Korona Günleri programında Selim Badur, çeşitli ülkelerden son haberleri paylaşırken farklı araştırmalardan bilgileri de dinleyicilere aktardı.
(13 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Özdeş Özbay: Merhaba Selim Bey, günaydın!
Selim Badur: Günaydın Özdeş, günaydın Feryal, günaydın Can Tonbil.
Can Tonbil: Günaydın efendim, merhabalar.
SB: İkinizi birlikte dinlemek keyifli oluyor, bu sadece benim düşüncem değil çevremde dinleyenler de aynı kanıdalar, teşekkürler bu hoş programınız için.
CT: Biz teşekkür ederiz.
ÖÖ: Çok teşekkür ederiz.
SB: Hemen isterseniz çok kısa Madra çiftinin sağlık raporuyla başlayalım.
ÖÖ: Harika!
SB: Kendilerindeki enfeksiyon normal seyrini sürdürmekte, dönem dönem ateş yükselmesi ve sırt ağrıları olsa da her şey yolunda gitmekte, akciğerler özellikle görüntü bulguları, tomografi, röntgen ya da oksijen değerlerinde herhangi bir sorun yok. Bir süre daha herhalde gözetim altında tutulacaklar ama her şey yolunda, bu haberi vererek başlayalım. Bir diğer duyuru da Önce sağlık programı ile ilgili olacak; Korona Günleri’ni her sabah yaptığımızda Cuma sabahları o gün yapılacak Önce Sağlık programının konuğundan bahsederdim. Yarın Korona Günleri olmayacağı için bugünden söyleyeyim, cuma günü gerçekleştirilecek Önce Sağlık programının konuğu Prof. Dr. Taner Gönen olacak, kendisi eski tabip odası başkanı. Hafta sonu İstanbul’da gerçekleştirilecek İstanbul Tabip Odası seçimleri e ağırlıklı olmak üzere ülkemizdeki korona virüs tablosu ve tabiplerin yaklaşımını dinleyeceğiz kendisinden.
Bugünkü sayısal değerlere baktığımızda siz değerleri veriyorsunuz, John Hopkins’in sitesinden bilebildiğim kadarıyla 20 milyonu aştı gibi enfekte birey sayısı.
ÖÖ: Evet artık 21 milyona yaklaştı.
SB: Evet ben de bir önceki programdan bugüne dek kaç olgu artışı olmuş onu hesaplıyorum, üç günde 841 bin 183 yeni olgu saptandı, bu demektir ki günde 280 bin 394 yeni olgu çıkıyor. Yani hemen hemen her geçen gün dünyada saptanan olgu sayısının daha da arttığını söylemek mümkün. O nedenle ülkemizde de dün alınan okulların açılıp eğitimin başlaması tarihinin bir ay ertelenmesi kararıda çok doğal, bu tabloyla uyumlu bir karar idi.
Ben dinlemedim, büyük bir olasılıkla Can Tonbil herhalde biraz gülümseyerek Rusya’daki aşıdan bahsetmiştir. Öyle mi yaptın Can bilmiyorum ama?
CT: Evet efendim, Türkiye’de olursa isminin ne olacağını sordum, ‘Sputnik’ koymuşlardı ya.
ÖÖ: Evet ama o sırada yayın kesilmişti.
CT: Benim tahminim domreydi!
SB: Belki Özdeş hatırlar, Nisan ayında ABD Çin’i suçlarken, suçu Çin’e atarken, “Çin şöyle yapmadı, böyle yapmadı” diye konuşmalar, demeçler verirken, ben bu Korona Günleri’nde hep “Çin’e inanmayacağız da Amerika’ya niye inanacağız?” demiştim. Benzer bir yaklaşımı Rusya’daki aşı çalışmaları ile ilgili olarak da düşünmekteyim. Evet Ruslar herhangi bir yayın yapmadılar ya da birtakım protokolleri tam bilinmiyor, kontrol aşamasındalar. İyi de Ruslar farklı bir şey söylemiyorlar “dünyada yapılan aşı çalışmalarından bir tanesi de ülkemizde yapılıyor, yakında aşıyı elde edeceğiz, şu aşamadayız” diyorlar. Bunu birazcık değiştirip biraz tahrif edip yayınlamaktalar. Kısacası Nikolai Kamelea Enstitüsü’nde ‘Sputnik V’ adını verdikleri bir aşının 1 Ocak 2021’de kullanıma gireceğini söylüyorlar. Önce sağlık çalışanlarına, daha sonra öğretmenlerde uygulayıp 1 Ocak’tan itibaren de ülke genelinde herkese aşıyı uygulayacaklarını belirtmekteler. Faz3 çalışmasına başlamadıklarını, başlayacaklarını söylüyorlar.
ÖÖ:“2 hafta sonra” demişlerdi bu arada şeye çıkacak diye, o yüzden zaten bütün dünya itiraz etti. Bir de mesela Putin “benim kızım yaptırdı, ilk olarak kızıma yapıldı” dedi.
SB: Evet faz1 faz2 çalışmaları insanlarda yapılıyor ve o insanlar da gönüllülerden oluşuyor. Bu Putin’in kızı da olur kendisi de olur, eşi de olur ama bunu böyle çok sansasyonel ve çok ironik bir konu gibi değerlendirmemek lazım. Rusya’nın aşı konusunda oldukça başarılı çalışmalarının olduğunu da yadsımamak lazım. Ülkeler arası ya da rejimler arası savaş burada da ortaya çıkıyor gibi geliyor bana. Güney Brezilya’da denenecek Rusya’nın aşısı, Arana eyaletinde, bu da yeni açıklandı. Bu arada aşılarla konuşurken şunu da belirtelim: Rusların aşısı Oxford Üniversitesi ve Astra Zeneca firmasının da uyguladığı yöntemi, Adenavirüs vektörünün kullanıldığı aşı eldesi yaklaşımını kullanacaklar. Yayınları henüz çıkmadı ama unutmayın ki diğer bütün batı ülkelerinin aşı çalışmaları Nisan ayında başladı, ilk yayınları 10 Temmuz gibi başladı Lancet’te ve diğer dergilerde. Yani biraz vakit tanıyalım bakalım zaman ne gösterecek?
ÖÖ: Bu arada siz devletler arası rekabet demişken unuttuğum bir haberi burada ekleyeyim, DSÖ’nün geçen haftalarda yapılan toplantısında Tayvan davet edilmemiş. Bunu da Çin’in baskısı olarak Tayvan açıklıyordu.
SB: Teşekkürler, ben bunu bilmiyordum.
Bu arada Trump ABD’de aşı firmalarıyla 6. kontratı imzaladı, şimdiye dek toplam 10,9 milyar dolarlık anlaşma yapmış oldu. Oxford Üniversitesi ve Astra Zeneca firmalarının birlikte geliştirdiği ve faz3 çalışmasında en ileri noktada olan aşıların üretileceği merkezler açıklandı. Arjantin ve Meksika’da üretilecek bu aşı, üretimi ve dağıtımı gerçekleştirecek iki Latin Amerika ülkesi ve Brezilya dışındaki diğer Latin Amerika ülkelerinin aşı gereksinimini karşılayacaklar, 150-250 milyon doz hazırlayacaklar bu üretim merkezlerinde ve dozu da yaklaşık 3 dolardan hesaplanıyor. Bu arada bu 3 dolar miktarı ilginç çünkü aynı gün Bill Gates’in koronavirüs aşısı için “bu 3 dolar civarında satılsın” diye 160 milyon dolarlık üretim yatırımı yaptığı haberi geldi.
Bunlar aşı ile ilgili haberlerdi, aylar önce DSÖ’nün yeniden yapılanma projesi gibi bir projeyi geliştirip DSÖ’nün yapısını değiştireceklerdi. ABD’nin sekter tavrı nedeniyle Fransa ve Almanya bu yaklaşımdan çekildiklerini ilan ettiler. Yani büyük bir olasılıkla o işin tam kızıştığı ve herkesin birbirini suçladığı dönemde DSÖ’ye yöneltilen eleştirilerden yavaş yavaş vazgeçilecek ki bunu daha sonra ayrıntılı konuşuruz. Bana kalırsa süreci idare etmek açısından DSÖ’nün de çok büyük hataları olduğunu da zannetmiyorum; yaptırımı olmayan uluslararası bir kuruluş.
Mısır hükümeti sağlık politikalarını eleştiren sağlık çalışanlarını tutuklamayı sürdürüyor, son olarak dün yedi doktor, iki eczacı tutuklandı. Mart’tan beri 70’den fazla sağlık çalışanı tutuklandı. Bu sefer bu tutuklanmaların nedeni hapishanelerde Covid’den ölen 14 mahkûm. Bunların haber yapılması nedeniyle ya da önlem alınması konusundaki uyarıların dikkate almayıp onları hapsettiler. Mısır Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanları açısından en önde gelen ülkelerden bir tanesi. Şimdiye dek %10’dan fazla sağlık çalışanı yaşamını yitirdi bu ülkede.
İran’dan da bir haber, İran’da “sayılar resmî açıklamaların çok daha üstünde, en az 3 misli” diyen bir kişi, yetkili Muhammed Rıza Maphufar. Kendisi Yahan-Es-sanat gazetesine bir demeç vermiş, açıklamadan sonra Yahan-Es-sanat gazetesinin hemen kapatıldığını belirtelim. İngiltere’den bir haber ise, İngiltere’deki büyük patronlar çalışanlarına jest yapmışlar, haber böyle çıktı. Kendi maaşlarından kesintiler yapıp bunu topluma veya Covid çalışmalarına ayırdıkları haberi vardı ama altında da şöyle bir not var, maaşlarının sadece brüt miktarının %10 vereceklermiş, esas prim ya da bonuslarına dokunmuyorlar ki gelirleri ortalamanın üstünde 3,9-4,4 milyon avro imiş yıllık gelirleri.
CT: Gönüllerinden kopmuş diyelim!
ÖÖ: Valla gönüllerinden istediği kadar kopsun, İngiltere’den gelen haberde ekonomideki küçülme oranı %20,4.
SB: Kitlesel işten çıkartmalar henüz başlamamış İngiltere’de ve başlayacakmış, verdiği rakam da oldukça yüksek. Biliyorsunuz Yeni Zelanda’da olgusuz geçen 102. günden sonra bir ailede 4 olgu Ablant kentinde saptandı. Bu kent karantinaya alındı ve yaşlı evlerinde de karantinalar ve önlemler sıkılaştırılıyor, yani yeniden Yeni Zelanda sorun yaşamaya başladı. Bu arada Avrupa ülkelerinin kendi aralarında seyahat kısıtlamaları var, özellikle evli olmayan çiftlerin birbirleriyle birleşmeleri. Bu konu gündeme geldi, slogan da “love is not tourism” sloganı. Fransa, Danimarka ve Hollanda bu tip çiftlerin birleşmeleri için önlemler alıyor. Aşılarla ilgili unutmadan şunu da belirteyim, çeşitli ülkelerde aşı kullanım oranı, anketler yapılıyor kime ne kadar aşı yapılacak diye? Bu oran Fransa’da %25, İngiltere’de %36’larda, Amerika’da daha fazla %40’larda “ben aşı çıksa da kullanmam” diyen kesimdi. Türkiye’de bir sosyal medyada yapılan anket sonucunda ki bu çalışmayı ABD’de görevli olan Dr. Derya Unutmaz’ın bu bilim insanı gerçekleşmekte. Oradan anladığım kadarıyla ülkede katılan bireylerin %33’ü “aşı çıkar çıkmaz kullanırım” demiş, %7’si Türkiye’de “asla aşı kullanmam” demiş.
CT: Peki ‘yerli ve milli’ aşı olsa da kullanmazlar mı?
SB: Onu sormamışlar, haklısın bu da anketlere bir soru olarak eklenmeliydi herhalde. Bu arada bilimsel çalışmalarda Can Tonbil bana sormuştu, Ming Yang ve arkadaşları European Association of Urology’de bir yayınları vardı. Testislerin enfekte olması sonucu semen akışının bozulması, tübüler hasar ve özellikle leyding hücreleri, ki bunlar erkek seks hormon testesteron salgılayan hücreler, buradaki hasar sonucunda Covid-19’a bağlı olarak bu tip fonksiyonların yani üreme fonksiyonlarının da aksadığına dair çalışma var. Gerçekten de bilimsel bir yayın olarak bu çalışma da alanında ilk çalışma olarak çıkmış durumda. Amerika’da bir haber yayınlandı CDC’den, zorunlu olmadıkça gidilmemesi gereken ülkelerde Türkiye’nin adı geçti ve “Türkiye üçüncü aşamaya geçti” deniyordu. Baktım Türkiye’de ne var diye, niye böyle Türkiye’ye gidişlerin yasaklanması ya da gidilmemesi gereken ülkeler listesine alındı diye. Aslında çok çarpıcı bir haber değil çünkü sadece Türkiye değil birçok ülke için bu tip kısıtlamaları ya da önerileri getiriyorlarmış ama gerekçe ilginç. Türkiye’ye gitmeme gerekçesinin yanında “hastalanılması durumunda tıbbi olanakları yeterli değil” diyor. Buna pek katılmak mümkün değil doğrusu isterseniz.
ÖÖ: Hemen buna bir ek haber verelim, son 2 gün içerisinde Rusya’dan 40 bin turist Türkiye’ye gelmiş. “Türkiye’ye gidilmesin” derken Ruslar geliyorlar.
SB: Evet, Can Tonbil’in Rusya eleştirisinin Putin tarafından nasıl yanıtlandığının bir göstergesi herhalde? İçki tüketim alışkanlığına bakılmış 1555 aktif içicide, ağırlıklı olarak İngiltere ve İrlanda’da bakılmış. %21’inde bu süreç içinde içki tüketimi artmış %35’in de azalmış. Farklı kavramlar, evde yalnız içki içme alışkanlıkları ‘online pub’ ortamı oluşturup içme. Tabii burada sorun herkes biliyordur, bu İrlanda’da, İngiltere’de filan belirli saatten sonra bir çan çalıp “son içkilerinizi alın!” ritüeli: bu ‘last orders’. Bunun nasıl yapılacağı konusunda fikir ayrılıkları varmış, sadece sorun orada!
CT: Alkolün sağlığa zararlı olduğunu da belirtmemiz gerekiyor galiba?
SB: Peki teşekkür ederim bu uyarın için! Bu arada önemli bir nokta gençler konusu, risk faktörü ve gençler. Gençler genellikle bu salgın başladığı dönemde hep söylenen bir şey vardı, daha çok yaşlı ve belirli risk gruplarından insanlar hedef oluyorlar diye. Yavaş yavaş bu kavram değişiyor. Bir kere risk faktörlerinin tabloyu ağırlaştırdığı kabul ediliyor, yoksa bunların olmayışı yani bir risk faktörü yoksa astımlı, KOAH ve diyabeti yoksa hastalara yakalanılmaz diye bir şey değil, koruyucu değil yani bunların olmaması. Fransa’da yapılan çalışmada yoğun bakıma yatan hastaların %10’u risk grubundan olmayan 15-44 yaş grubu gençler. Bu önemli bir durum ve özellikle çeşitli kurallara, kısıtlamalara uymayan gençlere nasıl yaklaşılacak ve onların dikkati nasıl çekilecek, onlar nasıl uyarılacak konusunda çalışmalar yapılıyor birçok ülkede ve DSÖ’de. Acaba işin ciddiyetini anlatmak için nasıl farklı yollar, farklı yöntemler kullanmalı? Bu çalışmalar sürüyor. Risk faktörlerine baktığımızda da “risk faktörleri hastalığı kolaylaştırıcı bir etkenler, tabloyu ağırlaştırıcı yoksa olmazsa eğer bu risk faktörleri koruyucu değil olmaması” demiştim. Risk faktörlerine baktığımızda yani diyabet, astım, KOAH, işte belirli bir yaş grubu dünyada ne kadar insan bu tür risk diye tanımlanan tabloyu taşıyorlar ya da bu risk grubundan Andrew Clark ve arkadaşlarının çalışması var. Dünya nüfusunun %22’si kronik hastalıklar nedeniyle süregelen hastalıklar nedeniyle bir risk taşımakta. Bu da 1,7 milyar kişiye tekabül ediyormuş, oldukça yüksek bir oran.
Antiviraller konusunda tedaviyle ilgili haber, gelişme, bu konuda hatırlarsanız ABD’de Avrupa’da Fransa ağırlıklı ekiplerin kullandığı hidroksiklorokin karşısına rendevisir isimli antiviral çıkartılıyordu. Bunun immünomodülatör olan bir antiviral virüsü öldürecek, immünomodülatör yani immün sistemi güçlendirecek iki maddeyi bir arada rendivisir ve interferolu bir arada kullanan bir araştırma projesi başlatıldı ACTT3 adında, “Covid19 Treatment Trial 3” çalışması. Bu çalışmanın ne vereceğini göreceğiz, hem antiviral hem de immünomodülatör diğer bir değişle hastaların hem erken hem de geç dönemindeki olumsuzluklara müdahale eden bir yaklaşım. Bir yandan bu yürüyor, bir yandan interferon kullanılması konusunda bir takım soru işaretleri oluştu. Çünkü bir çalışma interferon evet antiviral özelliği vardır, yani virüsün çoğalmasını engeller bu interferon adını verdiğimiz immünomodülatör madde. Ancak fare çalışmalarında influanzaya karşı oluşan interferonun metisilin dirençli stafilokok dediğimiz bakterilerin yol açtığı pöomoniye duyarlılığı arttırıldığı gösterilmiş. Yani siz virüse karşı bunu kullanıyorsunuz, evet virüsü alt edebiliyorsunuz, baskı uyguluyorsunuz ama kullandığınız zaman bakterinin yol açtığı bir takım zatürre sorunlarına duyarlılığı arttırıyorsunuz. Bu bir hayvan deneyi farelerde, böyle bir sonuç da var. Bunun da bir kenarda durmasında yarar var, ileride insan çalışmasında, insanlardaki gözlemlerde ne olur ne biter bunu izleyeceğiz.
Bir de hep antikorlardan, B lenfositlerinden bahsedilmekte, deniyordu ki özellikle çocuklarda daha önceden geçirilen farklı koronavirüsler şu andaki Covid-19’a karşı koruyucu olabiliyor. Aslında antikorların yani B lenfositlerinin ürettiği koruyucu moleküllerin bu çapraz reaksiyona diğer koronavirüsler ile covid19 arasında herhangi bir bağlantısı olmadığını buna karşılık korumayı sağlayan moleküllerin ya da hücrelerin aslında T lenfositleri olduğu gösterildi, bu önemli, T lenfositlerinin rolü açısından. En son olarak da aşı çalışmalarıyla ilgili Lancet’te dün akşam çıkan bir yazı, gebelerde, çocuklarda, emziren kadınlarda bunlar klinik çalışmalara dahil edilmeleri zordur, çok büyük önemli kısıtlamalar ve protokollere bağlıdır. Gerçekten de aşı çalışmalarında acaba gebeler de bir kontrol grubu olarak alınsın mı alınmasın mı? Bu tartışma başladı, bunu da belirteyim.
Son haber de Almanya’dan, Almanya özellikle Romanya’ya gidecek olan çalışma bakanı ve heyeti seyahatini son onda iptal etmiş durumda çünkü Romanya’da Bükreş’te covid19 olgularındaki artışın önemli boyutlara eriştiğini belirtiyorlar. Benim bu 2 günde toparlayabildiğim haberler bunlar.
ÖÖ: Ben ufak bir ekleme yapayım. Sizinle sık sık bahsediyorduk, Y. Zelanda çok uzun bir süre yaklaşık 102 gün boyunca hiç vakanın görülmediği neredeyse tek ülkeydi yani Kuzey Kore’yi falan saymazsak. Gerçi o arada bile 1 tane vaka görülmüştü, son ne oldu? Gene haberimiz Kuzey Kore’den ama en son vaka bir ailede çıkmış. Dün bunun haberini vermiştik, bütün bir şehri derhal Aukland’i karantina altına aldılar. Belki siz de takip etmişsinizdir Y. Zelanda’daki gelişmeleri.
SB: Evet evet biraz önce bahsettim bundan, yani 4 kişilik bir aile, bunun üzerine Aukland kentinin karantinaya alınması ve aynı zamanda bütün ülkedeki yaşlı bakım evlerinin de sıkı denetlenmesi konusunda bir karar aldılar. Bütün alınan önlemlere rağmen demek ki pek kolay önlenemiyor bulaş ki bir ada olduğu için dışarıdan gelişlerin denetiminin de daha kolay olmasına rağmen, başarılı bir politika izlemelerine rağmen bazen virüsler kaçabiliyorlar bütün alınan önlemlerden.
ÖÖ: Bu haberde şu dikkatimi çekti, hepitopu 3-4 kişiden söz ediyoruz ama buna rağmen bütün bir kenti karantinaya alıp bizzat başbakan çok dikkatli olunması gerektiğini yayılmaması gerektiğini, yayılmaması gerektiğine yönelik bayağı dikkatli açıklamalar yapıyor. Siz de söylediniz dünyada ortalama günlük 150 bin vaka, en fazla olduğu ülkeler Amerika, Rusya falan daha az önem veren açıklamalar var bu ülkelerde ise. Bu ilginç aslında.
SB: Çok şeffaf bir politika izliyor Y. Zelanda ve “biz başardık, tamam galibiz, yendik!” diye değil, “evet şu anda 100 gündür olgu yok ancak çok dikkatli olmalıyız, her an tehlikeyi tekrar yaşayabiliriz” diye yaklaşmakta. Nitekim sonunda da 4 kişilik ailede enfeksiyonun ortaya çıktığı görüldü. Çok doğru bir noktaya değindin, hani küçümsenecek bir şey değil, azalıyor, ortadan kalkıyor, bir dönem hep böyle şeyler söylendi biliyorsunuz. “Yaz aylarında havalar ısınınca kaybolacak, bu da geçer yahu!” filan gibi ama dünyada öyle değil işte, 250 bin dedin, benim hesaplarıma göre son 3 günde, günde 280 bin vaka görülüyor dünyada ve bunlar test yapılıp saptananlar. Unutmayalım, gerçek sayının bunun kaç misli olduğunu bilmiyoruz, 3 misli diyen var, 6 misli diyen var, 20 misli diyen var. Bunlar sadece test yapıp pozitif bulunan sayılar bildirilmekte resmi rakamlarla DSÖ’nün ya da John Hopkins’in yoksa gerçek sayı muhakkak bu test yapılmayan olguları düşünürseniz eğer çok daha fazlası tabii.
ÖÖ: Biz bu arada bugünün haberlerini Türkiye’den vaka sayısını vermemiştik, onu da hemen söyleyeyim, son 24 saate dün akşam Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıklama yapmıştı 1212 yeni vaka gözüküyor. Son birkaç gündür ortalama Bianet’te böyle bütün o ilk vakanın görüldüğü günden itibaren vaka, ölüm ve test sayılarını dizmişler. Buraya baktığımda yaklaşık 1 haftadır, hatta 10 gündür 1200’e yakın ortalama var. Türkiye’de ve ilginç bir şey var, bunu sizinle daha önce de konuşmuştuk, test sayısı meselesi. Türkiye bir dönem 50-55 bin kadar test yapıyordu, sonra bir şey oldu 40 binlere inmişti, onunla birlikte vaka sayısı da 1000’in altındaydı. Şimdi radikal bir şekilde artış var test sayılarında 67.237 denmiş dün, şu ana kadar gördüğümüz en yüksek sayısı.
SB: Tabii Özdeş söylediklerin doğru, elbette bunlara katılmamak mümkün değil ama şunu unutmayalım, biz kime test yapıyoruz? Test yapmadığımız 10 binler var, bunların arasında da büyük bir olasılıkla çok sayıda enfekte birey var. Bu test üzerinden sayısını ve kaybedilen hasta sayısını vermek aslında çok yetersiz bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil, dünyada da bu böyle. Bunu yapmayan bir tek Belçika var ve Belçika böyle yaptığı için de en fazla ölüm oranı orada görülüyor. O nedenle bu tabloya bakıp 1200 diyoruz, bu önemli diyoruz ama 1000’in altına düşünce “a, işler yolunda gidiyor!” diyoruz. Bu iş bu kadar basit değil, yani 80 küsur milyonluk bir ülkede 1000, 1200 ya da 900 tane olgu olması, yeni olgu ortaya çıkması bu aslında bana çok orantısız geliyor olgu sayısının çok daha fazla olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadece PCR testi pozitif çıkanlar istatistiklere girdiği için böyle bir tablo ortaya çıkıyor.
ÖÖ: Peki çok teşekkür ederiz Selim Bey.
SB: Ben teşekkür ederim.
ÖÖ: Pazartesi görüşmek üzere.
SB: Pazartesi görüşmek üzere, sevgiler, iyi yayınlar.
CT: Görüşmek üzere efendim.
SB: Sağ olun.