"Avrupa beklenenin aksine vaka sayılarında artış gösteren bir coğrafya"

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, güncel verileri değerlendiriyor ve Covid-19 pandemisi üzerine yapılan son araştırmaları aktarıyor. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 18 Ekim 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 18 Ekim 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(18 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştı.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim, günaydın Özdeş.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Herkese iyi haftalar diyerek Korona Günleri programına başlayalım. 18 Ekim, ekim ayının yarısını geçtik ve olgu sayısı John Hopkins’in sitesine göre 240.662 bini aştı. 4.9 milyon kadar da Koronavirüs enfeksiyonu sonucu yaşamını yitiren insan var küresel ölçekte. Geçen haftaya göre hesaplama yaptığımızda bu yedi gün içinde ortalama 401 bin kadar yeni olgu liseteye eklendi. Belirli bir stabilizasyon oluyor ve 400 bin bandında takılı kaldı. Son 28 günde ortaya çıkan olgular açısından bir sınıflama yapılıyor bu John Hopkins Üniversitesi’nde ve buna göre Türkiye 809.302 olgu ile üçünü sırada. Türkiye de buraya yerleşmiş vaziyette. Önümüzde bir tek ABD ve İngiltere var. İngiltere’yi yakalar mıyız bilmiyorum ama işler İngiltere’de de iyi gitmiyor. Küresel boyutta bir azalma var. Olgu sayısında artışlar sonlandı gibi görünüyor ama ilginçtir, artışlar gelişmekte ülkelerde değil Avrupa’da görülüyor. Geçen haftaya oranla %7’lik bir olgu artışı olmuş; bunun müsebbibi de üç ülke: İngiltere, Türkiye ve Rusya. “Geçen haftaya oranla Avrupa genelinde olgu sayısında %7 artış var” dedim ama yaşamını yitirenlerin sayısında %11’lik bir artış var. Avrupa’da böyle bir olumsuzluk var. Rusya deyince Rusya’dan 2-3 haber vermek istiyorum; bunlardan birincisi Rusların geliştirdiği Sputnik aşısıyla ilgili. İtalyanlar bir çalışma yaptılar ve İtalyan ekibi -İtalya Avrupa’nın kabul ettiği MRNA aşılarına, vektör aşılara geçmeden önce bir bölüm Rus Sputnik aşısını almıştı- Delta varyantına karşı %82 etkili olduğunu belirtiyor çalışmalarında. Bu ilginç ancak Rusya ile ilgili bir olumsuz haber var; o da sayılardaki artış. Biraz önce de belirttim Avrupa’daki olgu sayılarının artışında İngiltere, Türkiye ve Rusya’nın katkısı var. Rusya’da bu hafta sonu pandeminin ilk gününden itibaren ilk kez günde 1000 ölümün üzerine çıkıldı. Rusya’da, aşılama ise durma noktasında. Resmi sayılara göre tam aşılananlarının oranı %32 Rusya’da ve artık insanlar aşılamaya hiç rağbet etmiyorlarmış. Özellikle ekonomik nedenleri önceleyip bu sert kısıtlamalara hiç gitmeyen bu ülkede yerli aşılara -yani Rusların ürettiği Sputnik ve diğer yerli Rus aşılarına- güvenin çok fazla olmaması insanların aşılanmamasının başlıca nedeni olarak bildiriliyor. Sahte aşı belgesi -yani aşı olmayan insanlar bu belgeyi alıp kendilerini aşılıymış gibi gösterip çeşitli etkinliklerde bulunuyorlar- Bu hastalığın yayılmasında önemli bir olumsuz gelişme diye bildirilmekte. 

ÖM: Pardon araya girdim ama Rusya’da bir günde 1000’den fazla ölü olması yani saatte 42 ediyor yanlış hesaplamadıysam.
SB: Evet.
ÖM: Bu da neredeyse 1,5 dakikada bir kişinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Korkunç bir durum yani!

SB: Evet korkunç gerçekten. Yani Rusya’da ne olup ne biteceğini yakından izlemekte yarar var çünkü işler iyi gitmiyor. İngiltere dediğim gibi Avrupa’da çıtayı yükselten ülkelerden bir diğeri ve İngiltere’deki resmi açıklamalarda “artık virüsle beraber yaşayacağız, bunun çaresi yok ve önlemleri peyderpey kaldıracağız, herkes bireysel olarak dikkat etsin” demişler. Günlük olgu sayısına baktığımız zaman İngiltere’de geçtiğimiz cuma günü 42.776 yeni olgu vardı; yani Türkiye’den daha fazla. Bu nedenle Avrupa, biraz önce belirttiğim gibi, beklenenin aksine sayılarında artış gösteren bir coğrafya olarak karşımıza çıkıyor. Rusya’dan son bir haber; burun damlası şeklinde kullanılacak aşıyı denemeye başlamışlar. Bu önemli bir gelişme; Rus aşısı başarılı olur mu bu yaklaşımla bilemiyorum ama özellikle bu konuda çalışan çeşitli bilim insanları var. Örneğin Munster ve arkadaşları kas içine enjeksiyon şeklinde verilen aşıya oranla burun içine sprey şeklinde uygulanacak aşının iki büyük avantajı olduğunu yazılarında belirtiyor. Bunlardan birincisi, doğal olarak tahmin edeceğimiz gibi uygulama kolaylığı. Yani insanların koluna bir enjektörle uygulanan aşı vereceğinize burunlarına burun damlası şeklinde, sprey şeklinde bir püskürtmeyle insanlara bağışıklık kazandırıyorsunuz. Bu önemli; böyle uygulanan aşılar var canlı grip aşısı gibi. İkincisi de bu kas içine verilen, yaygın kullanılan -ister Türkiye’de ister batıda olsun- hangisi olursa olsun, hangi yöntemle hazırlanırsa hazırlansın bu aşıların sistemik olarak bir immün sistem uyarısı yaptıklarını, yani dolaşımda antikorlar oluşturup koruma sağladığını, buna karşılık virüsün giriş kapısı olan solunum yollarında -mukozal immünite dediğimiz o mukoza bölgesinde- bağışıklık sağlamadığını, orayı korumadığını biliyoruz. Bunun sonucunda da aşılanmış kişiler de -kendileri korunsalar bile- virüsü alıp bu virüsü etrafa yaymaya devam edebiliyorlar. Bu artık biliniyor. İşte bu mukozal aşıların devreye girmesi bu tarz bir olumsuzluğu da sonlandıracak. Yakından takip etmeye çalışacağız bu konuyu.

DSÖ virüsün kaynağını bulmak için yeni bir komisyon oluşturdu 

DSÖ, koronavirüs, SARS-CoV-2’nin kaynağını ya da kökenini, nereden ortaya çıktığını araştırmak için bu kez yeni bir komisyon oluşturdu. Bu da artık yılan hikayesine döndü, kökeni araştırma çalışmaları. Özellikle ABD başta olmak üzere ve bazıları iyi niyetli ama bir kısmı da Çin hükümetini, Çinli yetkilileri biraz zora sokmak, onları suçlamak adına -hani illa Çin’den çıktı, Çin’deki laboratuvardan kasıtlı ya da kasıtsız bir şekilde dışarıya sızdı haberinin ortaya çıkması nedeniyle- bitmek bilmeyen bir çaba içindeler, sıkıştırıyorlar DSÖ’yü. Onlar da yeni bir komisyon oluşturmuşlar.

Fransa’dan bir haber; aşılanmadıkları için işten el çektirilen, sayıları üç bin kadar olan sağlık çalışanı vardı ama gerçek sayının bundan çok daha fazla olduğu, 19 bin kadar olduğu açıklandı sağlık çalışanları sendikası tarafından. “Özellikle bu şekilde bir durum ile işten el çektirilen sağlık çalışanlarının çok olduğu hastanelerde, özellikle Paris dışında, taşra bölgelerde yataklar ve servisler kapatılıyor” deniyor. Bu arada bu tarz aşıyı reddeden sağlık çalışanlarının mahkemeye başvurusu mahkeme tarafından “aşı olmamak için hiçbir geçerli sağlık nedeni yoktur, bu talepler kabul edilmemiştir” diye reddedildi. Bu da ilginç bir gelişme. Yine aynı ülkede, Fransa’da aşının ağır hastalık ve ölümlerden koruduğuna dair çok geniş kapsamlı bir rapor yayınlandı Epifar grubu tarafından. 50-74 yaş grubundan 15,4 milyonluk bir kesime -bunların yarısı aşılı yarısı aşısız- ve 75 yaş üzerinde de yine 7 küsur milyon kişiye bakılıyor. Bu haber epidemiyolojik çalışmanın bir matematik modellemeyle %90’ın üzerinde koruma sağladığını, daha doğrusu ağır hastalık ve ölümden bizi koruduğunu, aşılananları koruduğunu gösteriyor.

ABD’den bir olumsuzluk, - aslında küçük küçük olumsuz haber çok fazla var biraz irdeleyince ortaya çıkan- okula gitmeyen, bu kısıtlamalar sırasında okula gitmeyen, evde kalan çocuklar arasında, 12-17 yaş grubu çocuklarda ev kazaları ve intihar girişimlerinde %39’luk bir artış olmuş. Çok büyük bir oran. Aynı ülke, ABD, Meksika ve Kanada sınırlarını aşılılara açacak. Zaten yolcu gemileri, o turistik gemiler, cruise’ler çalışmaya başladı ama hemen yanı başında Guatemala, Haiti var ve yani Karayipler’de işler çok kötü gidiyor. Özellikle enjektör bulma gibi lojistik gerekçeler, güvenlik sorunları aşılamanın önündeki en büyük engeller olarak bildirilmekte. Dünyada yeni çalışma şekillerinin yaygınlaştığına dair bir yazı; burada da özellikle insanlar evden çalışıyorlar, part-time, yarı zamanlı çalışmalar ve birkaç işyerinde görev yapmak, -her iş yerinde haftada iki ya da üç günlük bir bölüm çalışarak, böylece aynı kişi 3-4 farklı işte çalışıyor- bunun gittikçe yaygınlaşmasının söz konusu olduğu üzerine. Tabii bu arada iş güvenliği filan gibi konular ayrıca irdelenmeli. Filtreler konusunda ilginç bir çalışma gerçekleşti, daha netleşti konu. Hem filtreler hem maskeler konusunda sofistike, pahalı filtrelere ihtiyaç olmadığı, basit hepa filtrelerle havanın temizlendiği, yapılan bir çalışmada… Nerede yapılmış? Amerika’da, Cambridge’de bir hastane ortamında yapıyorlar, hastanenin iki ayrı bölümünde ve bu hastane ortamına basit hepa filtrelerle ve daha sofistike, daha geliştirilmiş filtrelerin kıyaslaması yapılıyor ve arada bir fark olmadığı ortaya çıkıyor. Bu önemli bir nokta, bunu niye söylüyorum? Ülkemizde bir takım özel okullarda orta eğitimde bu çok soruluyor, okul idaresi zorlanıyor “her sınıfa filtreler takılsın” filan gibi. Yani bu tip şeylere gerek olmadığının göstergesiydi. Yapılan çalışma Andrei Konvey Moris ve arkadaşları tarafından yayınlandı Cambridge’de.

Fransa'daki araştırmaya göre cerrahi maskeler yıkandıktan sonra bir hafta kadar kullanılabiliyor

Bir de cerrahi maskelerle ilgili bir haber var; bu da Fransızların yaptığı bir çalışma, Jean Pierre Alkalaz ve arkadaşlarının. Chemospher isimli bir dergide yayınlanmış, ilk defa duydum. “Cerrahi maskeleri kullanacaksanız 2-3 saat sonra değiştirin, atın, özel bir yere atın, sokağa atmayın, ortada bırakmayın, sık sık değiştirin”, buna gerek olmadığını söylüyorlar. Cerrahi maskelerin bile 2-3 kez yıkanıp bir hafta kadar iyice yıpranana dek kullanabileceğini söylüyorlar. Böyle bir çalışma vardı, bu da bir kenarda dursun.

ABD’den ilginç haberler var, özellikle güvenlik güçleriyle ilgili. Chicago Polis Merkezinden bir açıklama var; polis merkezi aşılamayı reddeden polislerin ne olacağı konusunda kararsız kalıyor çünkü polislerin bir miktarı gerçekten aşılanmıyor. Buna karşın geçen sene bu yöredeki polis ölümlerinde %62’lik bir artış olmuş. En azından 228 polis Covid nedeniyle yaşamını yitirmiş. Büyük bir sayısal oran %62, daha fazla polis arasında ölüm görülmesi açısından ve buna rağmen hâlâ aşı olmayı reddeden güvenlik güçleri var. Aynı şekilde Amerika’da bu denizciler arasında -Pentagon tarafından bildirilmiş- aşılanmayı reddeden ciddi oranda bir asker grubu bulunmaktaymış ABD’de. Şimdi bu aşılamalar konusunda biliyorsunuz çeşitli haberler yayınlanıyor. Özellikle DSÖ, ısrarla Covax korporatifi üzerinden aşılamanın çok planlandığı gibi gitmediğini, çok geciktiğini, çok aksadığını söylüyor. Gelişmiş ülkelerde çocukların aşılanmasını -yani aşılanan yaş grubunun daha alt yaş gruplarına doğru çekilmesi- üçüncü doz devreye giremesini, bunun gelişmekte olan ülkelere aşı sağlanması önünde bir engel olduğunu vurguluyor ve “bunu yapmayın” diyor. Nitekim ABD’de Fauci ve arkadaşları da, ki başlangıçta böyle söylemiyorlardı, şimdi artık sadece duyarlı olan, immün sistemi baskılanmış kesimlerin üçüncü doz aşıyı yaptırmalarını, sağlıklı bireylerin, herhangi bir immün yetmezliği olmayanların böyle bir yola gitmelerine gerek olmadığını savunuyor. Tam bunlar konuşulurken -çünkü Covax’la ilgili bir sayısal değerler ortaya çıktı- 15 Eylül 2021 tarihine kadar Covax üzerinden gelişmekte olan ülkelere sadece 280 milyon doz verilmiş. Bunun böyle olmaması gerektiği bildiriliyor. İşte bütün bu haberler çıkarken Fransa’da Luc Montagnier ile birlikte Nobel ödülünü alan araştırmacı Francoise Barre Sinoussi ise -eski Institut Pasteur’ün araştırmacılarından önde gelen bir kişi- kendisi ve bir grup Fransız bu konuya itiraz ettiler. İtiraz gerekçeleri şu ki -bu açıdan bakmamıştım haklı olabilirler- belirli gruplarda iki doz aşı yapıldıktan sonra hangi aşı olursa olsun aradan altı ay geçince eğer koruma azalıyorsa bir süre sonra bu iki doz olanlar da yine aşısızlarla aynı duruma gelecek. Yani bunların bu hale gelmemesi lazım, onun için “bu üçüncü doz gerekli, bu açıdan da bir bakın” gibi bir değerlendirme var. Bu da üzerinde düşünülmesi gereken bir konu herhalde, ilginç bir yaklaşım. Bu açıdan düşünülmemişti herhalde. Aşının etkisinin zaman içinde kaybolduğu, azaldığı, buna karşın hâlâ ölümlerden ve ağır hastalanmalardan, yoğun bakıma yatacak kadar ciddi enfeksiyondan koruduğunu bildiren yazıların sayısı artıyor. Özellikle hafta sonu New England Journal of Medicine’de çıkan Berk Werk ve arkadaşları, İngiltere’den bir ekip -İngiliz-İsrail ortak yapım- aşılanmış olan 1497 adet sağlık çalışanının içinde 39 tane sağlık çalışanının yeniden enfekte olduğunu -yani bunlar aşıya rağmen enfeksiyona yakalanmışlar, bunlara bakmışlar- tespit etmişler. Tabii sağlık çalışanları ilginç bir grup, aşılı olsalar bile çok sık, özellikle Covid servisinde çalışanlar, bu hasta grubuyla çalışanlar çok sık maruz kalıyorlar virüse. O nedenle bu kesimi incelemek ilginç ve bu 39 kişinin %20’si kadarının, 1/5’inin semptomlu hastalığa yakalandıklarını aşılanmalarına rağmen enfekte oluduklarını söylüyorlar. Birçoğu çok hafif ya da asemptomatik geçiriyor enfeksiyonu ama hiçbir zaman yoğun bakım ya da ağır hastalanma söz konusu olmuyor bu kesimde. Bu da aşının tüm eleştirilere “ama yine de hasta oluyor aşılılar” denmesine rağmen koruma boyutunu gösteren önemli bir olgu. 

ÖM: Bu arada ben bir şey sorabilir miyim?

SB: Evet.

Suudi Arabistan'da Kabe'ye yakın camide sosyal mesafe kuralı kaldırıldı

ÖM: Şimdi Avrupa’da düşme, yani Avrupa ülkelerinin bir kısmında bu vakaların düştüğü gözleniyor ama bir kısmında, İngiltere’de filan da “ne yerse yesin” dedikleri bir şeye geçiliyor. Hollanda’nın durumu ilginç; BBC’den ilginç bir haber vardı, yani hakikaten akıl durdurucu bir şey olmuş: SBS6 kanalının düzenlediği dans maratonunda 200 kişi 100 bin Euro’luk para ödülünü alabilmek için 50 saat aralıksız dans etmiş, hiç uyumadan, dinlenmeden. Ancak yemek yemek ve tuvalete gitmek için ara vermişler ve yorgunluk yüzünden sedyelik olanlar, bayılanlar olmuş. Birisi düşüp belini kırmış, susuzluk, yorgunluk filan. Bunun amacı da o “Squid Game” denen oyuna benzetilmiş etkinlik. Çok da ilginç bir şey; bayağı hastalara, akciğer hastalarına para toplamak için yapıldığını söylüyorlar. Ne diyorsunuz bu kadar tuhaf bir şeyi nasıl yorumluyorsunuz? 

SB: Yorumlayamıyorum ama yıllar önce çıkan, hatırlarsanız eğer, Jane Fonda’nın “Atları da vururlar” diye bir filmi vardı, onu anımsadım birdenbire. İlginç, yani benzer bir haber de Suudi Arabistan’dan vereyim o zaman; 17 Ekim günü Mekke’de, Kâbe etrafında yeni cami varmış, işte büyük bir cami, orada artık mesafe kuralı gözetmeksizin yan yana namaz kılınmasına izin verilmiş. Her ne kadar gerçek hac ziyaretleri yapılamıyorsa da halen, yakında o da açılacaktır çünkü Suudi Arabistan’ın yıllık getirisi hacdan 10,2 milyar Euro imiş. Bunu daha fazla ötelemek istemiyorlar herhalde. Bunlar da böyle işte; bir kısmı dans yarışması yapıyor ötekiler de…

ÖM: Akciğer hastalarının tedavisi için çalışan fona destek için maskesiz, mesafesiz, 50 saat kesintisiz dans! Bilemiyorum, yani hakikaten delilik!

SB: Evet, Afrika’ya baktığınız zaman DSÖ’nün bir raporu var; Afrika için “yedi hastadan altı tanesinde enfeksiyon saptanamıyor” diyorlar. Niye böyle yüzdeli ya da ondalı bir benzetme değil de 6-7 diye gidiyor bilmiyorum ama gerçek rakam Afrika kıtasında, Afrika genelinde belirlenen sayıların yedi misli diyorlar ve “sekiz milyon değil dokuz milyon kadar olgu var” diyorlar. Şimdiye dek 70 milyon test yapılmış. Ne kadarlık bir nüfusa 70 milyon test? 1.3 milyarlık bir insan grubuna sadece 70 milyon test yapılmış ve çoğu da belirtisi olanlara. Bu tabii önemli bir nokta; testlerde çıkan pozitiflik bize bir ülkedeki gerçek tabloyu yansıtması açısından çok yanıltıcı olabilir. Kime test yaptığınız, hangi gruba yaptığınız çok önemli. İşte Türkiye’de de şu anda sadece günlük bildirilen, işte 20 küsur bin, 30-35 bin pozitiflik var deniyor. Kimlerde saptanıyor bu pozitiflik? Sadece hastalık belirtisi olanlarda. Hastalık belirtisi olmayanlar ait bir tarama söz konusu değil yani. Temaslı takibi filan gibi konular, filyasyon tamamen aksamış durumda ülkemizde. Tabii Afrika’nın durumunda başka hastalıkların ‘hortlayabileceği’ konusunda bir tehlike var diye belirtiyorduk pandeminin ilk dönemlerinde. Özellikle aşılamanın aksaması tüberkülozda hemen ortaya çıktı. 2019’da 2,9 milyon olan küresel tüberküloz olgu sayısı 4,1 milyona çıkmış. 2,9’dan 4.1 milyona… Dünya iyiye doğru gidiyor ama siz farklı açılardan da sürekli vurguluyorsunuz bunları böyle, genel dünyadan haberlerde. 

Çocuklar bulaşı artırıyor mu?

Çocuklarla ilgili önemli bulgular var; bunlardan bir tanesi işte çocuklar bulaştırır, bulaştırmaz, çocuklar arasında hastalık yaygın mı değil mi… Çeşitli çalışmalar yapılıyor ve bunlardan özellikle bir tanesi Massachusetts’de yapılmış bir çalışma; asemptomatik olan, yani belirtisi olmayan çocukların hastalığı erişkinlere, klinik belirtilerle geçirenlere oranla gerçekten viral yüklerinin, yani taşıdıkları virüsün miktarının daha az olduğunu gösteriyor. Ama öte yandan ev içinde olup bitenler irdelenmiş Jama Pediatrics’te yayınlanan bir başka çalışmada. 310 aileden 1236 çocukla, evde bir Covid hastası varsa bunu, evde bir çocuk veya iki çocuk olmasına göre, yani çocuk sayısı arttıkça, çocukların hastalığı nasıl yaydığı irdelenmiş. Çocukların bu masumiyetleri konusunda dikkatli olunması gerektiğini, çocuklar her ne kadar düşük virül yük taşısalar bile bulaşta önemli kaynak olabileceklerini söylüyor ki şimdiye kadar söylenenin aksine bir durum. Bu nedenle bu el yıkama, maske, fiziksel mesafe gibi önlemlerin basit gibi görünen ama çok önemli önlemlerin, sizin her gün vurguladığımız gibi, bu önlemlerin çocuklara farklı stratejilerle çok iyi anlatılması gerektiğinin altını çizen bir çalışma. Özellikle ABD’deki bu çocuklarla ilgili çalışmaya bakarken bir de ilginç bir habere rastladım: Ölüm tehditleri. Covid konusunda sağlıklı bilgi veren, insanları uyaran, bunu yazılarıyla, televizyon programlarını, radyo programlarını ya da sosyal medyayı kullanarak yapan bilim insanlarına yönelik tehditlerle ilgili bir yazı Nature’da çıktı. Her ülkeden Covid konusunda toplumu bilgilendiren 321 tane bilim insanının %42’si çeşitli boyutlarda bu tarz tehditler aldıklarını, %15’i tehditlerin ölüm tehdidi olduğunu söylüyor. Örneğin Belçika’da bir sniper, bir asker sniper imiş kendisi, virolojistleri yani virologları vuracağını açıklamış ve bu şekilde tehdit ediyor. Avustralya’da da etkisi olmadığı gösterilen ivermecid isimli parazit ilacının kullanımı konusunda “bu ilaç bir işe yaramaz” diyen kişinin ölüm tehdidi aldığı söyleniyor. İngiltere’de de bu tarz tehditler var. Bu da konunun bir başka boyutu hakikaten. Dünyanın birazcık zıvanadan çıktığının bulguları sanki. 

ÖM: Çeşitli örnekleri evet.

SB: Evet. Son bir haber de iyot preparatlarıyla ilgili. Bu da açıklandı; iyot, işte neredeyse iki asırdan beri antibakteriyel özelliği bulunan tendürdiyot çok bilenen bir şey, dezenfeksiyon için kullanılan ya da işte yara temizliği için, mikropyarı öldürmek için kullanılan bu ilacın sürekli olarak promosyonu yapılıyormuş. Özellikle Uzak Doğu Asya’da, Japonya’da bile “eğer bu iyotlu preparatlarla gargara yaparsanız Covid19’a yakalanma riskiniz azalır” diye. Bunun böyle olmadığını açıklama gereği duymuş sağlık yetkilileri. Bu tabii ilginç bir konu. Son bir bilimsel çalışmayla bitireyim; Mateus Castro ve arkadaşları yayınladılar. Çevre koşulları ve genetik faktörler ne boyutta etkili Covid-19’u ağır ya da hafif geçirmemizde? Tek ve çift yumurta ikizlerini aynı evde, aynı koşullarda yaşayan tek ve çift yumurta ikizlerini inceleyen bir çalışmaları var. İlginçtir, tek yumurta ikizlerinde enfeksiyon çok paralel gidiyor ama çift yumurta ikizlerinde gitmiyor. Kısacası genetik faktörlerin çevre koşullarıyla aynı oranda etkili olduğunu gösteren çalışmalarında dünyada 10 ikiz evinde Covid olan ve Covid riski taşıyan 10 ikiz çocuğu, yani 20 çocuğu incelemişler. Buna ait ilginç bir çalışma. Böyle ikiz çalışmaları yapılıyor, özellikle kalıtsal, genetik faktörlerin ne denli etkili olduğunu göstermesi açısından önemli bir nokta. Burada durayım müsaadenizle, size iyi haftalar, hayırlı günler.

ÖM: Çok teşekkür ederiz, iyi haftalar.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, teşekkür ederim.