Korona Günleri'nde Selim Badur, omikron ve alt varyantlarına dair yapılan aşı çalışmalarından ve "long Covid" olarak bilinen uzun süreli Covid üzerine gerçekleştirilen araştırmalardan konuştu.
(8 Ağustos 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın Özdeş, Feryal, herkese günaydın ve iyi haftalar dileyerek başlayayım. Dün itibariyle John Hopkins Üniversitesi'nin sitesinde olgu sayısı 584 milyon 582 bin olarak ilan edildi. Ve bundan önceki programımızı 25 Temmuz'da yapmışız, o günden bugüne Covid-19 olgu sayılarına günde ortalama bir milyon 30 bin kadar olgu ekleniyor. Oldukça büyük bir sayı. Şöyle biraz notlarımı karıştırınca pandeminin en civcivli, en çok tartışılan, çok konuşulan dönemindeki sayıya neredeyse erişmiş vaziyetteyiz. Ancak hem Türkiye'de hem diğer ülkelerde bu konu biraz ötelenmiş durumda, biraz gündemden düşmüş vaziyette. Ne zaman manşetlerde ilk sırada yer alıyor, birazdan değineceğim. Yeni tür bir aşı gündeme gelecek filan… Yani bana kalırsa işin ticari yönü ağır bastığı zaman yine manşetlerdeki yerini alıyor.
Şimdi son 28 günün olgu sayılarına bakalım: İlginç bir şekilde en fazla olguyla Japonya ilk sıraya yerleşti. Japonya'da yedinci dalgadan bahsediliyor. Hem olgu sayısında hem de yaşamını yitirenlerin sayısında ciddi bir artış var. Eğer iki hafta içinde önlenemezse, Japon sağlık yetkilileri çok büyük bir sorun yaşanacağını ve tam kapanmaya gidileceğini ilan etmişler. Japonya'da son 28 günde dört buçuk milyon olgu saptanmış. Bu çok büyük bir oran. İkinci sırada Amerika Birleşik Devletleri var, son bir ay içinde üç buçuk milyon oldu saptanmış. Türkiye bu listede yukarıya doğru çıkmakta, şu an için dokuzuncu sırada. Son 28 günde 1,2 milyon olgu saptanmış. Bu arada, alınan katı önlemlerin çok eleştirildiği, antidemokratik bulunduğu Çin'de ise -demin örneklerini verdiğim Japonya, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde olgu sayıları milyonlarla ifade ediliyor- son yirmi sekiz günde 130 bin olgu var. Başka ülkelerden de birkaç örnek vermek istiyorum; bir tanesi Hindistan: %12’lik bir artış var, son altı ayın en yüksek sayısı. Özellikle pozitiflik oranı da %5’ten %12’ye çıkmış vaziyette Hindistan'da. Afrika'dan çok çarpıcı bir sayısal değer geldi; Dünya Sağlık Örgütü Afrika Ofisi, son iki haftadır Afrika'daki olgularda artış %87 olarak bildirdi. Bazı coğrafyalarda çok çarpıcı ve ürkütücü artışlar oluyor. Ama unutmayalım, örneğin Afrika'da %87’lik bir artış oluyor, Türkiye'de de ciddi artış var diyoruz. Ama test sayıları o kadar az ki, bunu dikkate aldığımızda gerçek olgu sayıları demek ki bunun çok daha üstünde. Bunu da unutmamak lazım.
ÖÖ: Bir de Selim bey, mesela Ukrayna'dan bir veri var mı?
SB: Çok çok kısıtlı veriler var.
ÖÖ: Bir de böyle sorunlar var. Yani Filistin’de de öyle olsa gerek.
SB: Elbette, tabii… Yani bu testi yapmadığınız zaman tabii ki bulamazsınız. Bu da bir politika olabilir. Yani testi yapmayıp ülkenizde Covid ya da başka enfeksiyon hastalıklarının çok yüksek olmadığını ilan edebilirsiniz. Tabii Covid’in farklı etkileri var ve bu konuda farklı çalışmalar geliyor. Aşılar konusuna birazdan değineceğim, çünkü FDA kısa süre önce, geçtiğimiz hafta bu omikronun yeni alt varyantları olan BA4 ve BA5’i içeren yeni bir tür aşının kullanımına onay verdi. Ama bu onay sırasında olup bitenlere ait bir iki noktaya değinmek istiyorum. Fakat buraya gelirken iki üç önemli çalışma var. Bunlardan bir tanesi, Jianyu Lai ve arkadaşlarının çalışması: Biz genellikle solunum yolu enfeksiyonlarının öksürürken, aksırırken, hapşırırken etrafa yayıldığını kabul ederiz. Genelde virüsün bu yolla çevreye ve etraftaki kişilere yayıldığını kabul ederiz. SARS-CoV-2’nin -yani Covid-19 etkeninin- sadece nefes alıp verme sırasında da yayıldığını RNA ve DNA düzeyinde gösterdiler. Bu ilginç bir nokta. Yani sizin hapşırıp aksırmanıza gerek yok, eğer virüs taşıyorsanız, nefes alarak da etrafa yayıyorsunuz. Bu önemli bir bulguydu. İkincisi, aşılar konusunda, aşılar ne kadar koruyucu? En azından hastalığı daha hafif geçirmemizi engelliyorlar ama virüsü etrafa yaymamızı engellemiyorlar ve aşıların etkinliği konusunda çeşitli eleştiriler var; hangisi olursa olsun bir süre sonra etkileri azalıyor, kayboluyor. Bunun üzerine bazı araştırıcı grupları var ki bunların başını Jonathan Yewdell çekiyor, onların da yayınları önümde. Biz acaba bu S proteinini, spike proteinini aşıda kullanırken bir hata mı yapıyoruz? Acaba yüzey nükleokapsid proteinleri mi kullanılmalı diye bir görüş ileri sürüyorlar. Bu da herhalde ileride tartışılacak nokta. Şimdi, önemli bazı gelişmeler var: Büyük bir ihtimalle önümüzdeki günlerde daha çok konuşacak olduğumuz “long Covid” dediğimiz, uzun vadede Covid’in nelere yol açtığı ya da ne tür sorunlar yarattığıyla ilgili, buraya değineceğim. Daha önce dinleyicilerimizle şöyle bir bilgiyi paylaşmıştık; Covid’in, örneğin Afrika'da çocukluk çağı aşılarının uygulanmasında düşüşe yol açtığı ya da tüberküloz, kanser, HIV hastalarının takibinin, tedavisinin, testinin azalmasına yol açtığını söylüyorduk. İlginç bir çalışma Brezilya'dan geldi; bu çok unuttuğumuz bir hastalıkla ilintili: Lepra ya da cüzzam. Brezilya'da 2020 yılında lepra veya cüzzam olgularının bildiriminde %41.4 oranında azalma olmuş. Silva Da Paz ve arkadaşlarının Lancet Regional Health dergisinde yayınladıkları bir çalışma. Yani diğer hastalıklar gibi cüzzam veya lapra bildiriminde de bir azalma var. Bu da diğer hastalıkların gölgede kalmasıyla daha fazla yayılmalara yol açacak. Bu da işin lepra yönünden ele alınışı.
ÖM: Bazı yerlerde çocuk felciyle ilgili de yükselme haberleri geliyordu galiba değil mi Selim?
ABD omikron alt varyant aşılarını eylülde devreye sokacak
SB: Evet, onu ayrıca tartışmamızda yarar var. Böyle bir cümleyle geçmek istemiyorum, yanlış anlaşılmaya yol açabilir. Şimdi çocuk felci aşısının iki türü var: Biri canlı aşı; yani attenüe, zayıflatılmış canlı virüs içeren aşı, bir de inaktif, öldürülmüş aşı. Canlı aşının koruyuculuğu her zaman daha fazladır. Bir kere canlı aşıyı -ağızdan damlatılarak kullanılan, şekerin üzerine damlatılır- kullanan ülkelerde bu aşı virüsü, yani zayıflatılmış polioya, çocuk felcine yol açmayacak olan virüs özellikle - aşılananların çıkartıları dışkıyla atıldığı için- kanalizasyona karışıyor ve bir kentte kanalizasyon ve atık sularının polio yönünden, çocuk felci yönünden, o etken virüs üzerinden araştırılması ile biz o bölgede çocuk felcinin ya da aşılananların durumunu izleyebiliriz. Böyle atık sularla bir izleme var. İngiltere'den ve birkaç Afrika ülkesinden bu aşı virüsü, aşı suşu ile olgular bildirildi. Bunlar gerçek çocuk felci değil ama zayıflatılmış çocuk felci aşısı virüsünün yol açtığı sorunlar. Bunun üzerine gidilmesi lazım, çünkü bu atık suları ilginç bir konu. Sadece çocuk felci değil, buna gerçekten değinmekte yarar var ama doğrusunu isterseniz ben bilmiyorum. Kanalizasyon suyunda varyantların, yani Covid-19’un tespiti konusunda gelişmiş ülkelerde, pandeminin başından beri birçok çalışma vardı. Dediğim gibi, ben bilmiyorum gerçekten ama Tarım ve Orman Bakanlığı ülkemizde de atık sularda SARS-CoV-2 ölçümleri yapıyormuş ve bunu düzenli olarak yayınlıyorlar. Örneğin mayıs ayında İstanbul ve Bursa'nın atık sularındaki virüs yoğunluğu, yani SARS-CoV-2 virüsünün yoğunluğu oldukça yüksek görünüyor gibi birtakım raporlardan çıkarılanlar var. Bu önemli bir nokta, ama Türkiye'de de bunun sistematik olarak yapılması önemli bir gelişme.
Şimdi, haberlere baktığımızda, özellikle bu rapel doz konusunda -biraz önce değindim- geçtiğimiz hafta FDA açıkladı; eylül ayında Amerika Birleşik Devletleri'nde omikronun alt varyantları olan BA4 ve BA5’e karşı geliştirilmiş olan aşılar devreye sokulacak. 66 milyon doz aşı Moderna’dan, 105 milyon doz aşı da Pfizer-BioNTech ürünlerinden, yani mRNA aşıları için yeni bir alan yaratılmış oldu. Amerika Birleşik Devletleri ikisine toplam beş küsur milyar dolar para ödüyor. Büyük bir olasılıkla bir süre sonra bu aşılar, bu yeni varyant aşıları devreye girdikten sonra dünyanın farklı kesimlerinde, “Amerika bunu devreye soktu, biz niye sokmadık” sesleri yükselecek. İyi de, bu aşılara gerçekten ihtiyaç var mı, bu tartışılıyor. Bu benim şahsi görüşüm değil, ilginç bir rapor var; FDA'nin bu onay mekanizması sırasında, aşılar devreye girsin ve kullanılsın oylaması ikiye karşı on dokuz oy ile kabul edilmiş. İki ret oyu veren, “bu varyant aşıları gereksizdir” diyen iki kişi var; biri Henri Benstein isimli bir araştırıcı, diğeri Paul Offit. Bu Paul Offit aşılar konusunda dünyanın en önemli birkaç isminden biridir, “Gerçekten bu varyantlara ihtiyaç var mı?” diyor. Bu konuda ilginç bir yaklaşımını, aşılarda patent konusundaki yaklaşımını sizin de desteklediğiniz kişilerden geldi, Peter Hotez’den geldi. Kendisi de çalışmalarında bu varyant aşısının kullanıma sokulmasının bir fantezi olduğunu söylüyor. Büyük olasılıkla aşı firmalarının desteklediği çalışmaların, bu yeni varyant aşısının ne kadar gerekli olduğunu, elzem olduğunu gösterecek çalışmaların sonuçları bol miktarda yayınlanacaktır. Ve konuya böyle biraz aykırı bakan kişilerin sesleri bastırılacaktır. Ama biz biliyoruz ki omikron varyantı çıktığında bilimsel çalışmalarda, bundan önce yapılan, bilinen ilk jenerasyon aşıların etkisi çok fazla görülmüyordu, omikrona karşı aşılanan kişilerde antikor çok oluşmuyordu. İlginç; bu omikron'a karşı antikorlar birinci ve ikinci dozlarda oluşmuyordu, üçüncü dozda birdenbire fırlıyordu. Bir kere immünolojik olarak bunu açıklamak pek mümkün değil. Nasıl oluyor da omikrona karşı birinci ve ikinci dozda antikor yokken üçüncü dozla birlikte omikron antikorları oluşuyor? Bunu B ve T lenflerinin davranış biçimleri açısından açıklamak şu andaki bilgilerimizde pek olası değil.
ÖM: Ben bir de araya girerek şeyi sorayım; Peter Hotez gibi bu konularda uzmanlığı bilinen, iyi bilinen kişilerin itirazlarına rağmen bu konuda böyle bir tartışma pek göremiyoruz. Böyle bir değerlendirme yapmak mümkün mü?
SB: Bilmiyorum, yani onu zaman gösterecek herhalde.
ÖM: Ama yani ortada bir tartışma gözükmüyor.
SB: Hayır, on dokuza karşı iki oyla FDA'den onay almışlar. Parasını da vermişler ya da veriyorlar. Bilmiyorum, taksitle mi alıyorlar ama…
ÖM: Tartışmasız bir şey, hemen karar verilmiş yani.
Aşı karşıtları için yeni bir aşı: Novavax!
SB: Tabii tabii ama bu böyle olur zaten genellikle. Hani ben çok şaşırmadım, siz de gerçi şaşırmıyorsunuz da, tahrik edici sorular soruyorsunuz.
Bir de Novavax aşısı var; bu daha klasik bir aşı, mRNA aşısı değil, protein aşısı. Bu aşı devreye girecek. Çeşitli ülkelerde, farklı oranlarda özellikle mRNA aşısını olmak istemeyen aşı karşıtları var. Bunlar Novavax aşısını kullanabilirler; çünkü klasik, bilindik bir yöntemle hazırlanmış bir aşı deniyor. Birdenbire bu Novavax aşısı gündeme geldi ve bu aşıya ait iyi sonuç verdiğine dair yayınlar çıkmaya başladı ama bu aşı aradan sıyrılıp ortamda kendine yer edinecek diye çok fazla yan etki sorunlarını dile getiren yayınlar da birdenbire çıkmaya başladı. Ama bir yandan da bazı uzmanlar, “acaba ‘booster’ doz, hatırlatma dozu olarak biz Novavax aşısını mı kullanalım?”, sorusunu gündeme getiriyorlar. Aşıyla ilgili, BA alt varyantlarına karşı ne kadar koruduğu, ne kadar korumadığı, bunlara özel aşının gerekli olup olmadığı konusunda birçok çalışma var. Önümüzdeki günlerde herhalde bunun daha çok tartışıldığını göreceğiz.
Tabii reenfeksiyonlarda bu yeni aşıların, yani varyant aşılarının etkisini zaman içinde ve gerçek dünya verileriyle daha iyi anlayacağız. Çünkü yapılan çalışmalarda omikron varyantına karşı her ne kadar spesifik antikorlar klasik, uygulanan aşılarla elde edilemiyor dense de omikron enfeksiyonlarına karşı da bir miktar koruyabiliyor. Kısaca şunu söylemek istiyorum; bir aşının etkisi, sizi hastalıktan ne kadar koruyup korumadığıyla değerlendirilmeli. Buna da zaman içinde gerçek hayat verileriyle baktığımızda, aşılananların enfekte olma sayısı azaldı. Yoksa laboratuvarda antikorların düzeyine bakarak, antikorların spesifik olup olmadığına bakarak değerlendirirseniz, bu in vitro yapılan -yani laboratuvar koşullarında yapılan- antikor çalışmaları biraz yanıltıcı olabiliyor, gerçek hayat verileriyle tam uyuşmuyor. Bunu bir kenara bırakayım, nasıl tartışacağımızı önümüzdeki günler gösterecek. Ama özellikle bu “long Covid” denilen Covid’le ilgili birtakım yeni bulgular var, bunu değerlendirmekte yarar var. Bir kere çok çarpıcı olan bir bilgi; Covid geçirmek, -genelde hani ömrümüze ömür katar derler ama bu öyle olmuyormuş- ağır geçirenlerin ömründen neredeyse yirmi yıl eksiltiyormuş. Bu çarpıcı ve iddialı bir görüş, böyle bir başlık.
ÖM: Yirmi yıl mı?
SB: Evet, yirmi yıl eksiliyor. Yani damarlarda yaptığı hasar, oksijen yetersizliği, enfeksiyon sırasında beyne yeterince kan gitmemesi gibi birtakım gelişmelere ya da olaylara bağlı olarak yirmi yıl yaşlandırıyor ya da ömrünüzden yirmi yıl alıyor gibi bir iddia var. Bu tabii çok çarpıcı ve çok iddialı bir görüş. Ama birçok konuda Covid geçirenlerde -özellikle ‘long Covid’de- yeni bulgular, ortaya çıkıyor. Örneğin psikiyatrik birtakım bozukluklar çıkıyor; bunu biliyorduk, bu “frog brain” dedikleri, beynin etkilenmesinden bahsediliyordu ama yeni bulgular “long Covid” semptomları arasında saç dökülmesi, libido azalmasını da saymaya başladılar. Buna ait çalışmalar var. Aynı zamanda Covid-19 aşısının -bu “long Covid” değil, bunu da araya sıkıştırayım- kadınlarda menstürasyon tarihlerini altüst ettiği ve regl dönemlerinde ciddi bir şekilde düzensizliğe yol açtığı bir çalışmayla gösterildi. Bunu da bir kenarda dursun diye söylemekte yarar var. Önemli bir çalışma; bizde nedense “ah ah, bizde niye yok bu”, “aman şunu getirtelim, kaç para olursa olsun bir kenarda dursun” dediğimiz, Batı'da, Amerika'da kullanılan Covid aşısıyla, Paxlovid ile ilgili bir yazı var elimde, “bad news” diyorlar. Çünkü Paxlovid’in bazı hastalarda nasıl işe yaramadığını göstermişler. Covid-19 ilacından virüs nasıl kaçıyor, hem bunu gösteriyorlar hem de -kendileri çok ciddi hastalanmasalar bile- Paxlovid alan kişilerin hâlâ bulaştırıcı olabildiklerini, etrafa nasıl virüs yaydıklarını göstermişler. Bir diğer yazıyı da…
ÖÖ: Özür dilerim, Türkiye'de kullanılan hangisi? Türkiye'nin de yurtdışından getirdiği ve…
Zenginler kalori hesaplar gibi antikor hesaplıyor
SB: Molnupiravir gibi birtakım ilaçlar kullanılıyor ki doğrusunu isterseniz klinisyenler o ilaçlardan da şu anda iyi sonuç aldıklarını söylüyorlar. Gerek var mı bilmiyorum. Dediğim gibi, onda da direnç sorunları ortaya çıkıyor denmiş. New York Times'dan çıkan bir haber var, bazı zengin insanların kalori hesaplar gibi her gün antikor titrelerini hesapladıkları üzerine. Bu bir moda haline gelmiş.
ÖM: Cep telefonundan ölçülebiliyor muymuş?
SB: O daha gelmedi, inşallah bu teknolojinin sağladığı olanaklarla yakında o da devreye girecektir. Aynı kalorileri ölçtürür gibi yirmi dört saatte bir antikor testi yaptıranlar… Yani “kaç kalorilik yemek yiyorum ben, bunu hesaplayayım” diyen insanlar gibi antikor titrelerini “senin titren şu kadar, benimki bu kadar” gibi… Böyle komik şeyler oluyor demek ki.
ÖM: Daha çok trajikomik diyebilir bir insan.
SB: Tabii, elbette. Tabii tabii, normal. Yani çok da şaşırmıyorum. Bu konuya sizin de şaşırmadığınıza eminim. Bu arada Covid’de vitamin D kullanımı çok gündeme gelmişti ama özellikle bu kemik erimesi, kemiklerin kırılması, yaşlılarda osteoporozla ilgili olarak önemli olan, gündemde olan bir vitamindi. Bunu araya sıkıştırayım; ilginç ve çok büyük bir çalışma, Mary Leboff ve arkadaşları, New York Medicine’da yayınladılar. Büyük bir seri; 25 bin 871 gönüllü beş buçuk yıl süreyle izlenmiş ve sonuç çok ilginç: Bu çalışmaVitamin D ilavesinin, kullanımının kemik yoğunluğu, osteoporoz ve kemik kırılmalarına karşı hiçbir etkisi olmadığını ortaya koymuş. Bu da kenarda dursun, böyle bir çalışma var.
Şimdi aşılar konusunda konuya biraz daha bilimsel yaklaşmaya çalışan ekipler özellikle bu yeni aşıların aynı tekniği, yani mRNA teknolojisini kullanarak “her çıkan varyanta karşı, ‘yeni bir aşı ürettik’ diye ortaya çıkarsanız ve bunu da FDA'den geçirirseniz bu moda olacak; bunun sonu gelmez, böyle şey olmaz, daha etkili aşılar bulalım”, diyorlar ve özellikle nazal kullanılan, yani burundan sprey şeklinde kullanılan aşılar konusunda çok fazla çalışma yapılmaya başlandı. Bu yayınlar ya da yayınların sonuçları büyük aşı üreticilerinin elinde olmadığı için, bu yaklaşım geniş kitlelere belki çok ulaşmıyor, bu çalışmalar büyük destek de almıyor. Ama yine de bilimsel olarak oldukça sağlam temelleri olan çalışmalar. Özellikle bu tür intranazal aşılarla ne kadar iyi sonuç alındığına dair Benjamin Vesin, Runhong Zhou, Sam Afkhami gibi araştırıcıların başını çektiği grupların intranazal aşılarla yapılan çalışmaları var. Bu intranazal aşıların özelliği, solunum yollarındaki antikorların -yani üst solunum yolları; burun ya da boğaz mukozası ve akciğerlerdeki IgA dediğimiz salgısal antikorların- miktarını arttırıp onları da uyarmaları. Ve biz hep IgG, IgM filan diye konuşuyorduk ama bir de bunların IgA dediğimiz salgısal, mukoza üzerindeki salgılarda bulunan antikorları var. Solunum yolu enfeksiyonlarından -grip olsun, Covid olsun- bizi koruyacak olan antikorlar aslında bunlar. Bunları enjeksiyon şeklinde kas içine verilen, şu anda kullandığımız aşılarla uyarmak ve bu antikorların sayısını arttırmak pek mümkün olmadı. Olması da oldukça güç. Ama burundan verilecek, mukozaya verilecek aşıların çok daha sağlam olduğunu biliyoruz, bu konuda da çalışmalar sürüyor. Tabii bu, ticari boyutta üretilip de devreye girer mi, onu ben değil ilaç sektörü belirleyecektir.
Doktor Fauci ve ailesini ölümle tehdit eden vatandaşa 37 ay hapis, 3 yıl gözetim
ÖM: Peki, ben bir de şeyi sormak istiyordum; yani şimdi, her gün bir milyona yakın vaka olduğunu söylediniz, yanlış duymadıysam değil mi?
SB: Evet.
ÖM: Ve bir de aynı zamanda bu ‘long Covid’in de -uzayan Covid diye mi çevireceğiz- ömürden toplamda yirmi yıl götürebileceği bir durumdan bahsettik. Son derece ciddi şeyler bunlar. Saatte kırk iki bine yakın vakadan bahsediyoruz. Peki buna karşılık -başta Afrika olmak üzere- dünyanın diğer yerlerine, yoksul Güney diye adlandırılan kesimlerine aşı ulaştırılabiliyor mu? O konuda muazzam bir eksiklik vardı ve eleştiriliyordu. Ne oldu, bir gelişme oldu mu?
SB: Tabii ki olmadı. Yani şu anda gelişmekte olan ülkelerde tek doz -hani artık çok bir işe yaramadığını bildiğimiz uygulama türü olan tek doz- ile aşılananların oranı %22,2. Yani eğer bunu da saymazsanız Afrika'daki aşılama oranları %0 gibi bir şey, oldukça düşük.
ÖM: Muazzam bir felaket, insanlık adına da…
SB: Peki, bitirirken iki tane de magazin haberi vereyim: Bir tanesi, 56 yaşındaki Thomas Connally, otuz yedi ay hapiste kaldı ve hapisten çıkınca üç yıl da gözetim altına alındı. Neden? Doktor Fauci’yi ve ailesini mailleriyle taciz edip ölümle tehdit ettiğinden dolayı. Bizde böyle olmuyor, biz daha demokratik bir ülkeyiz herhalde ama Amerika’da Doktor Fauci’yi tehdit edenler, maillerle tehdit edenler -öyle evinin kenarına ya da ofisinin kenarına dana dili filan kesip bırakma olmamış ama- sadece tehdit mail attıkları için bu kadar ciddi bir hapis ve gözetim altında tutulmaya mahkûm edilmiş. Bir diğer haber de Covid'in linguistik alanındaki katkıları üzerine. Bu çalışma ya da bu haber Fransa'dan, Fransız diline kazandırdıkları üzerine. 2019’dan itibarenLarousse ve Robert ya da Petit Robertsözlüklerine giren 514 yeni kelime varmış. Bu 514 yeni kelimenin yüzde yirmiden fazlası Covid’le ilintili türetilen kelimeler; işte “asemptomatik”, “PCR”, “Ro değeri” gibi… Artık bunlar sözlüklerde de sık kullanılıyor ama bunun dışında “déconfiné”, “antivax”, “vaccinodrome”, burundan ya da boğazdan écouvillon ile muayene maddesi almak, “écouvillonner” gibi deyimler kullanılıyor. Bir de -sizleri de çok ilgilendireceğini düşünüyorum- ısı artışları ve iklim kriziyle ilgili terminolojide yararlanılan birtakım kelimeler de sözlüklere girmeye başlamış: “éco-anxiété”, “biobanque”, “décarbonation”, “climatohypocrite” -bu da herhalde iklim krizini reddedenler, yadsıyanlara ait bir kelime-; bunlar da terminolojiye giren birtakım sözcükler. Bunu da takip etmek uygun olabilir. Toplumda ne kadar yaygın olarak kabul görecek kelimeler, buna bakacağız.
Ben burada durayım isterseniz. Bir sonraki programda görüşmek üzere.
ÖM: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Teşekkürler sağ olun.