23 aşı çalışmasında insan deneylerine geçildi, bunların sekizi Türkiye’den 

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Selim Badur, aşı çalışmalarındaki son bilgileri paylaştı. Türkiye’den sekiz çalışmanın insan deneylerine geçtiğinin de altını çizdi. 

(14 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Özdeş Özbay: Günaydın Selim Bey.

Selim Badur: Günaydın. Biraz önce DSÖ’nün açıklamasından bahsettin, o konuda biraz daha bilgi vermek istiyorum. Düzenli olarak DSÖ ve yetkilileri başkanla birlikte hem basının hem de kendilerine sosyal medya üzerinden yöneltilen soruları yanıtladıkları bir toplantı yapıyorlar düzenli olarak. 13 Temmuz tarihli toplantısında şöyle bilgiler verildi, 230 bin olguya erişilmişti 12 Temmuz’da bu önemli bir sayıydı, bunun yaklaşık %80’i 10 ülkeden, olguların %50’si de 2 ülkeden bildirildiğini belirttiler. Bunların hangileri olduğunu biliyoruz, ABD ve Brezilya. “Her yerde var virüs ama ülkeler farklı biçimlerde ve farklı oranlarda etkileniyorlar bu pandemiden” diye devam etti DSÖ yetkilileri. 4 farklı bölge ya da yaklaşım söz konusu, bunlardan bir tanesi ilk baştan itibaren konuya çok ciddi ve uyarıları yerinde yaparak yaklaşan ülkeler. Burada bazı Pasifik ve Karayip ülkeleri var, bazı Afrika ülkeleri var, bunların olguyu bul, sapta, izole et, test et ve takip et politikasını çok doğru yaptıklarını. İkinci grupta yer alan ülkeler, bunlarda salgın var oldukça geniş çapta bir salgın olduğu halde bu ülkelerde hem güçlü bir liderlik hem de toplumun da söylenenlere uyması sonucunda birçok Avrupa ülkesinde görüldüğü gibi salgının kontrol altına alınması söz konusu oldu diyorlar. Ancak her iki grupta da virüsün hâlâ var olduğunun unutulmaması gerektiğini belirtiyorlar. Üçüncü grupta yer alan ülkeler, bunlar daha çok olguların tehlikeli boyutlara eriştiği ülkeler, bunlar da hastanelerde sorun oluyor ve bazı önlemleri başlangıçta alsalar bile daha sonra işi biraz gevşeten ülkeler. Dördüncüsü ise özellikle Amerika, Güney Asya ve Afrika’daki bazı ülkelerin ve Latin Amerika ülkelerinde hastalığın hızlı yayıldığına ait ülkeler. Böylelikle bazı sınıflandırmalar yapmış DSÖ “eğer belli başlı önlemlere uyulmazsa, uyum sağlanmaz ise bu pandemi gittikçe daha çok hasar verecek” diyorlar. Son olarak da bu açıklamada yer alan bir bilgi, State of Food Security and Nutrition in The World isimli bir dergiden alıntı yapmış DSÖ yetkilileri “2019 yılında dünyada 690 milyon kişinin açlık sınırında yaşadığını ve pandemiyle birlikte bu 690 milyon kişilik büyük kitleye 130 milyon yeni açlık sınırında yaşayan insan eklendi” diyorlar. Bu önemli bir bilgi tabii kısacası sadece sağlık açısından değil hem kültürel hem de ekonomik açıdan bu pandeminin etkileri çok daha uzun süreli görülecek. Bu arada “politikacıların rağbet ettikleri 5 komplo teorisi” diye bir yazı çıktı. Bunlardan birincisi “Covid-19 gripten farksız sıradan bir solunum yolu enfeksiyonudur” söylevi. İkincisi “ne kadar çok test yaparsanız o kadar çok hastalık bulursunuz, çok test yapmanın sonucudur bu” söylevi. Üçüncüsü “alınacak önlemler ile insana ait kısıtlamalar ve ticaretin kısıtlaması gereksizdir” söylevi. Dördüncüsü “epidemiyolojik modeller her zaman doğruyu yansıtmaz” ve son olarak da “şu anda yaşadığımız bazı artışlar, çeşitli gruplarda gözlenen olgular bunlar ikinci dalgadır.” Bunların hiçbirisi doğru değil, bilimsel hiçbir dayanağı olmayan ve sanıyorum politikacıların günü kurtarmak için söyledikleri yaklaşımlar. Biraz önce DSÖ’nün bu açıklamasında “sağlık ya da sosyal açılardan çok fazla şu anda belki göremediğimiz sonuçları olacaktır” demiştim pandeminin. Bakın Türkiye’de TTB raporunda belirtildiği gibi birçok farklı açıdan Covid-19 dışındaki sağlık hizmetlerinde aksamalara değiniyordum, dün bir yazı çıktı Fransa’yla ilgili, birçok sağlık uygulamasının aksadığını belirtiyor. Örneğin kanser taramaları, doğum kontrol ve aile planlaması, bunlara ait sayılarda inanılmaz bir düşüş var Nisan ayından itibaren. Bu incelemelerin yapılacağı merkezlere gitmiyor insanlar. Biraz önce senin de belirttiğin gibi farklı ülkelerde odak gruplarda birden yayılımlar görülüyor, bunun sonucunda örneğin Kaliforniya’da barlar ve insanların toplandığı kapalı alanlardaki restoranlar –açık havayı serbest bırakmışlar- yeniden kapandı. Kolombiya’da 3,5 milyon insanın evden çıkmaması istendi, dün değinmiştik buna “sadece hafta sonu için mi?” diye sormuştun. Hayır ikinci bir uyarıya kadar genel bir sokağa çıkmama istendi. İngiltere’de 24 Temmuz’dan sonra mağazalarda maske takma zorunluluğu olacak. Bu arada Bolivya’daki başkanlardan Janine Anese’de de covid-19 saptandı. Macaristan ise bazı Avrupa ülkelerine sınırlarını yeniden kapattı. Yani tekrardan birtakım önlemler alınıyor, bu önlemlerin alınması bir yerde o ülkelerde tekrar belki çok vurgulanmıyor ya da manşetlere çıkmıyor ama olgu sayısında belirli artışlar olduğunu göstermekte. 

ÖÖ: Bu arada siz İngiltere’de mağaza çalışanlarının maske takma zorunluluğunun getirildiğini söylediniz ama 24 Temmuz’dan sonra, yani 10 gün sonra başlayacakmış?

SB: Evet. 

ÖÖ: Bu zamana kadar yapılmamış olması da çok ilginç değil mi? Hem kapalı alan hem de sürekli insanların olduğu alanlar. 

SB: Tabii böyle bir tehlike varsa niye hemen bugün akşam üstü yapılmıyor?

ÖÖ: Bir de en basit tedbir yöntemi.

SB: Tabii ama bunun örneğin İspanya’dan bahsetmiştik haziran ayının ortalarında, eğer anımsarsan 1 Temmuz’da turist girişini serbest bırakmıştı ancak 20 Haziran’dan itibaren sadece İngilizler gelebilir çünkü onların evleri vardı filan yani ekonomik nedenlerle alınıyor bu kararlar. Bu arada Arjantin’de bir balıkçı teknesinde 37 balıkçı enfekte olmuş, bu niye ilginç? Çünkü bu insanlar belki 40 gündür denizdelermiş. Peki nasıl oluyor da bu inkübasyon süresi acaba 40 günden fazla mı? Kısacası bu virüsle ilgili, bu salgın ve pandemiyle ilgili bir dizi soru işareti var hâlâ yanıtlanmayan diye hep altını çizmeye çalışıyorum. Bu da bunlardan birisi, yani bu 37 kişi 1 aydan biraz daha fazla bir süredir denizdeler, herhangi biriyle temas etmemişler ve tekneye çıkarken hepsinin kontrolü yapılmış. Nasıl oluyor da bunların içinde taşıyıcılar çıkıyor? 

Biliyorsunuz 200’den fazla aşı çalışması var, farklı kurumlar, farklı özel ya da devlet sektöründen laboratuvarlar, merkezler aşı çalışmalarını sürdürüyorlar. Bunların içinde dün yani 13 Temmuz 2020 tarihli DSÖ raporu ‘Draft landscape of Covid19 Candidate Vaccines’ isimli rapor. Burada 23 aşı çalışmasının klinik değerlendirme aşamasında yani insan çalışmalarına geçtiklerini söylüyorlar. Yani geri kalan 167 tanesi hayvan deneylerinde ya da hazırlık aşamasında ama 23 çalışma bu 200 aşı projesi içinde öne çıkmış. Sıkı dur Özdeş! Bu 23 çalışmadan 8 tanesi Türkiye’den biliyor musun?

ÖÖ: Öyle mi?

SB: Çok ilginç bize yansımadı bu! Bakın nereleri var? DNA aşısı Ege Üniversitesi, inaktive aşı ve RNA Selçuk üniversitesinden, oradan iki tane çalışma var, virüs benzeri partikül kullanan ODTÜ, protein alt ünit aşısı Boğaziçi Üniversitesi, canlı atenue aşı da Acıbadem Üniversitesi, adeno virüs vektörünü kullanan Ankara Üniversitesi, rekombinant DNA teknolojisi kullanan İzmir Biyoteknoloji Enstitüsü. Bu 8 proje DSÖ’nün 23 klinik aşamaya gelmiş, yani ileri aşamadaki aşı çalışmalarının 8’i, yani 1/3’ü Türkiye’den. Bu çok ilginç bir şey! Şimdiye kadar bu hiç konuşulmadı, bu aşamalara gelindiğinden haberimiz yok ama ben bakıp bakıp duruyorum bu elimdeki rapora!

ÖÖ: Hükümet bile hiç bu konudan bahsetmedi! Normalde hemen

SB: Çok ilginç bir şey yani üniversitelerin isimleri var, hangi yöntemi kullandıkları var, ne aşamada oldukları var, klinik aşamaya gelmiş çalışmalar bunlar. Bu ilginç bir rapor, buna bakmalı diye düşünüyorum. 

Özellikle bu kapalı alanlarda enfeksiyon bulaşmasıyla ilgili birtakım bilgiler gittikçe daha fazla toplanmaya başladı, bu önemli bir konu çünkü eğer anımsarsanız bundan yaklaşık 1 hafta kadar önce 237 klinisyen bir rapor yayınladı DSÖ’ye bunun üstüne havadan bulaşmasıyla ilgili görüşlerini belirtip dikkati çektiler bu konuya. Neyi anlatmaya çalışıyor bu insanlar? Lidya Morovska ve Donald Milton isimli aerosol bilimcileri bunlar. Birisi Avustralya Brisban’den birisi de ABD-Maryland Üniversitesi’nden iki araştırıcı. Bu aerosol bilimcilerin yanına aldıkları 235 diğer klinisyen, enfeksiyon hastalıkları uzmanı, mühendis, epidemiyolog ve aerosolbilimciler ile birlikte bir rapor yayınladılar ve dediler ki “şimdiye kadar biz diğer solunum yolu virüslerinde olduğu gibi sarscov2’nin de hep damlacık enfeksiyonlarıyla bulaştığını söylendi, ama biz hava yoluyla aerosol partikülleri aracılığıyla da bulaşabileceğini iddia ediyoruz. Bu konuya dikkatinizi çekelim” demekteler. Bundan neyi söylemek istiyorlar? Belki bitirirken buna vurgu yapmakta yarar var. Damlacık enfeksiyonu dediğiniz zaman ‘droplet’ denilen çapı 5 nanometreden büyük, öksürük, hapşırık, aksırma ya da yüksek sesle konuşmayla sizin ağzınızdan çıkan birtakım partiküller var. Bu partiküller virüs taşıyorlar, bunlar dediğim gibi 5 nanometreden büyük çaplı partiküller ve doğal olarak yer çekiminin etkisiyle bunlar en fazla 2 metreye kadar uzağa gidip yere düşüyorlar. Buna biz damlacık enfeksiyonuyla bulaş diyoruz. İkinci ve iddia edilen, bu grubun öne sürdüğü bulaş yolu ise 5 nanometreden küçük çapta olan aerosol partikülleri ki bunlar havada asılı kalıyorlar. Bunlar yer çekimi ile yere düşmeyecek kadar hafif olan ve özellikle havada süratle kuruyup içindeki sadece nükleik asitteki virüsü havada asılı tutanlar. Bunlar daha uzağa gidiyorlar, yere düşmüyorlar kolayca ve bu nedenle havadan da bulaş söz konusu olabiliyor eğer bu sav doğru ise. Elbette bu havadan bulaş söz konusu ise, bu sosyal mesafenin ya da maske kullanımının, vb. bütün bu önlemlerin tekrar gözden geçirilmesi söz konusu olacak ve bulaş yolu değişebiliyor bu farklı bir ayrıntı gibi görünen özellik nedeniyle. Bu konuya belki yarın biraz daha ayrıntılı değiniriz ama özellikle bu aerosol yoluyla bulaşın ne anlama geldiğini, bunun önemi ve neleri değiştirebileceği, örneğin daha uzun süre canlı kalması söz konusu virüsü, kuruluktan ve ısıdan etkilenmesi değişecek ve her şeyden önce alınan önlemler değişecek. Biraz önce değindiğim Arjantin’deki tekne gibi bir kilise korosundaki salgını, örneğin turistik yolcu gemilerdeki salgını bu hava yoluyla bulaşın geçerli olmasıyla açıklamak daha kolay. Buraya isterseniz yarın daha ayrıntılı bakalım.

ÖÖ: Evet, sizin de vurguladığınız gibi geçen hafta böyle 200 küsur bilim insanı DSÖ’ye böyle bir mektup yazmışlardı “bu meseleye daha fazla önem verin, hava yoluyla bulaşabiliyor” diye. Dün de The Guardian’da benzer bir araştırma yayınlandı, aslında biz bunu daha önce sizinle programlarımızda yer vermiştik ama hava kirliliğinin de yani bu koronavirüsün hava kirliliğine sebep olan partiküllere tutunabildiği ve havadan yayıldığına yönelik de araştırmalar vardı. Bununla ilgili yeni bir araştırma yapılmış, bir ara vaktim olursa onunla ben de yer veririm, Hollanda’da yapılan bir araştırmadan, bu ilişki kuvvetlenmiş, kuvvetli kanıtlar bulunmuş. 

SB Evet yani sadece damlacık değil, aerosol aracılığıyla bulaş, virüsün havada asılı kalması tabii birçok soru işaretini açıklayabiliyor ya da bilinmedik, hayret ettiğimiz, bizi şaşırtan özelliklerini açıklayabilecek bir özellikle. Elbette pratik olarak alınacak önlemler konusunda da bazı değişiklikleri beraberinde getirecek, bazı değişiklikleri düşünülmesi gereken faktörler olarak karşımıza çıkacak. Bu önemli bir konu, bu kadar hızlı yayılması diğer pandemi ya da salgın etkenlerinden belki de bu hava yoluyla bulaşma önemli, bu çok önemli bir konu. Tabii DSÖ hemen cevap vermiyor, bu DSÖ’nün hatası değil, DSÖ öyle bir grup insan kendisine başvurduğu için hemen farklı bir görüşü, öneriyi kabul etmez. Yani orası oldukça ciddi ve uluslararası bir kurum, hantal ve ağır bir kurum; elbette bilimsel kanıtları toplayıp öyle yanıt vereceklerdir, muhakkak bunun üzerinde çalışıyorlardır diye düşünüyorum. Burada durayım, yarın devam ederiz. 

ÖÖ: Peki çok teşekkür ederiz Selim Bey.

SB: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar, kolay gelsin.