"Türkiye’de açıklanan veriler gerçeklikle örtüşmüyor”

-
Aa
+
a
a
a

Salgınlar Çağı’nda Osman Elbek ve Kayıhan Pala ile Covid-19 salgınının güncel durumunu, Moderna’nın mRNA aşısı için açtığı telif davasını, Türkiye’den ve dünyadan salgına dair haberleri konuştuk.

2022 yılında Covid-19'dan ölenlerin sayısı 1 milyonu buldu
 

2022 yılında Covid-19'dan ölenlerin sayısı 1 milyonu buldu

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın, hoşgeldiniz.

Osman Elbek: Günaydın. Zor bir dönemden yavaş yavaş çıkıyoruz. En azından veriler buna işaret ediyor. Ama bedelini ağır ödedik. Dünya Sağlık Örgütü, 2022 yılında bir milyon kişiyi Covid-19’dan kaybettiğimizi ve pandeminin sürdüğünü açıkladı. Dünyada toplam 6 milyon ölüm ve 100 milyonun üstünde hasta var. Geçtiğimiz hafta, Güneydoğu Asya'yı dışarıda bırakırsak, hem vaka hem ölüm sayılarında azalma olduğunu görüyoruz. Japonya ve Güney Kore'nin ise vaka ve ölüm sayılarında öne geçtiğini görüyoruz. Avrupa'da ise Rusya ve Almanya dikkat çekiyor.

Türkiye’deki sayıları paylaşmadan önce dünyadaki aşılamadan bahsedelim. Dünya nüfusunun yüzde 68’i en az bir doz aşılandı. Düşük gelirli ülkelerde bu oran yüzde 21. Zengin ülkeler ile yoksul ülkelerin nüfus oranları kıyaslandığında yedi kat fark var. Dünya Sağlık Örgütü, nüfusunun yüzde 70’inden daha fazlasını aşılayabilen 41 ülke olduğunu ifade etti. Türkiye'nin bu ülkeler arasında olmadığını belirtelim. Yüzde 40’tan daha az aşılama yapan 90 ülke var. Tüm dünyada sağlık çalışanlarının üçte ikisi, yaşlıların dörtte üçü aşısız. Türkiye'de ise Sağlık Bakanlığı'nın sayfasında yüzde 85-90 aşılama oranı görüyoruz. Türkiye'nin resmî nüfusunun 84 milyon olduğunu ve göçmenlerle 90 milyonu aştığını düşünürsek iki doz aşı yapılmış kişi sayısı 53 milyon. Üç doz 28 milyon, dördüncü ve beşinci doz aşılama sayısı ise 13 milyon. Bu rakamlar gerçeklikle bağdaşmıyor.

Sevgili Özkan Soytürk, günlük aşı verilerimizi bakanlık kaynaklı olarak Twitter'da paylaşıyor. Son bir haftada günlük aşı yapılan kişi sayısı sadece 16 bin ve bunların çok büyük bir kısmı dördüncü, beşinci dozlarını yaptıran insanlar. Günde sadece 557 kişi ilk doz aşısını yaptırıyor. Türkiye'de aşılamanın durduğunu, aşılananların yeniden aşılandığını söyleyebiliriz. 12 yaş altına hâlâ aşı hakkımız yok ve okulların açılacağı günlere doğru gidiyoruz. Dün akşam Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, PCR testinin pozitif olduğunu açıkladı. Buradan geçmiş olsun dileklerimizi de iletelim.

18 sekiz gündür Türkiye'de veri açıklanmıyor. 30 Mayıs'tan 14 Ağustos'a kadar geçen iki buçuk aylık sürede Türkiye'de resmî olarak test sayımız az olmasına rağmen 1.600.984 kişi Covid-19’a yakalandı. Resmî olarak bu iki buçuk ayda toplam 1.443 kişi öldü. Ölümler toplamda 100 bini aştı. Bu ölümlerin gerçek rakamları ifade etmediğini biliyoruz. Kayıhan’ın elinde daha güvenilir rakamlar olduğunun bilincindeyim, o yüzden burada sözü kendisine bırakıyorum.

“Sağlığın ön koşulu barıştır, savaş bir halk sağlığı sorunudur”

Kayıhan Pala: Ölümlerle ilgili verilere geçmeden önce iki konuyu kısaca dile getirmek istiyorum. Bugün 1 Eylül, Almanya'nın Polonya'yı 1939’da işgal ettiği günün anısına Dünya Barış Günü olarak kutluyoruz bu günü. Sağlığın ön koşulunun barış olduğunu, savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylemek isterim.

Bir diğer mesele meslektaşımız, Profesör Doktor Esin Davutoğlu Şenol'un yaşadığı olay. Kendisini tehdit eden şahıs elektronik kelepçeyi kırıyor. Üstelik kendisinin bu durumdan 10 gün sonra haberi oluyor. Sağlık Bakanı da bugüne kadar Şenol’u ne aradı, ne de aşı karşıtlarına karşı bir tavır aldı. Sağlık Bakanı'na geçmiş olsun diyelim ama özellikle bilim insanlarına, gerçeği savunanlara, aşı savunuculuğu ve halk sağlığı savunuculuğu yapanlara karşı büyük bir tehdit varken buna sessiz kalmasını anlayamadığımızı da söylemiş olalım.

Ölümlerle ilgili elimizdeki güvenilir verilerden biri Cumhuriyet Halk Partisi'nin 21 ilde 2020 yılından bu yana yayımladığı bulaşıcı hastalık ölüm verileri. Cumhuriyet Halk Partisi, kendi belediyesi olan 21 ilde yayımlayabiliyor. Bu da Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 47’sini temsil ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 31 Temmuz 2022’yi de içeren verilerine baktığımızda bu illerde bulaşıcı hastalık nedeniyle vefat edip kayıtlara geçen kişi sayısı 97.886. Aynı tarih itibarıyla Türkiye için Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı sayı ise bundan bin kişi fazla. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi'nin 21 ildeki ölüm verileri bütün Türkiye'ye yansıtılacak olursa Türkiye'deki ölümlerin açıklanandan iki kat fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Dünya Sağlık Örgütü, bu yılın Mayıs ayında yayımladığı bir modellemeyle Türkiye'de 2021 yılının sonu itibariyle Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısını 264.041 kişi olarak tahmin etmişti. Bu da Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı ölüm sayısından 3,2 kat daha fazlaydı.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin son raporunda dikkat çeken bir özellik var. Cumhuriyet Halk Partisi bu 21 ilin verilerini yılının sonundan itibaren açıklamaya başladığında belediye sınırlarındaki ölüm sayısı, Sağlık Bakanlığı’nın tüm Türkiye için ilan ettiği ölüm sayısından daha fazlaydı. Ama Cumhuriyet Halk Partisi bu raporları yayımlamaya başlayınca Sağlık Bakanlığı'ndaki veriler de artmaya başladı. Nisan 2022’den itibaren Mayıs, Haziran ve Temmuz’da bu 21 ildeki bulaşıcı hastalık ve ölüm sayısı Sağlık Bakanlığı'nın aylık olarak ilan ettiği ve tüm Türkiye’yi kapsayan ölüm sayısından fazla olmaya başladı. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı Covid-19 ölüm sayılarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin önemli bir bulgu elde edildi.

Bu birkaç kaynaktan daha doğrulanıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün modelleri, akademisyenlerin ve meslektaşlarımızın çalışmaları var. Tüm veriler Sağlık Bakanlığı verilerinden daha fazla. Ama Sağlık Bakanlığı bu konuda maalesef herhangi bir açıklama yapabilmiş değil. Açıkladığı 100 bin ölümün illere, yaşa, cinsiyete, eşlik eden hastalıklara, meslek gruplarına dağılımlarını bile bugüne kadar açıklayamadı.

O.E.: 12 Ağustos’ta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanıt, “Türkiye tedbirlerini çok iyi aldı. Covid-19 nedeniyle hasta olup hayatını kaybeden yaşlı sayısı dünyaya kıyasla çok az. Dünyada yaklaşık yüzde 35 ile 80 arasında değişen bu oran Türkiye'de yüzde 4.4.” dedi. Hasta olup hayatını kaybeden yaşlı oranının düşük olması tedbirlerin az olduğunu ama sağlık çalışanlarının özverili olduğunu göstermez mi?

K.P.: Öyle acayip bir rakam vermiş ki Sayın Yanıt, anlamak mümkün değil. Ben de dün bunu Twitter'dan Sağlık Bakanı'na, “Bir başka bakan sizin alanınızla ilgili böyle bir rakam veriyor, bu doğru mu?” diye sordum, henüz bir yanıt yok. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın bu açıklamasından ne anlamalıyız? Yaşlıların yüzde 4,4’ü mü hayatını kaybetti? Yoksa hayatını kaybedenlerin içindeki yaşlılar yüzde 4,4 mü? Şöyle açıklayayım, örneğin ülkemizde yaşlı diye bilinen, 65 yaş üstündeki kişi sayımız 2021’de 8.245.124’tü. Eğer bunun yüzde 4,4’ü ölmüşse bu 362.785 kişiye denk geliyor. Bakanlığın açıkladığı ölümlerin 100 bin olduğunu düşünecek olursak bu mümkün değil. Bu tutarlı bir rakam değil. Sağlık Bakanlığı ölümlerin yaş gruplarını açıklamadığı için bir değerlendirme yapmak da mümkün değil ama yine de Sağlık Bakanlığı’nın en son açıkladığı 25 Ekim 2020 tarihli veriye bakalım. O tarihte ölenlerin yüzde 72,5’i 65 yaş üstü kişilerden oluşuyordu. Ve dünyada bu oran yaklaşık yüzde 70 civarında. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde dün itibarıyla bütün Covid-19 ölümleri içerisindeki yaşlıların oranı yüzde 74,7’ydi. Biraz rakamlara boğdum, farkındayım ama bu yüzde 4,4’ün ne olduğunu anlamak mümkün değil. Sağlık Bakanı'nın bu iddiaya yanıt vermesi gerekir. Hatta belki milletvekilleri tarafından bu iddianın soruşturulması için bir önerge verilmesi anlamlı olabilir.

O.E.: 17 Ağustos tarihinde, Türkiye'de yaşayan 62 yaşında bir kronik, obstrüktif akciğer hastası 138. testinde de pozitif olarak hastalık tanısı aldı. Hastanın bir günde üç test yaptığı bile olmuş. Çok korkuyormuş. Örneğin Merzifon'da bir test yapmış. Sonra seyahat sırasında Çorum ve Samsun'da da aynı gün test yapmış. Türkiye'nin test politikası nedir? Şikayetleri olan insanlar test yaptıramazken diğer tarafta bir başkası 138 kez test olmayı nasıl başarıyor? Benzer durum aşıda da var. Bir tarafta kronik hastalıkları olmasına ve ileri yaşta olmalarına rağmen hiç aşı olmayan bir nüfus var. Diğer tarafta altıncı, yedinci aşıyı yaptıran insanlar da var. Türkiye'de Covid-19 politikası keyfiyetli, serbest bir salgın süreci anlamına geliyor.

K.P.: Bunu senden ilk duyduğumda inanmakta zorlanmıştım. Ama gerçekten böyle bir olgu varmış. Sanıyorum dünyada literatüre geçecek. Türkiye'de test politikasının yanlış olduğunu göstermenin yanı sıra bir kayıt sistemi olmadığının da göstergesi. Bir günde üç tane test nasıl yapılabilir? Yani bunu anlamak gerçekten mümkün değil. Dolayısıyla sürecin iyi yönetilemediğinin bir bulgusu olarak görüyorum bu durumu. Kendisini takip eden hekimin de söylediği gibi bu kişi bir kronik akciğer hastası. Bu nedenle sürekli nefes darlığı var. Ve nefes darlığı şikayetiyle bir sağlık kuruluşuna gittiğinde ve yanına başka şikayetleri de eklediğinde elbette test yapılması için bir endikasyon var. Ama süreci iyi izleyen bir sistem olsa bu kadar sık test yaptırmasının önüne geçilebilir, bu kadar sık yaptırmasının kendisine bir yararının olmadığını anlatacak mekanizma da devreye girebilirdi. Bu süreci yönetemediğimizin bir göstergesi olarak görüyorum bu durumu.

mRNA aşılarıyla ilgili bir patent davası başladı. Moderna, mRNA üreten bir aşı şirketi olarak bir başka mRNA üreticisi olan Pfizer-BioNTech'e patent davası açtı. İddiası kendi fikrî mülkiyetini Pfizer-BioNTech'in gasp ettiği. 8 Mart 2022 sonrası için tazminat talep ediyor. Moderna'nın yaklaşımı ilginç. “Dünya açısından meşruiyet sağlamak için ve sosyal sorumluluk nedeniyle, acil durumların yaşandığı 8 Mart 2022 öncesi için tazminat istemiyorum ama sonrası için istiyorum,” dedi. Moderna sadece 2022 yılında bu aşıdan 10.4 milyar dolar ciro yaptı. Pfizer-BioNTech için bu rakam 22 milyar dolar. Biden'ın yaklaşımı da aynı Moderna gibi. Biden, “Dünyada aciliyet bitti. Bundan sonra test, aşı, ilaç gibi şeyleri Amerika Birleşik Devletleri’nin tasarrufunda almaya gerek yok. Bunları kâr amacı gütmeyen şirketlere bırakmak lazım.” diyor. Bu iki yaklaşımı birlikte okuduğumuzda artık devlet destekleriyle yürütülen ilaç, test ve aşı çalışmalarının da sonunun getirilmeye çalışıldığını ve sürecin ticari bir alana bırakılmak istendiğini düşünüyorum.

K.P.: İki noktayı vurgulayalım: Birincisi kâr amacı gütmeyen şirket diye bir kavram yok. Artık insanları kandırmaktan vazgeçsinler. İkincisi ise pandeminin etkisinin azaltıldığı algısıyla sağlık alanını yeniden küresel kapitalizm, sermaye birikimi ve kâr maksimizasyonu aracı hâline getirmek isteyen Biden’ın açıkçası beni şaşırtmadı. Amerika Birleşik Devletleri bu işin merkezindeki ülke. Umarım Amerikalılar buna direnirler. Çünkü dünyada sağlık eşitsizliğinin en yüksek düzeyde görüldüğü ülkelerden bir tanesi Amerika.

Yeni Pfizer ve Moderna aşılarının Omicron varyantına karşı güçlendirilmiş versiyonları Amerika Birleşik Devletleri'nde onaylandı. Omicron’a, özellikle BA4ve BA5'e ve eski SARS-CoV2 varyantlarına etki edecek mRNA aşıları Amerika'da onayı almış durumda. Umuyoruz ki Türkiye'de kısa sürede bu aşıları getirerek daha güçlü bir koruma kalkanı yaratabilmek için üstüne düşeni yapar. Şu dakikaya kadar Sağlık Bakanlığı'ndan bu konuda hiçbir açıklama yapılmadığı gibi Turkovac aşısının etkinlik sonuçları da ilân edilmiş değil. Aşı konusunda hâlâ ciddi sorunlarımız olduğu anlaşılıyor.

O.E.: 15 Ağustos'ta yayımlanan “İngiltere İşçi Sendikaları Kongresi Raporu”na dayanarak anlatacağım: Son günlerde Sağlık Bakanlığı'ndan çalışan hekimlere dair bir iyileştirme tarifleniyor ama ücret bazlı bir iyileştirme bu. Halbuki gündeme getirilmesi gereken çok daha farklı konular var. Bunlardan biri Covid-19’un meslek hastalığı olarak tariflenmesi. Uluslararası Çalışma Örgütü'ne göre 50’den fazla devlet Covid-19’u meslek hastalığı olarak tarifliyor. Dominik Cumhuriyeti ve Fransa’nın sağlık çalışanları için Covid-19’u meslek hastalığı olarak tariflediğini görüyoruz. Türkiye'de ise hâlâ illiyet bağı aranıyor. Türkiye'de bu konuya sadece ekonomik indirgemeci bir perspektiften bakmadan, sağlık çalışanlarının tümünü kapsayan eşitlikçi bir tanıma gidilmek zorunda olduğunu vurgulamak istiyorum.