Sakat Flanöz!, yok değil, Sakat Hezarfen!

Sakat Muhabbet
-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, kayakçı, tenisçi, dalgıç, dansçı, tiyatro oyunu yazmaya teşvik eden ve aktivist kimliğiyle öne çıkan hezarfen karakter Gülçin Erdiş ile bir araya geliyor.

""
Sakat Flanöz!, yok değil, Sakat Hezarfen!
 

Sakat Flanöz!, yok değil, Sakat Hezarfen!

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 7 Ağustos 2024 Çarşamba. Bu haftaki programı destekleyen Gülçin Erdiş’e teşekkür ederek başlamak istiyorum. Destekçimiz bu hafta Gülçin Erdiş. Peki konuğumuz kim derseniz, sizi hafif gülümsetecek bir bilgi olacak ama konuğumuz da Gülçin Erdiş. Gülçinciğim, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldin. Nasılsın, iyi misin?

Gülçin Erdiş: Hoş bulduk Alper, teşekkür ederim, iyiyim. Sen nasılsın?

A.T.A.: İyiyim ben de. Şimdi de Gülçinciğim dedim ama 52 program oldu ve 52 programdır ya hanım diyorum ya da isim söylüyorum, ilk defa böyle ‘cimli cumlu konuşuyorum, niye olduğunu da zaten dinlerken anlayacak dinleyicilerimiz. Gülçin ile benim çok eski yıllara dayanan bir dostluğumuz var, çok sevdiğim bir arkadaşım. O yüzden, dinleyenler çok fazla muhabbet gibi diye düşünecekler ama zaten bu da bir Sakat Muhabbet, onun da bir payı var bunda. Gülçin, sen dinlemişsindir programı daha önceden; Gülçin Erdiş kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunun da bilgisini verir misin bize?

Parapleji

G.E.: Alperciğim; Gülçin Erdiş, yarı akıllı, yarı deli birisidir. 1987'de yüksekten düşme sonucu tekerlekli sandalyeyle yaşamaya başlamıştır - tıbbi karşılığı paraplejidir. Onun dışında Gülçin bir baş belasıdır, ben öyle addediyorum kendimi. Türkiye’nin ilk engelli dalgıçlarındanım, ilk yamaç paraşütçüsüyüm ve ilk bedensel engelli kayakçısıyım. Robert Koleji öğrencileri hayatımı senaryo haline getirdi, iki sene üst üste oynadı. Farklı Bedenlerle Dans grubunun da…

A.T.A: Pardon, çok pardon. Senaryo dedin ve ardından ‘oynadı’ dedin. Tiyatro oyunu mu, film senaryosu mu? Onu bir netleştirelim mi?

G.E.: Tiyatro oyunu.

A.T.A.: Tamam, devam edelim. Araya girdim, pardon.

G.E.: Farklı Bedenlerle Dans grubunun dansçısıyım 23 yıldır ve kurucularındanım Tuğçe Tuna Hocamla birlikte. Tekerlekli Sandalye tenis oyuncusuydum, Milli Takım'a kadar yükseldim ama daha sonra sağlık nedenleriyle ara vermek ya da bitirmek zorunda kaldım. Şimdi hobi olarak devam ediyorum. Bir üniversitede çalışıyorum. Uzun yıllar bir çocuk yuvasında çalıştım, şimdi de gençlerle çalışıyorum. Çocuklar ve gençler benim yaşam damarım diyebilirim.

A.T.A.: Seni konuk edeceğim zaman düşündüm; ‘Ya’ dedim, ‘Biz Gülçin ile nerede tanıştık? Nasıl tanıştık?’ Hatırlayamadım, sana soracağım. Instagram’a fotoğraflarına da baktım neler yaptın diye. Ayhan Aktaş’ın Engelsiz programına da konuk olmuşsun, onu da bu sabah dinledim. Notlar almıştım ben zaten yaptığın işlerle alakalı, atladığım da olabilir. Sen mesela ‘bahçıvanlığı’ unuttun, ovnu da ben ekleyeyim. Bahçıvanlık da var yani ben çalıştım tabi dersime.

G.E.: Evet yani unuttuklarım illaki vardır.

A.T.A.: Biz nerede tanıştık seninle Gülçin, hatırlıyor musun? Ne yaptık, ne ettik? Çok eski olduğu kesin de 20 yıldan eskidir diye tahmin ediyorum.

G.E.: Çok çok eski. Engelliler.biz’de olabilir Alperciğim. Organizasyonlar yapıyordum, orada olabilir mi? Wattabe Şenlikleri’nde tanışmış olabilir miyiz?

A.T.A.: Olabilir, olabilir. Çünkü ben bir yerlere gittim, hayal meyal aklımda. Çünkü sanki her zaman tanışıyormuşuz gibi de geliyor bana. Bir yerde tanıştık da hep tanışıyorduk gibi geliyor yani.

G.E.: Çok çok eski olunca artık karıştı ortalık Alper.

A.T.A.: Şimdi asıl konumuza geleceğim müzikten sonra. Hemen arayı şimdi verelim. Müziği konuğa soruyoruz biz Gülçin, ben soruyorum daha doğrusu. Ne dinleyelim, içinden ne geçiyor?

G.E.: Hiç düşünmedim.

A.T.A.: Bilerek yapıyorum ben bu sürprizi, o anda, ilk aklına gelen olsun diye.

G.E.: Aklıma geldi şimdi hemen “Englishman in New York”.

A.T.A.: Sting’ten.

G.E.: Evet.

Sakat Flanöz!, yok değil, Sakat Hezarfen!

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğum benim çok sevdiğim eski bir arkadaşım Gülçin Erdiş. Gülçin’e sen kimsin, ne yaptın bugüne kadar dediğimde tek tek saydı, hatta arada unuttukları da oldu. Ben konuğu belirliyorum ama konuk gelsin konuşuruz ve olur bir şeyler şeklinde yapmıyorum programı. Program başlığını da düşünüyorum önceden yani bu konuğu alacağım ve bir başlığı olsun bölümün diyorum., Senin konuk olacağın programın başlığını da ne olur diye düşündüm ve dedim ki, ‘Sakat Flanöz’ olsun. Ben flanöz’i bir çok işe girmiş, çok farklı işlerde başarılı olmuş insan olarak zannediyordum, sözlüğe de baktım dün alakası yokmuş. Flanöz, başıboş, aylak gezen kadın demekmiş yani biraz seni de andırıyor ama burada başıboş, aylaklık derken flanözlük aslında iyi bir şey yani - bilerek, görerek gezmek demek, onu söyleyelim. Sonra benim aradığım şey neydi diye baktım ve o da Hezarfen imiş yani bir çok alana dahil olan, bir çok alanda yeterli donanımı olan kişi hezarfen demekmiş. Ben de başlığı şöyle yaptım bak; ‘Sakat Flanöz, yok değil, Sakat Hezarfen’. Yani kendi şaşırmamı ekledim, sonra öğrendiğim şeyi de ekledim ve başlığı da böyle verdim. 

Şimdi ben bu flanöz hanıma, bu hezarfen hanıma demin tek tek saydı ama onları ben de not olarak almıştım, onları konuşalım. Sen tenisten bahsettin, Dalmak Özgürlüktür belgeseli var, Ercan Tutal var, ismi de belirtelim, onları da analım. Kaş'ta galiba dalış yaptın ve sonra Mısır'a gitmişsiniz, Mısır'da dalış yapmışsınız. Onları dinledim bugün ben. Sonra kayak sporuna başlamışsın. Ben şimdi böyle madde madde veriyorum ama detayı senden alacağım. Bostan dedik. Kadıköy Bostanları’nda bir dönem kurayla sen ve yeğenin küçük bir yeri ektiniz, o var. Sonra Farklı Bedenlerle Dans, Tuğçe Tuna -  buradan onu da analım ve onu da konuk etme niyetim var benim eskiden beri biliyorsun. Sesimiz giderse Tuğçe Hanım'a, ‘sizi de bekleriz’ programa diyelim. Şimdi madde madde alalım, bu hezarfenin ilgilendiği alanlara tek tek girelim. 

Milli Tenisçi

G.E.: Tenis şöyle başladı; bir gün Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) Başkanı Yavuz Kocaömer beni bir gösteri maçına davet etti ve şöyle dedi, ‘Gülçin, Almanya'dan engelli tenisçiler gelecek, izlemek ister misin? Şu saatte şurada olur musun?’ ‘Tabi, seve seve, çok ilgimi çeker’ dedim ve gittim belirtilen saatte ENKA’ya. Tenis kortlarında iki tane tekerlekli sandalyeli tenis oynuyorlar. Tenisi zaten severim ama inanılmaz güzel oynuyorlardı, adamlar gösteri maçı yapıyorlardı.

A.T.A.: Sene kaçtı hatırlıyor musun? Tam olmasa bile kaç sene geçti takribi olarak?

G.E.: 2000'lerin başı.

A.T.A.: Bu arada Yavuz Kocaömer de Kasım 2022'de vefat etmişti. Yavuz Abi’ye rahmet dileyelim, Kasım ayında da denk getirebilirsem onu anacak bir şey var aklımda, onu da söyleyeyim ben.

G.E.: Sonra izledik maçı ve yemeğe geçtik. Maç yapan tekerlekli sandalyeli arkadaşlar da var, Yavuz Bey de var, Allah rahmet eylesin, ‘Tenis oynamak isteyen engelli arkadaş var mı?’ dedi. Bir tek ben el kaldırırım, orada o kadar engelli var ve bir tek ben el kaldırdım. ‘Kim antrenör olacak?’ dedim, antrenörler de vardı orad ve Taç Spor’dan İlker Berrak Hocamız, ‘Ben’ dedi, ‘Taç Spor’dayım’ diye ekledi. ‘Gülçin yakınsınız, tamam, İlker ile partner oldunuz’ dedi İlker Hocam. Haftanın üç günü bana normal sandalyem ile tenis dersleri verdi. Sonrasında hocam askere gitti ve ben o sırada bir kanser olayı yaşadım.

A.T A.: Geçmiş olsun.

Wimbledon Şampiyonu Pat Cash ile Gösteri Maçı

G.E.: Teşekkür ederim. Geçti gitti zaten, tedaviler bitti ve Cahit Hocama mesajlar yazıyorum, ‘Hocam ben tenise dönmek istiyorum, çok sıkıldım evde, yeter artık’ diye. Cahit Bey gazetecidir, dedi ki, ‘Dur Gülçin’. 21 Eylül’dü galiba, tam tarihi hatırlamıyorum ama Eylül gibi kalmış aklımda. ‘Pat gelecek, Suadiye'de sokak gösterisi yapacak’ dedi. Pat Cash ve ‘Hadi beraber yapın’ dedi. Düşünebiliyor musunuz, ben tenise dönüyorum ve Pat Cash ile gösteri maçı yapıyoruz.

A.T.A.: O dönemin Federer’i.

G.E.: Aynen öyle. Pat Cash ile ilk önce bir gösteri maçında bulunduk. Sonrasında Wimbledon'da ona şampiyonluğu getiren, uğurlu saydığı bandanasını bana hediye etti.

A.T.A.: Turkish Open, Antalya Open, İzmir Open’a gitmişsin ve Milli Takım'a seçilmişsin.

G.E.: Turkish Open ve Antalya Open hep Ankara'da birer hafta arayla olurdu. Onlara katıldım ve ondan sonraki İzmir Open’da da bana millilik verildi.

A.T.A.: Hadi tenis neyse Gülçin ama kayak ne alaka! Sen bir de kayak yapmışsın.

Alternatif Kamp, Dalmak Özgürlüktür ve Mısır

G.E.: Alternatif Kamp’ta Dalmak Özgürlüktür programına Ercan Tutal Hocamız da katılınca, Kaş’ta dalışlar yapınca - böyle bir hayal vardı, Mısır’da dalmak - biz sakatlar gidecektik Mısır’da dalacaktık. Hayali düşünebiliyor musun? Nasıl güzel, heyecanlı bir şey, Mısır'da biz o güzel balıklarla beraber, rengarenk, mis gibi bir denizde dalmak ne kadar güzel bir şey. Üç dört yıl bekledik, sponsor arayışı içerisindeydi Ercan Hoca. Sonra bir gün bana telefon geldi, ‘Gülçin gidiyoruz Mısır'a’ dedi. Tabi ben havalara uçtum hemen. Pasaportlar, şunlar bunlar falan derken ATV de bizim çekimlerimizi yaptı. Hatta ATV'den haber muhabiri Tarık Demirkan da tekerlekli sandalye kullanıcısı idi, o  da geldi bizimle. Evet, çekimler yapıldı. Mısır'ın Şarm El-Şeyh’e girmenin havuz çalışmalarını yapıyoruz. Görme engelli Ersoy arkadaşımız vardı, daha önce hiç suya girmemiş arkadaşlar için havuzda dalışlar yapıyorduk. O sırada kameraman ile fizik tedavi uzmanımız oturmuş sohbet ediyorlardı kendi aralarında ve diyorlardı ki, ‘Uludağ'a kayakçılar gelecek, yurt dışından engelli kayakçılar da gelecek. Türkiye'den de bir iki kişiyi kaydırmak istiyoruz. Nereden bulacağız bu kişileri?’ Ben de ikisinin arasına elimi şöyle bir uzattım, ‘Ben varım’ dedim. Öyle deyince ‘Gülçin, yanına bir kişiyi de bulabilir misin?’ dedi. ‘Bulurum benim gibi bir deliyi daha’ dedim ama bulamadım tabi - kimse kabul etmedi, cesaret edemedi. Neyse ben haber bekledim, ‘Gülçin, tamam’ dediler, ‘Haber bekle, çağıracağız seni’ dediler. 

Uludağ’da Kayak

G.E.: Bir gün evde bulaşık yıkıyorum, telefonum çaldı, açtım, ‘Gülçin, yarın hemen Uludağ'a gelmen lazım’ dediler. ‘Yarın sabah nasıl gelirim? Benim önce işimden izin almam lazım’ dedim. Neyse izni hallettim, otobüse atladım. Bursa'da beni karşıladılar, sonra da Uludağ'a gittik. Üç gün orada çalışma yaptı hatta Dilek Sabancı da oradaydı. Hoca, ‘Balans, balans, perfect perfect, balans, balans, perfect perfect’ derdi hep, kulakları çınlasın. Üç gün çalışma yaptık ve üçüncü günün sonunda arkamda Norveçli kayakçı Gerard’ın antrenörü ile kaymaya başladık. Aşağıdan sesler geliyor, böyle tepeden aşağı indikçe sesler duyulmaya başlandı, ‘Evet, Türkiye'de bir ilk gerçekleşiyor. Türkiye'den kayakçı Gülçin Erdiş, Türkiye'nin ilk bedensel engelli kayakçısı olarak geliyor şu anda bize doğru’. Ama nasıl böyle güzel yorumlar... Aşağıya bir indim, bir sürü gazeteci ama bir sürü. Oradan mikrofon uzanıyor, buradan mikrofon uzanıyor, işte birisi soru soruyor, bir daha soru sormak istiyor, öbürküler kızıyorlar ‘biz daha sormadık, sen bekle’ diye. O kadar güzeldi ki.

A.T.A.: Şimdi ben notlarıma bakıyorum; Tiyatro ve modern dans. O da mı var?

G.E.: Dediğim gibi, Robert Kolej öğrencileri benim hayatımı tiyatro senaryosu haline getirdi ve iki sene üst üste oynadılar.

A.T.A.: Tiyatro oyununa ilham oldun o zaman, onu öyle düzeltelim. Modern dans ve Tuğçe Tuna, onu alalım senden.

Farklı Bedenlerle Dans ve Tuğçe Ulugün Tuna

G.E.: 2000 yılındaydı. Ben, 2000 yılında aynı zamanda Norveç'e Uluslararası Lionsların kampına gittim. Kampta 15 ülkeden sakatlar vardı ve herkes kendi yeteneğini sergiliyordu. İtalyan ekip tekerlekli sandalyeyle dans gösterisi yaptı ve benim de çok hoşuma gitti. Ben de onlara eşlik etmeye çalıştım yani herkes eşlik etmeye çalıştı ama ben daha başarılı olmuşum. Dediler ki, ‘Lütfen Türkiye'ye gittiğinde de sen de orada bir dans grubu oluştur’. Ben de nasıl yaparım, nereden bulurum, kimi bulurum falan derken yeğenim Bilgi Üniversitesi'nde okuyordu. Orada Tuğçe Ulugün Tuna'nın Farklı Bedenlerle Dans Atölyesi’nin başlayacağı hakkında broşür bulmuş, hemen bana getirdi. Ben de ne yaptım ettim Tuğçe Ulugün Tuna'ya ulaştım ve ‘Ben de size dahil olmak istiyorum, benim de böyle bir düşüncem var, böyle bir olay yaşadım’ dedim. Tuğçe Hanım beni iş yerimde ziyaret etti, tanıştık. Sonradan Tuğçe şöyle demişti, ‘Dışarıya çıktığımda senin gibi birini tanıdığım için çok mutlu olmuştum, tüylerimi diken diken etmiştin’. Böylece beraber başladık. Tuğçe farklı bedenli arkadaşlar buluyordu, ben farklı bedenli arkadaşlar. Aradık, bulduk ve farklı bedenlerle dans grubunu oluşturduk.

A.T.A.: Farklı beden sadece sakatlar mı, başka bir şeyi de kapsıyor mu? Farklı beden denince sakatı mı anlamak lazım yoksa anlamı daha mı geniş?

G.E.: Hayır, son derece farklı.

A.T.A.: Kilolu olabilir, ne bileyim kısa boylu olabilir.

G.E.: Kilolu.

A.T.A.: Olabilir, her şey olabilir.

G.E.: Bir kolu olmayabilir, bacakları olmayabilir, görmüyor olabilir, işitmiyor olabilir...

A.T.A.: İşte bunlar hep sakatlıklar zaten, Yani şişman da olabilir demek istiyorum yani onu belirteyim. Normal dediğimiz beden, tırnak içinde ‘normal’ diyoruz tabii, normal bedenin dışında olanlarla dans aslında.

G.E.: Farklı bedenler, zaten adı üstünde.

A.T.A.: Evet çünkü o sahnenin, tiyatronun, televizyonun bize gösterdiği bu ideal beden mitini kırmak amaçlı belki de bir şey yapıyor Tuğçe Hanım.

G.E.: Olabilir, bu da var tabii ki.

A.T.A.: Kadıköy Bostanı’na gelelim. Orada da yeğenin işin içinde. Aynı yeğen mi bu arada?

G.E.: Evet, aynı yeğenim. Zaten o benim arkadaşımdır aynı zamanda.

A.T.A.: İsmini de analım burada o zaman yeğeninin, ismi nedir?

G.E.: Deniz. Kendisi de sanatçıdır.

Kadıköy Bostanları’nda Sakat Bir Bahçıvan

A.T.A.: Deniz'e de buradan selam gönderelim. Kadıköy'de bostan yeri kurayla seçiliyor, sonra siz başvuruyorsunuz. Bu arada Leyla Hanım’ı, Kadıköy Park Bahçeler Müdürü’nü ben almıştım daha önce. Caretta Ekolojik Ahval yapıyordum ben Kültürhane’de. Bir YouTube programı ve seni de oraya konuk almıştım hatırlarsın zaten. Hatta seni konuk alınca Kadıköy Belediyesi de ‘Böyle biri var’ diyerek seni videoya çekmişti, bir kısa film de hazırlamışlardı. Böyle bir şey de var yani benim de böyle bir payım olmuştu. Gittin Belediye’ye ve dedin ki sen - bu arada dinleyenler Alper, bırak da biraz Gülçin konuşsun, sen araya girme diyeceklerdir bana - ulaşamıyorsun o bostanın yerine, ‘Ben ulaşamıyorum diye bilgi veriyorsun’ ve Kadıköy Belediyesi sana özel bir rampa yapıyor değil mi? Onu anlatalım, çok güzel hikaye o.

G.E.: Evet, yeğenim Deniz’in daha önce bir bostanı vardı. Sonra çekilişler yapılınca, ‘Teyze sen de katıl, belki sana da çıkar’ dedi. Nitekim bana da kurada bostan yeri çıktı ama bostan yerime gittiğimde bir baktım ki bana uygun değil, tam tarlanın ortasında bir yer, mekanın ortasında bir yer - bostanların araları o kadar dar ki geçemiyorum oraya.

A.T.A.: Sandalyen sığmıyor, onu söyleyelim.

G.E.: Evet, sandalyem sığmıyor. Sonra ben de X’den ‘Geçemiyorum, bostanıma ulaşamıyorum’ dedim.

A.T.A.: Belediyeyi etiketleyip bunu paylaştın daha doğrusu.

G.E.: Paylaştım ve hemen döndüler bana, sağolsunlar. Leyla Hanım da çok büyük destek verdi, kulakları çınlasın.

A.T.A.:Leyla Terzi bu arada.

G.E.: Avrupa'da olduğu gibi ki sonradan Avrupa'da gördüm ben, bunlara çok denk geldim - ayaklı masa şeklinde, altına rahatlıkla girebileceğim şekilde yaklaşık bir buçuk metreye bir metre ölçülerinde bir bostan alanı yapıldı bana. Kendi domatesimi yedim,  kendi salatalığımı, patlıcanımı, biberimi, çileğimi yedim. Çok güzeldi.

Zaferle Sonuçlanan Üç Yıllık Engelli Park Yeri Serüveni

A.T.A.: Nasıl bir his diyecektim, sen söyledin zaten ‘Çok güzeldi’ diye. Ben bugün Instagram’a baktım, senin hesabından bir geriye doğru gittim ve bir fotoğraf gördüm. ‘Üç sene çalışıp sonunda otoparkım’ oldu demişsin, o nedir peki?

G.E.: Evet, 2006 yılından beri araba sahibiyim ve otopark için hep çok kavga verdim, çok uğraşlar verdim. Bu siteye de geleli beş yılım bitti. Ama bir türlü park yeri bulamıyorum, çok kalabalık. Dışarıya park etsem beni kim indirecek. Hiç değilse site içerisinde arkadaşım var beni indirebilecek. En sonunda yönetici abilerimizden, Haluk Abi kulakları çınlasın, ‘Gülçin, gel yapalım sana otopark yeri. Nereyi istiyorsun?’ dedi. Tespit ettik, orası olur, yok orası olmaz şurası falan derken en uygun yeri bulduk. O resimde de gördüğün gibi harika bir otopark yeri yapıldı.

A.T.A.: Çizim yapmışlar, tekerlekli sandalye için mavi renge de boyamışlar. Orasının Gülçin Erdiş’e özel olduğu belli olan bir otopark olmuş. Hala kullanıyorsun o otoparkı değil mi?

G. E.: Evet, hala kullanıyorum.

A.T.A.: Çok güzel. Gülçin, programımızın sonuna geldik. Bu hafta Gülçin Erdiş idi konuğum. Ben program başlığına, ‘Sakat Flanöz, yok değil, Sakat Hezarfen’ demiştim. Önce bu başlığı duyanlar, en başta dinleyenler ‘Nedir bu?’ demişlerdir ama dinlerken sakat kayakçı, sakat tenisçi, sakat dalgıç, sakat dansçı, sakat tiyatro oyunu yazmaya teşvik eden kişi, aktivist ile böyle şeylerle hezarfen olduğunu herhalde artık anlamışlardır, benim bu ismi boşuna vermediğimi de hissetmişlerdir diyorum. Çok sağol konuk olduğun için Gülçin. Son olarak neler söylemek istersin Sakat Muhabbet’te Açık Radyo dinleyicilerine?

G.E.: Mücadele etmekten hiç vazgeçmeyeceğiz. Aykırı, üretken ve paylaşımcı olmaya devam edeceğiz.

‘Dünyanın Bütün Sakatları Eğleşin’

A.T.A.: Çok sağol Gülçin. Destekçimiz de bu hafta Gülçin Erdiş idi, bu da çok iyi bir tesadüf oldu. Şimdi biz tabi bayağı önceden yaptık bu kaydı. Biz bu programı 7 Ağustos’ta yayınlayacağız ama bugün 19 Temmuz Cuma. Bu dinlendiği zaman ben de yeni bir Sakat Muhabbet’ten türeyen bir şey yapacağım, bunu paylaşayım. Bu olmuş olacak aslında program yayınladığı sırada ama şu anda biz kaydı yaparken gerçekleşmediği için böyle söylüyorum, seninle de paylaşırım bunu. 1 Ağustos’ta Yeşil Kamp’ta, Assos’da, Sincap Kamp’ta tek kişilik bir oyun sahneleyeceğim ben sakatlığa dair.

G.E.: Ne kadar güzel!

A.T.A.: Stand up komedi olacak ama stand up olamayacağım için ben ‘Sit Down (Bazı Bazı) Remedy Show’ olarak koydum ismini. ’Remedy’ şifa demek, bazı bazı da değnek kullandığım için arada kalkarım ayağa gezerim diye öyle yaptım. Programlara başlarken programın sloganını söylüyorum ama bir bitirişim yoktu ve geçen programda bunun ilkini yaptık. Marx'ın bir sözü vardır, Dünyanın bütün işçileri birleşin!! Onu ben sakatlığa uyarladım ve artık böyle bitiriyoruz programları; ‘Dünyanın tüm sakatları eğleşin!’ diyorum ve bu şekilde sonlandırıyorum. İyi mi, hoşuna gitti mi bilmiyorum yalnız.

G.E: Harika.

A.T.A.: Sakat Muhabbet’te bir daha ki hafta görüşmek üzere hoşça kalın.