Çetin Ceviz’in Açık Radyo serüveni

-
Aa
+
a
a
a

58. yayın döneminin ilk programında yerine taşındığı Çetin Ceviz’i ağırlayan Sakat Muhabbet, keyifli bir devir teslim mahiyetinde hem Açık Radyo serüvenini hem de otizmi konuşuyor.

""
Çetin Ceviz’in Açık Radyo serüveni
 

Çetin Ceviz’in Açık Radyo serüveni

podcast servisi: iTunes / RSS

Deniz Yazgan Şenay: Merhaba 90 5.0 Açık Radyo’dayız, ben Deniz Yazgan Şenay. Bugün 1 Kasım 2023 Çarşamba. Kainatın tüm nöroçeşitlerine açık Çetin Ceviz’de yeniden bir aradayız.

Alper Tolga Akkuş: Pardon! Deniz Hanım. Bir yanlışlık mı oldu? Siz ara vermiştiniz. Sonra sizin yerinize ‘Sakat Muhabbet’ olarak beni almışlardı. Ama ne oldu.?.. Bir saniye. Şimdi ben şaşırdım yani. Nazlı Hanım yanlış mı bilgi verdi bize? Ne oldu?

D.Y.Ş.: Ayrılamıyorum, bırakamıyorum.

A.T.A.: Tabi hoş bir süpriz yaptık biz aslında dinleyicilerimize. Ben Alper Tolga Akkuş, Sakat Muhabbet programından. Sakat Muhabbet’in günü ve haftası değişti bu yayın döneminde. Çetin Ceviz de bir ara verdi. Ben de Deniz Hanım’a - sağolsun - dedim ki, ‘Böyle başlasak nasıl olur sizin için?’ O da sağolsun, yüce gönüllülük gösterdi. Hoş geldiniz. 

D.Y.Ş.: Hoş bulduk. Çok teşekkür ederim.

A.T.A.: Bu hafta Sakat Muhabbet’in 26.; Çetin Cevizin 92. mi olacaktı eğer yayında olsaydı?

D.Y.Ş.: Evet.

A.T.A.: Yani aslında Sakat Muhabbet’in içinde bir şey Çetin Ceviz. Yine burada da beraberiz yani o değişmiyor tabi. Çok da keyifli oldu. Programın başında iken ben şunu söyleyeyim; ben, Açık Radyo dinlediğini bildiğim, programcı olduğunu bildiğim kişilere ‘hanım-bey’ diyemiyorum. Size ‘Deniz’ desem, siz bana ‘Alper’ deseniz uygun olur mu, olmaz mı sorayım da önce?

D.Y.Ş.: Tabii ki.

A.T.A.: Bazı insanlar da çünkü rahatsız oluyorlar. Tamam, ‘Deniz’ diyorum o zaman. Çünkü ben konuştuğum kişinin Açık Radyo ile ilişkisi varsa artık o kişiyi ben tanıyorum diye kendimi peşinen kabul ediyorum. Şimdiye kadar bunun aksi bir şey olmadı. Zaten aşağı yukarı ne yaptığımızı, ne ettiğimizi biliyoruz tanışmasak bile sizinle. O yüzden de ‘Deniz - Alper’ şeklinde devam edelim. Tekrar teşekkür ediyorum. 

Ben de kendi girişimi yapayım, siz yaptınız kendi girişinizi; Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalefetine hoş geldiniz. Zaten tarihi Deniz Hanım iletti. 

Bu arada bu haftaki programı destekleyen Ali Toker’e ben teşekkür edeyim. Ama şöyle bir detay da var. Benim programım Salı günleri 16:00’daydı. Yani şu andaki Ali Toker yeni dönemin aslında destekçisi. Aslında Çetin Ceviz’i destekleyen birisi Ali Toker. Onu söyleyeyim size. Çünkü ben yeni isimleri de aldım Nazlı Hanım’dan. Sakat Muhabbet’e destek veren kişiyi de atlamayalım. O da Halil Elçioğlu olacaktı ama 7 Kasım'da olacaktı eski tarih olsaydı. Onları da ben kul hakkı değil de dinleyici hakkı yememek için isimlerini söylemek istiyorum burada, onu da ifade edeyim. 

Evet Deniz Hanım, bu hafta Çetin Ceviz’in; 4 yıl olmuş siz başlayalı. Kasım 2019, ben de Kasım 2022’de başlamıştım. Bizim dönemler aynı, Kasım ayı. Dört yıl Çetin Ceviz’i sundunuz, hazırladınız. Ben bugün açtım Spotify’ı, tüm bölümler de orada var zaten. İlk bölümü telefonumdan da bir ses kaydı aldım. Sizin ilk yayınınız, ilk heyecanınızı bir dinleyelim. Hatta siz görüyorsunuz telefonumu elime aldığımı zaten. 

D.Y.Ş.: Eyvah!

A.T.A.: Onu bir dinleyelim, öyle başlayalım programımıza. Çetin Ceviz’in 6 Kasım 2019'daki ilk kaydı, ilk cümleleri bunlar;

Çetin Ceviz, otizme yönelik toplumsal savunma. Hazırlayan ve sunan Deniz Yazgan.

Merhaba, 94.9 Açık Radyo’dayız. Bugün 6 Kasım 2019. Otizmi ve otizme yönelik toplumsal savunmayı uzmanlar, empatlar ve merak edenlerle tartışacağımız Çetin Ceviz serisinin ilk programındayız bugün. Neslimden beklenen tez canlılıkla ilk programımı canlı yapmaya karar verdim. Bu nedenle özellikle sert ünsüzlerdeki telaffuz hatalarım için şimdiden herkesten af diliyorum. İsmim Deniz Yazgan. Otizmle 2003 senesinin Eylül ayında tanıştım. Bu tanışıklığım kardeşime koyulan otizm teşhisi ile oldu.

A.T.A.: Bu kadar bir kayıt aldım dinleyiciler de bir hatırlasın diye.

D.Y.Ş.: Yani ne kadar heyecanlıyım, Ölmek üzereyim heyecandan Alper farkında mısın sesimden? ‘Ya, ya’ yapıp durmuşum bütün program boyunca.

A.T.A.: Yeni bir program. Annen de zaten Açık Radyo’da yıllardır Hukuk Güvenliği programını hazırlayıp sunuyor, onu da söyleyelim buradan. Açık Radyo’ya doğdun aslında belki de sen.

D.Y.Ş.: Gibi oldu.

Kasım 2019’dan Kasım 2023’e

A.T.A.: Böyle bir hatırlatma yaptık. Sana da sürpriz yaptık aslında. Nasıl şimdi? Dört sene sonra bugün o güne dönünce neler değişti hayatında Açık Radyo ve Çetin Ceviz ile beraber? 

D.Y.Ş.: İnsanın sesinin kaydedilmesi, bir kayıt bırakması aslında kendisinden daha farklı insanlar yaratmasına da neden oluyor. Ben şu anda o kızı farklı bir insanmışcasına ve o heyecanında farklı bir heyecan bulurken dinliyorum. Otizmi tanımlamaktaki halim, otistik kişiye seslenme halimdeki değişiklikler ilk gözüme çarpanlar. Ama yine de o kızı da üç haftalık avukatken, kendini bir insan hakları meraklısı olarak tanıtma cesaretinde bulunan küçük bir kızı dinlermiş gibi yaklaşıyorum. Onun medeni cesareti dolayısıyla da biraz tebrik ederken buluyorum kendimi. Ama gerçekten neslimden beklenen bir içgüdüyle ve ‘Aman ya canlı yaparız ne olacak!’ diyerek programa gidişimi şu an hayretlerle karşılıyorum. Yani o kızı on defa Kumbaracılar Yokuşu’nda, Koltukçular Çıkmazı’na girerken durdururum şu anda ‘Delirdin mi, niye acaba istiyorsun bu kadar canlı yapmayı?’ diye.

O dört sene içerisinde çok çok şey değişti. İnsan haklarına bakış açım, otistik haklarına, engelli haklarına, sakat haklarına bakış açım birden fazla kez değişti. Engelliliğin nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin bir söz hakkına sahip olduğuma yönelik iddiamı kaybettim öncelikle ve bu kaybı verdiğimden dolayı da çok mutluyum. Öznelere mikrofon uzatmaktansa öznelerin kendi platformunu yaratması ve mikrofonları da bu bağlamda ne zaman almak isteyip ne zaman almak istemediklerini kendilerinin karar vermeleri gerektiğini fark ettiğim bir dört yıl olarak tanımlıyorum bu dört yılı. Bu dört yılda kayıt halinde yaşamaya ve öz eleştirilerimi de her daim program içerisinde verdiğimden dolayı çok çok mutluyum aslında.

A.T.A.: İyi ki de yapmışsın. Ben Açık Radyo’yu 20 yıldır dinliyorum. Hep benim için sakatlara dair bir program yoktu gibiydi senden önce ya da benim kulağıma çalınmadı diyeyim. İlk duyduğumda çok mutlu olmuştum yani bir tane var demiştim. Çünkü Sakat Muhabbet için aklımda öyle bir fikir de yoktu tabii. Ömer Madra’yı, Ömer Abi’yi biliyorsun, yani sen ne önersen, ‘Hadi, hadi, hadi’ diyen bir insan Ömer Abi.

D.Y.Ş.: Evet.

A.T.A.: O zaten seni o şekilde yönlendiriyor. Bu program 1 Kasım’da yayınlanacak, 8 Kasım 2022'de de ben başlamıştım. Benim de birinci yıl dönümüm aslında olacak.

Aslında önce programa konuklarıma, ‘Sen kimsin, ne yaparsın?’ diye başlıyorum. Onu atladık biraz sürpriz giriş olduğu için ama şimdi yapalım. Deniz Yazgan Şenay kimdir, ne yapar? Sakat haklarıyla ilişkisi ne bağlamdadır? Biraz özet verdin ama şimdi de yeri gelmişken alalım istersen senden.

D.Y.Ş.: Programın aslında ilk saniyelerinde bir otistik yakını olduğumu söylemişim bundan dört sene önce de. Ama üzerinden dört sene geçti ve mesleğimde de artık beşinci yılıma giriyorum. İstanbul Barosu'nda Engelli Hakları Merkezi’nde Genel Sekreterlik görevim, önceki dönemde de Yürütme Kurulu üyeliği görevini üstlenmiştim. Ben yoğunlukla nöroçeşitli ve engelli hakları alanında mesleğini sürdüren bir avukatım artık. Bu bağlamda özellikle ceza hukuku alanında çalıştığım için ceza muhakemesinin sujesi dediğimiz yani taraflarından biri olan -bu bir fail de olabilir, mağdur da olabilir- engelli kişilerin, nöroçeşitli kişilerin haklarını savunmaya gayret ettiğim bir meslek yaşamı sürdürüyorum. Aynı zamanda kendime hayırlı uğurlu olsun diyorum. Doktora konum artık onaylandı; ‘Karşılaştırmalı Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı’ konusuyla, akıl hastalığı başlığıyla bir doktora tezi de yazdığım için naçizane alanda; özellikle ceza hukuku bakımından akıl hastalığı olarak yanlış tanımlanagelen her daim. Akıl hastalığı önceden de ruhi zaaf denerek yanlış tanımlanmıştır. Akıl hastalığı olarak bir çatıda derme çatma düzenlenmiş ve her daim ilk sarsıntıda altında topladığı kişilerin üzerine yıkılan bir kavram olan akıl hastalığı kavramını farklı hukuk düzenleri üzerinden araştıran, merak eden biri olarak tanımlayabilirim kendimi artık.

A.T.A.: Hangi üniversitede doktora?

D.Y.Ş.: Bahçeşehir Üniversitesi'nde. 

A.T.A.: Daha yeni başladın sanırım. Bu uzun soluklu bir şey olacak doktora olacağı için herhalde.

D.Y.Ş.: Derslerimi bitirdim, yeterliliğimi vermeyi umuyorum. Bilerek de programda artık kayıt altına girsin de kendimi zorunda hissedeyim diye söylüyorum Alper bunu. Kulak misafirlerine ayıp olur, elalem ne der diyerek şu tezi yazıyorum diye.

A.T.A.: Sonra sana derler, ‘Bak burada sesli kaydın var.’ 

D.Y.Ş.: Aynen öyle. 

A.T.A.: Avukatsın. Hukuk’ta daha da geçerli şeyler ya bunlar, sesli kayıt olması var.

D.Y.Ş.: Aynen öyle. 


A.T.A.: İki bölüm önce bir doktora öğrencisini konuk almıştım. O da ‘feminizm ve sakatlık’ çalışıyordu. Sakatlıkla alakalı böyle şeyler çok hoşuma gidiyor benim. Senin programın, benim programım, bir şeyler değişiyor işte. Biz bunu yapıyoruz diye birileri doktoraya başlıyor belki de. Doktorayı yapan o arkadaş Ekin Hanım, Sakat Muhabbet’i görmüş ve bir sene boyunca dinlemiş çünkü biz hep onu diyoruz; gündeme getirmek. Hep diyoruz ya hiç gündemde değiliz, olmamız için de konuşmamız gerekiyor. Konuşma durumunda olanlar tabi, herkes bu şansa sahip değil maalesef, onu da söylemek lazım. 

Açık Radyo’da Çetin Ceviz’i, dört yılı bir anlatmanı rica etsem. İlk başlarken yani nasıl fikir doğdu? Annen mi dedi? Ceviz Otizm Derneği de var, kardeşinden de bahsettin. Neydi kafandakiler? Sonra süreçte nasıl gelişti? Sen demin dedin, ‘Artık özne olanlar bu işi ele alsın gibi bir yere geldim’, ona gelme sürecini nasıl özetlersin bu dört yılı?

D.Y.Ş.: Açık Radyo’da o veya bu şekilde zaman geçirdiğim için daha tahmin edilebilir isimlerden ziyade artık senin program komşun olan Gürhan Ertür ile yani Altın Saatler’in değerli yöneticisi, değerli oluşturucusu Gürhan Bey'in önerisiyle aslında otizm alanında bir program yapma fikri ortaya çıkmıştı. Ceviz Otizm Araştırmaları ve Toplumsal Savunma Derneği, 2015 yılında kurulmuş bir dernektir ve özellikle 2019 yılına kadar yerel çalışmalar yapmıştı. Örneğin bağlı bulunduğumuz merkezimizin bulunduğu Sarıyer ilçesinde nöroçeşitli bir çocuğun okula yazdırılmaması, Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi (OÇEM) sınıfının olmaması gibi yerel sorunlara yerel çözümler üretmek adına devam eden bir dernek iken artık kendimizi daha iyi hissettiğimiz bir dönemde -ki bu da çoğunlukla arkadaşlarımızın, üye arkadaşlarımızın da üniversiteden mezun olmasına geliyor yani 2017 - 2018 yıllarından sonra- evet, biz belli bazı konularda artık daha dört başı mamur bilgilere sahibiz ve biz bu alanda bir şey yapabiliriz, en azından deneyebiliriz diyerek ulusal çalışmalarımıza başladığımızda bu gerçekten çok büyük bir ses getirmişti. Ceviz Otizm Araştırmaları ve Toplumsal Savunma Derneği'nin blogları, yaptığı çalışmalar, yeni ve daha genç bir bakış açısıyla otizme yönelik bir algı geliştirmesi ve toplumsal savunma ilkeleriyle yani suçun ve suçlunun değil, insanların yaptıkları eylemlerden önce verdikleri sinyallere önem veren Filipo Gramatica Sistemi’nin benimsenmesi gerektiği, insanların kendileri oldukları için, daha doğrusu yalnızca kendileri oldukları için suçlanmamaları gerektiğine ilişkin öğreti üzerinden engelliyi tartışmamız bir ses getirmişti ve hayatımda her daim bambaşka bir yeri olacak. Sevgili Gürhan Ertür de, ‘Ya Deniz bir program yapmayı düşünmez misin?’ dediğinde, ‘E düşüneyim’ diyerek başlamıştım yola aslında ve bu şekilde devamı geldi sürecin.

A.T.A.: Şimdi ortalara bir yere geldik programda. Hep müzik çalıyoruz Sakat Muhabbet’te biz. Sen bir şey seçtin mi düşündün mü. Ne dinleyelim?

D.Y.Ş.: Aslında ben son programda bizim programın cingılının olduğu albümden ‘Elveda’ isimli ‘Ayo’ isimli bir şarkıyla yapmıştım. Bugün büyük ihtimalle Queen’den bir parçayla devam etmek isterim çünkü ilk programda Queen çalmıştım.

A.T.A.: Hangisi olsun?

D.Y.Ş.: ‘Don't Stop Me Now’ ile başlayalım. Madem bu programın devir teslimindeyiz, durdurmasınlar bizi.

Ceviz ile Otizm ilişkisi

A.T.A.: Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta yeni yerimizdeyiz. Aslında devre mülk denir ya, radyoda da devre zaman gibi oluyor aslında. Biz iki haftada bir yarım saati işgal ediyoruz. Şunu sorayım; Çetin Ceviz, yani Ceviz ismi. Cevizin yani nöroçeşitlilikle, otizmle bir bağı var mı? Ceviz Otizm Derneği, Çetin Ceviz programı. Ben hep merak ediyordum. Geçen hafta bir arkadaşımla konuşuyordum. Biz, ‘Ceviz beyine benzer, o da beyinle ilgilidir’ gibi bir çıkarım yaptık kendi kendimize. Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum ama onun bir hikayesi var mıdır?

D.Y.Ş.: Aslında çok doğru. Ben Bilgi Üniversitesi'nde Hukuk ve Psikoloji çift anadal programından mezun olmuştum ve bizim bütün 101 derslerimizde, psikolojide insan zihnine olan merakın antik zamanlarda bir insanın bir yardan düşmesi ve hayatını maalesef ki kaybetmesi fakat düşüş açısından dolayı beyninin açığa çıkması ve beyine bakan kişinin de, ‘Tıpkı bir cevize benziyor’ demesiyle insan zihnine ve daha doğrusu nörolojik yapılanmaya dair ilk teşbihin, ilk benzetmenin bir cevizden ilerlediğini öğrenmiştik. Bu çoğunlukla sınavda çıkmayacak diye okunmayan yerden ders kitaplarının. Genellikle insan zihnine dair bir ceviz benzetmesinin var olduğu her daim kitaplarda geçerdi. Artık 10 yıl oluyor galiba, bundan 10 yıl önce bir aile dostumuzla olan toplantımızda, bir botanik uzmanıyla bir ceviz ağacının yanından geçerken -ki aklımızda artık bir dernek oluşturma ve bir isim koyma, bu derneği nasıl isimlendireceğimizi düşünme yolculuğunda iken- durduk yere arkadaşımız bize şöyle dedi, ‘Biliyor musunuz, cevizler parmak izi gibidir. Hiçbiri birbirine benzemez.’ Bunu dediğinde, cevizin dış kabuğunun tıpkı insanlar gibi ve nöroçeşitlilik dediğimiz aslında her insana özgü bir beyin yapılanmasından da söz ettiğimiz için, nörolojik farklılık da olduğu gibi ve insan haklarına, insan onuruna da damgasını vuran bu özgünlük biriciklik kavramını en iyi anlatacak nesnenin ceviz olacağına kanaat getirdik ve biraz da bu ‘Çetin Ceviz’ kavramını da maalesef engelleri ve özellikle zihinsel farklılığı olan, nörolojik farklılığı olan nöroçeşitliliği olan insanları veya maalesef, ‘O engelli gibi değil yani sakat gibi değil’ deme cüretini gösterdiği yerlerde insanları bu normalleştirme çabasını bir tepki olarak Çetin Ceviz demiştim ben programın ismine. ‘Tough nut the crack’ meselesi yani ‘bu kırılması zor bir ceviz’, ‘bu çetin bir ceviz’ gibi. Çünkü siz hiçbir insanı yalnızca kendi ağzınızın tadı bozulmasın diye yamuk kabul edip düzeltmeye, yanlış kabul edip doğrulaştırmaya çabalayamazsınız algısıyla aslında Çetin Ceviz koymuştum programın adını.

A.T.A.: Her ceviz biricikmiş ya aslında her zihin de biricik. Ona da değiniyor aslında bir şekilde.

D.Y.Ş.: Kesinlikle, aynen öyle.

Dizilerde Otizm Temsiliyeti: ‘Özel’ mi ‘Engelli' mi?


A.T.A.: Şunu söyleyeyim, bilmiyorum Kanal D'de seyrettin mi, ‘Dönence’ diye bir dizi oynadı otizmle ilgili, izledin mi bilmiyorum? Ben İrem Afşin'in yazısını okumuştum Gazete Oksijen’de, öyle başladım Sakat Muhabbet’e de konu yapar mıyım diye. Orada, o dizide iki farklı otizmli birey var ve filmde genelde yalnız otizmli bireylerin aileleri bunu kullanıyordu filmde; ‘Bizim çocuğumuz özel.’ Yani sanki sakat, engelli ile otizmli iki farklı şey mi? Ben öyle algıladım filmde ama doğru mu, yanlış mı algıladım onu çözemedim. Bir bölümde hatta böyle ben kızdım hatta içimden yani, ‘Onu mu diyorlar acaba?’ diye. Sonra onun üstüne gitmediler çünkü sakat bir karakter de vardı filmde. ‘Ayağa kalkamıyorum sakatlığımdan’ diye bir şeyler geçiyordu filmde. Onu sana sorayım yani sen bu işi bildiğin için. Otizm bir sakatlık çeşidi midir? Değilse neden, öyleyse neden diye sormuş olayım sana?

D.Y.Ş.: Diziyi ben de yalnızca gözlemleyebilmek adına birkaç bölüm izledim ve maalesef yerli diziler yersiz uzun olduğu için yaklaşık üç saat boyunca devam eden dizileri izlemek gerçekten çok güçleşiyor benim adıma. Bu bağlamda belki şunu söyleyebilirim; yakın zamanda, ‘Mucize Doktor’ dizisiyle beraber otizm aslında ilgi çekici bir hale getirilmeye gayret edildi yani zaten sen de farkındasındır. Eğer bir engelliden söz edilecekse o engelli ‘mucize’dir. Neredeyse bütün filmler; Mahsun Kırmızıgül'ün galiba 10 tane filmi falan oldu bir engelliyi mucize olarak tanımlamak istediği. Ya mucizedir o kişi, ya şahanedir, ya mükemmeldir, ya da öyle kötü anlar yaşar ki ona yalnızca acıyabiliriz. Yani bu kadar uçları yaşaması gereken, uçlardan başka bir yerde de bulundurulamayan bir engelli tahayyülünün, sakat tahayyülünün olduğunun öfkeyle farkındayım aslında ben de. Buna gerçekten büyük bir öfke duyuyorum. Çünkü, hatta bununla ilgili Çetin Ceviz’de de bir otistik kişinin, sakat kişinin aleladeliği üzerine bir program yapmıştık. Edebiyat içerisinde bulunabilecek bir otistik, -ki Fleur Jaeggy’nin XX’in Erkek Kardeşiyim kitabında çok güzel çıktılarını bulabiliriz- alelade bir otistik, alelade bir sakat kişinin anlatımının neden mümkün olabileceğini orada çok sade bir şekilde görebiliyorduk.



Bence otizm bir engeldir. Otistik kişi sosyal bağlamlarda engel sahibi olabileceği gibi, özellikle duyusal hassasiyetler, yani tipik bir kişi için dizayn edilmiş, toplumda yüksek kabul edilmeyen, yüksek kabul edilse bile tolere edilmesi gereken sesler, görüntüler, kokular üzerinden yoğun bir yüklenme yaşayabilir. Farklı alanlarda sözel olmama yani konuşmama ile karşılaştığımızda Türk Ceza Kanunu’nun yine maalesef geride kalmış bir anlatımla ‘dilsiz’ dediği kişiden bahsediyorsak, -sağır dilsizlik diye bir 34. madde, 33. madde vardır çünkü- bu bağlamda bir kişiden söz ediyorsak, evet, burada bir engellilik olduğunu söyleyebiliriz. Ama Türkiye'de engellilik maalesef tıbbi model bağlamında anlatıldığı için, ‘Engellilik raporu var mı yok mu’ üzerinden bir değerlendirilme yapıldığını görüyoruz ve engellilik raporuna sahip olmanın da, özellikle nörolojik engellilere sahip olmanın, örneğin kurumsal bir yerde çalışamama, örneğin sosyal vaziyette kabullenememe gibi sorunlarla karşı karşıya da bıraktığını gördüğümüz için birçok arkadaşımız ya çocukluk zamanında aldığı teşhisleri, -raporları anlamında söylüyorum- bunu geçmişlerine gömmek için çok büyük çaba sarf ediyorlar veya tam tersine gerçekten desteğe ihtiyaçları varken de doktorlar geçmiş zamanda damgalanmasın diye o kişiye çocuk yaşındayken rapor vermediği için yaşam boyu gereksinim duyduğu destekten mahrum kalabiliyorlar. O yüzden, bence engelliliğin konusu ,sakatlık bağlamında değerlendirilebilecek bir konu otizm ve bununla beraber özellik olarak, bunu özel gereksinimlilik olarak tanımlamanın da maalesef onu romantize etme hali olarak yorumlandığını görüyorum. ‘O engelli değil, özel’ dendiğinde aslına bakarsak ailelerin, ebeveynlerin kendi yaralarının ufunetini almaya gayret ettiğini görüyorum. Çocuklarının sakat olduğunu, engelli olduğunu o veya bu şekilde kabul etmemek isteyen ve bu alanda uzman kişilerce de olmadığına ilişkin telkinler alan, ‘Ha sakın sakın engelli demeyin çocuğunuza. Vallahi hiç kimse yüzüne bakmaz’ diye korkutularak, çok büyük derecede korkutulan insanların adeta sayıklar gibi o ‘özel’ kelimesini kullanmasının, engelli kişiyle, sakat kişiyle ilgili değil, yakınıyla yani kotanjantı ile ilgili bir durum olduğunu düşünüyorum.


A.T.A.: Sakat Muhabbet’te de bu algıyla aslında uğraşıyoruz. ‘Sakat’ kelimesinin bir sıkıntısı yok aslında yani sakat bir durumu anlatan bir şey. Sakatlığı o algıdan sıyırsak, herkes rahatlayacak aslında, insanlar da rahatlayacak.

D.Y.Ş.: Aynen öyle.

A.T.A.: Deniz, çok çok teşekkür ediyorum konuk olduğun için. Sen de biliyorsun bizim yarım saatlik; bir de müzik de koyduğumuz için 22, 23 dakika bir kontenjanımız oluyor. Çok sağol konuk olduğun için.

Bu hafta yeni yerimizdeyiz. Çetin Ceviz’in yeri ve zamanındayız ve Çetin Ceviz’i konuk aldık. Dört yıl dinledik Deniz Yazgan Şenay’dan. Deniz, son olarak neler söylemek istiyorsun? Bu arada şunu da söyleyeyim; Sakat Muhabbet olduğu için artık Çetin Ceviz bizde devam ediyor. Her zaman, ne zaman istersen, ‘Alper bu haftayı bana ayır, bize ver, şunu konuk al ya da sen çık biz konuşacağız’ dersen ona da her zaman açığız, söyleyeyim ben sana. Son olarak neler söylemek istersin?


D.Y.Ş.: Ben çok mutluyum böyle bir devir teslimi yaptığımız için ve aynı şekilde ben de artık yolunu gözlediğimiz Anayasa Mahkemesi kararları, İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve artık kararlardan ziyade uygulamalar başladığında kutlamaya, eleştirmeye ve her daim birlikte mücadeleye, birlikte tartışmaya hazırım. Değerli dinleyicilerimize, kulak misafirlerimize de böyle şen şakrak bir şekilde yeni programa devam ettirmek benim için yalnızca büyük bir mutluluk kaynağı. Önceden daha büyük bir heyecanla dinliyordum, şimdi çok daha büyük bir heyecan ve sevecenlikle Sakat Muhabbet’i dinlemeye devam edeceğim. Çok teşekkür ederim.

A.T.A.: Ben teşekkür ederim, Ali Toker idi bu haftaki destekçimiz, ona da teşekkür ediyorum ben. Bu hafta yeni saatimizde, yeni günümüzde, yeni haftamızda, yeni yayın döneminde ilk programımızdı bizim. Deniz Yazgan Şenay’ı konuk ettik çok sağolsun. Sakat Muhabbet’e [email protected]'dan yazabilirsiniz. Öneri, eleştiri, şikayet, bu da olsun, şu olmasın gibi ne varsa artık aklınızda. X’de, Instagram’da, Facebook’da varız, oralardan da bizi izleyebilirsiniz. Zaten canlı yayında dinledikten sonra podcast koyuyor Açık Radyocular bizim programlarımızı sağolsunlar. Orada da her bölüm var. Bir dahaki bölümde buluşmak üzere hoşça kalın diyorum. Görüşmek üzere.