, bilimsel çalışmalara baktığımız zaman da Cash ve arkadaşları yayınladılar Anethesia dergisinde. 24 çalışmanın gözlemsel analizini yaptılar ki 10 bin 150 kadar reanimasyona kaldırılmış Avrupalı hastanın bulgularını irdeliyorlar çalışmalarında. İlginç olan mortalite oranları bu 24 çalışmanın yapıldığı farklı Avrupa ülkelerinde, yüzde 0-84,6 arasında değişmekte. Yani bildirimlerde herhangi bir standardizasyonun hiç olmadığı, yüzde 0 nerede yüzde 85 nerede? İtalya’da reanimasyona kaldırılan yani yoğun bakıma kaldırılan hastaların yarısı kaybedilmiş, ABD’de yüzde 40’ı, Fransa’da yüzde 30’u. Anımsarsak eğer Marsilya’da bu hidroksiklorokini ilk kullanan Dr. Didier Raoul Marsilya’da yüzde 16 ölüm var, Paris ve diğer hastanelerde yüzde 40’lar civarında demişti. Yani oranlar fazla ama kıyaslama yapmak çok güç çünkü reanimasyona alınan hastanın tanımı, hangi hastalar alınıyor? Bunlar tam standart olmadığı için kıyaslamak da pek mümkün değil. Niye bir ülkede %0 bir ülkede %80’in üzerinde ölüm oluyor? Bunlar tabii belirli eksiklerini gösteriyor Avrupa topluluğundaki standardizasyon konusunun. Nitekim birtakım yazılar çıkmaya başladı, örneğin çeşitli kısıtlamalar, yasaklamalar, önlemler, ülkeler arasında bir standardizasyon olsaydı, bütün Avrupa bir bütün halinde kararlar alsaydı belki çok daha etkili olurdu diye, bu da ilginç bir nokta.
Kısa bir not, özellikle kadınları ilgilendiriyor diye düşünüyorum, Fransa’da bir basın kuruluşu, pandemi başladığından beri yapılan bütün televizyon ve radyo programlarında davet edilen ve görüşü alınan uzmanların yüzde 81’inin erkek olduğunu saptamış. Sağlık çalışanlarında kadınlar çoğunluktaymış Fransa’da, bu nasıl bir iş? Bu da Fransa’da çok eskilere dayanan bir kadın-erkek ayırımının göstergesi olarak kabul ediliyor, böyle bir yazı çıktı. Bir diğer yazı da Alexander Schroeder ve arkadaşları, hangi hayvanlar Covid-19’a duyarlılar diye bakmışlar, bugün kedilerin, kaplan, aslan ve makakların, maymunların, hamsterlerin çok net olarak Sars-Cov-2’ye enfekte olduklarını, bunların duyarlı hayvanlar olduklarını, buna karşılık birçok enfeksiyon hastalığı etkeninde görülenin aksine fareler başta olmak üzere ördekler ve civcivlerin, tavukların dirençli olduklarını göstermişler. Tabii bu hayvanlarda reseptör bulunup bulunmamasıyla ilintili ama reseptör olduğu halde yani virüsü tuttuğu halde bir canlı yine de vücudu bazen enfeksiyon oluşturmuyor. Böyle bir çalışma içinde işte domuzlardan gelinciklere, develerden atlara ve koyunlara kadar her türlü hayvanın hangisi, ne kadar, ne oranda duyarlı diye bakan bir çalışma. Science Dergisi’nde iki gün önce Roxan Cohen Silver isimli bir psikoloji profesörü California üniversitesinden özellikle kendisinin depremlerden, doğal afetlerden, savaş ya da şiddet olaylarından sonraki travmaları irdeleyen çalışmaları varmış. Kendisinin bizim de birçok programda, hem Önce Sağlık hem de Korona Günleri’nde ve sizlerin de değindiğiniz, Açık Radyo’da başka programlarda da konu edilen bir yaklaşım bu Covid-19 pandemisine ait. Yani işin travmatik ve psikolojik boyutu. Kendisi bu arada ilginç bir noktaya değiniyor ve diyor ki “bütün olup bitenler bu sorunun süreklilik arz etmesi önemliydi ama bir de sağlık otoritesinin, medyanın ve sosyal medyanın farklı ve çelişkili bilgiler aktarması topluma insanların kafasını çok karıştırıyor. Bu nedenle de sorunlar yaşanıyor, insanların travmayı atlatması güçleşiyor ya da umursamaz oluyorlar, çok ilgilenmiyorlar çok çelişkili haberler nedeniyle.” Bununla ilintili olduğunu düşündüğüm bir yazı çıktı Conversation sitesinde. 4 uzman garip bir başlıkla bir konuyu tartışıyorlar “acaba bazı ülkeler aşı olmadan alınan önlemlerle, yasaklarla bu sorunun üstesinden gelebilirler mi?” diye. Örnek olarak da Scheffield Üniversitesi’nden bir kişi bu danıştıkları 4 kişiden birisi olan Andrew Lee demiş ki “Ebolanın ortadan kalkması da Afrika’da herhangi bir aşı kullanımından çok özellikle enfeksiyonun kontrolü, sosyal davranışların değişiminin sağlanmasıyla oldu” demiş. Ebola ile Covid19’u kıyaslamak çok anlamlı gelmedi bana çünkü ebola kanamalı bir virüs hastalığı ve enfekte ettiği kişileri kısa sürede öldürüyor. Bunun için de çok basite indirgeyerek söylemeye çalışayım, enfekte olan, virüsü alan kişilerin etrafa bulaştırmaya ve yaymaya vakitleri olmuyor, diğer bir değişle asemptomatik dediğimiz Covid-19 için çok önemli olan bu belirtisiz taşıyıcılar etrafa virüs saçan, böyle bir şey söz konusu değil ebolada. Onun için ebolanın çok hızlı yayılmaması kadar doğal bir şey olamaz yayılmaya vakit bulamadan zaten enfekte ettiği kişiler yaşamlarını yitiriyorlardı. Onun için “ebolayı biz aşısız durdurabildik, bunu da yapabilir miyiz acaba?” deyip özellikle düşük gelirli ülkelere “ya siz aşısız da idare etmeye çalışın, bunun yollarını bulun!” diyen bir yazı, hiç de etik olmayan bir yazı.
ÖM: Evet bu aşı meselesinin özellikle aşı tereddüdü vb. konularda yarın biraz daha fazla ele alma fırsatı bulabiliriz herhalde.
SB: Tabii, aslında bugün o konu ile ilgili hazırlığımı yapmıştım ama vakit kalmadı, yarın bu tip paramedikal haberleri bir kenara bırakıp hemen aşıdan bahsedelim isterseniz çünkü bu konuda 1-2 gelişme var, onlara vakit ayırmak herhalde uygun olacak. Bir de ilginç bir şey, Amerika’da demokrat senatör Pathy Murrey, kendisinin ‘Democratic Covid-19 response’ diye bir raporu okundu. Bu ilginç bir rapor çünkü aşıyı nasıl yapmalı? Amerika ve dünyaya önerileri var, buna yarın değiniriz ama dün “birtakım ülkelerde gerçek sayının örneğin Brezilya’da 4-5 misli olgu var” diyorduk, bu raporda ABD’de CDC’nin başkanı Dr. Robert Redfield’ın bir uyarısıyla başlıyor rapor, diyor ki “konfirme edilen bulguların gerçek durumun 1/10’u yani 10’la çarpmak lazım” diyor.
ÖM: Bu dehşet verici bir şey!
SB: Herhangi birisi değil, CDC’nin başkanı söylüyor.
ÖM: WHO da “hiçbir ülke epidemiyi kontrol edemez bu filyasyon yapmadan, kontrolleri bırakarak” diyor “aşıların da kamu yararına olduğunun artık kabul edilmesi lazım” diye uyarılarda bulunmuş. Bu da Guardian’ın haberiydi. Bu aşı meselesini ele almakta çok yarar olacak herhalde Açık Bilinç’te de sizin de olduğunuz, konuşuyoruz zaten ama devamını getirmemizde fayda var.
SB: Evet Covid-19 aşısında neredeyiz? Ne aşamadayız? Olumlu ve olumsuz gelişmeler nelerdir? Bunları yarın değinelim. O zaman burada durayım, size iyi yayınlar.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
SB: Ben teşekkür ederim.
ÖÖ: Görüşürüz.
SB: Sağ ol Özdeş.